Ana Sayfa Blog Sayfa 246

FARC’dan hükümete: “Paramiliter güçleri çekin”

 

Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) tarafından yapılan açıklamada, paramiliter güçlerin durdurulmasının “ahlaki ve siyasi bir zorunluluk” olduğu ve barış sürecinin tamamlanması için gerekli olduğu bildirildi.

Küba’nın Havana kentinde görüşmeleri yürüten FARC liderleri, paramiliter faaliyet durmadığı sürece 50 yıllık silahlı çatışmanın durmasının “imkansız” olduğunu aktardı.

FARC tarafından yapılan açıklamada paramiliter grupların varlıklarını sürdürdükleri ve büyüdükleri söylenirken, FARC’ın hükümetle Mart 2016’ya kadar son anlaşmayı imzalamak istediği belirtiliyor.

Kaynak: direnisteyiz2.org

 

Avrupa’da, Dünya Kobanê Günü etkinlikleri

 

Dünya Kobanê Günü nedeniyle İsveç’in Stockholm kentinde, yüzlerce kişi KJK, PKK, YPG ve YPJ bayraklarıyla “Kobanê ile dayanışma” pankartıyla Sergel Meydanı’na kadar yürüdü. İsveç’in Göteborg kentinde de miting yapıldı. Finlandiya’nın Helsinki kentinde Narikka Meydanı’nda yaklaşık 200 kişinin katıldığı mitingde “Kobanê’nin yanında dur” pankartı asıldı.

Bugün en az 26 kentinde etkinliğin planladığı Almanya’da Frankfurt, Mannheim, Hamburg, Berlin, Münih ve Köln kentlerinde yüzlerce kişi yürüyüş yaptı. Avusturya’nın Innsbruck kentinde kıyıya vuran Kobanêli çocuk Alan Kurdi’yi hatırlatan bir oyuncak bebeğin yanında mumlar yakıldı. İsviçre’de PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Bern kentinde düzenlenen Kobanê için Festival’de konuştu.

Fransa’da bulunan Bretanya bölgesinde Rennes kentinde yaklaşık 700 kişi Kobanê için yürüdü. Başkent Paris’te “Kobanê’yi yeniden inşa etmek, demokrasiyi yeniden inşa etmek” yazılan dövizleri taşıyan yüzlerce kişi yürüdü. İngiltere’nin Manchester, Londra ve Nottingham kentlerinde yürüyüş ve mitingler yapıldı.

Kaynak: direnisteyiz2.org

 

Bekir’e Serkan’a sözümüz var! Hayallerini gerçek kılacağız!

“… Ama biz milim rüzgârın esmediği

                                 günleri de biliriz.

     Biliriz bir gök patlamasıyla yarılır da

                                     kâinatın yüzü

bir fırtına kaplar tüm yeryüzünü…”

 

Ortaklarımız, yoldaşlarımız, Komutan Bekir ve Ali Serkan…

Bundan tam 18 yıl önce, tekelci polis devleti tarafından katledildi.

Uludağ Üniversitesi öğrencisi, Burhanettin Akdoğdu (Bekir kilerci), 13 Aralık 1997’de, Erdal Eren’in ölümsüzleştiği günde, Ankara TEM şubesinde işkencede, ser verip sır vermeyerek ölümsüzleşti.

Ege Üniversitesi öğrencisi Ali Serkan Eroğlu, 24 Aralık 1997’de, ajanlık dayatmalarını reddettiği, insan onurunu sonuna kadar savunduğu için, Ege Üniversitesi tuvaletinde işkenceci katiller tarafından asılarak katledildi.

“… Günler ağır.

Günler ölüm haberleri ile geliyor…”

Reyhanlı’dan, Amed’e; Amed’den Suruç’a; Suruç’tan Ankara’ya; Ankara’dan Beyrut’a; Beyrut’tan Paris’e, Bağdat’a, Lazkiye’ye… günler ölüm haberleri ile geliyor.

Cizre’de, Nusaybin’de, Silvan’da, Yüksekova’da, Derik’te… bir halk katil sürülerinin kuşatması altında, katliamlara direniyor.

Hrant Dink gibi, Tahir Elçi gibi, halkların acılarına, direnişlerine yüreklerini açmış, vicdanlarını kendilerine dayanak yapmış yürekli insanlar sokak ortasında infaz ediliyor.

Kapitalist-emperyalist sistem kendi suretinde bir dünya yarattı…

Emperyalist paylaşım savaşında, yıllardır, gün be gün, insanlar katliama uğruyor, yerinden yurdundan ediliyor, köle pazarlarında satılıyor. Bebeklerin cansız bedenleri sahillere vuruyor.

İşçilerin alın terinin sömürülmesi yetmiyor, madenlerde, inşaatlarda, tersanelerde, fabrikalarda, yollarda, onar onar; yüzer yüzer al kanları içiliyor.

Kadınlar, lgbti bireyler, namus ve nefret cinayetlerinde katlediliyor.

Doğa, kentler, rant uğruna yağmalanıyor.

Kendi yarattıkları canavarların elinde sadece insan değil, bugüne kadar insanlık adına yaratılan bütün değerler de öldürülüyor.

Fazladan ömür süren kapitalist-emperyalist sistem, ömrünü uzattıkça bir ucubeye dönüşüyor, çürüyor. Bu çürümenin kokusu dünyanın dört bir yanına yayılıyor.

Ayakta kalabilmek için insanı da kendisi gibi bir ucubeye çevirmeye çalışıyor.

Bugün yaşanan “vahşet dünyası”na bakıldığında, bir şey çok net açığa çıkıyor. Tarih boyunca insanlık değerlerine dair ne birikmişse, hepsi ama hepsi, sosyalizmde; sosyalizmin bu dünyada var olduğu dönemde en gerçek haliyle hayat bulmuştur.

Sosyalizmin, somut bir güç, kapitalizm için somut bir “tehdit” olmadığı son yirmi beş yılın özeti bize bunu açık bir şekilde göstermektedir.

İnsanın ilk kez, kendi kaderini eline aldığı, bilinçli bir kuruculuğa soyunduğu sistemdir sosyalizm.

Eğitimden, sağlığa; barınmadan, beslenmeye; bilimden, sanata kadar sosyalizm, bir avuç sömürücü asalak dışında, bu dünyanın insanlarının nefes almasını sağlamıştır. Tüm eksikleriyle beraber, insan toplumunun gelecek endişesi olmadan yaşadığı tek dönem, tek sistemdir.

 

Kapitalizmin insanlığa, geleceğe dair vaat ettiği tek şey, her yönü ile vahşettir! Büyük bir umutsuzluk, karamsarlıktır!

Bu vahşet dünyasına, bu geleceksizliğe, bu değersizleşmeye karşı isyan da büyümektedir aynı zamanda.

Latin Amerika’dan, Asya’ya, Ortadoğu’dan Avrupa’ya… henüz kâinatın yüzünü yaramasa da, küçük gök patlamaları insanlığa ışık saçmaktadır.

Bu patlamaları kalıcı hale getirecek, zifiri karanlık kaplamış kâinatın yüzünü yaracak daha sıkı bir mücadeleyi örmektir bugün görevimiz.

Tarih işçi sınıfını iktidara çağırıyor!

Komutan Bekir, rüzgârın karşıdan estiği, devrimciliğin ahmaklık olarak pompalandığı, sosyalizmden dönmenin göklere çıkartıldığı bir dönemde atıldı kavgaya. Ali Serkan, tertemiz yüreği ile bu kavgaya omuz verdi…

Tıpkı, kendi geleceğini emekçi halkların geleceğine bağlayıp, toprağa düşen binlerce devrimci gibi.

Tıpkı, Suruç’ta, yanmış yıkılmış bir kentin, halkın yaralarını sarmak için yola çıkan Suruç şehitleri gibi.

Tıpkı, halkların, eşit, özgür, kardeşçe ve barış içinde yaşamasını isteyen, Ankara’da kaybettiğimiz arkadaşlarımız gibi.

Tıpkı, Hrant Dink gibi, Tahir Elçi gibi.

Tıpkı, Mahir gibi, Deniz gibi, İbo gibi.

Tıpkı, Che gibi…

Eskinin çürüyerek gittiği, yeninin henüz doğmadığı sancılı bir doğum süreci yaşıyoruz.

Bu nedenledir boğazımızda düğümlenmiş bir yumrukla yaşamamız.

Bu nedenledir derin derin nefes alıp, dişlerimizi sıkarak yürüyüşe devam etmemiz.

Boğazımıza düğümlenmiş yumrukla yaşamayı, kavgayı öğreniyoruz, daha da öğreneceğiz.

Tarihimizden, bugünümüzden öğrenerek, örgütlenerek yürüyeceğiz.

 

“…En güzel dünyaları
yaktık ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik ağlamayı:
bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp
gözyaşlarımız gittiler
ve bundan dolayı
biz unuttuk bağışlamayı…

Varılacak yere
kan içinde varılacaktır.
Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp
koparılacaktır…”

 

Bekir’e, Serkan’a sözümüz var!

Hayallerini gerçek kılacağız!

Devrim için ileri! Ya sosyalizm ya ölüm!

 

Suudi Arabistan, Filistinli şairi “İslam’ı terk ettiği” gerekçesiyle idam cezasına çarptırdı

Suudi Arabistan Filistinli şair Eşref Fayad’ı “İslam’ı terk ettiği” gerekçesiyle idam cezasına çarptırdı. Filistinli şair, Abha kentindeki bir mahkemenin Salı günü aldığı karara 30 gün içinde itiraz edebilecek. Fayad’ın idam cezasına çarptırıldığı mahkemede yasal vekilinin bulunmadığı da kaydedildi.

Guardian’ın haberine göre Fayad, Mayıs 2014’te dört yıl hapis ve 800 “kırbaç” cezasına çarptırılmış, ancak temyiz başvurusunun geçen ay reddedilmesi üzerine yeniden yargılanmaya başlanmıştı. Guardian’a konuşan Fayad, “Gerçekten çok şaşırdım ama bu, her ne kadar ölümü hak edecek bir şey yapmamış olsam da beklenmedik bir karar değil” dedi.

Fayad, ilk olarak Ağustos 2013’te dini polis tarafından “Allah’a ve Muhammed’e küfretmek, Suudi Arabistan’a hakaret etmek ve ateizm propagandası yapan şiir kitabını dağıtmak” suçlamasıyla gözaltına alınmıştı.

Kaynak: direnisteyiz2.org

 

Rusya-Türkiye krizi

Suriye: “Teröristlerin ve destekçilerinin hanesine yazılacak bir suç”

Düşürülen Rusya uçağıyla ilgili açıklama yapan Suriye Enformasyon Bakanı Ümran el-Zubi, “Teröristlerin ve onlara destek veren ülkelerin hanesine yazılacak yeni bir suç,” dedi.

Suriye’den, sınırda vurularak düşürülen Rusya savaş uçağının Türkiye-Suriye sınırında vurularak düşürülmesine dair ilk açıklama geldi.

Suriye Enformasyon Bakanı Ümran el-Zubi, uçağın düşürülmesini, “Teröristlerin ve onlara destek veren ülkelerin hanesine yazılacak yeni bir suç,” sözleriyle niteledi. Zubi ayrıca, “Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad karşıtı silahlı örgütlerin en büyük destekçilerinden olduğunu” ekledi.

Pravda: “Bölgedeki terörist unsur Türkiye ve NATO’dur!”

Rusya gazetesi Pravda’da, Rusya’ya ait uçağın Türkiye tarafından düşürülmesinin ardından bir yazı yayınlandı. Türkiye’nin “NATO’nun eteklerine saklandığını”, Mavi Marmara katliamında da “kuyruğunu kıstırıp kaçtığını” söyleyen yazıda bölgedeki terörist unsurun Türkiye ve NATO olduğu ifade edildi.

Yazısında NATO’nun Rusya’ya saldırdığını söyleyen Hinchey, Rusya uçağının Türk hava sahasını ihlal ettiği iddiasıyla ilgili olarak, “Türk askeri hiyerarşisinin aklından ne geçtiğini anlamak zor ama Ermeni soykırımını yaptıktan sonra inkar eden bir ülkeden ne beklenir ki? Amaç terör karşıtı operasyonu baltalamak mıydı?” dedi.

İtalya Senatosu Başkan Yardımcısı Roberto Calderoli: Türkiye IŞİD’in Yanında Savaşa Girdi

İtalya Senatosu Başkan Yardımcısı Roberto Calderoli yaptığı açıklamada “Türkiye, Erdoğan’ın emriyle Suriye’de İslamcı teröristlere karşı operasyonlar düzenleyen Rusya’ya ait bir uçağı düşürerek resmi olarak IŞİD’in yanında savaşa girmiştir” dedi.

Calderoli yaptığı açıklamalarda Türkiye’nin bu olaydan sonra neden hâlâ NATO’da yer aldığını sordu. BM’den IŞİD ve müttefiklerine karşı sert bir tutum almaktan başka bir şey beklenmediğini belirten Calderoli sert açıklamaları ile dikkat çekti.

Sağ kurtulan pilot: Türkiye’den hiçbir uyarı almadık

Suriye sınırında türkiye tarafından düşürülen Rus uçağının kurtarılan pilotu, Türkiye’nin hava sahasını ihlal etmediklerini ve Türkiye’nin kendilerini uyarmadığını söyledi.

Suriye sınırında dün Türkiye’nin düşürdüğü Rus uçağının sağ olarak kurtulan pilotu Konstantin Murahtin, açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin hava sahasını ‘tek bir saniye bile’ ihlal etmediklerini, Suriye hava sahasında olduklarını söyleyen Murahtin, Türkiye’nin kendilerine hiçbir uyarıda bulunmadığını da öne sürdü.

Kurtarılan pilot Murahtin’in açıklamaları şöyle: “Hiç uyarı yoktu. Ne görsel, ne de radyo üzerinden. Hiçbir iletişim yoktu. Bu yüzden rotamızı her zamanki gibi tutuyorduk. Bizi uyarmak isteselerdi, bizimle paralel seviyeye gelerek kendilerini gösterebilirlerdi. Ama hiçbir şey yoktu. Hiç beklenmedik biçimde uçağın kuyruk tarafına füze geldi. Manevra yapacak zaman bile olmadı.”

İran Meclis Başkanı: Türkiye büyük hata yaptı

İran Meclis Başkanı Ali Laricani, Türkiye’nin Rus uçağını düşürerek “büyük bir hata” yaptığını söyledi.

Laricani, “Rusya’ya karşı Türkiye’nin yaptığı eylem büyük bir hataydı. ABD Cumhurbaşkanı Barack Obama’nın eylemi desteklemesi ise daha da büyük bir hata olmuştur” değerlendirmesinde bulundu. Ayrıca “Bu eylem, bölgedeki çatışmaların daha üst seviyeye tırmanarak genişlemesine neden olup terörizmle mücadeleyi unutturacaktır” diye ekledi.

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de Rusya uçağını düşüren Türkiye için “Provokatif eylemler ve bunların birçok hukuki sonucu olayı başlatan tarafın sorumluluğundadır” ifadelerini kullandı.

Rusya, Erdoğan’ın “Telefon” iddiasını yalanladı

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Erdoğan’ın ‘Putin’e telefon ettiği’ yönündeki iddiasını yalanladı.

İktidarını baskı, şiddet ve yalan üzerine kuran; burjuva medyayı elinde tuttuğu Türkiye’de olduğu gibi, dünya kamuoyunda, hatta diplomatik ilişkilerinde de yalanlarını sürdürebileceğini sanan Erdoğan’ın Putin’e telefon ettiği yönündeki iddiası, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov tarafından yalanlandı.

Lavrov; Rusya uçağının düşürülmesine ilişkin France 24 kanalına konuşan ve “Olaydan sonra Rusya Devlet Başkanı Putin’i telefonla aradım, cevap vermedi” diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Vladimir Putin’i aramadığını söyledi.

Kremlin: “Erdoğan’ın oğlunun petrol işinde olduğunu biliyoruz”

Kremlin sözcüsü, Bilal Erdoğan ile Suriye’deki cihatçı militanların petrolü arasında “çıkar ortaklığı” olduğuna ilişkin kanıtlar bulunduğunu söyledi.

Rusya, uçak krizinin ardından TC’yi “IŞİD petrolü” konusunda sıkıştırmaya devam ediyor. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları yeniden gündeme getirdi. Peskov, Rus uçağının Türk jetleri tarafından düşürülmesini ‘provokasyon’ olarak tanımlayarak “Bu tarz korkunç provokatif eylemler, ne NATO’nun ne Rusya’nın ne de Türkiye’nin çıkarına” ifadelerini kullandı.

“Tepkimiz yerinde”

Ankara’nın öngörülemeyen eylemlerini güçlükle tanımladıklarını söyleyen Kremlin sözcüsü, “Türkiye, Su-24 uçağını düşürerek Rusya’ya eşi görülmemiş bir meydan okumada bulundu. Bu tehdide verdiğimiz tepki yerindedir” diye konuştu. Peskov ayrıca, Su-24 uçağının düşürülmesi gibi olağanüstü durumların önlenmesi için iki ülke arasında kurulan doğrudan hattın da askıya alındığını hatırlattı.

Öte yandan Kremlin sözcüsü Peskov, Rusya’daki Türk iş dünyasının uçak krizi nedeniyle ‘alarm halinde’ olduğunu da vurgulayıp “Burada faaliyet gösteren Türk toplum örgütleri ve işadamı topluluklarından çok sayıda mesaj alıyoruz. Alarm durumundalar. Onlar da ‘Erdoğan bunu neden yaptı?’ sorusuna verecek yanıt bulamıyorlar” diye konuştu.

Peskov, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’ın uçak düşürülmesi sonrasında şartların gerektirdiği en üst seviyede tehditlere karşı hazır halde olduğunu kaydetti.

Rus uçağının düşürülmesi sonrası Ankara’nın çok uzun bir süre Rusya’ya yaşananları anlatma girişiminde dahi bulunmadığının altını çizen Rus sözcü, “Yaşananları bize anlatmak, pişmanlık ifade etmek, yanlış anlama olduğunu ya da komuta sisteminde hata oluştuğunu söylemek için çok uzun bir süre hiçbir girişimde bulunmadılar. Oldukça uzun bir süre” dedi. Bu sürecin yaklaşık 7-8 saat kadar sürdüğünü yineleyen Peskov, “Yaşananlar dikkate alınırsa bu oldukça uzun bir süre” diye konuştu. Akşam 17.00-18.00 sularında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın diplomatik kanallar vasıtasıyla telefon görüşmesi talep ettiği bilgisi edindiklerini aktaran Peskov, “Bu talep Rusya lideri Putin’e iletildi. Tüm söyleyebileceklerim bunlar. Açıklama yetkim bu kadar. Herhangi bir görüşme de olmadı” ifadelerini kullandı.

“Erdoğan’ın açıklaması absürd”

Peskov, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Eğer Suriye’de bir Türk uçağı düşürülürse bunu saldırı sayarız” açıklamasını da ‘absürt tiyatro’ olarak değerlendirdi: “Burada çok büyük bir nüans var. Erdoğan’ın ‘Türk uçağının Suriye hava sahasında düşürülmesini saldırı sayarız’ açıklaması,  absürt bir tiyatro.”

Düşürülen Rus uçağının Türk hava sahasına girmediğinin altını çizen Peskov, TSK’nin Su-24’ün ihlalini kanıtlamak için sunduğu haritaları da ‘animasyona’ benzetti. Kremlin sözcüsü, Rusya’nın yayınladığı görüntüler için ise şu yorumu yaptı: “Su-24’ün elektronik uçuş izlerini gördük. Türk hava sahasının kasıtlı ya da kasıtsız ihlal edilmediği çok açık kanıtlandı.”

Rusya’nın birkaç hafta önce Türk sınırını ihlal ettiğinde özür dilediğini de hatırlatan Peskov, “Şimdi ise ihlal yokken hiç kimse Rus uçağını haince kuyruğundan vuramaz” dedi.

“Erdoğan’ın oğlunun petrol işinde olduğunu biliyoruz”

Kremlin Sözcüsü Peskov, programda ayrıca, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlunun petrol sektöründe çıkarları olduğunu bildiklerini söylerken, damadı Berat Albayrak’ın da Enerji Bakanlığı’na atanmasına da dikkat çekti.

Peskov, “Başkanımızın (Vladimir Putin) açıklamalarından hareket ediyorum, gerçekten de böyle bilgiler mevcut. Detaylarının ne derecede olduğunu bilmesem de Erdoğan’ın oğlunun petrol piyasasında çıkarları var” dedi.

“Enerji bakanı Erdoğan’ın damadı”

Türkiye’nin yeni Enerji Bakanı Albayrak’ın da Erdoğan’ın damadı olduğuna dikkat çeken Peskov, “Bir Türkolog olarak dikkatinizi çekmek isterim. Birkaç gün önce kurulan yeni Türk hükümetinin yeni enerji bakanının kim olduğunu biliyor musunuz? Erdoğan’ın damadı. Ben sadece söylüyorum” ifadelerini kullandı.

Türkiye’ye getirilecek ekonomik sınırlamaları da değerlendiren Peskov, bu çerçevede Türkiye’nin boğazları Rus gemilerine, Rusya’nın da limanlarını Türk gemilerine kapatılması ihtimalini ‘kıyamet senaryosuna’ benzetti: “Kıyamet senaryoları yazıyorsunuz. Bizim bakış açımızdan Türkiye’nin öngörülemeyen eylemleri zorlukla tanımlanıyor. Bu senaryoları tartışmayalım. Şimdilik sadece şunu söyleyebiliriz: Rus pilotları böyle bir tehlikenin tekrar etmesine karşı güvenceye alındı. Suriye’ye hava savunma sistemi kuruldu. Böyle kıyamet senaryolarını tartışmayalım.”

Türkiye üzerinde etkisi olan ülkelerin Ankara’nın öngörülemez eylemlerini garanti altına almaları gerektiğini ifade eden Peskov, “Rus uçaklarını vurmamalısınız, Rusya’ya el uzatmamalısınız” dedi.

Putin: “Türkiye, IŞİD’le petrol ticaretini korumaya çalışıyor”

Putin, Rux”s uçağının düşürülmesine ilişkin İklim Değişikliği konferansında basına konuştu.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Paris’te BM İklim Zirvesi’nde konuştu. AFP’nin geçtiği habere göre, düşürülen Rus savaş uçağı ile ilgili konuşan Putin, “Türkiye, Rus savaş uçağını IŞİD’le petrol ticaretini korumak için düşürdü” dedi.

 

Sermaye işçi kanıyla besleniyor; Ekim ayında en az 143 işçi yaşamını yitirdi…

Sermaye işçi kanıyla semirmeye devam ederken onun devleti, bu devletin egemenleri de eşitlik ve adalet isteyen, barış, kardeşlik, özgürlük isteyen emekçileri, Kürt halkını katletmeye devam ediyor. 10 Ekim’de Ankara’da 104 canımız hunharca katledildi. Kürdistan’da, sadece sokağa çıkma yasaklarıyla yürütülen saldırılarda çoğu çocuk 45 kişi devletin özel savaş güçleri tarafından katledildi.
Emekçiler ve halklar bu katliamları asla unutmayacak, hesabını soracaktır!
İSİG’in işçi cinayetlerine dair Ekim ayı raporu özetle şöyle:
Ocak ayında en az 128… Şubat ayında en az 85… Mart ayında en az 140… Nisan ayında en az 135… Mayıs ayında en az 167… Haziran ayında en az 155… Temmuz ayında en az 172… Ağustos ayında en az 160… Eylül ayında en az 176… Ekim ayında ise en az 143 işçi yaşamını yitirdi…
Böylece 2015 yılının ilk on ayında iş cinayetlerinde en az 1461 işçi can vermiş oldu…
İş cinayetleri güvencesiz çalışmanın hakim olduğu inşaat, tarım ve taşımacılık işkollarında yoğunlaştı…
Ekim ayında yaşamını yitiren 143 emekçinin 122’si işçi, memur statüsünde çalışan ücretlilerden; 18’i çiftçilerden/küçük toprak sahiplerinden ve 3’ü esnaflardan olmak üzere 21’i kendi nam ve hesabına çalışanlardan oluşuyor…
İşçiler en çok trafik/servis kazaları, ezilme/göçük ve yüksekten düşmeden dolayı can verdi…
Ekim ayında iş cinayetlerinde 9 kadın ve 134 erkek işçi can verdi…
İş cinayetleri en çok İzmir, Bursa, Balıkesir, Sakarya, Ankara ve İstanbul’da can aldı…
Ekim ayında Türkiye’nin 57 şehri ile yurtdışında iki ülkede iş cinayetlerinde işçi kardeşlerimizi yitirdik… Buna göre: 10 ölüm İzmir’de… 8 ölüm Bursa’da… 7’şer ölüm Balıkesir ve Sakarya’da… 5’er ölüm Ankara ve İstanbul’da… 4’er ölüm Antalya, Aydın, Elazığ, Kayseri, Kocaeli ve Tekirdağ’da… 3’er ölüm Amasya, Bilecik, Denizli, Hatay, Kastamonu, Mersin, Samsun, Sivas ve Şırnak’ta… 2’şer ölüm Afyon, Bartın, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Muğla, Osmaniye ve Uşak’ta… 1’er ölüm ise Adana, Ardahan, Batman, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Düzce, Edirne, Eskişehir, Kahramanmaraş, Karaman, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Mardin, Muş, Nevşehir, Siirt, Sinop, Şanlıurfa, Trabzon, Van, Zonguldak, Rusya ve Suriye’de yaşandı…
2015 Ekim ayında iş cinayetlerinde yaşamını yitiren; Mustafa Pançalı, Turgut Değerli, Enes Yetkin, Bedriye Serbest, Adem Tan, İbrahim Çelik, Şaban Doğan, Üzeyir Bayram, Rıza Yavuz, Necdet Girit, İsmaiş İpek, Sami Sepetçi, Arif ., Ali Akkoyuncu, Rıdvan Öztürk, İzzet Bozdağ, Mehmet Bozbağ, Yusuf Al, Mustafa Yıldırım, Hasan Çorbacı, Hüseyin Özdemir, Mustafa Durmaz, Savaş Sorgun, Ahmet Gürtürk, Davut Kartal, Dursun Özer, İsmail Eroğlu, Hanife Mert, Hüseyin Ok, Ünsal Beydilli, Ali Osman Balbay, Ali Kolak, Zübeyde Akbulut, Samet Malkoç, Fahri Acu, Sefa Borulday, Halil İbrahim Sarı, Halil Atak, Hasan Gencimek, Hasan Sefa, Deniz Yaman, Erkan Seyhan, Mustafa Işık, Mehmet Hanifi Demir, Mustafa Bayındır, Yılmaz Gül, Mustafa Öztürk, İlyas Haytan, Alperen Ersoy, Salih Mahmud Leyla, Haydar Yılmaz, Bünyamin İvgen, Zülküf Dursun, Şahsuvar Ertürk, Casim Akbulak, Sedat Zengin, Yaşar Say, Şakir Önal, Çağrı Gürlin, Emin Akar, Cafer Y., Özkan Türk, Yunus Özaslan, E.S., Mennan Veylan, Cemal Orhan, Reşat Yanık, Zeki Birdal, Ahmet Yener, Fuat Taşdelen, Neşet Ayana, Muharrem Taşoğul, Yusuf Babur, Mehmet Zengin, Mehmet Kartal, Feyyaz Şahin, AbdulBashir Ghafeouri, Medeni Maral, Kaplan Okyay, Caner Yılmaz, Nihat Altun, Mehmet Karaağaç, Servet Ekicioğlu, Ahmet Kavşıtlı, Ayhan Sabancı, Mehmet Ali Hisar, Mehmet Uzunkaş, Ali Akbaş, Nasıf Yakıcı, Abdülkadir Çiçek, Necmeddin Polat, Kadir Muhammed, Cumali Ergün, Raif Bayram Erdoğan, Davut Öztürk, Metin Yıldız, Fevzi Kolbüken, Mehmet Günsever, Tayfun Bildik, Vezir Işık, Ahmet Kılıç, Selamet Kütükçüoğlu, Selami Ertürk, Mahmut G., Erkan Güney, Nurettin Yıldırım, Nuri Gökçay, Ferhat Meram, Munzur Özer, Seyithan Aşkın, Yusuf Kara, Murat Arslan, Durgut Eğin, Zeki Sabur, İbrahim Gencer, Erol Küçük, Adem Balı, Alper Başarır, Mehmet Tatlı, Osman Sav, Nuri Bektaş, Pınar Demirel, Mahsun Nursel Korkmaz, Mehmet Serin, Turhan Özyazanlar, Abdulselam Atmaca, Berat Gökçe, Hüseyin Gönen, Yılmaz Kaya, Yaşar Uysal, Hamit Kardaş, Ömer Tunç, Turgay Veli, Nurettin Dadak, Muhittin Avci, Ayla Timer, Ali Aksay, Firdevs Oğuz, Necla Cavlak, Kudret Durgun, Süleyman Yılmaz, Serdar Karahan ve Güler Avcı’yı saygıyla anıyoruz!
(İşçi Gazetesi, 8 Ekim 2015)

Özgür basın susturulamaz!

Direnisteyiz1.org adresinde yayındayız!
Devletin medyaya açtığı savaş sürüyor. Geçtiğimiz hafta, daha 4 gün önce Ankara Katliamı’na ilişkin getirilen yayın yasağını tanımamış, gerçekleri aktarmaya devam etmiştik. TİB kararıyla direnisteyiz.net adresimiz Türkiye’den erişime engellenmiş, yeni yayın adresimiz olan direnisteyiz.com adresimizde yayın hayatımıza devam etmiştik.
21 Ekim günü direnisteyiz.com adresimiz yeniden TİB kararıyla erişime engellendi.
Canlı bombaları “kendini” patlatmadan tutuklayamayan “demokrat, hukuk” devleti, Direnişteyiz’e sansür uygulamaktan geri durmuyor, gerçeklere “erişime” tedbir kararıyla yasak getirmeye çalışıyor.
Sansüre karşı mücadelemiz büyüyerek sürüyor, sürecek. Gerçekleri yasaklayamayacaklar! Şimdi gerçekleri aktarmaya www.direnisteyiz1.org adresimizden devam ediyoruz.
Özgür Basın Susturulamaz!
#Susmayacağız
Direnisteyiz2.org ile yayındayız!
direnişteyiz, 4. kez kapatıldı. Devletin medyaya açtığı savaş şiddetlenerek sürüyor. Sendika.org 8. adresini alırken, basın emekçisi Hayri Tunç İstanbul’da evine baskın yapılarak gözaltına alındı. Bugün ise direniteyiz1.org, siyasihaber ve jiyan.org siteleri kapatıldı.
Taksim-Gezi direnişiyle başlayan süreçte, burjuva medyanın tüm kirli çamaşırlarının ortaya döküldü. Gerçekleri saptırmak, gizlemek için devletin açıktan verdiği savaş, son boyutlarını ise 7 Haziran seçim süreciyle beraber halkalara yapılan saldırılarla gün yüzüne çıktı. Mitinglerde bombalar patlatılırken, medyanın gerçekleri aktarması engellenmeye çalışıldı.
Dicle Haber Ajansı defalarca kapatıldı, bölgeden haber veren kaynaklara sayısız kez sansür uygulandı. Sendika.org, 8. kez erişime engellendi. Fakat hiçbir özgür basın kuruluşu verdiği mücadeleden vazgeçmedi, vazgeçmeyecek.
Geçtiğimiz günlerde özellikle İstanbul Gazi Mahallesi’nden sosyal medyaya aktardıklarıyla gerçeği fotoğraflayan ve medya ile ilgili üretimlerini jiyan.org adlı sitede toplayan basın emekçisi Hayri Tunç, İstanbul’daki evine özel harekat timleriyle baskın yapılarak gözaltına alındı. Özgür basın üzerinde baskı kurarak, gözaltına alarak öldürerek söz söylememizi engelleyeceğini düşünenler “benim esnafım polistir, askerdir” diyerek bir gazetecinin de ölümüne sebep olmuştu: Nuh Köklü.
Öldürülemeyen Gazeteciler,
Susturulamayan Özgür-Devrimci Basın
Fakat bu ilk değildi, 1970’lerden bu yana kayıtlara geçen yaklaşık 70 gazeteci kurşunlarla, bombalarla katledildi. sokak ortasında infaz edenlerin geleneği, gerçekleri gizlemek için gazetecileri öldürmekti. Bir kısmı hafızalarımızda yer etse de çoğunun adını dahi bilmedik. Özellikle 90’larda öldürülen Kürt gazetecilerin fikri, 80’de katledilen basın emekçilerinin gerçeklere duyduğu bağlılık hala yaşıyor ve sansüre karşı savaşmaya devam ediyor.
Musa Anter
Devrimci Doğu Kültür Ocakları, Halkın Emek Partisi, Mezopotamya Kültür Merkezi ve İstanbul Kürt Enstitüsü’nün kurucularından olan ve 1992’de Özgür Gündem gazetesi emekçisi Musa Anter, 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’ın Seyrantepe mahallesinde uğradığı silahlı saldırıda sol bacağına iki, kalbi ve kafasına birer kurşun sıkılarak öldürüldü. Musa Anter’in yanında bulunan gazeteci ve yazar Orhan Miroğlu saldırı sırasında yaralandı. Eski JİTEM elemanı Abdülkadir Aygan; Anter’in, kendisinin de içinde bulunduğu tim tarafından JİTEM için öldürüldüğünü söylemiştir. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın isteği üzerine Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın hazırladığı Susurluk Raporu’nda, Anter cinayetinin Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından planlanıp uygulandığı yer almıştı.
Metin Göktepe
Evrensel gazetesi emekçisi Metin Göktepe, 8 Ocak 1996’da İstanbul’a öldürüldü. Kanlı geleneğin en tiksindirici yöntemiyle üstelik. 8 Ocak 1996 tarihinde tutukevinde öldürülen iki tutuklunun cenazesini izlemek için görevi başındayken polislerce toplu halde gözaltına alınan bin kişinin arasındaydı. 1000 kişiye yakın insanla gözaltına alınıp; “gazeteciye özel muamele” diyen polislerce dövülerek öldürüldü. Dönemin medyası görevini yerine getirdi elbette, 32. gün adlı programda dönemin İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan’ın sözleri gündem edildi. Metin Göktepe’nin işkencede katledildiğinden söz edilmeksizin, duvardan düştüğü iddia edildi.
“Konuyla ilgili tam bilgim yok. Ancak son gelen bilgiler Metin Göktepe’nin duvardan düşerek öldüğü şeklindedir.”
Hrant Dink
Daha yakına geldiğimizde 19 Ocak 2007’de hem dünyanın hem de anadolunun gündemine bomba gibi düşen Hrant Dink cinayeti, geçmişin hayaleti gibi dikildi karşımıza. Devletin tüm birimleriyle Dink’i katle hazırlandığı herkes tarafından bilinmesine rağmen dava hala sonuçlanmadı. Ogün Samast adlı katil, kahraman gibi karşılandı, adta devletin himayesi altına alındı.
Hrant Dink, Agos Gazetesi emekçisiydi. Yalnızca bir gazeteci değil, halkların kardeşliği için mücadele veren bir Ermeni idi. “burası bizim değil…” demişti Hrant, “bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi”… Ve durmadan, soluk almadan bir güvercin ürkekliğiyle yaşama mücadelesine devam etmişti. Sokak ortasında, Agos Gazetesi önünde kurşunlandı Hrant, öldürdüklerini sandılar. Özgürlüğe kurşun yağdırınca, daha fazla özgürlük’le karşılaşacaklarını hesaba katmamış olabilirler.
Nuh Köklü
Elbette giderek savaş araç-gereçlerini değiştirdiler, geliştirdiler. Elleriyle başlattıklarını silahlarla sürdürenler, bir akşam üstü bıçakla gerçeğe saldırdılar. 17 Şubat 2015’te Nuh Köklü, bir gazeteci bir direnişçi olan Nuh Köklü arkadaşlarıyla kar topu oynarken bir esnafın camına kar topu attığı “gerekçesiyle” esnaf tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Şuan cumhurbaşkanlığı yapmakta olan Tayyip Erdoğan’ın, Taksim-Gezi direnişinde Eskişehir’de katledilen Ali İsmail Korkmaz’ın duruşmasında fırıncının “ben sadece çelme taktım” demesinin hemen ardından yaptığı konuşmada “Benim esnafım gerektiğinde askerdir, polistir” demesinin üzerinden çok geçmemişti.
Azmettiren devlettir, katleden devlettir. Musa Anter, Metin Göktepe, Hrant Dink ve Nuh Köklü devletin katliamcı geleneğinin ve daha da önemlisi bir gazetecinin asla “sadece” bir gazeteci olmadığının simgeleridir.
Şimdi aynı devlet, halklara karşı açtığı savaşta teknolojisini geliştirse de bazı eski yöntemlerinden vazgeçmiş değil. Geçtiğimiz aylarda DİHA muhabiri Cihan Başakçıoğlu, yanında Evrensel gazetesi muhabiriyle birlikte eylem sırasında “bizim basınımız değilsin” diyerek tehdit edilmiş, sendika.org muhabiri Bora Balcı, HDP Genel Merkezi’ne yapılan saldırıyı takip etmek üzere yola çıktığında polisler tarafından kaçırılarak silahla tehdit edilmişti.
Yine geçtiğimiz gün ise basın emekçisi Hayri Tunç, İstanbul’daki evine özel harekat polislerinin ellerinde silahlarla yaptığı baskınla gözaltına alınmıştı.
Sansürleri Saya Saya Kalmadı Yeni Adresimiz
Her ölümün, her tehdidin ardından büyüyen dayanışma, savaş çığırtkanlığı yapanları rahatsız etmiş olacak ki şimdilerde yeniden siteleri-gazeteleri kapatmakla meşgul olmaya başladılar. Sadece özgür basına değil, havuz medyasına da yöneltilen bu saldırıların son halkasında Ahmet Altan da darp edilmişti. Devlet, havuz medyasıyla yetinmeyip tüm medya kuruluşlarını kendi elinde toplamaya çalışadursun; bizler her sansürün ardından yeni adreslerimiz, yeni isimlerimizle yayın yapmaya devam ettik.
Sendika.org’la başlayan sansürü sayma işlemi, direnişteyiz’le devam ediyor. sendika7.org ve direnisteyiz2.org adresleri yayınlarına devam ediyor. Bugün, jiyan.org ve siyasihaber adlı siteler de kapatıldı. siyasihaber1.org hemen yayınına başladı.
Sayıyoruz, özgür-devrimci basına yönelik yapılan her saldırıyı kaydediyoruz.
Dayanışmayla direnişi büyütüyoruz, sansürü de aşacağız. “Hukuk” devletini ağızlarına dolayanların yaptıkları hukuksuzlukları, yalnızca gerçeğin fotoğrafını çektiği için öldürülen veya işkence görenleri, kapatılan veya toplatılan gazeteleri ve devletin yalanlarına boyun eğmeden doğrunun herkese ulaşmasının bedelini ömürleriyle ödeyenleri unutmuyoruz, unutmayacağız.
Bisikletinin arkasındaki gazeteler, vurulduğunda yere düşüp dağılan gazetecenin onurunu savunacağız. Bugüne kadar susmadık; ne Reyhanlı katliamında ne Taksim-Gezi direnişinde, ne Roboski’de ne Amed’de ne Suruç’ta ne de Ankara katliamında susmadık, susmayacağız!
DNS’yi değil, iktidarı değiştirmek için mücadelemizi birlikte, omuz omuza yükselteceğiz; çünkü ne olursa olsun Direnişteyiz!
direnişteyiz!

Dilek Doğan’ı unutmayacağız!

Dilek Doğan hastanede yaşam mücadelesi verdiği sırada desteğe gelenlere ise polis saldırdı. Saldırıda en az 5 kişi darp edilerek gözaltına alındı.
Polis akşam operasyonu protesto için toplanma çağrısı yapılan Armutlu Cemevi’ne baskın düzenleyerek gösteri yapılmasına izin vermedi. Özel harekât polislerinin gün boyu mahallede terör estirdiğini söyleyen Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Günay Dağ, “İnsanları tedirgin etmek için polisler, ellerinde silahlarla, akreplerle gezmişler. İnsanları taciz etmişler. ‘Evlerinize girin, sokağa çıkmayın’ demişler” dedi.
Emniyet’ten “Silahı Almaya Çalıştı”, Sözcü’den “Canlı Bomba” Yalanı
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan yazılı açıklamada operasyon yapılan evde yaşayan Dilek Doğan’ın göğsünden vurulup ağır yaralanmasının “operasyonda görevli bir personelin silahının alınmaya çalışılması sırasında yaşanan arbedede” meydana geldiği iddia edilmişti.
Burjuva medya ise Dilek Doğan’ın “canlı bomba” olduğunu iddia etmişti. Buna isyan eden baba, “Sözcü gazetesinden Şenol Gezer var, işbirlikçi, Dilek’in canlı bomba şüphesiyle vurulduğunu söylemiş. Operasyonda helikopter de destek verdi demiş, zırhlı araç vardı ama helikopter yoktu. ‘Polisin Armutlu’da direnişle karşılaştığı canlı bomba olduğu iddia edilen aranan Dilek Doğan’ın eve girmek isteyen kaslı ve çelik yelekli timlere ateş açıldığını, çatışmada Dilek Doğan yaralandı’ demiş. Halbuki hiç alakası yok. Dilek’in çalıştığı yerler belli Akmerkez’de. Kameralara girip baksınlar. Ben Şenol Gezer’in bürosuna gideceğim, avukatlara söyledim, hakkında işlem yapılacak. Direk hedef gösteriyor.” diyerek tepki göstermişti.
Dilek Doğan’ın cenazesi Maraş’ta “Katil devlet hesap verecek” sloganları ile toprağa verildi.
Dilek Doğan memleketi Maraş’ın Afşin ilçesi Türkçayırı (Serkiz Çayı) Mahallesi’nde “Katil devlet hesap verecek” sloganları ile toprağa verildi. İstanbul’da düzenlenen törenin ardından gece saatlerinde Maraş’a getirilen Doğan’ın cenaze törenine katılmak için sabah saatlerinde Serkiz Cemevi’nin önünde toplanan ve aralarında HDP’nin Maraş milletvekili adayları, Tutuklu ve Hükümlü Yakınları ile Dayanışma Derneği (TAYAD) ve Halk Cephesi üyelerinin bulunduğu yüzlerce kişi, “Dilek Doğan ölümsüzdür” ve “Anaların öfkesi katilleri boğacak” pankartlarını açtı.
Doğan’ın kızıl bayrağa sarılı tabutunu omuzlayan beyaz tülbentli ve kırmızı bandanalı anneler, mahallenin mezarlığına doğru yürüyüşe geçti. Sloganların kesilmediği yürüyüşte, gençler kızıl bayrak taşıdı. Mezarlıkta son bulan yürüyüş ardından Halk Cephesi adına yapılan açıklamada, katillerin tanındığı ve hesabın sorulacağı belirtildi.
Yapılan saygı duruşu ardından “Bize ölüm yok” marşı okundu. Doğan’ı “Katil devlet hesap verecek” sloganlar eşliğinde toprağa veren kitle, ardından taziyelerin kabul edildiği cemevine geçti.

Halk düşmanları yenilecek! Biz kazanacağız!

Okurlarımız 3 adet sivil polis aracı ile darp edilerek gözaltına alındı. Gözaltı süre zarfında okurlarımız pompalı tüfekle tehdit edilip, bir tiyatro oynanmıştır. Polisler pompalı tüfekle okurlarımıza bizi vurmak istiyor musun, vuracaksanız alın gibi sözler sarf etmiştir. Buca’da yapılan silahlı saldırıyı siz mi organize ettiniz gibi asılsız yalanlamalarla okurlarımız baskı altına alınmaya çalışılmıştır.
Gözaltında bulunan okurlarımız ise savcılığa ifade vermek üzere serbest bırakıldı.
Bizler bugün Dilek Doğan’ın, Hacı Lokman Birlik’in ve Ankara Katliamının faillerine karşı mücadele sürdürüyoruz. Hakaret adı altında safsataları failleri gizleme uğraşlarıdır.
Katil bellidir, adı Devlet’tir… Bizler mücadelemizi halkımızla birlikte büyüteceğiz ve şehitlerimize verdiğimiz sözümüzü yerine getireceğiz!
Sonları yakındır. Halklarımız bugün sokaklarda özgür bir dünya umudunu haykırmaktadır. Yaşamın tüm alanından insanlarımız özgürlükleri için mücadele vermektedir. Korktukları tam da budur. Yaşamı elleriyle örenlerin hesap soracağı gündür korkuları. Ama bilinmelidir, o gün yakındır; Korkularını gerçeğe çevireceğimiz, halkların kardeşçe yaşayacağı o günler yakındır.

Katil Devlet Hesap Verecek!
Baskılar Gözaltılar Bizler Yıldıramaz!
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!
Kaldıraç İzmir Temsilciliği
29.10.2015

1 Kasım Seçimleri… Onlar savaşa, yağmaya devam edecek; biz, direnişe ve örgütlenmeye!..

7 Haziran seçim sonuçlarını tanımayanlar, 1 Kasım seçim sonuçlarına “saygı” beklemektedir.

Seçim sonuçlarına nasıl yaklaşılması gerektiği bir yana, asıl önemli olan; kendisini 7 Haziran seçimlerinde de ortaya koyan, halkların ortak mücadelesinin gelişimine açılan savaştır.

Açılan bu savaş; Gezi Direnişi ile sıçrayan Anadolu’daki mücadelenin, Kobané Direnişi’nde simgeleşen, Kürt halkının, bölge halkları ile birlikte ortaya koyduğu ortak mücadele ve yaşam pratiği ile birleşme eğiliminden duyulan korku ve bunu bastırma girişimidir.

7 Haziran seçimleri öncesi Adana, Mersin ve Diyarbakır’da patlayan bombalar da; Suruç’ta ve Ankara’da gerçekleştirilen katliamlar da; Silvan’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Şırnak’ta, Yüksekova’da… Kürt halkına karşı girişilen katliamlar da; mezarlıkların bombalanması da bu savaşın somut göstergeleridir.

Bizzat Erdoğan ve devlet eliyle örgütlenen savaş ve devlet terörü dalgası ile dayatılan 1 Kasım seçimleri de, bu savaşın bir başka boyutunu oluşturmuştur.

Sarayın kendini kurtarma telaşı ile halkların ortak mücadelesinin gelişiminden duyulan korku, tüm egemenleri kendi aralarındaki çelişkilere rağmen aynı saflarda buluşturmuştur.

Savaşın tırmandırıldığı Suruç katliamından bu yana, medyasından düzen partilerine, sermaye örgütlerinden devlet güdümlü işçi sendikalarına kadar ortaya konan savaş kışkırtıcısı tutumlar, savaş tezkeresine verilen onay bunun açık ifadesi olmuştur.

Sonuç olarak, halka karşı ilan edilen savaş, estirilen devlet terörü, yaratılan belirsizlik ve güvensizlik ortamında, her türlü hile ve baskı ile AK Parti, hükümet kuracak çoğunluğu alarak, birinci parti çıkmıştır.

Peki bu bir zafer midir?

Tam burada, “Ankara katliamı kime yaradı” diye soran ve bunun üzerinden fail arayan medya soytarılarını hatırlatalım. Davutoğlu’nun Ankara katliamının oylarını arttırdığını söylemesini unutmuyoruz. 2 Kasım’da AK Parti İzmir İl Başkanı’nın, “artık şehitler gelmeyecek” sözlerini kaydediyoruz.

Ve soruyoruz; Ankara katliamı kime yaradı?

Günlerdir “istikrar”a vurgu yapılmaktadır. Öyleyse şunu sormak gerekir; bu istikrar kimin için ve neyin istikrarıdır?

Seçimlerin ardından yapılan açıklamalara, AK Parti’yi kutlayanlara bakarak bir sonuca varabiliriz.

İlk kutlayanlar, Suriye’yi emperyalizmin hizmetinde kan gölüne çeviren tecavüzcü katliam çeteleri olmuştur.

Emperyalist merkezler, “kaygıları” ile birlikte kutlama sırasına girmiştir.

TÜSİAD, işçilerin kalan son kazanımlarının da ellerinden alınması anlamına gelen, “kalkınma ve rekabet gücünü arttıracak acil önlemlerin” alınmasını istemiştir.

Burjuva medyanın patronları, “geçmişe sünger çekme” sırasına girmişlerdir.

İşte “istikrar” bunların istediği istikrardır!

İstikrar dedikleri; Ortadoğu’da, emperyalistlerin taşeronluğunda, tecavüzcü katliam çeteleri ile birlikte halkların kanına girmeye devam edilmesidir.

İstikrar dedikleri; içeride halkların eşitlik, özgürlük ve adalet taleplerine karşı savaşa devam edilmesidir.

İstikrar dedikleri; her ay, yüz elli işçinin işçi cinayetlerinde öldürülmesidir.

İstikrar dedikleri; kadınların taciz, tecavüze, katliama uğramaya devam etmesidir.

İstikrar dedikleri; gençlerin geleceksizliğe mahkûm edilmeye devam edilmesidir.

İstikrar dedikleri; doğanın ve kentlerin yağmasına devam edilmesidir.

İstikrar dedikleri; yolsuzluğun, hırsızlığın pervasızca sürdürülmesidir.

İstikrar dedikleri; sendikasız, örgütsüz, kölece çalışma koşullarında 10-12 saat çalışmanın sürdürülmesidir. İstikrar dedikleri; patronların servetine servet katmaya devam etmesidir.

İstikrar dedikleri halka karşı ilan edilen savaşın boyutlandırılmasıdır.

Bunun karşısında asıl önemli olan bizim ne yapacağımızdır.

Tüm saldırılara, milliyetçiliği yükseltmek için giriştikleri kampanyalara rağmen HDP’nin aldığı oy önemlidir. Eşitlik, özgürlük, kardeşlik üzerinden gelişen halkların ortak mücadelesine verilmiş oylardır. Bu, üzerinden mücadeleyi yükseltebileceğimiz önemli bir zemindir.

Bizim saflarda oluşacak moralsizlik ise onların büyütmek isteyecekleri zemindir. Oysa bizde olduğu gibi, dünyanın değişik yerlerinde halkların mücadelesi, bu sömürü ve zulüm düzeninden kurtulma isteği, inişli çıkışlı bir seyirle ama süreklilik kazanarak devam etmektedir.

7 Haziran seçimlerine çok sevinip, 1 Kasım seçimlerinden moralsizliğe kapılmanın nedeni örgütsüzlüktür.

7 Haziran’dan 1 Kasım’a çıkarılacak bir ders olacaksa; 8 Haziran’dan itibaren açığa çıkan potansiyeli örgütlü bir güce dönüştürememiş olduğumuz gerçeğidir. Sarayın, devletin saldırılarına aynı oranda örgütlülük ve güçle yanıt oluşturamamış olmamızdır.

Karşımızda, elinde baskı ve zor dışında bir aracı kalmamış, tüm çıplaklığı ile ortada olan, gelecek korkusuyla saldırıp güç gösterisi yaparak kendi korkusunu bize bulaştırmaya çalışan, halk düşmanı bir iktidar vardır.

Bunun karşısında mücadeleyi daha ileriye taşıyacak olan örgütlülüğü geliştirmek, örgütlü mücadeleyi büyütmek dışında bir yol yoktur.

Silvan’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Kobané’de ve daha birçok yerdeki halk direnişi, örgütlü bir halkın gücünü görmek açısından yanı başımızdaki öğretici örneklerdir.

Erdoğan’lı, AK Part’li devlet, saldırılarını, arttırarak devam edecektir. Bunun karşısında eşitlikten, özgürlükten, barıştan yana tüm toplumsal güçlerin ortak bir direniş hattı oluşturması önümüzdeki somut görevdir.

Kurtuluş yok tek başına! Ya hep beraber ya hiçbirimiz!

KALDIRAÇ

4 Kasım 2015

Perspektif

1 Mayıs 2025: Açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, savaşa ve katliamlara, devlet terörüne,...

2024 yılı 1 Mayıs’ından sonra, hemen herkes, “1 Mayıs alanı Taksim’dir,” dedi. Her 1 Mayıs’tan sonra bu söylenir. Kimisi, “nasılsa 1 Mayıs geçti ve...