Ana Sayfa Blog Sayfa 148

Başkan (çoban)lık sistemi ve 2017

 

Türkiye, bir yandan dünyada süren paylaşım savaşımından “pay” almak için heveslidir, ama öte yandan kendisi paylaşılacak yerlerin içinde yer almaktadır. Türkiye, Osmanlıcı, İslamcı-mezhepçi, yağmacı politikalarla Ortadoğu’da, ABD tetikçisi olarak pay almaya çalışıyor. Biz ABD tetikçisi diyoruz, ama AK Parti sözcüleri, “keşke olabilsek” diyorlar. Bunun nedenlerinden biri, işte bu yağmacılıktır.

2017 yılına girerken, bu politikaların tümü, bir çıkmaz sokağa çıkmıştır.

Türkiye, dışarıda Suriye’nin başkenti Şam’da, savaş başladıktan iki saat sonra namaz kılma hayallerinin ne kadar çapsız olduğunu görmüştür. Şimdi, bunun suçunu yıkacak adam arıyorlar.

Efendileri ABD, bu savaşın faturasını, doğrudan Türkiye’ye yıkacaktır, bundan kuşkuları olmasın. İşte o zaman keşke olabilsek dedikleri ABD jandarmalığının anlamını bir kere daha kavrayacaklar.
Türkiye, içine girdiği savaş çıkmazının farkında bile değildir. Kürtlere karşı olmak, tüm düşünme sistemlerini yok etmektedir. Görünen budur.

Dışarıda bu savaş, Erdoğan’a yardımcıdır.

Nasıl ‘darbe allahın lütfu’ idiyse ve ardından kendi darbesini devreye koydu ise, savaş sürecinden de böyle yararlanmak istiyor. Dışarıda savaş, içeride savaş, onun kendi çobanlık sistemini hayata geçirmek için yeterince toz duman sağlama görevini görüyor.

Bu savaşların ağır yükü altında 2017 yılına giriliyor.

Ama bombaların, toz dumanın arasında, 2017 yılına girerken ana gündem çobanlık sisteminin geçmesidir.

Öyle görünüyor, MHP, Bahçeli eli ile AK Parti ilçe başkanlıklarından biri hâline gelmiştir. Bahçeli, muhtemelen çobanlık sisteminde, bir mevki elde edecektir. Ve elbette bu yetmez, MHP milletvekillerinin oylarını olumlu yönde kullanmalarını sağlamak için, mecliste 330 rakamını yakalamak için, yeni bir kabine oluşturacaklardır ve bu yeni kabinede MHP milletvekillerine bakanlıklar verilecektir. Böylece, MHP milletvekillerinin yarısından fazlasını, mesela 25’i “evet” demeye ikna edeceklerdir.

Yine de bir soru var: Acaba AK Parti içindeki Gülenciler, yeni adı ile FETÖ’cüler, çobanlık sistemi anayasa değişikliğine evet diyecekler mi? Anlaşılan Erdoğan, bu milletvekillerini bilmektedir. Sır olduğunu sanmıyoruz, paralel yürüdüler bu yollarda, paralel ıslandılar yağan yağmurda. Öyle ise birbirini bilirler. 40 kişi midirler, yoksa 60 mı, bunu biz bilmiyoruz. Ama anlaşılan, Erdoğan, bu milletvekillerinin oylarını savaş hileleri ile, şiddet ve şantaj ile almayı deneyecektir. Oy vermeyene, ertesi gün tutuklama gelir, tüm mal varlığına el konulur vb. Peki ama FETÖ’cü bu vekiller, nasıl olacak da Erdoğan’a güvenecekler? Diyelim ki, parlamentodan 330 alındı, bundan sonra FETÖ’cülere ne ihtiyacı kalacak, hepsi hemen hapiste olacaktır. Zira, darbenin siyasi ayağı diye bir baskı vardır ve Erdoğan’ın müttefikleri için de bu bir sorundur. Erdoğan, Ergenekon ile arasını ömür boyu düzeltmiş değildir. Bu durumda bunlara vereceği en uygun taviz,FETÖ’cü vekilleri teslim etmektir. Yani, her iki hâlde de yolları hapishaneden geçecek bu vekillerin ne yapacağını kestirmek zordur.

Biz bugüne kadarki FETÖ’cülerin davranışlarına baktığımızda, Erdoğan’a biat eğiliminin pek de dirençle karşılanmadığını görebiliyoruz.

AK Parti ve MHP toplamı, eğer ciddi fireler vermezlerse, referandum yolunu açacaktır.

Gelelim referanduma.

2017 yılının en önemli konusu olmadığı hâlde, hatta ve hatta, TC devleti için oldukça saçma bir tartışma olduğu hâlde, ileri derecede kişiselleşmiş bir konu olduğu hâlde, en öne çıkacak konusu çobanlık sistemi olacaktır.

Öyle anlaşılıyor, Erdoğan bu konuda acelecidir.

Öyle anlaşılıyor, Nisan ayına referandum planlamaktadırlar. Öyle ise, önümüzdeki dönemin çok gerilimli olacağı açıktır. 2016 yılında bu ülkede, Kürt ya da diğer halklardan, ölenlerin sayısı acaba kaç kişidir? Devlet denilen makina öyle büyük bir “gurur” içindedir ki, ölü sayılarını bile öğrenemezsiniz. Binlerce ölü vardır, mesela 10 bin desek abartılı mı olur?

Ve şimdi, 2017’ye, bu savaşın daha da tırmanacağının işaretleri ile giriyoruz. Demek ki, önümüzdeki dönemde gerilim daha da artacak, savaş daha acı sonuçlarını ortaya koyacaktır. Erdoğan’ın acelesi, bu süreci daha da kötü hâle getirecektir.

Öte yandan bizzat AK Parti’nin yaptırdığı söylenen anketlerde çobanlık sisteminin hâlâ geçmediği de görülmektedir. Böylesi bir değişikliği, normal şartlarda bir devletin %70-80 arası bir halk desteği ile yerine getirmesi beklenir. Oysa burada, durum tersinedir ve zorla halkın ikna edilmesi çabası vardır. Devlet terörü ile çobanlık sistemi devreye sokulmak istenmektedir.

2017, çok şeye gebedir.

2017, işçi sınıfı ve emekçi halklar için de çok şeye gebedir.

Emperyalist güçler arasındaki paylaşım savaşımı, bugünlerde bölgemizde yoğunlaşıyor. Ortadoğu halkları, kıyımdan geçirilmek isteniyor. Bölgemizde, 2017 yılını, emperyalist güçlere karşı direnişi ilerletme, genişletme yılı hâline getirmek mümkündür. Bunun yolu, halkların anti-emperyalist mücadele temelinde kardeşliğidir.

Ülkemizde de işçi sınıfının ayağa kalkışı için 2017 önemli bir potansiyele sahiptir. İşçi sınıfı, örgütsüzlüğü yenecek, yeniden sınıf kardeşliğini geliştirecek, ortak mücadele olanaklarını örgütleyebilecek bir potansiyele sahiptir. İşçi sınıfı, devrimci harekete uzaklığını kırdıkça, bu yolu da açacaktır. 2017, işçi sınıfının devrimci dirilişinin yılı olmaya gebedir.
Halkların ortak direnişi, ülkemizde savaştan beslenen çetelerin sonunu getirme gücüne sahiptir.
2017, elbette çok çetin bir yıl olacaktır.

Ama 2017, direniş yılı olacaktır.

Başka türlü ne bu çobanlık sistemine dur demek mümkün olur, ne savaşı durdurmak, ne içeride ve dışarıda katliamları durdurmak mümkün olur.de, hatta ve hatta, TC devleti için oldukça saçma bir tartışma olduğu hâlde, ileri derecede kişiselleşmiş bir konu olduğu hâlde, en öne çıkacak konusu çobanlık sistemi olacaktır.

Öyle anlaşılıyor, Erdoğan bu konuda acelecidir.

Öyle anlaşılıyor, Nisan ayına referandum planlamaktadırlar. Öyle ise, önümüzdeki dönemin çok gerilimli olacağı açıktır. 2016 yılında bu ülkede, Kürt ya da diğer halklardan, ölenlerin sayısı acaba kaç kişidir? Devlet denilen makina öyle büyük bir “gurur” içindedir ki, ölü sayılarını bile öğrenemezsiniz. Binlerce ölü vardır, mesela 10 bin desek abartılı mı olur?
Ve şimdi, 2017’ye, bu savaşın daha da tırmanacağının işaretleri ile giriyoruz. Demek ki, önümüzdeki dönemde gerilim daha da artacak, savaş daha acı sonuçlarını ortaya koyacaktır. Erdoğan’ın acelesi, bu süreci daha da kötü hâle getirecektir.

Öte yandan bizzat AK Parti’nin yaptırdığı söylenen anketlerde çobanlık sisteminin hâlâ geçmediği de görülmektedir. Böylesi bir değişikliği, normal şartlarda bir devletin %70-80 arası bir halk desteği ile yerine getirmesi beklenir. Oysa burada, durum tersinedir ve zorla halkın ikna edilmesi çabası vardır. Devlet terörü ile çobanlık sistemi devreye sokulmak istenmektedir.

2017, çok şeye gebedir.

2017, işçi sınıfı ve emekçi halklar için de çok şeye gebedir.

Emperyalist güçler arasındaki paylaşım savaşımı, bugünlerde bölgemizde yoğunlaşıyor. Ortadoğu halkları, kıyımdan geçirilmek isteniyor. Bölgemizde, 2017 yılını, emperyalist güçlere karşı direnişi ilerletme, genişletme yılı hâline getirmek mümkündür. Bunun yolu, halkların anti-emperyalist mücadele temelinde kardeşliğidir.

Ülkemizde de işçi sınıfının ayağa kalkışı için 2017 önemli bir potansiyele sahiptir. İşçi sınıfı, örgütsüzlüğü yenecek, yeniden sınıf kardeşliğini geliştirecek, ortak mücadele olanaklarını örgütleyebilecek bir potansiyele sahiptir. İşçi sınıfı, devrimci harekete uzaklığını kırdıkça, bu yolu da açacaktır. 2017, işçi sınıfının devrimci dirilişinin yılı olmaya gebedir.

Halkların ortak direnişi, ülkemizde savaştan beslenen çetelerin sonunu getirme gücüne sahiptir.
2017, elbette çok çetin bir yıl olacaktır.

Ama 2017, direniş yılı olacaktır.

Başka türlü ne bu çobanlık sistemine dur demek mümkün olur, ne savaşı durdurmak, ne içeride ve dışarıda katliamları durdurmak mümkün olur.

Koç Üniversitesi’nde masa açan öğrencilere soruşturma

Eylem sırasında Toplum ve Düşünce Kulübü, eKUal, kuir., Koç Üniversiteliler Dayanışması ve Koç Üniversitesi Kadın Dayanışması imzalı şu açıklama okundu:
Koç Üniversitesi Kadın Dayanışması tarafından 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü için açılan stant nedeniyle dört öğrenci arkadaşımıza disiplin soruşturması açılmıştır. Soruşturma gerekçesi olarak “izinsiz afiş ve pankart asmak” gösterilmiştir.
Devlet destekli erkek şiddetinin tırmandığı ve özellikle kadınların, LGBTİ+’lerin yaşam alanlarını daha da fazla işgal ettiği bu günlerde 25 Kasım’a çağrı yapmanın asla suç olmadığını, arkadaşlarımızın sonuna kadar arkasında olduğumuzu bildiririz.
OHAL ve KHK’ların gölgesinde kamusal alanda etkileri giderek artan denetleme ve sansür mekanizmalarının Koç Üniversitesi’nde de giderek daha fazla işlerlik kazandığının farkındayız. Üniversitelerin asıl sahipleri olan biz öğrenciler, bu sansür mekanizmasının karşısında özgürlük ve demokrasi taleplerimizi yükseltmeye ve dayanışma zeminini büyütmeye devam edeceğiz.
İfade özgürlüğümüzün kısıtlanmasına, dünyada olup bitenlerden uzak camdan fanuslara hapsedilmeye çalışılmamıza sessiz kalmayacağız. Özgürlük mücadelesini her yerde olduğu gibi burada da çoğaltarak direnmeye devam edeceğiz.
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!

Kaldıraç: ‘ İçerde Dışarda Savaşı Tırmandıranlar Beşiktaş’taki bombalamanın da Sorumlusudur’

Kaldıraç tarafından Dolmabahçe’de yaşanan bombalı saldırıya ilişkin yapılan açıklama şöyle:

‘Verin 400 milletvekilini, huzur içinde çözülsün’ diyenler İstanbul Beşiktaş’taki bombalı saldırının sorumlusudur…

10 Aralık 2016 tarihinde, Dolmabahçe’de yeni bir bombalı saldırı gerçekleşti.

Saldırının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan; ‘Türkiye ne zaman geleceğe dönük olumlu adım atsa, cevabı hemen terör örgütleri eliyle kan, can, vahşet, kaos olarak önümüze gelmektedir’ açıklaması yaptı.

AKP ile savaş, katliam ve başkanlık konusunda anlaşan MHP ise, ‘ülkenin sosyal-siyasal uzlaşma kulvarına girmeye başladığı bir zamanda saldırının yaşandığından’ söz etti.

‘Geleceğe dönük atılan olumlu adım’, Erdoğan’ı savaş suçlarından kurtaracak başkanlık sisteminin meclise getirilmesidir.

7 Haziran seçimleri öncesi, başkanlık için 400 miletvekili isteyen Erdoğan, böylece konunun huzur içinde çözüleceğini söyleyerek oy istemiştir.

Seçimde 400 milletvekili çıkmayınca, danışmanı Burhan Kuzu, ‘halk kaosu seçti, hayırlı olsun’ açıklaması yapmıştır.

‘Millet kaosu seçti’ diyenler, kaosu topluma dayatanlar, içerde dışarda savaşı tırmandıranlar Beşiktaş’taki bombalamanın da sorumlusudur.

İçerde-dışarda savaş politikalarına tek söz dahi edemeyen, üstü açık ya da kapalı bu politikaları destekleyen Kılıçdaroğlu; ‘akıllı, bilimsel, sürdürülebilir ve milli bir terörle mücadele politikasına ihtiyaçtan’ söz etmektedir. Sanırsınız, ülkenin tarım ya da sanayi politikasından söz etmektedir.

Ortadoğu’da, Suriye’de emperyalizmin tetikçiliğini yaparak savaş batağına saplananlar, 7 Haziran seçimleri sonrası içerde savaş ve katliam politikalarını hayata geçirenler ve bu politikalara açıktan ya da örtülü destek verenler tüm yaşananların sorumlusudur.

Biz emekçiler, halklar için bu savaş politikalarına karşı mücadele etmek, ‘millet kaosu seçti’ diyenlerden hesap sormak dışında bir kurtuluş yolu yoktur.

Ya kendimizin ve çocuklarımızın geleceği için, insanca, onurumuzla yaşayacağımız bir dünya için mücadele edeceğiz ya da kendi çıkarları için kaosu dayatanların planlarının kurbanı olacağız.

Kamuda 2 bin 54 mühendis ve mimar tasfiye edildi

KESK eylemlerine OHAL engeli

23 Kasım’da ilan ettiği eylem takvimi doğrultusunda; KESK’in 10-11 Aralık tarihlerinde “Haklar, OHAL ve KHK’lardan önce gelir! İhraçlarınıza, Açığa Almalarınıza, Sürgün Ve Cezalarınıza Teslim Olmayacağız!” şiarıyla 5 bölgede yapmayı planladığı mitingler OHAL bahane edilerek yasaklandı.

Emekçi Yürüyüşü Ankara’ya ulaştı

‘İşimi Emeğimi Geri İstiyorum’ şiarıyla yapılacak olan Ankara yürüyüşünün başlangıcı için 21 Aralık’ta Kadıköy Rıhtım’da toplanan KESK üyelerine polis biber gazı ve plastik mermilerle saldırdı. Polis saldırısında bir KESK üyesi yaralandı. Aynı günün akşamı bu saldırıyı protesto etmek amacıyla Kadıköy Rıhtım’da basın açıklaması yapıldı.
Ankara yürüyüşünü gerçekleştirecek KESK’liler 22 Aralık’ta Kartal’da düzenlenen basın açıklaması ile uğurlandı.
23 Aralık günü İzmit’e ulaşan emekçiler yoğun polis baskısı ve ablukasına rağmen kararlı duruşları ile ablukayı aştı ve yürüyüşlerine devam ettiler.

Yürüyüşün son günü olan 24 Aralık’ta emekçiler Ankara’ya ulaşırken, Sakarya Meydanı’nda gerçekleştirilen basın açıklamasında KESK Genel Başkanı Lami Özgen, 4 gündür polisin her türlü baskısına, copuna, gazına karşı direndiklerini, soğuk ve ayaz havaya, yağmura rağmen bütün engelleri aşarak “Emekçi Yürüyüşü”nün Ankara’ya ulaştığını kaydederek, örgütlü mücadelenin engellenemeyeceğini vurguladı.

Lami Özgen, OHAL kapsamında çıkarılan KHK’ler ile onbinlerce kamu emekçisinin ihraç edildiğini ifade ederek, “İhraç edilen 86 bin kamu emekçisi içerisinde 2 bin 77 KESK üyesi de var. Biz sadece kendi üyelerimiz için değil, haksız ve hukuksuz bir biçimde işine son verilen tüm kamu emekçilerinin haklarının iade edilmesi için mücadele ediyoruz. Kurulduğumuz günden beri emek ve demokrasi mücadelesini bir arada yürüten 3 milyon kamu emekçisinin sesiyiz. Açığa alınan arkadaşlarımızı nasıl geri döndürdükse, ihraç edilen arkadaşlarımızı da işine geri döndüreceğiz” dedi.

OHAL’in derhal kaldırılması, KHK’lerin iptal edilmesi, ihraç edilen/açığa alınan kamu emekçilerinin göreve iadesi, soruşturmaların son bulması için başlayan Emekçi Yürüyüşü’nün bir son değil, başlangıç olduğunu ifade eden Lami Özgen, emek ve demokrasi mücadelesinde bu ülkenin muhalif bütün kesimlerine, akademisyenlerine, kadınlarına, aydınlarına, gazetecilerine, belediye başkanlarına, milletvekillerine, Alevilerine, Kürtlere yönelik baskı politikalarını kınayarak, 38 yıl önce Maraş’ta yaşanan katliamı hatırlattı ve aynı zihniyetin bugün de var olduğunu, buna karşı emek ve demokrasi mücadelesinde KESK’in asla susmadığını, biat etmediğini, her zeminde mücadeleyi büyüttüğünü, diz çökmediğini, hak verilmez alınır ilkesinin bir kez daha KESK’in eylemleriyle karşılık bulduğunu dile getirdi.

Yapılan açıklamalardan sonra halaylarla Emekçi Yürüyüşü son buldu.

Şehir hastaneleriyle sermayeye kıyak

17 şehir hastanesi için şirketlerin cebinden 9 milyar dolar çıkarken, devletin şirketlere yaklaşık 27 milyar dolar ödeyeceğini, ayrıca yıllık 3 milyar kira bedeli ödeneceğini belirten Biçer, “Türkiye Sağlık Bakanlığı satışa çıkarılmıştır, geçmiş olsun” dedi.

CHP’li Biçer, kamu özel ortaklığının özelleştirmeden farklı bir şey olmadığına dikkat çekerek, “Özü itibariyle yap-işlet-devret modeline benziyor. Ama onun bir adım ötesi; yap, hem kirala hem işlet hem devret modelinde; devlet hem bu hastanenin kiracısı hem de hizmetin satın alıcısı oluyor. Yani binasında kiracı, hizmetinde taşeron Sağlık Bakanlığı’nın ‘devlet hastanesini’ şirket yönetiyor” diye konuştu.

Biçer, “Şirket, hastane içinde; odasından morguna kadar her alanı ve hastane dışında taksi durağından kreşe kadar tüm ticari alanları da işleterek gelir elde ediyor. Yeter mi? Yetmez tabi, daha yeni başlıyoruz! Bu şirketler; KDV’den, damga vergisinden ve harçlardan da muaf tutuluyor. Aldıkları uluslararası kredilere tam hazine garantisi sağlanıyor. ÇED raporu almadan orman alanına inşaat yapabiliyorlar. Devlet, hastanelerin yüzde 70 doluluk oranıyla çalışacağını, yani vatandaşı hastalandıracağını da garanti ediyor. Yani şirket en iyisini bekliyor, devlet vatandaşının sağlığını yandaşına peşkeş çekiyor” ifadelerini kullandı.

  ‘Daha fazla hasta, daha fazla para’

Biçer, şunları söyledi: “Hepsi bu kadar da değil! Hastanelerin yıllık kira bedelleri 3 milyar lirayı aşıyor. Peki, Sağlık Bakanlığının döner sermaye gelirlerinde böyle bir tutar var mı? Yok. O halde bu hastanelerin yedi gün yirmi dört saat esasına göre, hastaları doldur boşalt yöntemiyle, sağlık çalışanlarının da 2-3 vardiya çalışarak ‘para kazanması’ dışında bir seçenek yok. Yani daha çok hasta gelmesi, çalışanların daha az kazanıp daha çok çalışması lazım ki kiralar denkleştirilsin. Sonuçta ne olacak; hastaneleri işleten şirketler, doktorların daha uzun çalışmasını, daha fazla hasta bakmasını, daha fazla tetkik yapmasını, ‘para getirmeyecek’ hastaları başka yerlere sevk etmesini ve tabii giderek daha az ücret almalarını isteyecekler. Türkiye Sağlık Bakanlığı satışa çıkarılmıştır. Geçmiş olsun.”

        Kaynak: Evrensel.net, 16 Aralık 2016

Aladağ’ın hesabı sorulacak!

Adana Aladağ’da 12 kız çocuğu yangın merdivenleri kilitli, ahşap bir binada yanarak can verdi.  Öğrenci yurdu dedikleri tarikat yuvasında kız çocuklarını diri diri yaktılar. Bizler katledilen tüm çocuklar için susma demek için sokaklardaydık. AKA-DER Gazi Şube olarak “Kader değil katliam! Sor bunların hesabını” diyerek pankart astık. Bileşeni olduğumuz Sultangazi Emek ve Demokrasi için Güç Birliği’nin çağrısıyla 2 Aralıkta Gazi Dörtyol’da toplanarak basın açıklaması gerçekleştirdik. “Pozantı, Ensar, Adana. Kirli ellerinizi çocuklarımızdan çekin! Hesap vereceksiniz!” diyerek gerçekleştirdiğimiz basın açıklaması sloganlarla sona erdi.

Yaşam için ölenler ölümsüzdür!

Kaldıraç, AKA-DER, İşçi Gazetesi ve Özgür Lise tarafından düzenlenen anma etkinliklerinin yanı sıra yapılan afişlemeler, yazılamalar ve 13-24 Aralık tarihlerinde asılan pankartlarla Komutan Bekir ve insan olmanın çığlığı Ali Serkan gündemleştirildi.

    Burhanettin Akdoğdu  (Bekir Kilerci) Bandırma’da mezarı başında anıldı

Burhanettin Akdoğdu’nun (Bekir Kilerci) Bandırma’da bulunan mezarı başında 13 Aralık’ta gerçekleştirilen anma töreni, tüm devrim şehitleri için saygı duruşu ile başladı.

Saygı duruşunun ardından yapılan konuşmalar ile birlikte Burhanettin Akdoğdu’nun Bekir Kilerci adıyla Kaldıraç’ta yazdığı şiirler okundu.

Mezar ziyaretinin ardından, çeşitli illerden gelen Kaldıraç okurları Burhanettin Akdoğdu’nun ailesini evinde ziyaret etti.

 

      Ali Serkan Eroğlu Tire’de mezarı başında anıldı

24 Aralık’ta Ali Serkan Eroğlu’nun Tire’de bulunan mezarı başında yapılan anma devrim şehitleri için yapılan saygı duruşunun ardından başladı.

Kaldıraç İzmir temsilcisinin yaptığı konuşmanın ardından şiirlerin okunduğu anma sloganlarla bitirildi.

     Safları sıklaştırın yoldaşlar, mücadeleyi büyütelim!

Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu İstanbul’da yerel anma etkinlikleri ve Kadıköy’de yapılan merkezi anma etkinliğiyle anıldı.

Kaldıraç okurları tarafından 18 Aralık’ta AKA-DER Kadıköy Şube’de düzenlenen anma etkinliğine, devrim yolunda şehit düşen tüm yoldaşlarımız adına saygı duruşu ile başlanıldı. Saygı duruşu esnasında Şafak Yıldız’ın ‘Savaşçının Türküsü’ şiirinden bir bölüm okundu ve ‘Devrim Şehitleri Ölümsüzdür’ sloganı atıldı.

Kaldıraç adına yapılan konuşmada:

Devrimciler sadece kavgada ölümsüzleşenlerin önünde eğilirler ve onları kavgasında büyütürler. Bekir ve Serkan nezdinde, duvarlarımızda gördüğünüz önderler nezdinde kavgaya adını katan, kahramanlaşan ve ölümsüzleşenlerimiz önünde saygıyla eğiliyoruz. Onları bayraklarımızda taşıyacağız, yaşatacağız.
Peki dostlar, peki ortaklar yaşamak mı ölmektir, ölmek mi yaşamak?

Yaşadığımız sömürü ve savaş düzeninin içinde bu gün insanlarımız ölmemeye çalışıyor. Belki bir gün daha yağmurdan gelecek toprak kokusunu almaya, bir gün daha yemek yiyebilmeye, işe gidebilmeye, insanlarımız bir beden olarak bir gün daha yaşamaya çalışarak sürdürüyor bu lanetli kutsallığı.
Buna ölmemek denebilir mi? İnsan kendisine ve yaşama bu kadar haksızlık edebilir mi? İnsan kalmak ve insanlıktan çıkmak; onur ve onursuzluk; yaşam ve ölüm arasında bir seçimle karşı karşıyayız.
Peki hangisi yaşamaktır? Sosyalist önder Ernesto Che Guevara, Bolivya dağlarında ve tüm yer yüzünde ölümsüzleşmemişken; ‘Bazen düşünüyorum da yaşamak mı ölmektir, yoksa ölmek mi yaşamak?’ diye sormuştu.

     Küba sokaklarında çocuklar, yaşlılar, gençler, koyu tenlisi, açık tenlisiyle; ‘Yo Soy Fidel’, ‘Ben Fidel’im’ diye bağırıyor.

     Bir ada toprağı ve insanıyla Fidel olmuşken, Fidel çok insan bir devken, Fidel öldü de çağımızın bir sonraki gün açlıktan ölmemeye çalışan, robot gibi hareket eden insanları yaşıyor mu?” ifadeleri kullanıldı.

İşçi cinayetlerine, süren savaşa da değinilen konuşma şöyle devam etti:

Sadece 1 yılda, sadece Türkiye’de, sadece işçi cinayetlerinde kaç işçi evine cenaze geliyor. Açıklanmayanlarıyla birlikte yüzlerce, binlerce…
Bir soru daha, kan emici burjuvaziye karşı kıran kırana sınıf olarak savaşsak bu kadar can verir miyiz saflarımızda?
     Bundan 600 yıl önce egemenlere karşı coğrafyamızda Bedreddinler savaştı, bundan 44 yıl, 43 yıl, 34 yıl önce Mahirler, Denizler, Kaypakkayalar, Mazlumlar bir daha doğdu bu topraklardan. Hala sloganlarımızda, eylemlerde saflarımızdalar. 19 yıl önce ortağımız Ali Serkan insanı ararken insanlığın çığlığı oldu. Bekir bir daha hiç unutmayacağımız komutu verdi. Biz onları kavgamızda yaşatacağız ölümsüz kılacağız.
   Serkan ne yazmıştı; ‘Siz siz olun doğru dürüst ölün!’ Doğru dürüst ölmek için doğru dürüst yaşayacağız. Bu yüz kızartıcı çağda yaşamdan taraf olacağız. Sosyalizm için savaşacağız. Başka yolumuz mu var? Bir yurt yangınında küçücük çocukların öldüğü, iş cinayetinde ölen bir işçinin bedeninde kanıt kalmasın diye yakıldığı bir çağda başka yolumuz var mı?
Bekir’i ölümsüzleştirmek onu kavganın her anına katmaksa, onu anlamak sınıf kinini bilince çıkarmaktır. Eli kanlı burjuvaziden intikamı ortağın ahıyla alacağız.”
Konuşmanın devamı örgütlülüğü büyütme ve devrimi geliştirme çağrısıyla bitirildi:
“Safları sıklaştırın yoldaşlar. Mücadeleyi büyütelim, yarın için bugün küreklere daha fazla asılalım. Ha gayret! biz kazanacağız ve biz kazandığımızda bu ülkede geceleri aç yatılmayacak, gündüzleri sömürülmeyecek. Biz kazandığımızda çocuklar sokaklarda şen kahkahalar atacak, insanlar özgürce nefes alacaklar. Biz kazandığımızda topraklarımızda bombalar patlamayacak, nihai barış yaşanacak.
Bunun için daha fazla örgütlenin! Derneklerimizde, bürolarımızda, komitelerimizde görev alın, görev verin! Komitelerimize insan katalım! Sesimizi toplumun bütün hücrelerine hiç geri durmadan taşıyalım! Devrim savaşını büyütelim!
Bütün kıyılara barış, bir deniz savaşı sonrası gelecek, gelin bu geminin tayfasına katılın! Katın! Kaldıraç saflarına katılın, katın! Savaşı büyütelim kazanalım!

  Ya sosyalizm ya ölüm!”

  AKA-DER adına yapılan konuşmada ise:

“Tüm çocuklarımızın süt içebildiği, herkesin eğitim görebildiği, her gün bir avuç asalağa emeğimizi satmadığımız, yaşam alanlarımızı güzelleştirmek için emek verdiğimiz, kanserden insanlarımızın ölmediği, bombalarla insanlarımızın katledilmediği, insan olabildiğimiz, duvarsız, sınırsız bir dünya hayal edin.
Çok uzağa gitmeye gerek yok. Bu dünyada bir adada. Küba’da bu şekilde yaşıyor insanlarımız. Ancak burada büsbütün tersine. Bu güzelim, yaşanılası dünyada fazladan ömür süren kapitalizm ölüm ve karanlık saçıyor, nefes alamadığımız günlerden geçiyoruz
…Karanlığa sırtını, güneşe yüzünü dönen liseliler, veliler var. Çocuklarımıza kadar uzanan bu çürümüş düzen karşısında çelik yürekler olup baş kaldıran kadınlar. Ankara’da, Suruç’ta, Cizre’de bombalara karşı dimdik duran, vazgeçmeyen, boyun eğmeyen halklar. Savaş suçuna ortak olmayacağız diyen akademisyenler, gazeteciler, milletvekilleri, dünyayı her gün emeğiyle kuran, bu toprakların gerçek sahipleri, işçiler var, devrimciler var!
Selam olsun her gün bu karanlığa karşı mücadele eden, teslim olmayacağız diyen, devrimci iradeyi kuşanan dünyanın tüm devrimcilerine…
Evet bu topraklarda, dünyanın dört bir köşesinde insan olarak yaşamayı seçen, onurlu bir yaşam için direnen, direnişi hayatın her alanına yayan çelik yürekler var.
Tıpkı idam sehpasına tekmeyi atıp ölümün üstüne yürüyen Deniz gibi, ser verip sır vermeyen İbo gibi, tereddüt etmeden bu çürümüş düzenin üstünde yürüyen Mahir gibi, tıpkı insan olmanın çığlığı Ali Serkan gibi, tıpkı şiiri eylem olan, sınıf kinini eylemiyle gösteren, ölüme giderken bile gülüşünü yüzünden bir an olsun eksiltmeyen Komutan Bekir gibi.
Şimdi biz, kalabalığa seslenen, gülüşüyle, sesiyle kitleyi şaha kaldıran, ufuktan gülümseyerek bakan Komutan Bekir’i, ölümü onurluca yenen insan olmanın çığlığı Ali Serkan’ı gözlerimizin en derinlerinde taşıyoruz. Şimdi tüm ortaklarınız daha büyük inançla, daha büyük bağlılıkla, daha inatçı ve daha büyük bir bilinçle dalıyoruz kavgaya.
Öfkemizi tüm vücudumuza yayarak, teslim aldığımız bayrağı kentin en yüksek kulesine asacağız.
Devrim kahramanlarına sözümüz; bu kan denizinin ufkunda kızıl bir güneş doğuracağız!

Bu gemi zafere ulaşacak!”

Anmada 18 Aralık’ta ölümsüzleşen Şeyh Bedreddin üzerine Nazım Hikmet’in kaleme aldığı Şeyh Bedreddin Destanı ile Bekir Kilerci’nin şiirleri Kadıköy AKA-DER şiir grubu tarafından sergilendi. Hep bir ağızdan okunan marşlarla anma etkinliği bitirildi.

Kahramanlar ölmez!

Sarıyer’de bir ses yankılanıyor

Sarıyer Büyükdere’de 16 Aralık akşamı düzenlenen etkinlik, Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu nezdinde tüm devrim şehitleri için yapılan saygı duruşu ile başladı. AKA-DER adına yapılan konuşmada; “Bir ses yankılanıyor, işkencehanelerden. Bir ses yankılanıyor Ankara’dan, ser verip sır vermeyen Komutan Bekir’in sesi. Bir ses yankılanıyor inançla, 17’sinde bir ses yankılanıyor, Erdal Eren’in sesi. Bir çığlık dolduruyor şimdi sokaklarımızı. Bir çığlık, Ege Üniversitesi’nden yanı başımıza. İnsanlık yükseliyor bu çığlıkla, ateşten yürekler cesaretle doluyor. Ali Serkan yıldız olup parlıyor. Söyleyin şimdi nasıl öldü denilebilir onlara bu kadar yaşarlarken.” denildi.
Direniş şarkılarının söylendiği müzik dinletisinin ardından Bekir Kilerci’nin şiirleri okundu. Bekir Kilerci’nin hayatını ve mücadelesini anlatan belgesel gösterimiyle devam eden anma etkinliği, mücadeleyi büyütme çağrısı yapılarak sonlandırıldı.

Sarıyer Dağevleri’nde, AKA-DER Gençlik Komisyonu tarafından her hafta yapılan futbol maçlarından biri Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu anısına oynandı. Maç başlangıcında “Kahramanlar ölmez, yolunuz yolumuzdur!” pankartı açılarak Bekir Kilerci’nin Uyarı adlı şiiri eşliğinde saygı duruşunda bulunuldu.

    Kadıköy: Bu kan denizinin ufkundan kızıl bir güneş doğacak!

17 Aralık’ta gerçekleştirilen anma etkinliğinin açılış konuşmasında Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu’nun mücadelesinin bugün yolumuzu aydınlattığı, Anadolu topraklarında direnişin büyütüldüğü ifade edildi. Gezi Direnişinin yankılarının hala duyulduğu ve Barış akademisyenlerinden direnen liselilere ve öğretmenlere, grevdeki işçilerden yasaları protesto etmek için sokaklara dökülen kadınlara, mücadelenin her alana yayıldığı vurgulandı.

Açılış konuşmasının ardından Temel Demirer sözü aldı. “Şeyh Bedreddin: Sözü, bakışı ve soluğu aramızdan çıkıp gelecektir” diyen Temel Demirer, Anadolu’nun tarihindeki direnişlere vurgu yaptı ve devrimci mücadelede güneşe uğurladığımız her devrimcinin fikirleri ve idealleriyle mücadelemizde yaşadığını ifade etti.

Sarıgazi’de devrimciler düşleri, şiirleri ve öğrettikleriyle anıldı

Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu Sarıgazi’de 17 Aralık akşamı, kendi şiirleriyle, düşleriyle, öğrettikleriyle anıldı. Anma, Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu nezdinde tüm devrim şehitleri için yapılan saygı duruşu ile başladı. Devamında yaşanan süreç ve onlardan öğrendiklerimizle bu saldırgan, çürümüş düzeni nasıl alaşağı edeceğimiz tartışıldı. Ortakların şiirleri ve marşlarla anma sonlandırıldı.

Gazi Mahallesi’nde polis ablukası altında Bekir ve Serkan anıldı

Gazi mahallesinde Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu 24 Aralık günü anıldı. Anma etkinliği açılış konuşması ve saygı duruşu ile başladı. Ardından sinevizyon gösterimiyle devam etti. Abluka altındaki mahallede etkinliğin gerçekleştirildiği esnada polis kafeleri, kahveleri bastı. Üç kişiden fazla yanyana gördüğü herkese saldıran polis, keyfi gözaltı yaparak insanların bir araya gelmesini dahi engellemeye çalıştı. Tüm bu koşullar altında etkinlik gerçekleştirildi. Etkinlik AKA-DER adına yapılan konuşmanın ardından şiirlerin okunmasıyla sona erdi.
Aydos ve Zeytinburnu AKA-DER Şubeleri, Taksim Kaldıraç büro, Maltepe Sokak Kültür Merkezi ve üniversite kampüslerinde Kaldıraç okurlarının gerçekleştirdiği anma etkinliklerinde tüm devrim şehitleri anıldı, Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu’nun şiirleri okunarak ve müzik dinletileri yapılarak yaşamları, mücadeleleri anlatıldı.

Ankara’da anma eylemine polis saldırısı

 Sakarya Caddesi’nde 13 Aralık akşamı Kaldıraç, AKA-DER ve Özgür Lise tarafından gerçekleştirilecek anma eylemi OHAL gerekçesi ile polis tarafından engellendi. Sakarya caddesinden AKA-DER Kızılay Şube önüne çekilen anmaya polisi saldırısı yaşandı. Polisin tüm müdahalesine rağmen Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu’nun anmasını yapan Kaldıraç okurları, onların nasıl katledildiğini halka anlatarak anmayı engellemek isteyen devlete ‘bütün katliamların, katlettiğiniz devrimcilerin hesabını tek tek soracağız’ diyerek ‘Bekir Kilerci’ ve ‘Ali Serkan Eroğlu yaşıyor’ sloganları attı.

Kanla sınandık, bir an tereddüt etmedi Bekir

Dernek önünde yapılan anmanın ardından dernekte de bir anma gerçekleştirildi. Anma Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu nezdinde tüm devrim şehitleri adına saygı duruşu ile başladı. ‘Kanla sınandık, bir an tereddüt etmedi Bekir. Kanla sınandık, ‘satmam yoldaşlarımı’ dedi Ali Serkan. Kanla sınadığınız bizlerin gözlerine bakın, iyi bakın, göreceksiniz, hesabımız var.’ diyen AKA-DER, Kaldıraç ve Özgür Lise üyeleri anmada Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu’nun şiirlerini okudu.
Tarihin akışını değiştiremeyeceksiniz, yenileceksiniz!

   Tuzluçayır’da 24 Aralık saat 19.30’da saygı duruşu ile başlayan anma Kaldıraç ve AKA-DER adına yapılan konuşmalar ile devam etti.
Açıklamada ‘Spartaküs’lerden Bedreddin’lere direniş tarihimizin mirasçısı olan Ali Serkan Eroğlu ve Bekir Kilerci’nin yaşamları ve yıldızlara uğurlanışları yolumuzu aydınlatıyor’ denildi.
‘Yoldaşlara verdiğimiz devrim ve sosyalizm sözünü inatla, sabır, bilinç ve kararlılıkla gerçekleştireceğiz’ denilen açıklama, ‘Tarihin akışını değiştiremeyeceksiniz, yenileceksiniz!’ denilerek bitirildi.

Bekir Kilerci’nin öyküleri oyunlaştırıldı

Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu katledilişlerinin 19. Yılında Ankara’da AKA-DER Mamak Şube tarafından, Bekir Kilerci’nin öykülerinden uyarlanan tiyatro oyunu ile anıldı.
Mamak AKA-DER’in ‘Zafer Şafakta Dövüşenlerin Olacak’ şiarı ile Bekir Kilerci’nin ‘Toplantı ya da küçük bir zafer’, ‘Aşkta kuşkuya yer yok’ ve ‘Mustafayı ısıtmak’ öykülerinden uyarladığı tek perdelik tiyatro gösterimi ile anma etkinliği düzenledi.

AKA-DER Mamak Şube’de Ali Serkan Eroğlu anısına satranç turnuvası

25 Aralık’ta AKA-DER Mamak Şube’de Ali Serkan Eroğlu anısına gerçekleştirilen 7’den 70’e satranç turnuvası Ali Serkan Eroğlu’nun devrimci kişiliği ve mücadelesinin anlatıldığı konuşmalarla başladı. El yapımı satranç takımlarının yapım aşamasının anlatıldığı belgesel gösteriminin izlenmesinden sonra turnuvaya geçildi. Birinciliği iki kişinin paylaştığı turnuva sonunda satranç kurs ve etkinliklerinin devam etmesine karar verildi.

Antakya’da yoldaşların bayrağını yükselteceğiz

     18 Aralık’ta gerçekleştirilen anma etkinliği devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.
Antakya Kaldıraç temsilcisinin, ana teması “Örgütlenerek büyüyoruz, direnerek kazanacağız” olan konuşmasında; devletin katliamlarına, baskılarına karşı tarihimizde olduğu gibi şimdi de mücadelenin her alanda sürdürülmesi gerektiği, var olan inancı ve umudumuzu daha da arttırarak, yoldaşlarımızın bize bıraktığı bayrağın yükseltileceği vurgulandı.

      Etkinlik, temsili olarak katılım gösteren Mücadele Birliği’nden devrimcilerin konuşmasıyla devam etti. Mücadele Birliği konuşmasında, Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu nezdinde tüm devrim şehitlerini anmaktan onur duyduklarını ve devrim şehitlerinin mücadeleye ışık tuttuğunu belirtti.

      Etkinlikte Bekir Kilerci’nin yaşamını konu alan bir belgesel gösterimi ve ardından AKA-DER şiir atölyesinin hazırlamış olduğu şiir dinletisinde Bekir Kilerci’nin şiirleri okundu. Kaldırım Müzik Topluluğu’nun müzik dinletisi ile etkinlik sonlandırıldı.

En iyi anma, onların varlığını yeni yüzlerle var etmektir

Kocaeli’de 23 Aralık Cuma gerçekleştirilen anma etkinliği açılış konuşmasının ardından devrim yolundan ölümsüzleşenler için bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.
Etkinliğin açılış konuşmasında, ‘Onların tarihi katliamsa, bizlerin tarihi de direniştir. Biz milim rüzgarların esmediği günleri de biliriz, demişti bir şiirinde Komutan. Ve sessiz günlere; baskı, şiddet, patlamalara işaret etmişti.Yani şu an yaşadığımız zamanlara. Halkların, emekçilerin, kadınların, devrimcilerin üzerine korku salmaya ve bu şekilde egemenliğini devam ettirmeye çalışıyor. Lakin çok açıktır, bu korku, iktidarı kaybetme korkusudur’ denildi.
Açılış konuşmasının ardından Kaldıraç adına yapılan konuşmada:
‘Komutan Bekir, rüzgarın karşıdan estiği, devimciliğin ahmaklık olarak pompalandığı, her türlü ideolojik dezenformasyonların olduğu ve sosyalizmden dönmenin göklere çıkarıldığı bir dönemde atıldı kavgaya. Ali Serkan ise tertemiz yüreğiyle omuz verdi ortağına. Tıpkı kendi geleceğini emekçi halkların geleceğine bağlayan toprağa düşen binlerce devrimci gibi. Bugün onların yaşamlarına bakarak kendimizi, yaşamımızı sorgulamamız, direnişi büyütmek için daha fazla sorumluluk almamız devrimci bir zorunluktur. Ortaklarımız nezdinde ve devrim yolundan ölümsüzleşenlere yaraşan en iyi anma, onların varlığını yeni bedenler, yeni yüzlerle var etmektir. Tarihimizden , bugünümüzden öğrenerek, örgütlenerek yürüyeceğiz’ denildi.

İstanbul Üniversitesi’nde Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu anması

      İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi kantininde 22 Aralık’ta Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu anıldı, şiirler okundu. Özel güvenlik ve polis etkinliği engellemeye çalışsa da öğrencilerin kararlılığı üzerine geri adım atmak zorunda kaldı.

Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu Mersin’de Anıldı

     18 Aralık’ta devrim şehitleri için saygı duruşu ile başlayan anma etkinliği Bekir Kilerci’nin hayatını anlatan belgesel gösterimi ve ardından ‘Savaşçının Türküsü’ isimli oyun ile devam etti. Son olarak Grup Mukavemet’in marşları ve şiirler ile anma etkinliği sonlandırıldı.

Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu’nu anmak isteyenlere gözaltı

Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu’nun ölüm yıl dönümlerinde İzmir Konak’ta ve Antakya Serinyol’da afiş asan 6 Kaldıraç okuru gözaltına alındı.

Burhanettin Akdoğdu ve Ali Serkan Eroğlu İzmir’de Anıldı

   19. yılında ölümsüzlüğe uğurladığımız ortaklarımızı İzmir’in çeşitli yerlerinde gerçekleştirdiğimiz çalışmalar ve etkinliklerle andık. Anma çalışmalarımız boyunca İzmir’in çeşitli bölgelerinde pankart, afiş, stant ve bülten dağıtım çalışmaları gerçekleşti.

    Menemen: 18 Aralık Menemen Eğitim-Sen’de gerçekleştirilecek anma etkinliği için bölge geneline afiş ve yazılama çalışması gerçekleştirildi. Anma etkinliği günü Kayseri saldırısında hayatını kaybeden askerlerden birinin cenaze töreni olması bahanesi ile etkinliğimiz İzmir emniyeti tarafından linç ederler diyerek tehdit edildi. Eğitim-Sen binasında yapacağımız etkinliğimizin öncesinde, Eğitim-Sen temsilcileri defalarca aranarak tehdit edilmiş ve Menemen’den kalkan asker cenazesi bahane edilerek, polis tarafından “güvenliğinizi alamayız” denilerek açıkça faşist saldırıyla tehdit edilmişlerdir. Devlet eliyle yükseltilen milliyetçiliğin yanı sıra HDP başta olmak üzere birçok kuruma yapılan faşist saldırılardan etkilenen ve tehdit karşısında anmadan yaklaşık 1 saat önce bizlere ulaşarak “kurumun güvenliği” konusuna endişe yaşadıklarını belirten Eğitim-Sen Menemen temsilcileri, anmayı ertelememizi veya iptal etmemizi istemişlerdir. Tüm ısrarlarımıza rağmen kurumun güvenliğinin olmayacağı gerekçesiyle etkinlik için binayı kullanamayacağımızı belirtmişlerdir. Görüşmeler sonucunda anmamız iptal edilmiştir.

Güzeltepe: 20 Aralık günü Güzeltepe Alevi Yol derneğinde gerçekleştireceğimiz anma için mahalle genelinde ev ziyaretleri, ozalit çalışmaları ve yazılama çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Anma etkinliğimiz 20 Aralık Salı günü saat: 22.00’da saygı duruşu ile başladı. Saygı duruşu sırasında Şafak Yıldız’ın Komutan Bekir’e yazdığı “Yoldaş’a” şiirini okuduk. Ardından gerçekleştirdiğimiz konuşmalarda, ortakların yaşamları, katledilişleri, bize öğrettiklerini anlatıp, sürece dair, devletin katliam tarihine karşılık direniş tarihimiz vurgulandı. İçinden geçtiğimiz sürecin karamsarlığa yol açmamasını, örgütlü gücümüze güvenerek bu ablukayı dağıtacağımızı, insalık tarihini direnenlerin yazacağını anlattık. Serkan ortağın “zifiri” şiiri ve bağlama dinletisi ile Komutan Bekir’in “Ana kayıp oğlundan mektup var” şiirlerini okuduk.
Sürece ve ortaklara dair hazırladğımız kısa belgesel gösterimi gerçekleştirdik. Etkinlik boyunca bizlere destek veren Güzeltepe halkı, Halkevi, DGB, Mücadele Birliği ve HDP’nin katılımı ile anma etkinliğimiz güç bulmuş oldu. Saat 21:30’ da son bulan etkinliğimiz Kaldıraç dergisi adına yapılan konuşma ile son buldu.

Merkezi anma: Yoldaşlarımızın ölüm yıldönümünde İzmir Merkezinde başta, Konak, Alsancak olmak üzere pankart çalışması, afiş çalışması gerçekleştirildi. 23 Aralık Cuma günü İzmir Kaldıraç büroda gerçekleşen anmada Ali Serkan Eroğlu’nun Duvara Karşı Tiyatro Topluluğundan arkadaşlarının da katıldığı etkinlik saygı duruşu ile başladı.
Duvara Karşı Tiyatro Topluluğundan Vedat Kuşku, Ali Serkan ve Burhanettin Akdoğdu yoldaşlarımızın yaşamlarını ve bizlere bıraktığı mirası ile ilgili söyleşi gerçekleştirildi. Ortaklarımızın şiirlerinin okunduğu anma yapılan açıklamalarla son buldu.

Ali Fuat Eroğlu’na özgürlük

   Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu’nu anma etkinlikleri kapsamında İzmir’de 15 Aralık günü afişleme yaparken, afişlerde bulunan İbrahim Kaypakkaya ve Mahir Çayan fotoğrafları gerekçe gösterilerek gözaltına alınan ve ‘Terör örgütü propagandası’ yaptığı iddia edilerek tutuklanan Aydın Adnan Menderes Üniversitesi öğrencisi Ali Fuat Eroğlu için İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi’nde 20 Aralık’ta basın açıklaması düzenlendi.

    İHD İzmir Şubesi’nde yapılan basın toplantısına Kaldıraç dergisi temsilcilerinin yanı sıra çeşitli siyasi parti, kitle örgütü temsilcileri ile Ali Fuat Eroğlu’nun ailesi katıldı.

     Kaldıraç dergisi adına basına açıklama yapan Begüm Ateş, ‘Hazırlanan iddianame ile Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Burhanettin Akdoğdu ve Ali Serkan Eroğlu fotoğrafları çeşitli örgütlere bağlanmış ve savcı tarafından tutuklama talebi ile mahkemeye sevk edilmiştir. Çıkarıldıkları mahkemede ise okurumuz Sibel Yaşar serbest bırakılırken Ali Fuat Eroğlu tutuklanarak Kırıklar F tipi hapishanesine gönderilmiştir’ dedi.

     Ateş, ‘İzmir Emniyeti 30 Mart 2015’te Mahir Çayan ve yoldaşlarını anan Kaldıraç okurlarına aynı fezlekeleri hazırlamış ve örgüt propagandasından soruşturma açmıştır. İnsanlığa dair tüm tarihi yok etmeye ve üstünü örtmeye çalışanlar bu sefer de başaramayacak. Ne baskılarınız, ne gözaltılarınız ne de tutuklamalarınız bizleri durduramayacaktır’ dedi.

     Açıklamada, ‘Bugün Ankara’nın göbeğinden tüm dünyanın gözü önünde Ethem Sarısülük’ü öldüren katil Ahmet Şahbaz 10.000 lira kefaletle serbest bırakılırken başka bir dünya mümkün diyenlerin tutuklanması şaşırtıcı değildir’ denildi.

     Ali Fuat Eroğlu’nun babası Cafer Eroğlu da oğlunun kötü bir şey yapmadığını ve halk için mücadele ettiğini vurgulayarak, devrimci bir çocuk yetiştirdiği için oğlu ile gurur duyduğunu söyledi.

Ali Fuat Eroğlu’nun ailesi ziyaret edildi

    Anma çalışmalarında tutuklanan okurumuz Ali Fuat Eroğlu’nun İzmir’deki ailesini 24 Aralık’ta Ali Serkan Eroğlu’nun mezarı başında yapılan anmanın ardından İstanbul, Ankara ve İzmir’den gelen okurlarımız ziyaret etti.

                                                                                                                                            Kaynak: Direnişteyiz.org, 25 Aralık 2016

Maraş’tan bugüne Aleviler

  Devletin katliam geleneğinin bir parçası olarak değerlendirilen Maraş katliamında hedef alınan Alevilerin bugün de benzer saldırılarla karşı karşıya olduklarının altı çizildi. Yaşlı kadınların gözlerinin oyularak, çocuklara dahi işkence edilerek gerçekleştirilen katliamlarla bugün yaşanan bombalamaların,  saldırıların, yeni katliam tehditlerinin benzerliğine dikkat çekildi. Saldırılara karşı Alevi halkının bulunduğu her yerde öz savunmasını sağlamak, direnişi ve örgütlülüğü büyütmek gibi sorumlulukları olduğuna değinilen söyleşi, sonraki haftalarda yapılacak etkinlik duyuruları ile son buldu.

Yaz saati sermayeyi besliyor! -Yusuf Gürsucu

Enerjinin piyasalaşması!

Enerji, bir kamu hizmeti olması gerekirken üretimden dağıtıma neredeyse tamamı özelleştirildi. Özelleştirilmesiyle birlikte enerji fiyatları hızla yükseldi ve kayıp kaçak ile bakım hizmetlerindeki harcamaların tamamı yasal olarak tüketicinin yani halkın sırtına yıkıldı. Piyasa sözcüğü kapitalist ekonomiyi anlatır. Bu bağlamda Türkiye’de birçok kez enerji piyasası kanunları ve yönetmelikleri yayınlandı. Bu kanun ve yönetmeliklerin tamamı kapitalizmin yani sermayenin birikim sürecini destekleyen ve büyüten özelliğe sahiptir.

Enerji depolanamaz, bu nedenle nakil ve dağıtım hatlarına ihtiyaç duyulur. Kamu olanaklarıyla enerji nakil hatları yıllardır yenilenmektedir. Özelleşen dağıtım ağlarında şirketlerin hiçbir yatırım yapmadığı ve kamuya ait olan hatlar üzerinden elektrik ticareti yapmaktadırlar. İlk kez 2006 yılında sermaye baş kaldırmış ve tüm Türkiye’nin enerjisini kesmişti. Bu kesintilerin nedeni her ne kadar arıza gibi gerekçelerle sunulsa da gerçeğin böyle olmadığını biliyoruz. Enerji şirketleri fiyat artışları ve kayıp kaçak bedellerinin halkın sırtına yıkılması gibi taleplerinin hızla yerine getirilmemesi sonucu tüm Türkiye’de 2 kez enerjiyi kesmişlerdir. Bu kesintiler sonrası yapılan düzenlemelerde enerji şirketlerinin talepleri yerine getirilmiştir.

Enerji yatırımları Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu kapasiteyi ikiye katlamasına rağmen bu yatırımlar sürmektedir. Kamu elinde bulunan büyük barajlar ile bazı termik santrallerin henüz özelleştirilebilmiş değil. Bu süreçte ortaya çıkan arz fazlası kamu santrallerinin devreden çıkarılması ya da çok düşük üretim seviyelerine çekilmesiyle özel sektörün üretimini devam ettirebilmesi sağlanmaya çalışılıyor. Bunun yetmediği yerde ise şirketler, enerji taleplerinin düşmesi sonucunda ortaya çıkan ‘zararı’ zam vb. yollarla devlet eliyle karşılanması sağlanıyor.
Çıkarılan enerji piyasası kanunlarıyla üretilen enerjinin ihraç edilebilme koşulları yaratılmıştır. Çevre ülkelerle ve AB ile gerçekleştirilen enerji nakil hatları entegrasyonu ile kurulan enterkonnekte sistemlerin kamu tarafından yapılmasıyla birlikte büyük bir enerji pazarı için sermaye ellerini avuşturmaktadır. Ancak çevre ülkelerle ve AB ile yaşanan sorunlar nedeniyle bu ticaret sadece Irak, Gürcistan ve kısıtlı olarak Bulgaristan ile yapılmaktadır. Fakat hayal edilenin yanına bile yaklaşamayan bu ticari alan nedeniyle enerji yatırımları duraklama dönemine girerken bu durumu aşmak amacıyla doğal yaşam alanları dahil her yer tabiri caizse şirketlere hamuduyla verilmektedir. Örneğin kömür madenlerinin açılmasının önünde engel olan tüm koruma yasaları ortadan kaldırılırken bu madenlerin alt yapıları devlet yani kamu eliyle yapılmaktadır. Vergisizlik vb. avantajlar ve kamuya ait santrallerdeki enerji üretimlerinin kısıtlanmasıyla süreci şimdilik idare etmektedirler.

  Halk soyulurken sermaye yine mutlu!

Çocuklarımızın sabahın karanlığında okula gidip akşamın karanlığında eve dönmelerine neden olan yaz saati uygulamasının gerekçesi her ne kadar açıklanmasa da yandaş yazarlar eliyle enerji tasarrufu sağlanacağı vurguları çokça yapıldı. Türkiye Elektrik İletim A.Ş (TEİAŞ) verilerine göre kasım ayındaki elektrik tüketimi geçen yılın aynı ayına göre yüzde 6.5 arttı. Yani şirketin kârı da en az bu oranda artmış oldu. Tabii yine halkın cebinden çalarak! Bu artışı yukarıda ortaya koymaya çalıştığımız ‘piyasa’ meselesiyle birlikte okuduğumuzda yaz saatine devam edilmesinin nedeni ortaya çıkmaktadır. Yaz saati üzerine yaşanan tartışmalarda yandaş hale getirilen halkı ikna etmek içinse saat dilimini İslam dünyasının kullandığı saate uygun hale getirdik türünden yalanları yaymaktadırlar.
Son olarak Elektrik Mühendisleri Odası’nın (EMO) yaptığı bir açıklamayı paylaşalım; “Piyasalaştırılan elektrik sektöründe üretici ve dağıtıcıların kapasite fazlalığı ve buna bağlı olarak fiyat düşmelerinden yakındıkları bilinen bir gerçektir. Bu koşullarda alınan kararla Türkiye’nin elektrik tüketimini artırmaya yönelik manipülatif bir şekilde şirketlerin çıkarına müdahale mi yapılmak istenmektedir?” diye soruyor EMO. Bu sorunun cevabı ise bize göre, koskocaman bir evet!

(Özgürlükçü Demokrasi gazetesinde yayımlanmıştır)

31 Ağustos işgalinden acele kamulaştırmaya gelen süreçte Gazi Mahallesi -Hayri Tunç

Gazi Mahallesi, İstanbul’un en büyük ormanlarından sayılan Kent Ormanı’nın hemen yanında bulunuyor. Bu bile başlı başına bir saldırı gerekçesi olarak göz önünde duruyor. Ancak mahalle sadece Kent Ormanı yanında bulunmasıyla değil, İstanbul içerisinde ranta açılamayan sayılı bölgelerden biri olmasından dolayı da büyük bir önem arz etmektedir. Özellikle gecekondu bölgesinin ranta açılması demek, halkın evsizleştirilmesi, zenginlerin daha da zengin hâle gelmesi demektir.

Yine daha büyük, daha yoğun bir saldırı ile karşı karşıya olan mahalle OHAL sonrası yapılan 31 Ağustos baskınıyla daha planlı bir saldırı cenderesi altına girdi. O da, mahallede devrimcilerin halka dağıttığı ve yıllar içerisinde büyük bir rantın hedefi hâline gelen gecekonduların yıkılma kararı.

31 Ağustos gece yarısı Gazi Mahallesi’nde bulunan taksi durakları, çay bahçeleri yıkıldı ve Hasan Ferit Gedik Uyuşturucuyla Mücadele Merkezi binası polis tarafından işgal edilip karakol hâline getirildi. Bu baskın sonrası ise mahallede var olan polis ablukası daha büyük bir boyuta geçip, iki karakol, onlarca zırhlı araç, çevik kuvvet, özel harekât, sivil polisler tarafından mahalle tamamen ablukaya alındı. 31 Ağustos sonrası ise mahallede bütün taksi durakları belli aralıklarla yıkılmaya başlandı.

Bu abluka kısa bir süre sonra devrimcilere yönelik bir cadı avına dönüştürüldü. İlk başta Kürt gençlerinin ev baskınlarıyla gözaltına alınmasıyla başlayan süreç daha sonra hasta ziyareti sırasında kaçırılmalara kadar ilerledi.
Sadece Gazi Mahallesi özgülünde şu anda 50’den fazla HDP gençlik içerisinde faaliyet yürüten Kürt genci siyasi sebeplerden dolayı cezaevinde ve bu gençlerin bazılarına adlî suçları da yüklediler.

Kürt gençlerine yönelik yapılan gözaltı ve tutuklama furyası daha sonra diğer devrimci yapılarda mücadele içerisinde yer almış gençlere döndü. Burada özellikle ESP ve Halk Cephesi üyesi gençler yol ortasından kaçırıldı, ev baskınlarında gözaltına alındı. Halk Cephesi üyesi Selda Karataş bir kez hastaneden bir defa da sokaktan kaçırılmak istendi. Sokakta yürürken zırhlı araçtan üzerine ateş edildi ve en sonunda Ural tipi zırhlı araçtan inen polisler tarafından yol ortasında gözaltına alındı ve tutuklandı.

Mahalle esnafının başlattığı, Halk Cephesi’nin destek verdiği ve bir ay süren açlık grevi sırasında, açlık grevinin devam ettiği Gazi Cemevi bahçesi neredeyse her akşam polisin gaz bombalı, ses bombalı saldırısına uğradı.
Bunların dışında polis keyfî bir şekilde evlere, sokaklara gaz atmaya, günün herhangi bir saati ırkçı şarkılar çalarak mahallede gezerek, halkı tehdit edip sokak ortasında insanları kaçırarak gözaltına almaya başladı ve gözaltına aldığı bazı isimleri özellikle “Gazi Mahallesi Sorumlusu” olarak lanse ederek mahalle üzerindeki baskının artması için çabaladı.

Mahalle üzerinde yaşanan baskıların artmasında medyanın da büyük rolü oldu. En son 4 Aralık günü adlî bir vakadan dolayı polisten kaçarken bir gencin vurulma olayını mahallede çatışma olduğu şeklinde haberleştirerek veren ana akım gazete ve televizyonlar, bu haber ile başlayan abluka ve yıkım sürecine de katkı sundular.

31 Ağustos ile başlayan ve ‘Acele Kamulaştırma’ adıyla yıkıma kadar gelen sürecin gelişimi bu şekilde. 11 Ekim 2016 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile de Kuzey Marmara otoban geçiş güzergâhı içerisinde olduğu gerekçesiyle acele kamulaştırma kararı alındı. Ancak Resmî Gazete’de çıkan Kuzey Marmara otobanına geçiş güzergâhı kararında nedense Gazi Mahallesi’ne dair bir ibare yer almıyor. Gazi Mahallesi’nin birçok sokağında ise bugünlerde sessizce zemin etüdü çalışmaları başladı. Mahallenin gecekondu bölgesinde başlayan çalışmalara karşı özellikle Sokak Kültür Merkezi çalışanları uzun süredir halk arasında bilgilendirme çalışmaları yapmakta.

Aslında bu yıkım çalışmaları uzun zamandır hazırlanıyordu. OHAL ile birlikte bir oldu-bittiye getirmeye çalışıyorlar. Burada da devlet halkın ve devrimcilerin göstereceği tepkiden çekindiği için Resmî Gazete’de yayınlanan acele kamulaştırma kararında, özellikle Gazi Mahallesi ismi kullanmaktan çekiniyor ancak yayınlanan haritalarda yıkımın Gazi Mahallesi’ni kapsadığı da çok net belli oluyor.

Şu ana kadar harita üzerinden bakıldığında görülen yerler şunlar; 8 Evler Gecekondu Mahallesi, Tuz Deposu, Kıbrıs Caddesi ve polisin karakol yaptığı Hasan Ferit Gedik Uyuşturucuyla Mücadele Merkezi’nin bulunduğu Gazi Şehir Parkı -ki sadeceGazi Şehir Parkı bile 31 Ağustos işgal ve yıkımının, bu yıkım planının bir parçası olduğunu gösteriyor-.

Bunlar dışında Gazi Mahallesi içerisinde başka nerelerin yıkım kararı içinde olduğunu kimse bilmiyor. Ancak bu yıkım kararının mahallenin yıkılıp zenginlere peşkeş çekilmek anlamına geldiğini herkes konuşuyor.

Burada şunu da açıklamak lazım. Gazi Mahallesi’nde bir baraj ve kent ormanı bulunuyor. Zaten 8 Evler Gecekondu Mahallesi de hemen kent ormanının yanında. İstanbul sınırları içindeki en büyük ağaçlık alanlardan biri bu kent ormanı. Gecekondu mahallesinin yıkılıp peşkeş çekilmesi demek şehrin en önemli ağaçlık alanının da yok edilmesi anlamına geliyor. Bu peşkeş devletin gerçek yüzünü göstermesi açısından da önemli. Devlet birkaç zengini daha da zengin etmek için halkın yıllardır emeğiyle yaşanılabilir bir hâle getirdiği alanları gasp etmek istiyor.

Bunların dışında mahallede evlerin yıkılması demek, ortaklaşmanın da yok edilmesi, insanlar arası ilişkinin de en aza indirilmesi demektir. Gazi Mahallesi gibi yoksul mahalleler, ortaklaşmanın, imecenin hâlen var olduğu, komşuluk ilişkisi de denilecek olan sosyal yaşamın çok güçlü olduğu yerlerdir. Mahallenin yıkımı ile birlikte insanlar birbirlerinden koparılacak, yardımlaşma yok edilecek ve sistemin istediği aciz insan tipine bir kayış yaşanacaktır. Mahallede özellikle devrimcilerin yıllardır binbir emekle var ettiği ortaklaşma ve alternatif yaşam modeline de büyük bir saldırı anlamına gelir. Ondan dolayıdır ki devlet son birkaç aylık süreçte Gazi Mahallesi üzerindeki baskılarını arttırmakta, yaşayan insanların bu baskılardan bıkarak mahalleyi terk edeceğini planlamaktadır.

Bu planlı saldırılardan biri de 18 Aralık günü Gazi Mahallesi Sultan Düğün Salonu’nda yapılması düşünülen “Acele Kamulaştırmaya Karşı Halk Toplantısı”na oldu. Halk salona geldikten birkaç saat sonra polis 4 zırhlı araç, onlarca polisle toplantıyı basıp, “örgüt propagandası” yapıldığı iddiasıyla halkın bütünleşmesini engelledi.

Gelinen noktada ise Gazi Mahallesi tam anlamıyla her taraftan abluka altına alınmış durumda. Bir yandan iki karakol, onlarca zırhlı araç, sivil polis ekipleri ile abluka altına alınan mahalle, diğer yandan ise rant çevreleri tarafından ablukaya alınmış durumdadır. Mahallenin özellikle yıkım gerçekleşecek yerlerinde, insanlardan evlerini satın almak için dolanmakta, insanları kandırmaya çalışmaktadırlar. Bunların yanında ise devrimcilerin çabaları yetersizlik ve ilgilenmemekten kaynaklı belli bir yere kadar gelip durmaktadır. 2017 yılı Gazi Mahallesi özelinde yoksul mahalleler için büyük mücadelelerin ve direnişlerin yılı olacaktır.

Perspektif

Direniş hattı, Birleşik Emek Cephesi

Saray Rejimi, onlarca yıldır, her hak arama eylemine, toplumun her nefes alma girişimine, kadınların, gençlerin, işçilerin her türlü eylemine azgınca saldırmaktadır. Tüm güçlerini seferber...