Ana Sayfa Blog Sayfa 244

“Filistinli Esirlerin Mücadelesi, Uluslararası Dayanışma ve Boykot” konferansı gerçekleşti

Konferansın sonunda BDS Türkiye İşgal devletinde cezaevlerini, kontrol noktalarını ve yerleşimleri koruyan güvenlik şirketi G4S’i boykot kampanyasına başlayacağını açıkladı

“Esirlerin günlük hayatı bile birer mücadele”

“Filistinli Esirlerin Mücadelesi” başlıklı birinci oturumda ilk konuşmayı 2011’de Hamas ve İsrail arasındaki esir takasıyla özgürlüğüne kavuştuktan sonra Filistin toprağından sürgün edilen Amne Muna yaptı. “Sizlere oradaki esirlerin günlük hayatından bahsedeceğim. Çünkü orada esirlerin günlük hayatı bile birer mücadele,” sözleriyle konuşmasına başlayan Muna, esir olarak bir anda her şeyden mahrum bırakıldıklarını ve tutuklama anından itibaren kendileri için bir mücadelenin başladığını dile getirdi.

Muna yaptığı konuşmada işgal hapishanelerinde yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:

“Onlar için her esir bir deney. Ben 11 yıl kaldım, bazı yoldaşlarımız 30 yıl kaldı. Özellikle sorgu döneminde işkence yapılıyor. Bir hafta, yeraltında bir sandalye üstünde uykusuz, yemeksiz kalıyorsunuz. O sırada aile evinin yıkıldığı bilgisi geliyor. Bu toplu cezalandırma dünyanın her yerinde yasak. Bütün aile tutuklanıp cezalandırılıyor. Şu an 500 çocuk esir. Hapisteyken en büyük hayaliniz ailenizi tekrar görmek oluyor.”

Muna, müebbet hapis cezası almasına rağmen ranzasının kenarına “Yarın özgürlük günü olacak” yazdığını ve esaret yılları boyunca kendisine direnme gücü verenin bu olduğunu ifade etti.

“Öğrenci, hareketi Filistin mücadelesinin bir parçası”

Oturumun ikinci konuşmacısı Birzeit Üniversitesi öğrencisi ve Filistin öğrenci hareketinin önemli isimlerinden Lina Hattab’dı. 13 Aralık 2014’te FHKC’nin esirlerle dayanışma gösterisinde esir düşen ve İsrail askeri yargısı tarafından “taş atma” ve “yasa dışı eyleme katılma” suçlamalarıyla 6 ay esir tutulan Lina (Leena) Hattab konuşmasına, “Öğrenci hareketleri Filistin mücadelesinin bir parçası” sözleriyle başladı. Filistinli gençlerin üniversite içindeki haklarını korumak için mücadele ettiklerinden bahseden Lina tutukluluk sürecinde yaşadıklarını ve hapishanelerdeki koşulları anlattı:

“Filistinli tutsakların koşullarını protesto ettiğimiz eylemde tutuklandım. Yeraltında, karanlık, soğuk ve kötü kokulu bir zindanda tek başınızasınız. Uluslararası kuruluşların Filistinli hasta tutsaklarla ilgili çalışmaları arttırması gerekiyor. Özellikle mahkemelerden önce yemeksiz bırakıyorlar. Esirler tecrit dışında komünal şekilde yaşıyorlar. Verdiğimiz mücadele sonucunda 2009’dan beri sınavlarına giremeyen liseli tutsaklar, 2014’te eğitim haklarını tekrar aldılar.”

Konuşmasında emperyalist devletlerin mirası olan “idari tutukluluk” politikasının Siyonist hapishanelerde yaygın bir şekilde uygulandığını vurgulayan Hattab, Filistinli esirlerin önemli sağlık sorunlarıyla da karşı karşıya olduğunun altını çizdi.

“İşgal devam ettiği sürece Filistin halkının mücadelesi sürecek”

“Uluslararası dayanışma ve boykot” başlıklı ikinci oturumun ilk konuşmasını, Ad-Dameer Esirleri Destekleme ve İnsan Hakları Kuruluşu temsilcisi ve aynı zamanda Filistin milletvekili ve esir FHKC Genel Sekreteri Ahmed Saadat’ın avukatı olan Mahmud Hasan yaptı. Konuşmasında İsrail’in tutuklama yaşını 12’ye kadar indirdiğini, toplu cezalandırma yöntemleri uygulayarak esirlerin evlerini yıktığını kaydeden Hasan, yalnızca son iki ayda tutuklanan Filistinlilerin sayısının 2 bine ulaştığını belirtti.

Hasan’ın ardından sözü alan avukat, insan hakları eylemcisi ve aynı zamanda esir liderlerden Mervan Barguti’nin eşi olan Fedva Barguti, Filistin halkının işgal sürdüğü sürece mücadeleye devam edeceğine vurgu yaparak uluslararası dayanışma hareketlerinin Filistin halkının umudunu canlı tuttuğunu söyledi ve şöyle devam etti:

“Filistin halkı uluslararası dayanışma hareketleriyle umudunu canlı tutuyor. Bugüne dek 800 bin Filistinli, İsrail hapishanelerine kapatıldı. Bu rakam Filistin halkının yüzde 25’i demek. Her yerde Filistinli esirlerin sesini duyuracağız. Filistin halkı ne bedel öderse ödesin mücadeleden vazgeçmeyecek. İşgal sürdüğü sürece kimse neden mücadele ediyorsunuz diyemez. İşgal devam ettiği sürece mücadelemiz devam edecek.”

BDS Türkiye G4S’i boykota çağırıyor

Son konuşmacı olan BDS Türkiye’den Ayşe Düzkan, dünyada ve Türkiye’deki cezaevi direnişlerini ve G4S boykot kampanyasını anlattı ve Filistinli esirler için dışarıdan tün dünyada ve Türkiye’de yürütülecek olan destek ve işgal devletini boykot kampanyalarının önemli olduğunu vurguladı.

Konuşmasının devamında G4S’in Filistin’de kurulan Siyonist hapishanelerde işlediği insan hakları suçlarından söz eden ve bu şirketin dünyanın başka yerlerinde de güvenlik gerekçesiyle insanlık suçu işlediğini söyleyen Düzkan, BDS Türkiye’nin önümüzdeki günlerde G4S’e karşı boykot kampanyasını başlatacağını ilan ederek herkesi bu mücadeleye destek olmaya çağırdı.

Türkiyeli ve Filistinli dinleyicilerin yoğun bir ilgi gösterdiği konferans, tartışmaların ardından sonuç bildirgesinin okunmasıyla son buldu.

Filistin için İsrail’e Boykot Girişimi’nin (BDS Türkiye) 29 Kasım’da gerçekleştirdiği “Filistinli Esirlerin Mücadelesi, Uluslararası Dayanışma ve Boykot” konferansı sonuç bildirgesi

Bugün 29 Kasım, Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü. Gayri meşru İsrail devletine ve Siyonizm’e karşı Batı Şeria’dan Gazze’ye, mülteci kamplarından hapishanelere ve gözaltı merkezlerine kadar, soluk aldığı her yeri adeta bir direniş alanına çeviren Filistin halkı ile dayanışma günü. Yıllardır olduğu gibi bu yıl da 29 Kasım dünya çapında dayanışma etkinlikleriyle karşılanıyor. Bugün düzenlenen konferansımızla bu enternasyonal dayanışma faaliyetlerine bir katkı sunmuş olduğumuza inanıyoruz.

Bu konferansın düzenlendiği gün olan 29 Kasım 2015 itibariyle ayrıca özel bir sürecin orta yerindeyiz. Başta Kudüs ve Batı Şeria olmak üzere Filistin’in her yerinde Siyonist oluşumun Filistin halkına yönelik saldırılarının yoğunlaştığı, yargısız infazların sayısının giderek arttığı, bunlara ilave olarak da her gün kitlesel çapta tutuklamaların gerçekleştiği ve yeni bir halk hareketinin yükseldiği günlerdeyiz.

Bugün Siyonist hapishanelerdeki Filistinli esirlerin sayısı, son 2 ayda tutuklanan 2 bini aşkın kişiyle birlikte yaklaşık 8 bine ulaşmıştır. İşgalin başlangıcından beri Gazze, Batı Şeria ve Kudüs’te tutuklanmış Filistinlilerin sayısı ise 800 bin civarındadır. Halihazırda Siyonist hapishanelerde bulundurulan Filistinli esirlerin 45’i kadın, kaydadeğer bir kısmı da çocuktur. Ayrıca işgal rejiminin yakın zamanda çıkardığı bir yasayla tutuklama yaşının 12’ye kadar inmesiyle çocuk esirlerin sayısı daha da artacaktır.

Hapishanelerde tutulan Filistinli esirler, sistematik işkencenin her türlüsüne maruz kaldıkları gibi sağlıklı bir şekilde yaşam hakları da ellerinden alınmaktadır. Şu an 25 Filistinli esir kanser hastasıdır; ayrıca Siyonist hapishane idareleri tutuklulara B12 vitamini ve fosfor gibi maddeleri içeren yiyeceklerin verilmesini sınırlayarak tutuklularda kalıcı olabilen beyin ve sinir hastalıklarına sebep olmaktadır. Yakın zamanda çıkarılan bir yasayla, açlık grevi yapılan esirlere zorla besleme işkencesine de “yasal dayanak” getirilmiştir.

İşgalci İsrail, tutuklama saldırılarını özellikle Filistin halkının liderlerine yöneltmektedir. Halk önderleri Ahmed Saadat ve Mervan Barguti başta olmak üzere, çok sayıda Filistinli milletvekili uzun yıllardır hapiste tutulmakta, Siyonist oluşum bu şekilde Filistin halkının tümünü sindirmeye, teslim almaya ve tutsak etmeye çalışmaktadır. İsrail mahkemeleri ise en küçük adalet dürtüsünden tamamen yoksun bir şekilde, işgal rejiminin bir formalite uygulamasından öteye gitmemektedir.

29 Kasım 2015 tarihli “Filistinli Esirlerin Mücadelesi, Uluslararası Dayanışma ve Boykot Konferansı” düzenleyicileri ve konuşmacıları olarak, Filistinli esirlerin mücadelesini tüm yüreğimiz ve gücümüzle desteklediğimizi bir kez daha ilan ediyoruz. Somut olarak, 2013 yılından beri, Güney Afrika’da Nelson Mandela’nın tutulduğu Robin Adası’ndan başlatılarak uluslararası düzeyde sürdürülen, “Mervan Barguti’ye Ve Tüm Filistinli Tutsaklara Özgürlük” kampanyasını destekliyoruz. Aynı şekilde uluslararası düzeyde Ahmed Saadat’ın özgürlüğü için yürütülen kampanyalara da Türkiye’den bir destek sunuyoruz. Diğer yandan bu dayanışmayı, salt bir destek ilanıyla sınırlı tutmuyoruz. Bugün Filistinli esirlerle somut olarak dayanışmanın başlıca araçlarından biri etkili bir boykot kampanyasıdır ve önümüzdeki dönemde bu boykot kampanyasının merkezinde G4S şirketi olacaktır.

Dünya çapında 120 ülkede 650 bin çalışanıyla dünyanın üçüncü büyük işvereni konumunda olan G4S, 2002 yılında Hashmira adlı şirketi satın alarak Filistin’de faaliyet göstermeye başladı. 2007 yılından itibaren İsrail Hapishane Yönetimi ile imzaladığı anlaşma gereği hapishanelerde ve gözaltı merkezlerinde çalışanlarını bulunduruyor. Sadece bununla kalmayarak, Batı Şeria’daki askeri kontrol noktalarında, yasadışı yerleşim birimlerinde ve polis noktalarında da faaliyet gösteriyor.

G4S, bulunduğu hapishane ve gözaltı merkezlerinde Filistinli esirlere karşı kötü muamele etmekte ve işkence suçu işlemektedir. Çocuk esirler bu muameleden muaf değildir, çocuklara yönelik hücre hapsi dahi uygulanmaktadır. Kimi zaman işkenceler kasten esirlerin öldürülmesiyle sonuçlanmaktadır. Hasta esirlere gerekli tıbbi yardım ve tedavi engellenmektedir. Kimi zaman temiz hava ve su dahi esirlerden esirgenmektedir.

Özetle söylemek gerekirse; bir şirket, toprakları işgal edilmiş olan bir halka hapishanelerde ve gözaltı merkezlerinde kötü muamele uygulayarak, işkence ederek kâr ediyor! Bir şirket, yasadışı yerleşim birimlerinde, kontrol noktalarında o halkın hareket özgürlüğünü kısıtlayarak para kazanıyor!

Filistin Ulusal Esir Hareketi, bulundukları hapishane ve gözaltı merkezlerinden Uluslararası Boykot Hareketi’ne bir mektup yazarak çeşitli öneri ve isteklerde bulundu. Bu mektupta başta G4S olmak üzere, işgal hükümetine destek veren güvenlik şirketlerinin Filistin halkına karşı işlenen suçlardan birincil dereceden sorumluluk sahibi olduğu ve bu şirketlerin boykot edilmesinin, yurtları işgal altında olan ve her gün yeni katliamlara maruz kalan Filistin halkını korumak ve savunmak anlamına geldiği ifade ediliyor.

Filistin halkının İsrail’i boykot çağrısına uyarak Türkiye’de 2009’dan beri İsrail’i ve Siyonizm’i her alanda teşhir ve boykot eden Filistin için İsrail’e Boykot Girişimi (BDS-Türkiye) olarak şimdi de Filistin Ulusal Esir Hareketi’nin çağrısına uyarak, Türkiye’de 2009 itibariyle 4250 çalışanıyla 18’i aşkın şehirde, aralarında Yapıkredi, Koç Müzesi, Finansbank, Sabancı Üniversitesi gibi kurumların da bulunduğu 350’den fazla kurumla iş ilişkisi bulunan G4S’i, Filistin’deki uygulamalarına son verip, işgal altındaki topraklardan yatırımlarını tamamen çekene kadar boykot edeceğimizi açıklıyoruz.

bdsturkiye.org

 

BDS Türkiye: Katil İsrail, işbirlikçi Fransa! İsrail’i boykot suç değil görevdir

 

Açıklamada Fransa’nın geçtiğimiz yaz Gazze saldırısı sırasında dayanışma eylemlerini de yasaklamış olduğu hatırlatılarak, İsrail yetkililerinin BDS faaliyetlerinin İsrail’e karşı en büyük tehdit olduğunu söylemesinin ardından alınan bu kararların şaşırtıcı olmadığı vurgulandı.

BDS Türkiye, Fransa’da İsrail’e boykot çağrısı yapan 12 eylemciye ceza verilmesini dün (11 Kasım) Taksim’deki Fransa Başkonsolosluğu önünde yapılan basın açıklaması ile protesto etti. “Katil İsrail, İşbirlikçi, İkiyüzlü Fransa! Fransa yargısını kınıyoruz. İsrail’i Boykot Etmek Suç Değil Görevdir” yazılı pankartın yer aldığı basın açıklamasında, “Filistin özgürlüğüne dek yükselecek”, “Yargınıza rağmen BDS özgür kalacak” yazılı dövizler taşıdı.

BDS Türkiye adına açıklamayı okuyan Ayşe Düzkan, garyimeşru İsrail devletinin, işgalci ordusu ve paramiliter yerleşimcileri aracılığıyla Kudüs ve Batı Şeria’daki Filistin halkına yönelik saldırılarını yoğunlaştırdığı günlerde Fransa Yargıtayı’nın boykot çağrısı yapan 12 genci hapis ve 30 bin avro ile cezalandırmasına tepki gösterdi. Kararın, BDS’nin Fransa’da fiilen yasadışı ilan edilmesi anlamına geldiğini belirten Düzkan, tersine AB Komisyonu’nun BDS hareketinin mücadelesi sonucu İsrail’in 1967’de işgal ettiği yerleşimlerde üretilen her ürünün üzerine bunu belirten bir ibare bulunması kararı aldığını hatırlattı.

Sık sık “Katil İsrail, İşbirlikçi Fransa”, “Boykot Yenilmez Filistin Yıkılmaz”, “Yıkılsın Siyonist İsrail Devleti” sloganlarının atıldığı açıklamada, Fransa’nın daha önce de benzer kararlara imza attığına dikkat çekilerek, bunun aynı zamanda “Je Suis Charlie” kampanyasını da gülünç duruma düşürdüğünü ifade edildi. “Fransa’da ifade özgürlüğü, eli kanlı Siyonist rejimin karşısında geçersizdir” denilen açıklamada, içinden geçilen bu günlerde Filistin halkına verilecek en büyük desteğine etkili bir boykot olduğunu dile getirdi. Açıklama Fransa devletinin kınanması, boykot çalışmalarının süreceği ve Fransa’daki BDS eylemcilerinin yalnız olmadığının vurgulanması ile sona erdi.

Açıklamanın tam metni şu şekilde:

Gayri meşru İsrail devletinin, işgalci ordusu ve paramiliter yerleşimcileri aracılığıyla Kudüs’te ve Batı Şeria’da Filistin halkına yönelik taciz, saldırı ve cinayetlerinin giderek yoğunlaştığı bu günlerde, emperyalist devletler ve işbirlikçileri, Filistin halkıyla dayanışma içine giren eylemcileri cezalandırmak yoluyla Siyonist oluşuma desteğini ilan ediyor. On yıllar boyunca sözde “İsrail-Filistin çatışmasında dengeli bir tutum almakla” övünen Fransa da, geçtiğimiz günlerde Fransız Yargıtayı’nın verdiği bir kararla işgalci İsrail’in tarafında olduğunu ilan etmiş oldu.

Geçmişte Güney Afrika Cumhuriyeti’nde, Avrupalı beyaz işgalcilerin ırkçı rejimini yenilgiye uğratmış olan boykot kampanyasından esinle, işgalci İsrail’in tüm alanlarda boykot ve tecrit edilmesini, yalnızlaştırılmasını savunan Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar, yani kısaca BDS hareketi, Fransa’da ağır bir darbeye maruz kaldı. Bir süpermarkette “İsrail ürünlerinin satın alınması Gazze’deki suçları meşrulaştırmaktır,” başlıklı bildiler dağıtan 12 BDS eylemcisinin hapis veya 30 bin euro para cezasıyla cezalandırılmasını öngören mahkeme kararı, geçtiğimiz günlerde Fransa Yargıtayı tarafından onaylandı. Böylelikle Fransa’da yürütülen tüm BDS faaliyetlerinin cezai yaptırımla karşılaşması yönünde bir içtihat meydana getirilmiş, bir başka deyişle BDS Fransa’da fiilen yasadışı ilan edilmiş oldu.

Oysa Avrupa Birliği Komisyonu, geçtiğimiz çarşamba günü uluslararası BDS hareketinin mücadelesi sonucu, önemli bir karar aldı ve İsrail’in 1967’de işgal ettiği yerleşimlerde üretilen her ürünün üzerine bunu belirten bir ibare bulunması kararını benimsedi. Fransa bu Yargıtay kararıyla, Avrupa Birliği’nin bu kararına şiddetle karşı çıkan Siyonist devletin yanında olduğunu ortaya koyuyor çünkü cezaya çarptırılan BDS eylemcilerinin yaptığı tam da bu kararla uyum içinde.

Geçtiğimiz yaz, çoğu sivil 2200 Filistinlinin acımasızca katledildiği Gazze saldırısı sırasında Gazze’yle dayanışma eylemlerini yasaklayan Fransa devleti, bu Yargıtay kararıyla emperyalist devletlerin her zaman İsrail’in yanında olduğunu ve onun sözünden çıkmadığını bir kez daha göstermiş oldu. Nitekim geçtiğimiz aylarda İsrail hükümetinin temsilcileri de küresel BDS hareketinin İsrail’in karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden biri olduğunu söylemişti. Fransa’nın ardından, dünyanın öteki emperyalist ülkelerinden de bu yönde kararlar çıkması, kimseyi şaşırtmamalıdır. Keza Fransa mahkemeleri, kendini Filistin davasına adayan Lübnanlı enternasyonalist politik tutsak Corc Abdallah’ı (George Abdallah) yargılamaksızın 30 yılı aşkın hapishanelerde tutmuş sonrasında da müebbet hapis cezasına çarpıtmıştır.

Yine kimseyi şaşırtmaması gereken bir başka konu ise, ifade özgürlüğü olgusunun, Fransa gibi bir emperyalist ülkede, ancak ve ancak emperyalizm ve Siyonizm’e dokunmadığı müddetçe bir anlam ve işlevi olduğunun ortaya çıkmasıdır. Anlaşılıyor ki, Fransız Devleti ifade özgürlüğü konusunda ikiyüzlü ve tutarsız bir yaklaşıma sahiptir. Fransız Yargıtayı’nın aldığı bu karar, Charlie Hebdo’ya yapılan saldırı sonrasında milyonlarca kişinin sokaklara döküldüğü “Je Suis Charlie” kampanyasını gülünç duruma düşürmüştür. Çünkü Fransa’da ifade özgürlüğü, eli kanlı Siyonist rejimin karşısında geçersizdir. Demek ki, Fransa’yı Fransa yapan değerlerden özgürlük, eşitlik ve kardeşliğin yanına artık bir de ikiyüzlülük eklenmelidir.

Tam da içinden geçtiğimiz günlerde, etkili bir boykot hareketi, işgalcinin saldırıları karşısında yapayalnız bırakılmış Filistinlilerin en fazla ihtiyaç duyduğu şeylerden biridir. 1 Ekim tarihinden bu yana, Kudüs, Batı Şeria, Gazze ve 48 bölgesinde yaklaşık 80 Filistinli hayatını kaybetti. Siyonist oluşum, bir yandan BM’ye göre bile işgalci konumda olduğu Batı Şeria’da ve Kudüs’ün doğusunda askeri işgalini ağırlaştırıp buranın yerlisi Filistinlileri getto benzeri alanlara hapsederken, diğer yandan uluslararası hukuka aykırı bir şekilde bu bölgelerde yeni yerleşim birimleri inşa etmeye devam ediyor ve buralarda konuşlandırdığı, kayda değer bir kısmı silahlı olan yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik her türlü saldırısını görmezden geliyor, hatta fiilen teşvik ediyor. Örneğin geçtiğimiz aylarda Nablus’ta 18 aylık bir bebeğin, annesinin ve babasının yanarak öldüğü kundaklama saldırısının faili olarak tutuklanan ırkçı yerleşimcilerin 1 hafta sonra serbest bırakılmaları, bu tür saldırıların yenilerinin teşvik edilmesinden başka bir anlam taşımıyor.

Diğer yandan, Eylül ayından beri Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılarını yoğunlaştıran işgal güçleri ve yerleşimciler, Filistinlilerin kutsal değerlerini ayaklar altında çiğnemekte beis görmediklerini göstermişlerdir. Bu türden saldırılar, sıradanlaşmaya başlamış ev baskınları ve tutuklamalar ve neredeyse her gün gerçekleşen yargısız infazlar, Kudüs ve Batı Şeria’da yaşayan Filistinlilerin öfkesini yükseltiyor, onları direnişe yöneltiyor.

Bizler, ayağa kalkan Filistin halkına olan tam desteğimizi ilan ederken, aynı zamanda İsrail’in sistematik saldırılarını sürdürebilmesinin yarım asırdan fazla zamandır işlediği suçların cezasız kalmasından kaynaklandığının altını çizerek, Filistin halkına verilecek en büyük desteğin etkili bir boykot kampanyası olduğunu vurguluyoruz. Türlü bahanelerle boykot faaliyetlerini suç ilan eden Fransa devletini şiddetle kınıyor, Fransa’da BDS faaliyeti yürüten yoldaşlarımızın yalnız olmadığını haykırıyor ve Türkiye’de, İsrail’le olan tüm ikili ilişkiler kesilinceye kadar boykot çalışmamızı yükselteceğimiz sözünü veriyoruz.

Katil İsrail, işbirlikçi Fransa!

Direnen Filistin halkı yalnız değildir!

Filistin’e özgürlük, İsrail’e boykot!

Filistin İçin İsrail’e Boykot Girişimi

(BDS Türkiye)

12 Kasım 2015/direnisteyiz2.org

 

Fransa Bağımsız İşçi Partisi’nden Paris katliamı sonrası mücadele çağrısı

 

“Barış ve demokrasi için barbarlığa karşı yürütülen mücadele, birleşmiş emekçileri vuran sefalet politikalarına karşı, o emekçilerin örgütleriyle birlikte yürüttükleri mücadeleden ayrı düşünülemez.” diyen POI, işçi sınıfı adına hareket eden örgütlerin, hükümet ve patron örgütleri ile “kutsal ittifak” içine girmeyi reddetmeleri gerektiğinin altını çizdi.

Kaynak: direnisteyiz2.org

 

 

Arjantin: binlerce aile konutları ve toprakları işgal etti

Barria Nuevo bölgesindeki toprakların sakinleri 22 Ekim’de tamamen dolu yüzlerce araçla işgale başladılar. Henüz bitirilmemiş olan 340 sosyal konut ile birlikte özel mülk olan 60 hektarlık arazide 22 Ekim’de beri işgal başladı.

Kaynak: direnisteyiz2.org

 

Devrimci işçi Serdar Ben için yapılan anmaya polis saldırdı

Gazi Mezarlığı’ndan yürüyüşe geçen kitleye polis TOMA ve biber gazıyla saldırdı. Polise müdahale eden Alınteri muhabiri Akrep aracıyla ezilmek istendi. Alınteri muhabirinin ayağının üç yerden kırıldığı bildirildi. Saldırıda üzerine yakın mesafeden Gaz fişeğiyle ateş edilen İnşaat-İş Sendikası Başkanı Mustafa Adnan Akyol ve Akyol’u korumak isteyen Devrimci Anarşist Faliyet’ten Halil Çelik’de yaralandı.   İşçi Gazetesi / 30 Kasım 2015

 

Maduro: Paris’teki saldırılar ABD’nin Irak’ı işgalinin sonucu

Saldırıların, ABD’nin Irak ve Libya gibi ülkelere müdahalelerinin sonucu olduğunu söyleyen Maduro, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a desteğini yineledi.Maduro, Esad’ın devrilmesi halinde dünyanın, Paris saldırılarını sadece başlangıç kılacak seviyede bir terörle karşı karşıya kalacağı uyarısında bulundu.

Kaynak: direnisteyiz2.org

 

Londra’da öğrenciler yürüdü: “Bombalar yerine kitaplar olsun”

Londra’da, binlerce öğrenci parasız eğitim ve okul harçlarını protesto etmek için bir araya geldi. Ülkenin birçok kentinden başkente gelen öğrenciler, paralı eğitim ve artan harçlara olan tepkilerini yürüyüş düzenleyerek gösterdi.

Londra’nın merkezinde bulunan Malet Sokağı’nda toplanan öğrenciler, hemen ardından başkentin en işlek yerlerinden Trafalgar Meydanı’ndan ilerleyerek parlamento binasına kadar yürüdü.

DHA’dan Aynur Tattersall’ın haberine göre; Parasız eğitim’ isteyen öğrencilerin taşıdığı ‘Vergileri zenginler ödesin’, ‘Bombalar yerine kitaplar olsun’, ‘Savaş değil eğitim istiyoruz’, ‘İşçi ve öğrenciler birleşelim’ yazılı pankartlar dikkat çekti.

Ulusal Öğrenci Sendikası ve gençlik örgütleri tarafından organize edilen protesto yürüyüşünde İngiltere Başbakanı David Cameron ve hükümetine karşı sloganlar atıldı.

 

Mardin’de belediye emekçileri Nusaybin için iş bıraktı

 

Mardin’in Nusaybin ilçesinde, ilan edilen sokağa çıkma yasağı ile birlikte sıkıyönetim uygulamaları esnasında 9 kişinin yaşamını yitirdiği devlet terörüne tepkiler büyüyor.
DİHA’nın haberine göre, Sabah saatlerinden itibaren Mardin Büyükşehir ve Artuklu belediyelerinin tüm çalışanları, Nusaybin halkına destek vermek amacıyla iş bırakma eylemi başlattı. Belediye binasının önünde toplanan belediye emekçileri, sık sık “Bijî berxwedana Nisebinê” ve “Savaşa hayır barış hemen şimdi” sloganları haykırdılar.

“Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz” yazılı pankart taşıyan belediye emekçileri adına DİSK/Genel- İş Sendikası Mardin Şube Eşbaşkanı Emine Esen açıklama yaptı.

‘Vicdanımız sızlıyor, hiçbir şey olmamış gibi çalışamayız’

Nusaybin’de uygulanan sokağa çıkma yasağının 13’üncü gününe girdiğini hatırlatan Esen, ilçe halkının yaşamının tehlike altında olduğuna dikkat çekti. Her gün ölüm ve yaralı haberleriyle sarsıldıklarını ifade eden Esen, “Her an ölüm haberlerini aldığımızdan hiçbir şey olmamış gibi çalışmamız vicdanları sızlatmaktadır. Sokağa çıkma yasakları bölgemizde ciddi sorunlara neden olmaktadır. Sokağa çıkma yasağı derhal kaldırılsın. Bütün sivil toplum örgütlerini, halkımızı duyarlı olmaya davet ediyoruz” dedi.

Açıklamanın ardından belediye işçi ve emekçileri oturma eylemine devam etti. Emekçiler, gün boyunca grevde olacaklarını belirtti.

Kaynak: DİHA / İşçi Gazetesi – 25 Kasım 2015

 

ODTÜ işçileri grevde!

ODTÜ işçileri toplu sözleşmede görüşmelerin tıkanması ve anlaşma sağlanamaması üzerine uyarı amacıyla bir günlük grevde. Tez-Koop İş üyesi işçiler ücret artışı ve diğer maddelerde işveren sendikasının adım atmasını talep ettiler.
(26 Kasım 2015)

Küba, geliştirdiği akciğer kanseri aşısının onayı için FDA’ya başvurdu

Klinik çalışmaları önemli oranda tamamlanan akciğer kanseri aşısının tüm dünyada kullanımı için Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi’ne (FDA) başvuru süreci başlatıldı. İleri düzey çalışmaları ABD’de yapılacak akciğer kanseri aşısının test edildiği 176 hastadan alınan olumlu sonuçlar oldukça dikkat çekici. CimaVax EGF, isimli aşının başta kolon, meme kanseri ve prostat kanseri olmak üzere başka pek çok kanser türünün tedavisinde de olumlu sonuçlar verdiği belirtiliyor.

Kübalı bilim insanlarının CimaVax EGF isimli ilaçla ilgili yaklaşık 25 yıldan fazla bir süredir araştırma yaptığı belirtiliyor. İmmünoterapik bir mekanizma ile çalışan ilaç doğrudan kanser hücrelerini yok etmiyor ancak epidermal growth factor (EGF) mekanizması üzerinden çalışıyor ve vücudun immün sisteminin kanser hücrelerini yok etmesine aracılık ediyor. Aşının etkinlik testi geliştirilmesi projesinde yer alarak aşıyı geliştiren Kübalı ilaç firmasının medikal müdürü Dr. Buğraer Aslan, yaptığı açıklamada, Türkiye’nin etkinlik testi geliştirilmesine ilişkin öncü rolüne dair bilgi verdi.

Kanser tedavisinde bağışıklık sistemine yönelik aşı çalışmalarının 2015 yılına adeta damga vurduğunu ifade eden Aslan, “İmmunoterapötik diye isimlendirilen aşılar, kanser tedavisinde umut verici çalışmalardır. Küba’da geliştirilen ve etken maddesi ‘Racotumomab” olan aşı da bunlardan biridir. Yeni geliştirilen ilaçlar ile immunoterapinin önümüzdeki yıllarda kanser tedavisine önemli katkılar yapacağına inanıyoruz” dedi.

Buğraer Aslan’ın verdiği bilgiye göre, aşının bileşenindeki antijenler sadece tümörlü hücreye saldıran antikor üretiyor. Kanserli hücrelerle de bu antikor savaşıyor.

Aralarında İtalya, Fransa ve Kanada’nın da bulunduğu bağımsız bir kuruluş olan Uluslararası Değerlendirme Komitesi tarafından aşıya yönelik çalışmaların etkin şekilde devam etmesine karar verildiğini anlatan Aslan, araştırma sonuçlarının Amerikalı bilim insanlarının da dikkatini çektiğini söyledi.

Dr. Aslan, “New York’ta bulunan dünyaca ünlü Roswell Park Kanser Enstitüsü ile akciğer kanseri aşısına ilişkin daha kapsamlı araştırmaları ABD’de yapmak ve hastalarda kullanmak için anlaşma yapıldı” diye konuştu.

Yan Etki Bildirimi Daha Az

Söz konusu aşının 2013’ten bu yana Arjantin’de ruhsatlı olarak yapıldığını aktaran Aslan, şu bilgileri verdi: “Etkinlik ile yan etkilerin incelendiği faz çalışması kapsamında aşı toplam 176 hastada uygulandı. Bunun sonucunda iki yıllık sağ kalım oranlarının üç katına çıktığı belirlendi.

Sonuçlar, dünyanın sayılı onkoloji dergilerinden Clinical Cancer Research’de yayımlandı. British Medical Journal Dergisi’nde yayımlanan makalede de aşının sağ kalım oranlarına katkı sağladığı, diğer tedavilere göre yan etkisinin de daha az olduğu belirtildi.”

 

Perspektif

1 Mayıs 2025: Açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, savaşa ve katliamlara, devlet terörüne,...

2024 yılı 1 Mayıs’ından sonra, hemen herkes, “1 Mayıs alanı Taksim’dir,” dedi. Her 1 Mayıs’tan sonra bu söylenir. Kimisi, “nasılsa 1 Mayıs geçti ve...