Okinawa 2. Paylaşım Savaşı sırasında Japonya’nın teslim olmasına müteakip kanlı kara savaşlarına sahne olmuş ve 1972 yılından Japonya’nın işgalinin sona ermesine dek geçen 20 yıl boyunca Okinawa’yı ABD idare etmişti. Yerli halk ise binlerce ABD askerinin adadaki varlığından rahatsızlık duyuyor. Bölge sakinleri artan suç oranlarından, çevre kirliliğinden ve gürültüden ABD askerlerini sorumlu tutuyorlar.
20 Yılı aşkın bir süredir Japonya’nın güneyinde bulunan tartışmalı Amerikan üssü, savunma ittifakının bir parçası olarak 47.000 ABD askerine ev sahipliği yapıyor. Ada sakinleri bu rakamın çok daha fazla olduğunu söylüyorlar.
1996 Yılında ABD askerlerinin lise öğrencisi genç bir kadına toplu tecavüzünden sonra öfkelenen yerel halkı yatıştırmak için üssün taşınması gündeme gelmişti. Ancak ada sakinleri üssün tamamen kapatılması gerektiğini belirterek taşınmayı engellemeye çalışıyorlar.
Nago şehrinin ABD üssü karşıtı Okinawa belediye başkanı Susumu Inamine, “Hükümet [üssün taşınmasıyla ilgili olarak] 19 yıldır alternatif bir yer bulamayarak sorunun ortada kalmasından biz sorumluyuz diyor. Bu gerçekten rezalet,” diyor.
Başbakan Shinzo Abe geçen ay, yürürlükteki yeniden yerleşim planının “tek çözüm” olduğunu söylemişti. Bununla birlikte askeri üs karşıtı Okinawa Valisi Takeshi Onaga, üssün taşınmasına karşıt olan hareketleri göstererek Okinawa’da ki son üç halk oylamasını reddetti.
Peki Okinawa ABD için neden önemli?
Okinawa, Japonya’nın güneyinden Tayvan’a kadar uzanan Ruyukyu takımadasının en büyük adasıdır. Coğrafi konumu itibariyle Okinawa; Çin, Kuzey Kore, Güney Kore ve Tayvan’a birkaç saatlik uçuş mesafesindedir. 1,5 milyon kişinin yaşadığı adanın önemi de bu ayrıcalıklı coğrafi konumundan ileri gelmektedir. Okinawa üzerinden Pasifik Okyanusu’ndan Güney Çin Denizi’ne uzanan hattı kontrol etmek mümkündür. Stratejik konumu sebebiyle ABD’nin Asya-Pasifik politikası açısından ciddi önem taşıyan Okinawa, ABD-Japonya ilişkilerinde farklı bir yere sahiptir. Okinawa adası Japon topraklarının %6’sını teşkil etmekle birlikte Japonya’daki ABD askeri varlığının (50 bin civarında asker) %75’i bu adada bulunmaktadır. Silahlanmanın ve rekabetin arttığı bölgede Japonya, topraklarındaki Amerikan askeri varlığına caydırıcılık ve savunma açısından büyük önem veriyor. Ancak Okinawalıların üslerin varlığından rahatsız olması ve üslerin kaldırılmasını talep etmesi, 1990’lardan itibaren konunun ABD-Japon askeri ilişkilerinde sorun teşkil etmesine neden olmuştur.
Haber:isyandan.org
Japonya’da Okinawa’daki ABD üssü protesto edildi
İki mülteci, Atina’nın orta yerinde kendini astı
Aylardır Yunanistan’dan Makedonya’ya geçerek Avrupa’ya ulaşmak için Victoria Meydanı’nda bekleyen sığınmacılardan ikisi, meydandan bir ağaca kendilerini asarak intihar girişiminde bulundu. Meydandakilerin müdahalesi sayesinde kurtarılan mülteciler, hastaneye kaldırıldı. Al Jazeera’ye konuşan hastane kaynakları her iki sığınmacının da sağlık durumunun iyi olduğu açıkladı.
Bu arada Yunanistan’ın farklı noktalarında sıkışan yüzlerce mülteci , Makedonya sınırındaki İdomeni kasabasına ulaşmak için Atina-Selanik karayolunu yürüterek aşmaya çalışıyor.
(Direnişteyiz)
Sosyal güvenlik politikalarına karşı direnen çiftçiler Atina’da polisle çatıştı
Yunanistan’ın başkenti Atina’da haftalardır süren sosyal güvenlik politikalarının protesto edildiği eylemlerde çiftçiler polisle çatıştı.
Girit Adası’ndan traktörleriyle Atina’ya gelen 800 çiftçi, Tarımsal Kalkınma ve Gıda Bakanlığı’nın önünde toplandı. Gerçekleşen saldırı sonucu çiftçiler polise taş, sopa ve yanlarında getirdikleri çürük domateslerle karşılık verdi. İki çiftçi gözaltına alındı.
(Direnişteyiz)
Yunanistan’da genel grev hayatı durdurdu
Bugün 4 şubatta iki ayrı yürüyüş düzenlendi. Grev nedeniyle uçuşlar, feribot seferleri iptal edildi, okullar ve eczaneler kapandı, hastanelerin ise sadece acil servisleri çalıştı. Gösteriye katılan emekçilerinin sayısının 50.000’den az olmadığı rapor edildi.
Kemer sıkma politikalarına karşı özel sektör ve kamu sektörü sendikalarının çatı yapılanmaları olan GSEE ve ADEDY ile Komünist Parti tarafından desteklenen PAME sendikasının çağrıları üzerine iki ayrı yürüyüş düzenlendi. PAME sendikasının kortejinde 20.000 işçi yer alırken, yaklaşık 1.000 avukatın takım elbiseleri ile katıldığı diğer yürüyüşte de binlerce emekçi sesini işçi düşmanı reformlara karşı yükseltti. Çiftçiler ise 3 Şubat Çarşamba günü Katerini şehrinde bir araya gelerek Çalışma Bakanı Giorgos Katrougalos’un sosyal güvenlik paketine karşı muhalefeti büyütme ve yol kesme eylemleri ile gösterilere devam etme kararı aldılar.
Hükümet ülkenin kredi geri ödemeleri için emeklilik fonunda reforma gitmeyi ve sosyal güvence katkı payını gelirin üçte ikisini kesintiye uğratacak şekilde artırmayı önermişti. Gelirdeki bu büyük kesinti oranı sanatçılar, doktorlar, avukatlar, mühendisler, denizciler, çiftçiler dahil olmak üzere değişik sektörlerden birçok emekçiyi bir araya getirmişti.
Kemer sıkma politikalarına son verme vaadiyle iktidara gelen Tsipras hükümeti, Euro Bölgesinden çıkartılma ihtimali ile yüzleşince keskin bir dönüş yaparak Troyka’nın dayattığı sosyal reformlara yeşil ışık yakmıştı.
isyandan.org
Medvedev NATO’yu uyardı: “Soğuk savaş” seviyesine gelindi
Almanya’da düzenlenen 52. Münih Güvenlik Konferansı’nda konuşan Medvedev, NATO’nun Rusya karşı takındığı politik tavrı ‘düşmanca’ ve ‘kapalı’ olarak nitelendirdi.
“Rusya-NATO ilişkileri ‘yeni bir Soğuk Savaş’ seviyesine ulaştı” diyen Medvedev, “NATO, Rusya’nın NATO, Avrupa, ABD ve diğer ülkeler için temel tehdit olduğunda ısrar etmeyi sürdürüyor. Rusların nükleer savaş başlattığına dair korku filmleri çekiliyor. Bazen düşünüyorum: 2016’da mıyız yoksa 1962’de mi?” ifadelerini kullandı.
Bunların yanı sıra Medvedev, ülkesine karşı uygulanan ‘kuşatma doktrininin’ çok tehlikeli olduğunu ve gerçek sorunların çözümlenmesini engellediğini söyledi:
”Küresel sorunların çoğu bir gecede oluşmadı. Bu sorunlar Rusya tarafından da yaratılmadı. Ancak biz bu sorunları engellemeyi öğrenemedik. Bu nedenle bu sorunların nedenlerine değil, sonuçlarına odaklanıyoruz ya da gerçek kötülüklerle savaşmak yerine komşularımızı çevrelemekle uğraşıyoruz. Batı bugün bile Rusya’ya karşı çevreleme doktrini uyguluyor. Bu yaklaşımda şöyle bir sorun var: Böyle devam edilirse, dünya bundan 10 ya da 20 yıl sonra da aynı meseleleri konuşuyor olacak.”
‘Sivilleri Bombaladığımıza Dair Hiçbir Kanıt Yok’
Medvedev ayrıca, Rusya’nın Suriye’de sivilleri hedef aldığı yönündeki suçlamaları da reddetti: “Bu, doğru değil. Herkes bize böyle suçlamalar yöneltse de sivilleri bombaladığımıza dair hiçbir kanıt yok.”
Öte yandan Rusya’nın Suriye’de amacının terörle mücadele olduğunu ve ’gizli amaçlar’ peşinde olmadıklarını vurgulayan Medvedev, “Teröristlerin Rusya’ya sızma ihtimali var. (Suriye’de) yalnızca ulusal çıkarlarımızı korumaya çalışıyoruz” dedi.
‘Rusya ve ABD’nin Günlük Düzeyde İşbirliği Yapması Suriye İçin Hayati Önem Taşıyor’
Suriye’deki durumun normalleşebilmesi için Rusya ve ABD’nin düzenli olarak işbirliği içinde olması gerektiğini de vurgulayan Medvedev, bu işbirliğini ‘hayati’ olarak tanımladı.
Bazı ülkelerin, Suriye’de kara operasyonu başlatmaya hazır olduklarına dair yaptığı açıklamalara da gönderme yapan Medvedev, “Kimseyi kara operasyonuyla korkutmaya gerek yok” ifadelerini kullandı.
Kaynak: Sputnik News
Fransa’da binler “OHAL”e karşı eylem yaptı
Fransa Başkanı Francois Hollande 130 kişinin ölümüyle sonuçlanan 13 Kasım Paris saldırılarının ardından olağanüstü hal ilan etmişti. Olağanüstü hal kapsamında, gösterileri engelleme ve eylemcilere karşı aşırı güç kullanma da dahil olmak üzere polisin yetkileri genişletildi. Şubat ayı sonunda olağanüstü hal durumunun kaldırılması gerekiyor ancak Hollande OHAL’in uzatılması gerektiğini savunuyor.
Hollande aynı zamanda, hükümete terör yasası kapsamında çifte vatandaşlığı bulunanların vatandaşlığını iptal etme yetkisi veren başka bir tasarıyı da geçirmeye çalışıyor. Adalet bakanı Christiane Taubira ise yasaya karşı çıkarak istifa etmişti.
Kaynak: sputniknews
Etiyopya’da Oromia halkı tekelci Al Amoudi’yi durdurmaya kararlı
Al Amoudi şirketlerinin özellikle Guji bölgesindeki altın madenlerinde ve Shawaa’da bulunan çimento fabrikasında işçileri sömürmekle, elde ettiği yüksek karları yurtdışına kaçırmakla ve hükümetten aldığı imtiyazlarla ülke kaynaklarını yağmalamakla suçlanıyor. Al Amoudi’nin ayrıca yerel süt üreticilerinin ürünlerini devlet eliyle toplattığı ve küçük işletmeleri iflas ettirip satın aldığı belirtildi..
Al Amoudi’nin el attığı başka sektörler de var. Altın madeni ve çimento fabrikasını kurmak için binlerce kişiyi topraklarından etmekten ve bünyesindeki işletmelerden çıkan kimyasalları çevreye atmaktan da sorumlu tutuluyor. Oromo protestocuları Al Amoudi’nin devlet eliyle korunduğunun altını çiziyorlar.
Tekelci Al Amoudi’ye karşı düzenlene protestolara hükümetin yanıtı çok sert oldu. Özel hükümet birliklerinin saldırıları sırasında 1 kişi hayatını kaybetti, 3 kişi ise yaralandı. Oromo protestocuları, yağmacı Al Amoudi’nin durdurulması için bu protestoların devam edeceğini söylüyorlar.
Kaynak: isyandan.org
Suudiler, Yemen ordusu karşısında geri çekildi
Cebel Duhan’ı ele geçirmek için hava destekli saldırı başlatan Suudi koalisyonu kara birliklerinin, Yemen ordusu ve Halk Komiteleri tarafından pusuya düşürüldüğü ve 3 zırhlı personel taşıyıcının imha edildiği belirtildi.
Yemen ordusu ve Halk Komitelerinin kurduğu pusuya düşen zırhlı araçlardaki 20 Suudi askerinin de öldürüldüğü açıklandı.
Suudi Arabistan’ın Cizan kenti sınırındaki Cebel Duhan, tüm bölgeye hâkim bir konumda bulunmasından dolayı stratejik bir öneme sahip olduğu söyleniyor.
Yemen ordusu ve Halk Komiteleri, Cebel Duhan’ın Suudi Arabistan sınırlarında kalan bölümündeki askeri üssü 28 Ocak’ta yapılan bir operasyonla ele geçirmişti.
Yemen Hizbullahı Suud Askerini Esir Aldı
Yemen Hizbullahına bağlı mücahitler Suudi Amerikan’ın Cizan bölgesindeki Şurfe Askeri Üssüne baskın düzenleyerek, 5 Suud askerini öldürüp, onlarca Suud askerini de esir aldı. Mücahitler esir alınan askerlerden 8’inin fotoğrafını yayınladı.
Kaynak: on4haber.com
BDS Türkiye: Ölüm sınırındaki Filistinli gazeteci Muhammed el-Kik’e özgürlük!
Açıklamadan satır başları şöyle:
El-kik’in açlık grevinde 93. Günü geride bıraktığı belirtilen açıklamada, El-Kik’in durumunun “Siyonistlerin Filistin halkına yönelik sistematik politikalarının bir göstergesi” olduğu ifade edildi.
“İşgal altındaki Filistin’de her gün, onlarca Filistinli, sudan bahanelerle İsrail askerleri tarafından gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor. Halen İsrail hapishanelerinde bulunan Filistinli siyasi tutukluların/esirlerin sayısı yaklaşık 7 bin civarında. İçlerinden 660 kişi ise “idari tutukluluk” adı verilen, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi hükümlerine aykırı bir statüye tabi tutuluyor.”
Açıklamada “Gazeteci Muhammed El-Kik’in Kasım ayında “şüphe” üzerine tutuklandığını ve “Hamas üyesi olduğunu itiraf etmesi” için işgalciler tarafından işkenceye, kendisine ve ailesine tecavüz edilmesine varan tehditlere maruz bırakıldığını belirten BDS Türkiye, El-Kik’in bilincini ve konuşma yetisini de kısmen kaybettiğini bildirdi.
“Bizler, uzun açlık grevlerinin yaşandığı, birçok insanın bu grevlerde öldüğü, pekçoğunun sakat kaldığı bu ülkede, bir insanı açlık grevi yapmak zorunda bırakan çaresizliği ve cesareti iyi tanıyoruz. Muhammed el-Kik, uzun süren açlık sonucu hayatını kaybetme ve Siyonist yönetim tarafından zorla beslenme tehdidiyle karşı karşıyadır. Zorla beslenme, yani B1 vitamini içermeyen serum verilmesi, açlık grevi yapan esirleri ömürleri boyunca Wernicke-Korsakoff sendromuna mahkum eden, onları sakat bırakın bir uygulamadır. El-Kik gibi açlığı 90’lı günlere kadar sürdürenlerde bu tehlike daha da güçlüdür.”
“BDS Türkiye olarak, kamuoyunu Muhammed el-Kik’in özgürlük çığlığına kulak vermeye, İsrail’in Filistin halkına yönelik kitlesel tutuklama ve işkence politikasına tepki göstermeye çağırıyoruz.”
“Bugün bizler için Muhammed el-Kik’le dayanışmanın en somut biçimi, İsrail ve Türkiye hükümetleri arasında süregiden “normalleşme” görüşmelerine karşı çıkmaktan geçmektedir. Türkiye tarafından normalleşme için ileri sürülen şartların yerine getirilmesi bile, Siyonist rejimin Filistin halkına yönelik sistematik saldırılar gerçekleştirdiği ve bunlar için bütünüyle cezasız kaldığı gerçeğini değiştirmeyecektir. 68 yıllık işgali her geçen gün derinleştiren, Filistinlileri yaşam hakkı da dâhil olmak üzere tüm haklarından yoksun bırakan ve uluslararası hukuka hiçbir şekilde riayet etmeyen İsrail’le hiçbir düzeyde ilişki kurulmamalı, topyekün boykot, tecrit ve yaptırım yolu izlenmelidir.”
Açıklamada Muhammed el-Kik de dâhil olmak üzere pek çok Filistinli esire işkence ve kötü muamele uygulanmasında suç ortaklığı bulunan G4S firmasının da Türkiye’de pek çok kurumla sayısız anlaşmaya imza attığı belirtilerek, BDS Türkiye’nin, G4S firması İsrail hapishanelerinden çıkıncaya kadar tüm şirket ve kuruluşlara bu firmayla olan iş akitlerini feshetme çağrısı yapmakta olduğu vurgulandı.
“Muhammed el-Kik’e özgürlük, idari tutukluluk işkencesine son!”
“İşgalcilerle anlaşmaya hayır, işkenceci G4S firmasıyla işbirliğine hayır!”
“Filistin’e özgürlük, İsrail’e boykot!”
BDS Türkiye (Filistin için İsrail’e Boykot Girişimi)
Direnişteyiz ve İsyandan.org’dan yararlanılmıştır
Filistin’de siyonist işgalin saldırıları artarak devam ediyor
Emced Sukkari işgal askerlerinin açtığı ateş sonucu olay yerinde hayatını kaybederken Pazar gününden itibaren Ramallah kuşatılmaya başlandı. Yerel kaynaklar kuşatmanın İkinci İntifada’dan bu yana Ramallah’ın gördüğü en yoğun kuşatma olduğunu belirtiyor.
İsrail parlamentosu, 2015 yılının Kasım ayında işgal ordusuna hükümet onayını beklemeksizin istediği zaman işgal altındaki Batı Şeria köylerini kapatma yetkisi vermişti.
Üçüncü İntifada’nın ateşlenmesiyle birlikte işgal ordusunun saldırıların gerçekleştiği bölgelere ve eylemcilerin yaşadığı köylere yönelik sürekli ablukası söz konusu. Ramallah’a yönelik ablukanın sıkılaştırılmasıyla birlikte gazetecilerin, yardım örgütlerinin, diplomatların geçişleri de engellendi.
Yerel kaynaklar yeni askeri noktaların yanı sıra keyfi gözaltıların, sokağa çıkma yasaklarının ve tacizin arttığını belirtiyor. Ekim ayında ateşlenen Üçüncü İntifada’ya cevaben işgal ordusu halka yönelik saldırılarını yoğunlaştırmış ve geçen süreçte 161 Filistinli katledilmişti.
Bulgaristan’da FHKC’li Devrimciye Suikast
FHKC (Filistin Halk Kurtuluş Cephesi) üyesi, eski siyasi tutsak ve ömrünü Filistin özgürlük mücadelesine adayan Ömer Nayif Zeyid Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da bulunan Filistin Büyükelçiliği’nde suikast ile katledildi.
FHKC’nin resmi sitesinden yapılan açıklamada Yoldaş Zeyid’in 1990 yılında Siyonist hapishanelerden kaçtığından bu yana takip edildiği belirtildi. Açıklamadan satır başları şöyle:
“Siyonist hapishanelerden kurtularak özgürleşmiş bir Filistinliyi ve direnç sembolü olmuş bir örneği yok etmek için Siyonist işgalcilerin istihbarat ve güvenlik güçlerinin hedefi olduğu açıktır.”
“Bu alçakça suçun sorumluları Siyonist Devlet ve İsrail Mossad’ı ve bununla birlikte Zeyid’i korumakta başarısız olan Bulgaristan’daki Filistin yetkilileri ve Filistin Büyükelçiliği ve üç aydır tutuklamak için yoldaş Nayif Zeyid’i takip eden Bulgaristan hükümeti ve güvenlik güçleridir.”
“FHKC olarak şehit yoldaş Ömer Nayif Zeyid’in suikastiyle ilgili gerçeklerin peşine düşeceğimize, şehit yoldaşımızın ailesinin yanında olacağımıza ve suikastin sorumlularından hesap soracağımıza söz veriyoruz.”
TC – Siyonist İsrail Görüşmeleri Cenevre’de Başladı
Bölgenin iki işgal gücü TC ve Siyonist İsrail, Mavi Marmara saldırısından sonra ilişkileri normalleştirmek için İsviçre’nin Cenevre kentinde bir araya geldi.
TC ile Siyonist İsrail arasında ilişkilerin normalleştirilmesi çerçevesinde İsviçre’de yeni bir görüşmenin planlandığı duyuruldu. TC yetkilileri, haberle ilgili soruları “Bu iddiayı ne doğruluyoruz ne yalanlıyoruz” diyerek yanıtlamıştı.
Cenevre’deki görüşmede TC heyetine Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu başkanlık ediyor. İsrail heyetini ise Netanyahu’nun temsilcisi Joseph Ciechanover ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jakop Nagel temsil ediyor.
‘Tazminat Konusunda Uzlaşıldı’
Görüşmede, TC ve İşgal Devleti 3 yıldır müzakere edilen anlaşmaya son şeklini vermeye çalışıyor. Tazminat konusunda uzlaşıldığını belirten yetkililer, TC’nin hem bir iç politika hamlesi olarak, hem de bölgedeki dinse-mezhepsel etkinliğini artırmak için bir koşul olarak öne sürdüğü, 3. talebi olan Gazze ablukasının nasıl kaldırılacağına ilişkin formül bulunmaya çalışıldığını söyledi.
İsrailli yetkililer ise Tel Aviv açısından 2 konuda uzlaşma olmadığını söylemiş, “Biri Türk gemilerinin Gazze limanına yaklaşması, diğeri Hamas’ın Türkiye’deki ofislerinin kapatılması” demişti.