Ana Sayfa Blog Sayfa 263

Filistinli siyasi tutsak Muhammed Allan’ın idari tutukluluğu tedavisi bitene kadar donduruldu

Allan 18 Ağustos Salı günü durumu ile ilgili 24 saat içinde bir çözüm üretilmediği taktirde her türlü tıbbi müdahaleyi reddedeceğini beyan etmişti. Ertesi günü yapılan görüşmelerde, Yüksek Mahkeme Allan’ın açlık grevini derhal sonlandırması durumunda 3 Kasımda serbest bırakmayı teklif etmişti. Allan bunu kabul etmeyip hemen serbestlik istemişti. Yapılan görüşmeler sonunda, Allan’ın tedavisi bitene kadar idari tutukluluğunun dondurulmasına karar verildi. Bu karar üzerine Allan’ın avukatı Camal el-Katib 31 yaşındaki Filistinli avukatın İsrail Yüksek Mahkeme’sinin kararını takiben 19 Ağustos akşamında 65 gündür süren açlık grevini sonlandırdığını duyurdu.

Allan; mahkemeye çıkarılmaksızın hiç bir suçlama getirilmeksizin 6 Kasım 2014’te işgal ordusu tarafından tutuklandı ve o tarihten bu yana idari tutuklu olarak tutuluyor. 6 aylık idari tutukluluk süresi geçtiğimiz Mayıs ayında yeniden uzatılan Allan, bu durumu protesto etmek için iki ay önce süresiz açlık grevine başlamıştı.

Allan komadan çıksa dahi, beyin hasarı oluştuğu belirtildi. Öte yandan tedavisinin sonlandırıldığında tekrar idari göz altına maruz bırakılıp bırakılmayacağı henüz çözülmüş net değil. Kararda, Allan’ın hapishane yerine Barzilai’de bir hasta olarak tedavi göreceğini ancak başka bir hastaneye nakledilmesi durumunda mahkemeye başvurması gerektiğini ifade edildi.

direnisteyiz.net

 

FARC: “Hükümet ateşkes sözünü tutmadı”

FARC’ın yaptığı açıklamaya göre Devlet Başkanı Juan Manuel Santos’un saldırıların durdurulması talimatı sonrası 27 Temmuz ve 4 Ağustos’ta örgüte yönelik iki bombardıman gerçekleşti. Santos, FARC’ın tek taraflı ateşkes kararına uyması halinde kendilerinin de askeri eylemleri azaltacağı konusunda söz vermişti. Barış görüşmelerinde hükümet adına aracılık edenler de hükümetin karşılıklı ateşkes için güven ortamı yaratmayı taahhüt ettiğini belirtmişti.

FARC açıklamasında, 2012’de Küba’da başlatılan barış görüşmelerine rağmen hükümetin askeri eylemlerini artırdığını ve bunun da kamuoyuna ilan ettiği “çözüm” iradesiyle çeliştiğini vurgulandı.

Evrensel

 

 

FARC, Kolombiya hükümetinden tutuklu 12 bin üyesinin bırakılmasını istedi

Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC), hapishanelerde tutulan 12.000 FARC üyesinin bırakılmasını ve bunun Kolombiya hükümeti ile nihai barış anlaşmasının son parçası olması gerektiğini belirtti.

Küba’dan Kolombiya medyasına seslenen FARC sözcüsü Ricardo Tellez, görüşmelerin Küba’da olduğunu söyledi. Ricardo Tellez açıklamasında ‘Anlaşmanın son kısmında, açıkça, bizim tutsaklarımız, istisnasız, özgürlüklerine kavuşmalıdır. Bu ‘istikrarlı ve kalıcı bir barışı’ göstermektedir’ sözlerini kaydetti.

Kolombiya radyolarından Cafe Stereo’dan seslenen Rodrigo Granada takma isimli Ricardo Tellez, aynı zamanda meşru isyan hakkını kullanan tüm siyasi tutsakların da bırakılması gerektiğini belirtti ve Kolombiya hükümetine çağrıda bulundu. Tellez, ABD’ye teslim edilen FARC liderlerinden Simon Trinidad’ın da serbest bırakılması gerektiğini söyledi.

direnisteyiz.net

 

Gerçekler ve hayaller – Fidel Castro

Bilimler içerisinde tatmin edici cevaplar arayan araştırmacılar dışında, kuşatıldığımız akıl almaz bir cahillik içerisinde, eğer çilekeş insanlığımızın daha iyi olması ve daha bütünlüklü eğitilmesi gerektiğine inanıyorsan yazmak yararlı bir yoldur. Bu kelime (yazmak, ç.n.) yalnızca birkaç harfli ancak yoğun bir anlama sahiptir.

Hepimiz gençliğimizde, özellikle Hiroşima ve Nagazaki’yi toz haline getiren, Birleşmiş Milletler ve Japonya arasındaki acımasız savaşa son veren atom bombasının patlamasından sonra, Einstein hakkında konuşulan bazı şeyler duymuşuzdur.

ABD Pearl Harbor Üssü’ne saldırıyla çıkan savaşın ardından bombalar atıldığında, Japon İmparatorluğu çoktan yenilmişti. Toprakları ve sanayisi savaştan uzak kalan Birleşik Devletler; parçalanmış, ölülerle, yaralılarla ve açlarla dolu dünya üzerindeki en büyük varlıklara ve en iyi silahlara sahip ülke haline geldi.

Sovyetler Birliği ve Çin devasa maddi zarar ile birlikte 50 milyondan insanını kaybetti. Neredeyse dünyadaki tüm altın Birleşmiş Milletlerin mahzenlerini boyladı. Bugün, ülkenin altın rezervlerinin tamamının 8,133.5 tona eriştiği tahmin ediliyor. Buna rağmen ABD, imzaladıkları Bretton Woods muvafakatını yırtarak parçalayarak, tek taraflı olarak kağıt parasının altın değerini Troy onsa döndürme sorumluluğunu yerine getirmediğini beyan ediyor.

Nixon tarafından atılan adımlar Başkan Franklin Delano Roosevelt’in yaptığı önerilerin ihlali anlamına gelmektedir. Konu hakkında uzman olan çok sayıda kişiye göre, başka felaketlere de yol açmakla birlikte, bu modelde bir ülkenin ekonomisini oldukça yıpratacak bir krizin temelleri yaratıldı. Bunun yanında, Birleşmiş Milletler’deki girişimlerimiz boyunca çürütülemez iddialar ve doğrular üzerinden ifşa ettiğimiz üzere, ülkemiz milyon dolarlara ulaşan zararlara eşdeğer bir tazminat hakkına sahiptir.

Partimiz ve hükümet tarafından açıkça ifade edildiği gibi, bu yarım küredeki ülkelerin ve insanlığın parçası olan tüm halkların arasında dürüstlük ve barışın gelişmesi için, ve böylece evrenin bizi kabul ettiği mütevazi bir yerde türümüzün varlığını sürdürmesine katkıda bulunmak için, barış ve insanlığın refahı için, deri rengi veya etnik kökeninden bağımsız gezegendeki her bir sakin için ve herkesin dini inanca sahip olma ya da olmama hakkı için mücadele etmeyi hiç bir zaman bırakmayacağız.

Herkes için istediğim, mücadeleye başladığımızda ilan ettiğimiz aynı hakların yanında dünyamızda yaşayan tüm sakinler için adalet ve eşitlik hayallerimizden doğan tüm vatandaşların sağlık, eğitim, çalışma, yiyecek, güvenlik, kültür, bilim ve refah konusunda eşit haklarıdır. Bu düşüncelerin tamamını ya da bir bölümünü, ya da bu çizgide daha ileri olanları paylaşanlara, sizlere teşekkür ederim, sevgili yoldaşlarım.

Fidel Castro Ruz

13 Ağustos 2015

Çeviri: direnisteyiz.net

 

Komutan Fidel 89 yaşında! ÇokYaşaFidel

Yoldaşları ile birlikte Küba’nın özgürlüğü ve insanlık için mücadele eden Küba Devrimi lideri Komutan Fidel 89 yaşında.

Gençlik yıllarından itibaren emperyalizme karşı mücadelenin hep en saflarında yer alan Komutan Fidel, emperyalistlerce yapılan 638 suikast planından da kurtuldu. Fidel insanın onurlu yaşamı için mücadeleyi sürdürürken, dünyanın dört bir yanında bu mücadeleye gönül verenlere ışık tutmaya devam ediyor.

Fidel’in doğum günü için yapılacak kutlamalara katılmak üzere Havana’ya gelen Bolivya Devlet başkanı Evo Morales, Fidel’e olan hayranlığını dile getirirken; Havana ve Washington arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden tesis edilmesinin Küba halkının ve dünya halklarının dayanışmasının bir zaferi olduğunu belirtti.

Venezuela Bolivar Cumhuriyeti Devlet Başkanı Ni¬colás Maduro, Salı günü yayınlanan televizyon programında Fidel’in Latin Amerika ve Karayiplerin Devrimci Komutanı olduğunu belirtti. Maduro, Fidel’in yüzyıllarca sürecek olan bir tarih yazdığını ve yazmaya devam edeceğini ifade ederken, bu vesileyle Venezuela halkının Fidel’e olan desteğini dile getirdi. Konuşmasının ardından Fidel ve Chavez’in birlikte çekilmiş fotoğraflarını paylaşan Maduro, iki lideri Latin Amerika gerçekliğinin kurucuları ve devleri olarak tanımlarken bu gerçekliğin bugün her zamankinden daha fazla savunulması gerektiğini dile getirdi

Nikaragua Devlet Başkanı Daniel Ortega da Komutan Fidel’e tebriklerini iletirken, Fidel’e olan hayranlığını ve saygısını dile getirdi.

direnisteyiz.net

 

PKK-KDP ilişkisinin sosyo-politik gerçeği*

Dört parçaya bölünmüş Kürdistan’da yaşayan Kürtlerin, işgal edildiklerin devletlerin kültürel, sosyal ve politik geleneğinden farklı düzeylerden etkilendiklerini ve onların toplumsal yaşamında etkili olduklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Güney Kürdistan’da Arap toplumunun sosyal ve kültürel etkilerini, Doğu Kürdistan’da Farslıların, Kuzey Kürdistan’da Türkleştirmenin sosyal yaşam tarzının etkilerini olduğunu bunun birçok yerde baskın bir özellik haline dönüştüğünü görmemiz gerekir. Üzülsek de, kabul etmezsek de bu sosyo-politik bir realitedir. Sorun dikkat çeken birkaç noktada ele almaktan yarar var

 

Bulundukların Bölgelerin Sosyal

Dinamiklerinden Etkilenen PKK ve KDP

Peki, bu neden önemlidir. Her sosyal grup birlikte yaşadığı diğer toplumsal gruplardan karşılıklı etkilendiği gibi kendi aralarında da farklı sosyal katmanlara ayrışırlar. Bu bir bakıma zorunlu sosyolojik bir gerçekliği yansıtıyor. Kürdistan’ın tarihsel sınırları içerisinde yaşayan yaklaşık olarak 40 milyon insandan bahsedilir. Doğal olarak diğer toplumlar gibi Kürtler arasında da çok farklı politik eğilimler vardır. Kürt toplumundaki sosyal, kültürel, politik ve ekonomik gelişme düzeyine göre bütün ideolojik ve politik katmanları temsil eden gruplar, partiler bulunuyor, bundan sonra da çok daha fazla ortaya çıkacaklardır. Bu gelişmeyi esasen bir zenginlik olarak görmek ve hatta teşvik etmek gerekir. Bugün PKK ve KPD gibi politik partilerin tamamı Kürt toplumunun tarihsel politik ve sosyal gelişme eğilimlerinin bir sonucudur. PKK, Türkiye’deki politik gelişme süreçlerinden etkilenmiş ve kendisini geliştirerek özgünleştirmiştir, aynı şekilde KDP, Irak’taki politik süreçlerden etkilenerek kendisini yenilemiş ve Güney’deki Kürt toplumunun bir gerçeği haline gelmiştir.

İki partinin de, Kürdistan coğrafyasında farklı düzeylerde etkin olan ve güç ilişkilerini belirleyen bir düzeyde oldukları artık sosyo-politik bir realitedir. Bunların farklı ideolojik-politik çizgiye sahip olmaları ve bu nedenle aralarında bir rekabetin oluşması çok doğaldır ve hatta kaçınılmazdır. Aynı sosyolojik olgular üzerinde ortaya çıkan ancak dünyaya bakış açılarında önemli farklılıklar olan PKK ve KDP, Kürdistan’a yönelik politikalarında ittifak ve rekabet iç içedir. Bu gerçek durum niyetlerle belirlenemez, bu iç rekabet ne ortadan kaldırılır ne de yok edilir. Bu gelişme sosyo-politik ilişkilerin bir sonucudur ve istemlere göre de değiştirilemez.

KDP örgütsel olarak Güney Kürdistan ile sınırlı olmakla birlikte, Barzani ailesinin Kürdistan mücadelesi içerisindeki rolü nedeniyle Kürdistan’ın diğer bölgelerinden bir etkiye ve saygınlığa sahiptir. PKK ise örgütsel yapısı çok daha geniş olup, Kuzey, Batı ve Doğu Kürdistan’da en etkili örgütlü bir güçtür. KDP’nin taban örgütlenmesinde aşiretsel yapı çok daha belirginken, PKK’de farklı sosyal katmanlar çok daha ön plana çıkıyor.

PKK ile KDP arasında ilişkiler öylesine sanıldığı gibi uzlaşmaz değildir. Tersine, güç ve iktidar ilişkilerinde bir kısım farklılıklar oluşsa da Kürdistan’ın stratejik meselelerinde bir uzlaşıya varabilmektedirler. IŞİD, Kerkük, Dahox ve Şengal’e saldırdığında HPG gerilla güçleri bütün gücüyle sürece müdahale ettiler ve IŞİD’in yenilmesinde aktif bir rol üstlendiler. Tersine Konbani’de IŞİD’in yenilgiye uğratılmasında Peşmerge güçlerinin çok önemli bir etkisi oldu. Her iki askeri güç, Kürdistan’a yönelik saldırılarda ortak tutum almayı başarabildiler. Burada her iki taraf için dikkat çekilmesi gereken bir nokta var. Güney Kürdistan’ı koruyan güç Peşmergedir ve HPG bu gücün iradesine saygılı olmalıdır. Tersine Rojava’da askeri güç YPG’dir ve Peşmerge bu gücün iradesini tanımalıdır. Güney Kürdistan’da Radikal İslamcı Güçlere karşı savaşan gerilla güçleri Peşmerge’nin iradesini tanırken, Rojava’da ise savaşmak isteyen Peşmerge gücü de YPG’nin iradesini tanımalıdır.

 

Kürt Medyasının Sosyal ve Politik İlişkilerdeki Rolü

Kürdistan’da toplumsal ilişkileri etkilen ve bir bakıma yön veren etkenlerden biri de Kürt medyasıdır. Kürdistan coğrafyasında henüz kendi dinamikleri üzerinde gelişen görsel ve yazılı bir medya gerçeğinden bahsedemeyiz. Medya’nın sistemin kurumsal yapılarını ve toplumsal ilişkileri denetleyen önemli bir güç olduğu gerçeği henüz gerçekleşmiş değildir. Bu durum aynı zamanda Kürdistan’ın özgürleşemem, bağımsızlaşamama ve devleşememe gerçekliğiyle doğrudan ilişkilidir. Bütün bunlara rağmen iletişim aygıtlarının çok yönlü geliştiği küresel dünyada medya; Kürt toplumu için çok ciddi bir işleve sahip olabilir/olmalıdır.

Basın üzerinde bir kısım eleştirilerin olması da bir zenginliktir. Eleştiri yapmak, kendi doğrusunu savunmak, karşı tarafa ideolojik-politik eleştirilerde bulunmak, hatta fiilen devlet gibi hareket eden Güney Kürdistan Yönetiminin uygulamalarına yönelik eleştiri ve uyarılar yapmak, basının önemli sorumluluklarından biridir. Ancak eleştiri yerine, yalan, iftira, gerçeği olmayan iddialarda bulunmak hem tehlikeli hem de çatışmaya yol açar.

Her Medya gibi Kürt medyası da hem Kürdistan sorunlarına yönelik analizlerde hem de kendi içerisindeki değerlendirmelerde tarafsız olmaz, bunu beklemek de politik saflık olur ancak medya objektif olmayı becerebilmelidir. Bu bakımdan Kürt medyası da mutlak tarafgirlik üzerinden değil, objektif analizler ve veriler üzerinde karşılıklı eleştiriyi yapabilmelidir. Ayrıca bilinmelidir ki taraf oldukları politik ve toplumsal güçleri eleştiremeyen bir basın özgür olamaz.

Kürdistan iki etkin politik gücü olan PKK ve KDP arasındaki politik ve örgütsel liderlik mücadelesinin basın üzerinde yürütülmesi de gayet doğaldır. Medya sadece haber yapmaz aynı zamanda toplumsal güçleri örgütlemede ve yönlendirmede önemli bir etki gücüne sahiptir. Bu bakımdan basın üzerinden her iki tarafın toplumsal tabanı arasında çatışmayı körükleyecek, kin ve nefreti ön plana çıkartacak davranışlardan mutlak olarak kaçınılmalıdır. Hiçbir politik parti ve lider mutlak doğrulara sahip değildir. Yanlışları görüldüğünde yapıcı bir eleştiriye tabi tutulurken, pozitif yanlarına da sahip çıkabilme becerisi gösterilmelidir. Güney Kürdistan Yönetiminin ilk yıllarda Rojava’ya ambargo uygulaması ne kadar yanlışsa, tersine Peşberge’nin Kobani’ye gidip savaşın seyrini değiştirmede önemli bir katkı yapması bir o kadar önemlidir. Kürt medyası birinci tutumu eleştirebilme, ikinci tutumu sahiplenme gücüne sahip olabilmelidir. Örneğin Güney Kürdistan medyası Rojava’ya uygulanan ambargoyu, PKK’nin etki alanında bulunan medya da Kobani’deki zaferde Peşmerge’nin rolünü yok saymamalıdır.

Kürdistan’ın stratejik öneminin attığı, Kürt politik güçlerinin dengeleri belirlediği bir tarihsel süreçte, Kürt basını Kürtler arasındaki ilişkilerde yıkıcı değil birleştirici bir rol üstlenmelidir. Örneğin Mesut Barzani Güney Kürdistan Bölgesinin Başkanı’dır. Öcalan, dört parça Kürdistan’da önemli bir etki gücüne sahip bir liderdir. İki lidere yönelik eleştirilerin olması gayet doğaldır. Ancak Mesut Barzani’nin Türkiye ile kurduğu veya kurmak zorunda olduğu ekonomik ve politik ilişkiler nedeniyle ‘ihanetçi’ demek, tersten Öcalan’a yönelik ‘ajan’ gibi mesnetsiz ithamlar, toplumsal taban arasındaki çatışmayı derinleştirir. Bu tür yapay eleştiriler birliğin gelişmesinden çok parçalanmayı derinleştiren faktör haline gelir. Bu bakımdan Kürt basınındaki karşılıklı eleştiriler yapılırken stratejik çıkarlarımız ve Kürtlerin geleceğini mutlaka hesaba katılmalıdır.

Kürt medyası, Kürt toplumunun reflekslerini iyi okumalı ve pozitif yönlendirmelidir. Örneğin, Türk devletinin son günlerde Kandil’e yönelik yaptığı saldırının hiçbir koşulda meşru olmadığını, özellikle Güney Kürdistan medyası hiçbir gerekçe ileri sürmeden belirtmeli ve toplumu aktif duyarlılığa çağırmalıdır. Kandil’e yönelik saldırının stratejik olarak bütün Kürdistan’a yönelik olduğu gerçeğini kamuoyuna açıklamalıdır. PKK’ye yönelik eleştirilerle Türkiye’nin saldırı politikası dengelenmemelidir. Bu ulusal bilinç bakımından son derece önemlidir. Ulusal sahiplenme refleksi zor süreçlerde kendisini ortaya koyar.

PKK ve KDP Arasındaki Çelişkilerin Varlığı

Çelişkileri aşmak için çok özel bir çaba içinde olmaya gerek yok. Farklı politik eğilimler arasında ideolojik-politik ve örgütsel rekabet olduğu sürece çelişkiler var olacak. Farklılıkların varlığı toplumsal gelişmenin önemli halklarından biridir. Bu bir bakıma sosyo-politik ilişkilerin zorunlu bir sonucudur. Bunların negatif veya pozitif bir etki göstermesi bütünüyle güç olan politik grupların bakış açısına, politik olgunluğuna ve toplumsal bilincin gelişmesine bağlıdır.

Çelişkileri ortadan kaldırmak yerine, sorunların çözümü üzerinde odaklanmak, daha stratejik düşünmek ve farklılıklara rağmen ortak örgütlenme ve ortak hareket etme becerisini gösterebilmektir.

Burada çok daha stratejik düşünmek gerekir. Bölgede olup bitenleri doğru okumak ve politik refleksleri ona göre belirlemek bir bakıma zorunludur.

Sorunların ortak iradeyle aşabilmenin önemli noktalarından biri Kürtlerin bugünkü bölgesel güç ilişkilerinde artan rolünün kavranmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bu bakımdan bugünkü politik ilişkiler içerisinde Kürtlerin artan stratejik rolü görülür ve doğru kavranırsa hem sorulara doğru yanıtlar verilirse, çelişkiler kendi doğal akışı içinde yürür. Bu bakımdan yapay bir şekilde farklı politik-ideolojik eğilimlere sahip Kürtlerin önemli iki gücü arasındaki çelişkileri zorlamayla ortadan kaldırmak mümkün değildir ve anlamsızdır. Önemli olan toplumsal yaşam içerisinde farklılıklar kabul edilerek birlikte hareket etme yeteneğinin gösterilmesidir. Bu bütün Kürt ve toplumsal güçleri bakımından böyledir.

PKK ve KDP Arasındaki Rekabete Rağmen

Güç İlişkilerini Belirleyebiliyorlar

Küresel güçlerin Ortadoğu stratejisinde Kürtler önemli bir yer işgal ediyor. Güney Kürdistan ve Rojava bugünden geleceğe yönelik oluşturulan Ortadoğu stratejik ilişkilerinin merkezinde bulunuyor. Güney Kürdistan’ın devletleşme sürecine girmesi, Rojava’nın politik statüsünün fiilen kabul edilmesi, güç ilişkilerini yeniden belirliyor. Henüz devletleşmemiş, parçalı yapılar olmalarına rağmen Kürtlerin farklı politik eğilimlerinin bütünlüklü olarak güç ilişkilerini belirleyecek düzeye gelmiş olmaları, uluslararası ve bölgesel ilişkilerde belki de ilk kez karşılaşılan özgün bir durumu ifade ediyor. Bu bakımdan Kürt sorununa yaklaşım küresel düzeyde olup çözümü de uluslararası bir boyut kazanmıştır.

İran, Irak, Suriye ve Türkiye’nin iç politik ilişkilerinde varlığını devam ettiren Kürt sorunu tarihsel ve toplumsal gerçekliği nedeniyle bir devletin iç meselesi olmaktan çıkmıştır. Özellikle son 20 yıldaki gelişmeler dikkate alındığında, Kürt meselesi bölgesel bir düzeyde ele alınmaya başlandı. Güney Kürdistan’dan sonra Rojava’da Kürtlerin politik ve askeri bir güç olarak bölgesel ilişkileri belirlemeleri, sadece Türkiye’nin ve İran’ın değil aynı zamanda Ortadoğu’nun geleceğini ciddi oranda etkileyecektir.

ABD, Rusya, İngiltere, Çin, Fransa ve Almanya gibi Ortadoğu’nun jeopolitik çıkarları üzerine stratejiler geliştiren küresel güçlerden, bölgesel düzeyde etkin olan İran, S. Arabistan, Mısır, İsrail ve Türkiye gibi devletlere kadar hemen her gücün bir ‘Kürt politikası’ bulunuyor. Geçmişte Ortadoğu’nun güç ilişkilerinde hesaba katılmayan Kürtlerin bugün ise stratejik bir merkez haline gelmiş olmaları Kürdistan bölgesinin coğrafik, ekonomik ve politik olarak küresel güç ilişkilerinin merkezi haline gelmiş olmasıdır.

 

Güney ve Rojava’nın Birleşme Olasılığı;

PKK-KDP İlişkilerini de Etkileyecektir

Ortadoğu’da oluşan yeni dengeler Kürtlere muazzam olanaklar sunuyor. Bunun en somut örneği Güney Kürdistan ve Rojava/Batı Kürdistan gerçeğidir. Bu iki bölgenin en geç 10 yıl içerisinde birleşmesi çok büyük bir olasılıktır. Bu iki Kürdistan bölgesindeki bütün politik güçler Kürdistan gerçeğidirler, kabul edilmeli ve saygı duyulmalıdır. Birbirleri alanında bölgesel hâkimiyet kurmaya yönelmek yerine çok daha karşılıklı ekonomik, sosyal, politik ve hatta askeri destek verilmelidir. Farklılıklar Kürdistan gerçeğini ortadan kaldırmaz, asıl olan Kürdistan’ın tarihsel gelişme eğilimine uyumlu bir strateji izlemektir. Bölgesel gelişmeler dikkate alındığında Kürdistan’ın iki parçasının birleşme olaslığı oldukça yüksektir. Bu olasılığın gerçekleşmesi PKK ve KDP’nin politik ilişkilerini doğrudan etkileyecek bir faktör olacaktır. Böylelikle bütünüyle iç içe geçmiş iki politik gücün, ekonomik, sosyal, askeri ve yönetimsel kurumlar bakımından da bütünlüklü hareket etmeleri zorunlu olarak gündeme gelecektir. Bu bakımdan bölgenin sosyal ve politik gelişmelerini doğru okuyarak hareket etmek ve ortak yeni stratejiler belirlemek artık giderek zorunlu hale geliyor.

Sonuç; Kürt toplumsal güçleri, Ortadoğu’nun politik gelişmelerini doğru ve hızlı okuyarak merkezileşen ayın zamanda demokratikleşen bir örgütsel yapıya doğru ilerlemelidirler. Bu bakımdan Kürdistan Ulusal Kongresi’nin toplanması stratejiktir ve kaçınılmazdır. Bütün sorunlar buna paralel olarak çözümlenebilir. Buna paralel olarak ekonomik, sosyal, kültürel, politik, askeri, gibi alanlarda ortak kurumsal yapılar oluşturmak uzak bir ihtimal değildir.

Ayrıca Kürdistan coğrafyasında belki sosyal olarak etkin ama pratik-örgütsel yapı olarak zayıf kalan Sivil Toplum Örgütlerinin (STÖ) varlığının çok daha aktifleştirilmesidir. Hatta daha şimdiden Kürdistan’ın bütün bölgelerinde Sivil Toplum Örgütleri bir araya gelerek daha güçlü ve merkezi bir örgütlülüğe gidebilirler. Toplumsal dinamikleri güçlü olan STÖ, politik güçler üzerinde etkili bulunarak onlar arasındaki ilişkilerde dengeleyici ve etkileyici roller üstlenebilirler.

Ortadoğu yeniden şekillenirken Kürdistan’ın stratejik rolü artıyor. Bu gerçeği görmeyen ve aralarındaki politik ilişkileri bu gerçeğe göre düzenlemeyen Kürdistan politik güçleri sadece kendileri kaybetmez aynı zamanda Kürdistan’a kaybettirirler.

Süreci doğru okumayanlar kaybetmeye mahkûmdur. o

 

 

* 18 Ağustos 2015’te Ankara’da yapılan “Halklar Savaş İstemiyor” adlı etkinlikte yapılan konuşma

Küba’da ABD Büyükelçiliği açıldı: “Sosyalizm bakidir”

Küba ve ABD, 50 yıldan uzun süredir devam eden “diplomatik ilişkisizlik” politikasını, geçtiğimiz aylarda karşılıklı büyükelçiliklerin açılması kararı ile terk etmeye hazırlanıyordu. Bu doğrultuda geçen ay Washington’da Küba Büyükelçiliği, Cuma günü de Havana’da Amerikan Büyükelçiliği açılarak tarihi bir adım atıldı.

teleSur’a verilen röportajlar ise “Küba emperyalist sisteme entegre mi oluyor” tartışmalarına cevap niteliği taşırken karşılıklı ilişkilerden beklentileri de ifade ediyor. Her ne kadar Havana’da bir ABD büyükelçiliği açılsa da, Kübalılar Amerika’nın sosyalizme dokunamayacağını, sosyalist politikanın aynı yolda devam edeceğini söyledi.

Asli Talep Ambargonun Kaldırılması ve Guantanamo’nun İşgalinin Sonlandırılması

teleSur muhabiri Barriga’nın aktardığına göre “Elçilik açmak belki Washington ve Havana için önemli bir ilk adım olabilir, nitekim Küba Hükümetinin asli talepleri ise ambargonun kaldırılması ve Guantanamo’daki ABD askeri üssünün kapatılmasıdır.”

50 yıldan uzun bir süre ambargo uygulanan Küba, her şeye rağmen ilaç ve tıp biliminde çok büyük ilerlemeler kaydetti. Ayrıca yeni şekillenen ABD-Küba ilişkilerinden bağımsız bir biçimde yeni politikalar uygulanmaya başlandı. Kübalı avukat Jose Pertierra bu gelişmelere dikkat çekerken : “Bu yeni dönem bizleri birbirimize ve engelleri aşmamıza yaklaştırabilir, ABD ve Küba artık düşman değil komşu olabilir. ABD, Küba’dan gelecek teknoloji ve tıp hizmetiyle kendine çok büyük yarar sağlayabilir, özellikle ABD’de olmayıp Küba’da olan aşılar, ambargonun kalkmasıyla çok sayıda Amerikalıya ulaşabilir.”

ABD vatandaşı Brad McKee:” Amerikalıların Küba’ya, Kübalıların Amerika’ya normal ve özgürce seyahat edebileceği bir geleceği dört gözle bekliyorum.”

Hayalperestler Sosyalizmin Sonu Diyebilir …

Yine teleSur’un konuştuğu eski diplomatlar, bu ilişkilerin Küba’nın mücadelesi sonucu olduğunu ve Küba’nın ne yaptığını bildiğine dikkat çekiyor. “Belki bazı hayalperestler ve olaya yüzeysel bakanlar bu sosyalizmin sonudur diyebilir” diyor Kübalı eski diplomat Eladio Aguiar, “Hayır. Kesinlikle hayır”.

Kübalı eski diplomat Carlos Arizugaray’ın “Democracy Now” ile yaptığı röportajda, bu yeni politikalar ekonomik dönüşümler, göçmen reformu ve internet/tv ağının yayılması gibi atılımlar içeriyor.

Arizugaray“Bunların hiçbiri ABD zorladığı için değil, yerel hükümetin isteği doğrultusunda gerçekleşiyor, bu ne yaptığını bilen bir hükümetin göstergesidir, eminim ki pek çok Kübalı da bu durumdan mutludur. Tarihte, ABD’nin Küba’daki rejimi değiştirmek için harcadığı enerji ve zaman azımsanamaz, nihayetinde 50 yıldır kilit altında olan Küba’nın ABD ile ilişkilerini düzeltmek zaman alacaktır. Devletlerin başlarının yapacağı karşılıklı ziyaretler bu güveni inşa etmeye destek olabilir, ancak bu uzak bir gelecekte mümkün gözüküyor” ifadelerini kullandı.

PEW Araştırma Merkezinde yapılan bir çalışmanın sonuçlarında, ABD ve Latin Amerika insanlarının büyük çoğunluğunun, iki ülke arasındaki ilişkilerin ‘normalleşmesinin’ destekçisi olduğu görülüyor.

direnisteyiz.net

 

Şili’de maden işgali

teleSur’un haberine göreŞili’nin Bio Bio bölgesindeki Santa Ana madeninde düzenlenen eylemde, madenciler yerin 600 metre altında az miktarda içilebilir su ve sağlıksız koşullarda eylemlerine devam ediyor.

Madenciler sendikası başkanı Luis Chandia’nın yerel haber kaynaklarına verdiği bilgiye göre, sendika patron Rodrigo Danus ile görüştü. Chandia patronun herhangi bir çözüme yanaşmadığını ifade etti. Çözüm amacıyla görüşülen Bölgesel Madencilik Bakanlığı, sendika temsilcileri, devlet yetkilileri ve maden temsilcilerinin bulunduğu bir anlaşma masasına yeniden dönülmesi önerisini gündeme getirdi.

Madenciler bu öneriyi kabul ederken, anlaşma sağlanana kadar maden işgaline devam edeceklerini ifade etti.

direnisteyiz.net

1

İspanya’da bir kadın ringe atlayarak boğa güreşi zulmünü protesto etti

Ruiz’in ringe atlamasının ardından boğa güreşini izlemeye gelen 1500 kişinin arasından küfürlü tepkiler geldi. Gelen tepkilere rağmen direnişini sürdüren Ruiz’i polis zorla ringden çıkarttıktan sonra ringe izinsiz girdiği gerekçesiyle 6700 dolar para cezasına çarptırdı.

Gerçekleştirdiği eylemden sonra yaşananları anlatan Ruiz “Boğa güreşlerinde hayvanların yaşadığı şiddeti deşifre etmek istedim. İspanyada boğa güreşinden çok daha fazlası var ve İspanya’nın bu şekilde anılmasından utanıyoruz, Avrupalıların aksine 3. Dünya ülkesi olarak görülüyoruz ancak bizler harika insanlarız. 2008’den beri boğa güreşlerine karşı mücadele ediyorum. O gün orada içlerinde çocukların da olduğu 1500 kişi vardı. Ringe atladığım sırada mutfağıma geri dönmemi söyleyenler bile oldu. Ancak ben doğru olanı yaptığıma inanıyorum.” şeklinde konuştu.

direnisteyiz.net

 

Avrupa’nın en büyük kömür madeni işgal edildi

Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın birçok merkezinden gelenlerin madenin durdurulması için kurduğu kampta kalan eylemciler, 15 Ağustos Cumartesi sabahı kitlesel bir eylem düzenledi. Yaklaşık 1500 eylemci kamptan madene yürürken, polis saldırılarına direnen en az 1000 kadar eylemcinin Avrupa’nın en büyük karbon emisyonu kaynağı olan Rhineland kömür madenlerine girerek bazı makineleri işgal ettikleri, üretimi bir süre durdurduğu belirtildi.

Akşam saatlerine kadar süren eylemde, polis saldırısı sonucu gözaltıların olduğu, eylemcilerin birçoğunun büyük bir irade ile yeniden kampa döndüğü öğrenildi.

direnisteyiz.net