13 Ocak akşamı Kadıköy’de AKA-DER’liler Sultanahmet patlamasını protesto etmek için bir araya geldi. Kadıköy sokaklarını gezerek ses çıkarma eylemi yapan ve halkı sokağa çağıran AKA-DER’lilere halkın desteği göze çarptı.
Kadıköy’de AKA-DER standına polis müdahalesi ters tepti
9 Ocak günü AKA-DER Kadıköy üyeleri halkların ortak mücadelesini yükseltmek ve dayanışmak için Khalkedon meydanında stant açtı. Bildiri dağıtımına başlandığı sırada polis standa gelerek AKA-DER üyelerini çembere aldı, standa müdahale etti ve üyeleri gözaltına almakla tehdit etti.
Bunun üzerine AKA-DER’liler tüm Kadıköy’ü dolaşarak bildiri dağıtacaklarını ilan ettiler ve tüm Kadıköy’ün sokaklarını gezmeye başladılar. AKADER’in tiyatro ekibi ise bildiri dağıtımı esnasında bir sokak performansı gerçekleştirdi. Sokakların gezilmesi esnasında esnafın ve halkın desteği ve alkışları göze çarptı.
Adana’da Hrant etkinliği: “Halkların mücadelesi ortaktır.”
Ölümünün 9. yılında Hrant Dink ve ölümünün 55.ci gününde Tahir Elçi Ferfecir Sanat ve Kültür Evi´nde yapılan salon etkinliğiyle anıldı. Kürdistan ve Anadoluda sürdürülen asimilasyon, işçi katliamlarına dönük devlet politikaları serbest kürsü de konuşuldu.
Katliamın 9. yılında Hrant Dink unutulmadı: “Hrant ile Ermeni Tahir Elçi’yle Kürdüz”
Etkinliğe Kayuş Çalıkman Gavrilof, Gazeteci Kemal Göktaş ve HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar konuşmacı olarak katıldı.
Yılmaz Güney Sahnesi’nde gerçekleştirilen etkinlik Hrant Dink ve Tahir Elçi şahsında devlet katliamlarında öldürülenler için yapılan saygı duruşuyla başladı. Anadolu tarihinde yaşanan katliamlara ilişkin slayt gösterimiyle devam eden anmada konuşan Kayuş Çalıkman Gavrilof, “Öldürmek en kolay susturulma şeklidir. Bazı sesler bazılarını rahatsız eder. En çok barış isteyenler öldürülür. Hrant Dink ve Tahir Elçi barış istedikleri için öldürüldüler” dedi. Gavrilof’tan sonra konuşan gazeteci Kemal Göktaş da, Dink’in Sabiha Gökçe’nin Ermeni olduğuna ilişkin yazdığı yazısından sonra ana akım medya tarafından hedef haline getirildiğini hatırlatarak, emniyet, MİT ve jandarmanın cinayeti bildiğini ancak cinayeti önleyecek bir tedbir almadığını vurguladı. Göktaş, cinayettin işlenmesinde ihmali ya da doğrudan işin içinde olan kişilerin ise hala yargı önüne çıkarılmadığını ifade etti.
Kürsüye gelen HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar ise, Hrant Dink ve Tahir Elçi’nin öldürülme biçimlerinin birbirine benzerliğine dikkat çekerek, “Halkların bir araya gelmesinden korkuyorlar. Hrant Türkiye’nin 1915 yılındaki soykırımla yüzleşmesini istiyordu. Bunu farklı anlatıyordu. İnsanlar Hrant’a inanıyordu. Tam da bunun için susturulması gerekiyordu. Türkiye soykırımla yüzleşmediği için Hrant’I susturdular” dedi.
AKA-DER adına konuşan Nursel Güvendir “Dün olduğu gibi bugünde halkları yok etmeye çalışan bu karanlığın adı devlettir. Hrant’ın katili TC, soykırımcı devlet geleneğini devam ettirmiştir. Bu devlet kurulduğu günden beri ırkçılık ve milliyetçilik zehriyle beslenmektedir. Ne zaman halklar, işçiler emekçiler kendi talepleriyle sokaklara çıksa, gerçekler görünür olsa ne zaman egemenlikleri sarsılsa sıralama aynıdır, önce halklar vatan bölünüyor diye birbirine düşman edilmeye çağrılır ardından faşistler çıkar sahneye olmadı darbe yapılır. Bugün yaşanan da aynıdır. Bugün bu ülkede , Diyarbakır, Suruç, Ankara ve Sultanahmet katliamlarını devletin yaptığından kimsenin şüphesi yoktur. Tahir Elçi gibi halkların adalet isteminin sözcüsü bir aydın kameralar önünde açıkça infaz edilmiştir.Evlerinde gencecik devrimci kadınlar infaz edilmektedir. Suruç’ta, Sur’da, Silopi, Cizre ve daha bir çok Kürt illerinde sokağa çıkma yasağı adı altında en başta kadınlar ve çocuklar devletin keskin nişancılarının hedefi olmaktadır. Tüm bunları devlet kendi hukuk kurallarını dahi tanımadan, bugüne kadar her zaman halklara karşı kullandığı askeri ve polisiyle gerçekleştirmekte karanlık medyasıyla halkı zehirleyip, yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışmaktadır.Onların tarihi kan, katliam, yolsuzluk, baskı ve sömürü ise , bizim tarihimiz de zulme boyun eğmeyenlerin, adalet ve özgürlük için mücadele edenlerin tarihidir.Ezilen hakların, işlerin emekçilerin kadınların, doğanın talanına karşı iş makinesinin önüne duranların tüm ötekileştirilenlerin ortak mücadelesi, yaşanan savaş, sömürü ve talan düzenine son verecek olandır. Ve bugün Yapılması gereken direnişçilere şans dilemek değil; onların kaderine iştirak etmektir. Onlara ya ölüme ya da en iyisi zafere dek eşlik etmektir.” dedi.
Etkinlik konuşmaların ardından Liberte müzik grubunun farklı dillerde seslendirdiği şarkılarla son buldu.
İşçi- emekçilerin, halkların yanında saf tutmuş akademisyenler yalnız değildir! Susmayacağız, sinmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz!
Yine tarih tanıktır ki, ne dünyada, ne de bu topraklarda bu baskılar halkların eşitlik, özgürlük ve kardeşlik mücadelesini engelleyememiştir. Yine öyle olacaktır.
7 Haziran seçimlerinde açığa çıkan halkların ortak mücadelesi eğiliminin egemenlerde yarattığı korku ile devreye soktukları “çöktürme” planının geldiği noktadır yaşananlar. Halk düşmanlarının halka karşı ilan ettikleri savaşın devamıdır.
Tüm bu yaşananlar, bu topraklarda safların netleşmesine de neden olmaktadır. Bir yanda, cumhurbaşkanı, hükümet, hükümetin koltuk değneği “muhalefet”, mafya, baro başkanları, iliştirilmiş karanlık üreten “akademisyenler”, ruhunu dolara satmış gazeteciler, hırsızı uğursuzu; diğer yanda, işçi-emekçilerin, halkların eşit, özgür ve kardeşçe yaşayacağı insanca bir düzen isteyenler!
Karanlık aydınlığa galebe çalamayacaktır!
Charlie Chaplin’ler, Rosenberg’ler, Aziz Nesin’ler hâlâ yaşıyorlar.
Ama karanlık üreten, kuytu köşelerde bir avuç sömürücü asalağın, hırsızın, uğursuzun düzenine kan taşıyanların isimlerini kimse bilmiyor. Tüm bu saldırılar geri tepecek! Susmayacağız, sinmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz! Eşitliğin, özgürlüğün, kardeşliğin akademisyenleri yalnız değildir!
Direnenler kazanacak!
KALDIRAÇ
15 Ocak 2015
Hocalarımız bize ne öğretti?
Soruşturmalara, gözaltılara, baskılara boyun eğmemeyi oluk oluk kanları akıtılmak istenen Kürdistan halkının sesine ses olmayı öğrendik. Emeği ve ekmeği savunmayı sermayeden bağımsız , sağlıklı ve güvenceli çalışma mücadelesi yürütmeyi öğrendik. Onlar bize insanca yaşamak mücadelesinde başıdik olmayı, eğilip bükülmemeyi, aklımıza ve yüreğimize güvenmeyi öğretti.
Peki sizin hocalarınız size ne öğretti?
Aşık olacak, sevilecek, gelecek için hayaller kuracak yaştaki çocukların evlerini bombaladınız, sokaklarını harabeye çevirdiniz, onlara günlerce sokakta kalan cansız bedenleri izlettiniz. İnsana dışkısını yedirmeyi bal eyleyen, 12 Eylül döneminde yapılan her şeyi onaylayan hocalarınız size yok etmekten başka ne öğretti? Kızına şehvet duymayı meşru kılan hocalarınız size tecavüzcü bir zihniyetten başka ne öğretti? Halklara yönelik kıyım ve sürgün politikalarını dile getiremeyen hukuk fakültesi hocalarınız size onursuzluktan ve laf cambazlığından başka ne öğretti?
Üniversitelere özel güvenlikleri olmadan giremeyen rektörleriniz size zırhlı araçlarda yüzlerce güvenlik önlemiyle dolaşmaktan başka ne öğretti? Bizler Önder Babat’ın sıra arkadaşları, işlenen savaş suçlarına ortak olmak istemeyen hocalarımıza yönelik saldırıların; yükselmekte olan her türlü karşı çıkışı, her türlü direnişi bastırma çabalarından yalnızca biri olduğunu biliyoruz. Biliyoruz çünkü bugün Metin Göktepe’nin meslektaşlarını da işkenceyle gözaltına alıyorsunuz. Biliyoruz çünkü savaşın ortasında insanları tedavi etmek isteyen doktorları da tutukluyorsunuz. Ve yine biliyoruz çünkü; işçileri işten çıkarıyor, direniş çadırlarına müdahale ediyor, onları gözaltına alıyorsunuz. Kitaplarımıza yasaklar getiriyor, tiyatro oyunlarımızı ve filmlerimizi sansürlüyorsunuz. Daha, önceki gün Hrant’ımızı ve dün Tahir’imizi katleden siz değil miydiniz? Üniversitelerimize girip bizleri gözaltına almadınız mı, tutuklamadınız mı, evlerimizde infaz etmediniz mi, bir sokağın ortasına çıplak ve cansız bedenlerimizi atan, bir diğer sokakta evimizin arka bahçesinde bize tecavüze yeltenen sapıklar siz değil miydiniz?
Soruyoruz size;
Katlettiğiniz Uludere’de, Gezi’de, Soma’da, Torunlar’da, Suruç’ta, Amed’de, Ankara’da, İstanbul’da ölmek mi yaşamak, yoksa elinizde yüzünüzde insanlığın kanıyla yaşamak mı ölmek?
Önder babat’ın sıra arkadaşları olarak çağrımızdır!
Metin Göktepe’nin ,Yılmaz Güney’in, Ahmet Kaya’nın, Vedat Aydın’ın, Nazım’ın meslektaşları, doktorlar, sağlıkçılar, yayınevleri , mali müşavirler, işçiler, taraftar grupları, mimarlar, mühendisler, Aleviler, Çerkesler, Pontuslar, Lazlar, Süryaniler, Kürtler, Ermeniler, bu toprakların halkları.. insanlık
için hayal kuran herkes.. Hocalarımızla omuz omuza, kararlı ve istikrarlı olarak büyük küçük tartışması yapmadan hareket etmeye, hareketimizden öğrenmeye,direnmeye!
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!
Kaldıraç okurları
Ayşe öğretmen benim!
Ayşe Çelik isimli öğretmenin “çocuklar ölmesin” sözüyle gündeme oturan Beyaz Show’da programın ‘akışı’ programa seyirci olarak katılan öğrencilerin attığı “Ayşe öğretmen yalnız değildir” sloganları ile sekteye uğradı. Program esnasında “Ayşe öğretmen yalnız değildir” sloganlarının gürlemesi üzerine programda apar topar canlı yayını kesilip VTR girildi. Slogan atılması Bant yayının gösterilmesinin ardından stüdyoya yeniden bağlanıldığında konudan bahsedilmedi ve Beyazıt Öztürk, programı erken bitirdi. Slogan atan gençler salondan çıkarılırken, Öğrenci Kolektifleri üyesi 3 kişi gözaltına alındı.
Programda yaşananlara dair bir açıklama yapan Öğrenci Kolektifleri, “Programda ‘Ayşe Öğretmen benim’ pankartı açarak linç kampanyasını protesto ettik” dedi. Beyaz Show Programı sürerken Öğrenci Kolektifleri üyesi gençler “Ayşe öğretmen benim!” pankartı açarak ‘Ayşe Öğretmen yalnız değildir’ slogan attı. Öğrenci Kolektifleri, protestonun ardından Twitter sayfalarından şu açıklamayı yaptı: “Yok öyle ülkenin bir yeri yangın yeriyken bir yerinde kahkahalar. Ya bitecek bu yangın ya da herkese değecek. Çocuk katillerine meydan okuyoruz, savaş çığırtkanlarına karşı en yüksek sesimizle barışı haykırıyoruz.”
Kanal D’ye soruyoruz;
Soruyoruz; Devletin servis ettiği haberlerin dışına hiç çıktınız mı? Devletinizden korkunuzdan mıdır Ayşe Öğretmen’e saldırışınız? Neden açıklamıyorsunuz bu ülkede iç savaş yaşandığını? Neden anlatmıyorsunuz cenazesi buzdolabında saklanan Cemile’yi, sokak ortasından günlerce alınamayan cenazeleri, infaz edilen gençleri? Neden açıklamıyorsunuz devletin terörist dediğinin aslında bir halk olduğunu ve bu devletin bir halka savaş açtığını? Soruyoruz; Nasıl bir medyasınız ki çocuklar ölmesin diyen birinin karşısında cevap olarak devletimizin yanındayız diyorsunuz? Siz öldürülen çocukların yanında değil misiniz? Ya da siz 7 yaşındaki çocukların, 3 aylık bebeklerin öldürülmesini doğru mu buluyorsunuz ki devletinizin yanındasınız? Bunların hepsini kapsayacak şekilde soruyoruz; Neden açıklamıyorsunuz bu savaşta medya olarak görevinizin kitlelere savaşı, kanı, ırkçılığı, insan olmamayı, korkuyu aşılamak olduğunu?
Beyaz’a da soruyoruz;
Senin bir polis çocuğu olman, insanlık suçlarına ortak olman anlamını mı taşıyor? Babanın polis olması sana bu misyonu mu yüklüyor? Ayşe Öğretmen’in hangi söylediğine katılmadın acaba? Özür dileyerek, ben çocukların öldürülmesine karşı değilim, her Kürt çocuğu öldürülebilir mi demek istiyorsun?
Bunu demek istemiyorsan herhalde, “ben bu ülkede insanları eğlence adı altında uyutayım, karanlıklarına bir perde de ben çekeyim diye para alıyorum, lütfen üstüme gelmeyin” demek istiyorsun. Yok eğer korkuyorsan, neden çıkıp ben korkuyorum ondan böyle konuşuyorum demiyorsun?
Bu soruların cevaplarını bizler elbette ki biliyoruz. Doğrudan burjuvaların ve devletin ideolojik bombardıman aygıtları olduğunuzun, kitleleri control altında tutmak için devlet tarafından kullanıldığınızın, bu savaşın medya kanadındaki jöhleri, pöhleri olduğunuzun farkındayız.
Bu sebeple, herkese çağrımızdır: ana akım medyayı boykot ederek kendi medya kanallarımızı oluşturalım, var olan direniş medyalarımızı büyütelim! Kendi ajitasyon propaganda aygıtlarımızla medyanın karanlığını yaralım. Duvarlarda gerçeği haykıralım; bildirilerle, eylemlerle sesimizi duyuralım!
Kaldıraç Okurları
Barış için ekoloji aktivistleri Ankara # BuSuçaOrtakOlmayacağız !
Bu topyekün savaş politikaları kapsamında Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin başta olmak üzere birçok kent ablukaya alınmış, insanlar açlığa- susuzluğa mahkum edilmiş, ana karnında bebekler katledilmiş, ekmek almaya giden dedeler sokak ortalarında keskin nişancılar tarafından vurulmuş, yüzbinlerce insan yerinden yurdundan edilerek göçe zorlanmış, okullar-evler bombalanmış, binlerce hayvan öldürülmüştür. Tanklarla-toplarla sokağa çıkma yasağı adı altında kentler ablukaya alınarak tarih silme operasyonuna girişilmiştir. Çocuklarıyla, gençleriyle, nineleriyle kentler yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu savaş yaşamın bütününe ilan edilmiş bir savaştır. Egemenlerin, cennetlerinin devamını sağlayabilmek adına insanından hayvanına, mahallesinden kültürüne, ağacından deresine kadar azgınca saldırdıkları bir savaştır. Tahir Elçi’yi 90’lardaki faili ‘meçhul’leri aratmayacak şekilde sokak ortasında infaz edenler; duvarları ırkçı-faşist yazılarla donatarak, sokak başlarına yerleştirdikleri keskin nişancılarla, özel timlerle yürütülen bir savaştır. Bizler Doğa Savunucuları olarak; Hayvanların, kentlerin, doğanın toptan yok edilmesine sebep olan bu savaşa karşı yaşam alanlarımızda barışın ve kardeşliğin sesini büyütüyoruz.
Tüm ekolojiaktivistlerini, doğa savunucularını barışa çağrı metnini imzalamaya davet ediyoruz. İmzalar [email protected] adresine gönderilebilir.
Deniz Öztürk- Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi
Metin Kılıç- Hayvan Özgürlükçüsü/VeganAktivist
İsmail Yenigün- İmece Evi
Ahmet Çelik- İmece Evi
Buse Çelik- İmece Evi
Duygu Fırtına- İmece Evi
Ayşe Yıldırım- İmece Evi
Şirin dumanlı- İmece Evi
Gizem Haspolat- Boğaziçi Üniversitesi Hayvan
Hakları Topluluğu
Mehmet Bayram- Adana
Gülen Bozyiğit
Cem Demirayak
Değer Kılınç
Hatun Citkin- Almanya
Hazal Acar
İlayda İnan- Ekoloji Aktivisti
Nuran Pehlivan
Onur Yılmaz- HDK Ekoloji Meclisi/ODTÜ Yüksek
Lisans Öğrencisi
Caner Bingöl – Çevre Mühendisi – Yalova
Sergen Sucu
Gülşen Akyazı
Dicle Ürünay- Hayvan Özgürlüğü ve Ekoloji Aktivisti
Onur Atalay Şenol
Ceren Gönüllü
Gökhan Çevik
Sinan Doğan- Yeryüzüne Özgürlük ve Bombalara
Karşı Sofralar
Günseli Naz Ferel- Yeryüzüne Özgürlük ve Bombalara
Karşı Sofralar
Öyküm Pala- GreenPeace
Ayşe Atalık
Zeynep Pekiner
Ebru Sağay- Foça
Aysun Aykaç
Belkıs Dalkıranoğlu
Şükran Akın
Dilde Şerbetçi- Ankara
Reşit Elçin
Zeynep Bünül
Işıl Su Erdoğan
Seyda Şahverdi
Birkan Yüksel- Fırtına İnisiyatifi
Yılmaz Boran Kılıç
Onur Fidangul
Yalçın Erdoğan
Meral Geylani-Barış Aktivisti/Roboski
YannisVasilis Yaylalı-Aktivisti/Roboski
Gaia Dergi
İmece Evi
AKA-DER Ekoloji
Fırtına İnisiyatifi
3-5 Ağaç Fanzin
Pangea Ekoloji
Hayvan Hakları İzleme Komitesi
Akademisyenlerimizi sahipleniyoruz!
Son olarak Van’da bunun bir sonucunu yaşadık.12 Dem-Genç’li öğrenci sokak ortasında infaz edildi ve katliamı örtme amaçlı çatışma süsü verilmeye çalışıldı. Sultanahmet’te patlayan bomba da bu politikaların bir sonucudur. Boğazına kadar bu savaşa batmış olan TC’nin en büyük şehrinde de bomba patlaması şaşırılacak bir durum değildir. Bu patlayan bomba ne ilk olacaktır ne de son.
Bugün, iç savaş odaklı sürdürülen siyaset, üniversitelerde de topyekün olarak varlığını hissettirmektedir. Anadolu için oldukça önemli bir yeri olan ve bu yerini devrimin kadrolarını yetiştirmiş tarihiyle besleyen üniversiteler, mevcut sorunların tüm çıplaklığıyla kendini gösterdiği en önemli toplumsal yaşam alanlarından biridir.
Bu özelliği gereğidir ki Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektörlerin ve yandaş dekanların işbirliğiyle girişlere x-ray cihazları konulmakta, polis- öğrenciler oluşturulmakta, her noktaya güvenlik kameraları yerleştirilmekte, özel güvenlik birimleri çevik kuvvet gibi giydirilmekte, öğrencilerin bir araya gelebileceği alanlar yok edilmekte, üniversitelere özel çevik kuvvet birimleri oluşturulmakta ve bunlar üniversiteleri mesken edinmektedir. Öğrenciler istikrarlı olarak darp edilerek gözaltına alınmakta, tutuklanmakta, haklarında açılan soruşturmalar neticesinde cezalandırılmaktadır.
Özel sürüm çete yapılanmaları aracılığıyla ODTÜ’de, İstanbul Üniversitesi’nde, Ankara Üniversitesi’nde, Kocaeli Üniversitesi’nde, (..) polis ve medyanın da başrolünde olduğu öğrencilere yönelik operasyonlar gerçekleştirilmektedir. Elbette ki tüm bunlar iktidarın coğrafyamızda yürüttüğü siyasetin bir devamıdır ve bu devamlılık, akademisyenlere yönelik soruşturmalarla sürdürülmekte ve hedef haline getirilmektedir. Amasya Üniversitesi’nde akademisyen Çise Atalay, bir öğrencisinin 155’i arayarak örgüt propagandası yaptığını iddia etmesi üzerine odasında gözaltına alınmıştır. Sakarya üniversitesinde bir öğrencinin barış talebini dile getiren akademisyeni rektore ifşa etmesi ve ‘’Gerekeni biz yapalım mı?’’ sorusunu sorması rektörle çetelerin daha genel kapsamda devlet-çete yapılanmasının bilime ve barışa karşı nasıl cephe aldıklarını bizlere göstermektedir. Son olarak iki gün önce Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı metninde imzası bulunan akademisyenler hedef haline getirilmiş ve Bilgi Üniversitesi’nden bir akademisyenin işine son verilmiştir. Abdullah Gül Üniversitesi’nde ise bir akademisyenin istifası istenmiştir.
Devletin mafyası devreye girmiş ve Sedat Peker akademisyenler için yaptığı açıklamasında ‘’OLUK OLUK KANLARINIZI AKITACAĞIZ VE AKAN KANLARINIZLA DUŞ ALACAĞIZ’’ sözleriyle insanlıktan yoksun olduğunu beyan etmiştir. Muktedirlerin açıklamaları trajikomiktir. Sultanahmet’te patlayan bomba için 45 saniye konuşup, akademisyenlere 20 dakika boyunca tehditlerde bulunulmuştur. Çizilen çerçeve bellidir; akademisyeniyle, öğrencisiyle, personeliyle üniversiteler baştan aşağıya kontrol altına alınmaya ve yabancılaşma sürecinin önemli bir unsuru haline getirilmeye çalışılmaktadır. Devletin özgür ve bilimsel bir eğitimin öznesi olan hiçbir hareketliliğe tahammülü yoktur. Bizler, üniversitelerdeki devrimci öğrenciler olarak akademisyenlere ve personellere yönelik her türlü saldırıyı omuz omuza püskürteceğiz. Üniversitelere yönelik tüm bu saldırılar, çıkan her sesin
susturulması ve TC’nin savaşı yürütebilmesi için yapılmaktadır. Biz üniversitelerde bilimi, barışı ve özgürlüğü savunmaya devam edeceğiz. Barış İçin Akademisyenler’in mücadelesini sahipleniyoruz ve herkesi buraya yapılan kirli saldırılara karşı ses çıkarmaya çağırıyoruz.
ÖZGÜR ÜNİVERSİTE MÜCADELESİ, ÖZGÜR YAŞAM MÜCADELESİDİR!
BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ!
KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA, YA HEP BERABER YA HİÇ BİRİMİZ!
Kaldıraç Okurları