Ana Sayfa Blog Sayfa 206

Haşim Kutlu’yu kaybettik

Yayınevimizden yayınlanan; “Kızılbaş Alevilikte Yol, Erkan, Meydan” ve “Ateşin ve Güneşin Yeryüzündeki Tezahürü Bozatlı Hızır” isimli eserlerin yazarı, dostumuz Haşim Kutlu’yu kaybettik.

Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

Kaldıraç Yayınevi

Mersin’de Çayan’lar ve Mehmet Latifeci anıldı

 

Mersin’de Kızıldere şehitlerini anmak için bir araya gelen Kaldıraç, Devrimci Parti, Halkevleri, TÖP-G, ESP ve SYKP Akdeniz Belediyesi Konferans Salonu’nda bir anma etkinliği gerçekleştirdi.

Mahir Çayan ve arkadaşları özelinde tüm devrim şehitleri için yapılan saygı duruşu sonrasında Mersin Liseliler Dayanışması adına ve kurumlar adına konuşmalar yapıldı . Kurumlar adına Simon Gözen konuşma yaptı:

“Kızıldere Türkiye Sosyalist Hareketinin Makus Kaderinin Değiştiği Yerdir”

Kızıldere emperyalizme karşı mücadelenin, devrimci irade ve siper yoldaşlığının en somut simgesi olmuştur. Kızıldere’de Mahir Çayan ve yoldaşlarının devrimci duruşu, inançları ve ölümsüzlüğe yürüyüşleri biz gelecek kuşaklara miras olmuştur.Bu mücadeledeki kararlılık ve politik irade ile Türkiye sosyalist hareketinin makus kaderi değişmiştir.

“Baskı ve Katliamlar Karşında Diz Çökmeyeceğiz , Zulmün Karşısında Mahirleşeceğiz”

Kızıldere’ den Çorum’a; Maraş’ tan Sivas’a; Cizre’ den Silopi’ ye, halklarımıza katliamdan başka hiçbir şeyi reva görmeyen bugünün egemenleri ile dünün egemenleri arasında öz itibariyle hiçbir fark yoktur. Devrimcileri, muhalif tüm kesimleri tutuklayan Kürdistan’da katliamlar yapan, insanları bodrumlarda katleden bombalarla korkutup sindirmeye çalışanlara karşı diz çökmeyeceğiz, zulmün karşında Mahirleşeceğiz!

“Onların Çocuklarına Yatlar Gemiler, Bizimkilere Bombalar Mermiler”

Dün Ali İsmail, Abdocan, Berkin’i katledenlere emri kim verdiyse bugün de kendinden yana olmayan herkesin ‘katli vaciptir’ fetvasını veren odur. İktidar; patronlar için yasalar çıkarırken, kiralık işçi büroları işçilerin emeğini işçi simsarlarına peşkeş çekerken asgari ücrete yaptığı zammı vergilerle geri almaktadır. Onların çocuklarına yatlar, gemiler; bizimkilere bombalar, mermiler!

“Çocuklar Tecavüze Uğrarken Sessiz Kalan Dilsiz Şeytandır”

Gözen; “Destekledikleri vakıflarda 45 çocuğa tecavüz ettiler. Yargı, eleştirmeyi bile yasakladı. İstedikleri nesli yaratmaya çalışanlar , “başı açıksa tecavüz mübahtır” diyenlerdir, kadın katillerine tecavüzcülere iyi hal indirimi uygulayanlar onlardır.”Ya benden yanasın ya da teröristsin” diyen saray için, yargı cansiperane çalışıyor. Çocuklara tecavüz edilirken susan dilsiz şeytandır “ diyerek konuşmasını tamamladı.

30 Mart 1995’te Devlet Tarafından Katledilen Arap Alevi Halkının Devrimcilerinden Mehmet Latifeci Anıldı.

“Latifeci, Arap halkının deforme edilerek yok olması istenen dilinin, kimliğinin, kendisini geleceğe taşımasını omuzlarına alan bir devrimcidir. Latifeci, Kürt halkına dayatılan imhâ ve inkâra karşı halkların kardeşliği sloganını Antakya’da yaşatan, halklara taşıyan bir devrimcidir.” sözleriyle Kızıldere’nin yıldönümünde katledilen Mehmet Latifeci anıldı.

Konuşmaların ardından şiirlerle devrim şehitleri anıldı. Anma etkinliği Grup Mukavemet’in ezgileriyle son buldu.

Mersin’de Kızıldere anmasına polis saldırdı

 

Mersin’de, Kızıldere katliamının 44. yılında anma etkinliği düzenlemek için Forum AVM önünde biraraya gelindi. Forum AVM önünden daha önce duyurdukları şeklinde Barış Meydanı’na yürümek isteyenlerin önünü polis barikatı ile kesildi. Yürümek isteyen toplumsal muhalefet üyelerine polis saldırarak 14 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınan Ayşegül Başar’ın polis saldırısı sırasında kolunda çatlak oluştuğu bildirildi. Gözaltına alınanlar güvenlik şubeye götürüldü ve avukatlar içeri alınmadı. Ertesi gün Emek ve Demokrasi Platformu gözaltıların serbest bırakılması için basın açıklaması gerçekleştirdi. 2 gün gözaltının ardından mahkemeye çıkarılan kişiler serbest bırakıldı.

Kadın Emeği ve Örgütlenme paneli yapıldı: “Kadın, Emek, Özgürlük!”

Panelde sunum yapan Boğaziçi Üniversitesi’nden barış akademisyeni Dr. Gaye Yılmaz, “Kadın Emeğinin Ekonomi-Politiği ve Kadın Emeğine Yönelik Devlet Politikaları” başlığı ile kendi araştırmalarından yola çıkarak ataerkil kapitalizmde kadın ve sınıf mücadelesine, dilin cinsiyetçiliğine, kadın emeğinde mücadelenin ilk yıllarına, değişen sosyal politikaların kadın emeği üzerindeki yansımalarına, kapitalizmin ataerkil yapı üzerindeki etkilerine değindi.

Emekli fabrika işçisi Pirman Hacıbektaşoğlu, “Sendikal Yaşamda ve Çalışma Yaşamında İşçi Kadın Örgütlenmeleri” başlıklı sunumunda kadınların fabrikalarda yaşadığı baskılardan, cinsiyetçi söylemlerden, davranışlardan bunun sonucunda da örgütlenme deneyimlerinden ve fabrikadaki mücadelelerin evdeki yansımalarından bahsetti.

AKA-DER Kadın Faaliyeti’nden Ayça Tezerişir ise kadın emeğinin özgürleşmesinin ve kadının kurtuluşunun sınıf mücadelesinden ve sosyalizmden bağımsız düşünülemeyeceğini vurguladı. Son dönemlerde devletin kadınlara yönelik saldırılarının aslında devletin kadınlardan korktuğunun bir göstergesi olduğunu, kadınların örgütlenişinin toplumsal hareketi ileriye taşıyacağını ifade etti. 1 Mayıs’ta alanlarda olmak gerektiğini belirterek çağrı yaptı.

Kadıköy AKA-DER’de “Sosyal ve Ekonomik Alanda LGBTİ” paneli

Yıldız Tar kapitalizm ve heteroseksizm arasındaki ilişkiyi açıklayarak başladığı sunumunda “hastalık”, “suç”, “günah” ve “anormal” kavramlarını tartışmaya açtı. İstihdamda yaşanan sorunları, mobbing ve görünmeyen ayrımcılığı ‘lavanta tavan’ kavramı üzerinden aktardı.

Atölye’den Özerkan ise homofobi ve transfobinin bir sistem sorunu olduğunu belirterek, birlikte mücadelenin önemini vurguladı.

Panel sonrası katılımcıların soru cevaplarıyla homofobi ve transfobi karşıtı mücadelede atılması gereken adımlar konuşuldu. Kaos GL Derneği’nin çalışma hayatı ve sendikal mücadeleye ilişkin broşür ve kitapları katılımcılara dağıtıldı.

Kölelik düzene son! Sermayeye boyun eğmeyeyeceğiz!

 

3 Mart günü Diyabakır’da inşaatta çalıştığı esnada işçi cinayetinde yaşamını yitiren Kaldıraç okuru, devrimci işçi Duran Baysal anısına gerçekleşen toplantı başlamadan önce Kadıköy AKA-DER’de Duran’ın 40 yemeği verildi.

Saat 14.00’da başlayan işçi toplantısı iki oturumda gerçekleşti. Açılış konuşmasıyla başlayan toplantı Duran ve tüm işçi cinayetlerinde, Ankara katliamında yitirilenler için saygı duruşu ile başladı. Ardından Duran Baysal için hazırlanan sineviyon izlendi. Sinevizyonun ardından Duran Baysal’ın ablası Ömür Baysal konuşma yaptı. Baysal konuşmasında “ Annemin hayali, babamın umudu, bizim sırtımızı yaslayabileceğimiz kocaman bir dağ idi Duran. Şu anda vücut olarak yanımızda değil ama ruh olarak, düşüncesiyle kalbimizde olduğunu hepinizin gözlerine bakınca görebiliyorum. Duran’ın dediği gibi, keşke bir kuş olsak, yağmurda ıslanıp, istediğimiz dala konup orada bir yuva kurabilsek. Keşke sınırlar olmasa dünyada istediğimiz yere uçabilsek, daha fazla sevgiye ulaşabilsek. Duran’ım sonsuza kadar döneceğini söylemiş evet söz verdiği gibi geri döndü.” dedi.

Konuşmanın ardından toplantının birinci oturumu başladı. İlk oturuma DİSK Eğitim ve İşçi Sağlığı İş Güvenliği Dairesi Müdürü Tevfik Güneş ve Emekli Maden İşçisi Recep Adıgüzel katıldı.

Tevfik Güneş konuşmasında 2000’li yıllardan bu yana çalışma yaşamında işçilerin ciddi bir trajedi yaşadıklarına, kanlarıyla sermayeyi beslediklerine değindi. Güneş, bugün her türlü baskıyı uygulayarak ayakta durmaya çalışan iktidarın maden, enerji ve inşaatta kendisini ifade ettiğini ve bu alanlarda korkunç derecede sermaye birikimi olduğunu ifade ederek konuşmasına devam etti.

Emekli maden işçisi Recep Adıgüzel konuşmasına işçi sınıfına egemen sınıf tarafından ideolojik bir kuşatma uygulandığını vurgulayarak başladı. Maden iş kolunda Türkiye sermaye sınıfının özelleştirme, taşeronlaştırma planlarının istediği gibi gitmediğini belirtti. Soma Holding’i örnek ocak diye gösterirlerken çok kısa bir süre içinde patlama yaşandığını ifade eden Adıgüzel madencilik iş kolu mücadele alanını önümüzdeki süreçte yeni gelişmelerin beklediğini ve devrimci güçlerin bu sürece hazırlanması gerektiğinin altını çizerek konuşmasını sürdürdü.

İkinci oturum İşçi Gazetesi temsilcilerinin konuşmalarıyla devam etti. Yeni kölelik yasalarını anlatan  İşçi Gazetesi temsilcisi; patronlar, işçilerden sorgulamadan, canhıraç bir şekilde sermayenin çıkarlarını yerine getirmesini istedilerini ifade etti. İşçi sınıfının ve patronların arasında ciddi bir çatışma olduğuna değinen İşçi Gazetesi temsilcisi sermayenin işçi kanı emdiğinin her geçen gün daha da görünür hale geldiğine değindi. İşçilerin örgütsüzlüğün daha fazla işçinin başını eğmesine yol açtığını ifade ederek yasaların sokakta yapıldığını, grev hakkının, sendika hakkının, işçilerin sokaklara çıkmasıyla kopartılıp alındığını ifade ederek konuşmasını sonlandırdı.

Son konuşmacı İşçi Gazetesi’nden bir başka temsilciydi. Mücadele yolları ve örgütlenme üzerine konuşmasını yapan temsilci sessizce bir işçi soykırımı yapıldığına, 2002-2014 yılları arasında toplamda 15.465 işçinin işçi cinayetlerinde öldüğüne dikkat çekti.  İşçi cinayetlerinin hiçbir sorumlusunun cezaya çarptırılmadığına değinen temsilci, sermayenin kâr hırsı ile yeni yasaların çıkarılacağı ve bu yasalar ile işçi ölümlerinin daha da artacağını, işçilerin daha fazla sömürüleceğini vurguladı.  Sermaye saldırılarını arttırırken işçi cephesinde Emek Çalışmaları Topluluğu’nun verilerine göre 2015 yılı içerisinde kaydedilen 1116 işçi eylemi gerçekleşmiş olduğunu ifade ederek temsilci işçi hareketinin eylemliğinin arttığı bir dönem olduğunu vurguladı. Bu çürümüş düzeni yenebilmek için işçilerde “Madem biz üretiyoruz o zaman burada bizim sözümüz geçecek, biz yöneteceğiz” diyebilecek sınıf bilincin olması gerektiğine dikkat çekerek konuşmasını sonlandırdı.

Fikirleri teslim alamazsınız: “Sibel Özbudun yalnız değildir”

Sibel Özbudun, Facebook sayfasında “PKK/KCK silahlı terör örgütüne ait resim, fotoğraflar ve PKK/KCK terör örgütünü övücü nitelikte paylaşımlar yapmak suretiyle PKK/KCK silahlı terör örgütünün propagandasını yaptığı” iddiasıyla yargılanmak isteniyordu.

Kaldıraç tarafından 11 Nisan’da yayımlanan duruşmaya destek açıklamasında:

“Hocamız, yoldaşımız Sibel Özbudun ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında yaptığı paylaşımlardan ikinci kez yargılanmak isteniyor. Barış talep eden akademisyenler hedef gösteriliyor, idari yaptırımlara maruz kalıyor, işlerinden oluyor ve tutuklanıyor. BİMER üzerinden yapılan şikayetler nedeniyle herhangi maddi kanıta ihtiyaç duyulmadan onlarca soruşturma açılıyor. Üniversiteler kolluk kuvvetlerince abluka altına alınıyor. Faşist gruplar, polis eşliğinde kampüsleri, üniversite binalarını basarak öğrencisini, akademisyenini, işçisini, emekçisini tehdit ediyor. Mağdur olan onlar; saldırıya uğrayan, suçlanan, gözaltına alınan, işkence edilen yine devrimci sosyalist öğrenciler oluyor.

Tüm bu baskılar, düşünen zihinlerden ve düşündüklerini ifade edenlerden duydukları korkunun tüm benliklerini sardığının göstergesidir. Korkularını ve endişelerini topluma yayarak sus pus olacağımızı sanıyorlar. Gerek fiziksel, gerek ideolojik şiddet yoluyla yalan üzerine kurulu saltanatlarını ayakta tutmayı umuyorlar. Yapılan bir ihbar gerekçe gösterilerek hazırlanan iddianameler, Sibel hocamızın nezdinde düşünen, düşündüklerini ifade etmekten çekinmeyen, düşündüklerini örgütlemekten korkmayan herkese, hepimize açılmıştır. Sindirme, yıldırma politikalarına boyun eğmeyeceğiz.

Fikirleri teslim alamazsınız!

Sibel Özbudun yalnız değildir!” denildi.

Ankara’da sanat kurumları: “Karanlığa alışmayacağız!”

Yazılı olarak yapılan açıklamada “Haber bültenlerinde her gün bize empoze edilmeye çalışılan kokuşmuş politik ve kişisel çıkarlar yüzünden üzeri kapatılan yolsuzluklara, hırsızlık yapanların aklanmasına, mağdur gösterilmesine; ölülerin ve katliamların yarıştırıldığı, şehir şehir cinayetlerin kol gezdiği, kadın cinayetlerinin, işçi ölümlerinin, çocuk tacizinin kol gezdiği ve aklandığı bir ülkeye; iktidar hırsıyla, savaş çığırtkanlıklarıyla, tanklarıyla, toplarıyla, mermileriyle kişisel çıkarını korumaya çalışan siyasete, siyasetçiye; kendi korku imparatorluğunu kurana; korku imparatorluğunun çanak yalayıcı yazarlarına alışmayacağız. Halkımıza acımadan saldıran katliamcı çeteleri ve onları yaratan siyasal erki lanetliyoruz. Toplumsal barış ve huzur için sistemin öngördüğü tüm alışılmış şeylerden soyutlanıp tekrarlıyoruz; kalemimizle, sanatımızla, şarkımızla, resmimizle, şiirimizle o duvarınızı yıkacağız!”

Marx’ın gençliği sinemada: “Le Jeune Karl Marx”

Alman filozofun öyküsünü anlatacak olan “Le Jeune Karl Marx” (Genç Karl Marx) adlı filmin yönetmen koltuğunda Haitili yönetmen Raoul Peck oturuyor.

Senaryosunu Raoul Peck ve Pascal Bonitzer’in kaleme aldığı, Belçika, Almanya ve Fransa ortaklığı ile hayata geçirilmesi planlanan filmde  Karl Marx rolünü August Diehl, Engels rolünü ise Stefan Konarske üstlenecek. Filmin yaz aylarında gösterime girmesi bekleniyor.

Kadına şiddete ‘cumhurbaşkanına hakaret’ kılıfı

Kadına yönelik şiddet artarak devam ederken, şiddetin üstünü örtmek için yeni bir ‘bahane’ daha bulundu. Erkek şiddeti “cumhurbaşkanına hakaret etti” ile gerekçelendirildi.

Hem nişanlısının şiddetine uğrayan hem de ‘cumhurbaşkanına hakaret’ten ifade vermek zorunda kalan kadın ise hakarette bulunmadığını, nişanlısının kendisini kurtarmak için bunları söylediğini belirtti.