Ana Sayfa Blog Sayfa 251

Sermaye işçi kanıyla besleniyor; Ekim ayında en az 143 işçi yaşamını yitirdi…

Sermaye işçi kanıyla semirmeye devam ederken onun devleti, bu devletin egemenleri de eşitlik ve adalet isteyen, barış, kardeşlik, özgürlük isteyen emekçileri, Kürt halkını katletmeye devam ediyor. 10 Ekim’de Ankara’da 104 canımız hunharca katledildi. Kürdistan’da, sadece sokağa çıkma yasaklarıyla yürütülen saldırılarda çoğu çocuk 45 kişi devletin özel savaş güçleri tarafından katledildi.
Emekçiler ve halklar bu katliamları asla unutmayacak, hesabını soracaktır!
İSİG’in işçi cinayetlerine dair Ekim ayı raporu özetle şöyle:
Ocak ayında en az 128… Şubat ayında en az 85… Mart ayında en az 140… Nisan ayında en az 135… Mayıs ayında en az 167… Haziran ayında en az 155… Temmuz ayında en az 172… Ağustos ayında en az 160… Eylül ayında en az 176… Ekim ayında ise en az 143 işçi yaşamını yitirdi…
Böylece 2015 yılının ilk on ayında iş cinayetlerinde en az 1461 işçi can vermiş oldu…
İş cinayetleri güvencesiz çalışmanın hakim olduğu inşaat, tarım ve taşımacılık işkollarında yoğunlaştı…
Ekim ayında yaşamını yitiren 143 emekçinin 122’si işçi, memur statüsünde çalışan ücretlilerden; 18’i çiftçilerden/küçük toprak sahiplerinden ve 3’ü esnaflardan olmak üzere 21’i kendi nam ve hesabına çalışanlardan oluşuyor…
İşçiler en çok trafik/servis kazaları, ezilme/göçük ve yüksekten düşmeden dolayı can verdi…
Ekim ayında iş cinayetlerinde 9 kadın ve 134 erkek işçi can verdi…
İş cinayetleri en çok İzmir, Bursa, Balıkesir, Sakarya, Ankara ve İstanbul’da can aldı…
Ekim ayında Türkiye’nin 57 şehri ile yurtdışında iki ülkede iş cinayetlerinde işçi kardeşlerimizi yitirdik… Buna göre: 10 ölüm İzmir’de… 8 ölüm Bursa’da… 7’şer ölüm Balıkesir ve Sakarya’da… 5’er ölüm Ankara ve İstanbul’da… 4’er ölüm Antalya, Aydın, Elazığ, Kayseri, Kocaeli ve Tekirdağ’da… 3’er ölüm Amasya, Bilecik, Denizli, Hatay, Kastamonu, Mersin, Samsun, Sivas ve Şırnak’ta… 2’şer ölüm Afyon, Bartın, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Muğla, Osmaniye ve Uşak’ta… 1’er ölüm ise Adana, Ardahan, Batman, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Düzce, Edirne, Eskişehir, Kahramanmaraş, Karaman, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Mardin, Muş, Nevşehir, Siirt, Sinop, Şanlıurfa, Trabzon, Van, Zonguldak, Rusya ve Suriye’de yaşandı…
2015 Ekim ayında iş cinayetlerinde yaşamını yitiren; Mustafa Pançalı, Turgut Değerli, Enes Yetkin, Bedriye Serbest, Adem Tan, İbrahim Çelik, Şaban Doğan, Üzeyir Bayram, Rıza Yavuz, Necdet Girit, İsmaiş İpek, Sami Sepetçi, Arif ., Ali Akkoyuncu, Rıdvan Öztürk, İzzet Bozdağ, Mehmet Bozbağ, Yusuf Al, Mustafa Yıldırım, Hasan Çorbacı, Hüseyin Özdemir, Mustafa Durmaz, Savaş Sorgun, Ahmet Gürtürk, Davut Kartal, Dursun Özer, İsmail Eroğlu, Hanife Mert, Hüseyin Ok, Ünsal Beydilli, Ali Osman Balbay, Ali Kolak, Zübeyde Akbulut, Samet Malkoç, Fahri Acu, Sefa Borulday, Halil İbrahim Sarı, Halil Atak, Hasan Gencimek, Hasan Sefa, Deniz Yaman, Erkan Seyhan, Mustafa Işık, Mehmet Hanifi Demir, Mustafa Bayındır, Yılmaz Gül, Mustafa Öztürk, İlyas Haytan, Alperen Ersoy, Salih Mahmud Leyla, Haydar Yılmaz, Bünyamin İvgen, Zülküf Dursun, Şahsuvar Ertürk, Casim Akbulak, Sedat Zengin, Yaşar Say, Şakir Önal, Çağrı Gürlin, Emin Akar, Cafer Y., Özkan Türk, Yunus Özaslan, E.S., Mennan Veylan, Cemal Orhan, Reşat Yanık, Zeki Birdal, Ahmet Yener, Fuat Taşdelen, Neşet Ayana, Muharrem Taşoğul, Yusuf Babur, Mehmet Zengin, Mehmet Kartal, Feyyaz Şahin, AbdulBashir Ghafeouri, Medeni Maral, Kaplan Okyay, Caner Yılmaz, Nihat Altun, Mehmet Karaağaç, Servet Ekicioğlu, Ahmet Kavşıtlı, Ayhan Sabancı, Mehmet Ali Hisar, Mehmet Uzunkaş, Ali Akbaş, Nasıf Yakıcı, Abdülkadir Çiçek, Necmeddin Polat, Kadir Muhammed, Cumali Ergün, Raif Bayram Erdoğan, Davut Öztürk, Metin Yıldız, Fevzi Kolbüken, Mehmet Günsever, Tayfun Bildik, Vezir Işık, Ahmet Kılıç, Selamet Kütükçüoğlu, Selami Ertürk, Mahmut G., Erkan Güney, Nurettin Yıldırım, Nuri Gökçay, Ferhat Meram, Munzur Özer, Seyithan Aşkın, Yusuf Kara, Murat Arslan, Durgut Eğin, Zeki Sabur, İbrahim Gencer, Erol Küçük, Adem Balı, Alper Başarır, Mehmet Tatlı, Osman Sav, Nuri Bektaş, Pınar Demirel, Mahsun Nursel Korkmaz, Mehmet Serin, Turhan Özyazanlar, Abdulselam Atmaca, Berat Gökçe, Hüseyin Gönen, Yılmaz Kaya, Yaşar Uysal, Hamit Kardaş, Ömer Tunç, Turgay Veli, Nurettin Dadak, Muhittin Avci, Ayla Timer, Ali Aksay, Firdevs Oğuz, Necla Cavlak, Kudret Durgun, Süleyman Yılmaz, Serdar Karahan ve Güler Avcı’yı saygıyla anıyoruz!
(İşçi Gazetesi, 8 Ekim 2015)

Özgür basın susturulamaz!

Direnisteyiz1.org adresinde yayındayız!
Devletin medyaya açtığı savaş sürüyor. Geçtiğimiz hafta, daha 4 gün önce Ankara Katliamı’na ilişkin getirilen yayın yasağını tanımamış, gerçekleri aktarmaya devam etmiştik. TİB kararıyla direnisteyiz.net adresimiz Türkiye’den erişime engellenmiş, yeni yayın adresimiz olan direnisteyiz.com adresimizde yayın hayatımıza devam etmiştik.
21 Ekim günü direnisteyiz.com adresimiz yeniden TİB kararıyla erişime engellendi.
Canlı bombaları “kendini” patlatmadan tutuklayamayan “demokrat, hukuk” devleti, Direnişteyiz’e sansür uygulamaktan geri durmuyor, gerçeklere “erişime” tedbir kararıyla yasak getirmeye çalışıyor.
Sansüre karşı mücadelemiz büyüyerek sürüyor, sürecek. Gerçekleri yasaklayamayacaklar! Şimdi gerçekleri aktarmaya www.direnisteyiz1.org adresimizden devam ediyoruz.
Özgür Basın Susturulamaz!
#Susmayacağız
Direnisteyiz2.org ile yayındayız!
direnişteyiz, 4. kez kapatıldı. Devletin medyaya açtığı savaş şiddetlenerek sürüyor. Sendika.org 8. adresini alırken, basın emekçisi Hayri Tunç İstanbul’da evine baskın yapılarak gözaltına alındı. Bugün ise direniteyiz1.org, siyasihaber ve jiyan.org siteleri kapatıldı.
Taksim-Gezi direnişiyle başlayan süreçte, burjuva medyanın tüm kirli çamaşırlarının ortaya döküldü. Gerçekleri saptırmak, gizlemek için devletin açıktan verdiği savaş, son boyutlarını ise 7 Haziran seçim süreciyle beraber halkalara yapılan saldırılarla gün yüzüne çıktı. Mitinglerde bombalar patlatılırken, medyanın gerçekleri aktarması engellenmeye çalışıldı.
Dicle Haber Ajansı defalarca kapatıldı, bölgeden haber veren kaynaklara sayısız kez sansür uygulandı. Sendika.org, 8. kez erişime engellendi. Fakat hiçbir özgür basın kuruluşu verdiği mücadeleden vazgeçmedi, vazgeçmeyecek.
Geçtiğimiz günlerde özellikle İstanbul Gazi Mahallesi’nden sosyal medyaya aktardıklarıyla gerçeği fotoğraflayan ve medya ile ilgili üretimlerini jiyan.org adlı sitede toplayan basın emekçisi Hayri Tunç, İstanbul’daki evine özel harekat timleriyle baskın yapılarak gözaltına alındı. Özgür basın üzerinde baskı kurarak, gözaltına alarak öldürerek söz söylememizi engelleyeceğini düşünenler “benim esnafım polistir, askerdir” diyerek bir gazetecinin de ölümüne sebep olmuştu: Nuh Köklü.
Öldürülemeyen Gazeteciler,
Susturulamayan Özgür-Devrimci Basın
Fakat bu ilk değildi, 1970’lerden bu yana kayıtlara geçen yaklaşık 70 gazeteci kurşunlarla, bombalarla katledildi. sokak ortasında infaz edenlerin geleneği, gerçekleri gizlemek için gazetecileri öldürmekti. Bir kısmı hafızalarımızda yer etse de çoğunun adını dahi bilmedik. Özellikle 90’larda öldürülen Kürt gazetecilerin fikri, 80’de katledilen basın emekçilerinin gerçeklere duyduğu bağlılık hala yaşıyor ve sansüre karşı savaşmaya devam ediyor.
Musa Anter
Devrimci Doğu Kültür Ocakları, Halkın Emek Partisi, Mezopotamya Kültür Merkezi ve İstanbul Kürt Enstitüsü’nün kurucularından olan ve 1992’de Özgür Gündem gazetesi emekçisi Musa Anter, 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’ın Seyrantepe mahallesinde uğradığı silahlı saldırıda sol bacağına iki, kalbi ve kafasına birer kurşun sıkılarak öldürüldü. Musa Anter’in yanında bulunan gazeteci ve yazar Orhan Miroğlu saldırı sırasında yaralandı. Eski JİTEM elemanı Abdülkadir Aygan; Anter’in, kendisinin de içinde bulunduğu tim tarafından JİTEM için öldürüldüğünü söylemiştir. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın isteği üzerine Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın hazırladığı Susurluk Raporu’nda, Anter cinayetinin Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından planlanıp uygulandığı yer almıştı.
Metin Göktepe
Evrensel gazetesi emekçisi Metin Göktepe, 8 Ocak 1996’da İstanbul’a öldürüldü. Kanlı geleneğin en tiksindirici yöntemiyle üstelik. 8 Ocak 1996 tarihinde tutukevinde öldürülen iki tutuklunun cenazesini izlemek için görevi başındayken polislerce toplu halde gözaltına alınan bin kişinin arasındaydı. 1000 kişiye yakın insanla gözaltına alınıp; “gazeteciye özel muamele” diyen polislerce dövülerek öldürüldü. Dönemin medyası görevini yerine getirdi elbette, 32. gün adlı programda dönemin İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan’ın sözleri gündem edildi. Metin Göktepe’nin işkencede katledildiğinden söz edilmeksizin, duvardan düştüğü iddia edildi.
“Konuyla ilgili tam bilgim yok. Ancak son gelen bilgiler Metin Göktepe’nin duvardan düşerek öldüğü şeklindedir.”
Hrant Dink
Daha yakına geldiğimizde 19 Ocak 2007’de hem dünyanın hem de anadolunun gündemine bomba gibi düşen Hrant Dink cinayeti, geçmişin hayaleti gibi dikildi karşımıza. Devletin tüm birimleriyle Dink’i katle hazırlandığı herkes tarafından bilinmesine rağmen dava hala sonuçlanmadı. Ogün Samast adlı katil, kahraman gibi karşılandı, adta devletin himayesi altına alındı.
Hrant Dink, Agos Gazetesi emekçisiydi. Yalnızca bir gazeteci değil, halkların kardeşliği için mücadele veren bir Ermeni idi. “burası bizim değil…” demişti Hrant, “bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi”… Ve durmadan, soluk almadan bir güvercin ürkekliğiyle yaşama mücadelesine devam etmişti. Sokak ortasında, Agos Gazetesi önünde kurşunlandı Hrant, öldürdüklerini sandılar. Özgürlüğe kurşun yağdırınca, daha fazla özgürlük’le karşılaşacaklarını hesaba katmamış olabilirler.
Nuh Köklü
Elbette giderek savaş araç-gereçlerini değiştirdiler, geliştirdiler. Elleriyle başlattıklarını silahlarla sürdürenler, bir akşam üstü bıçakla gerçeğe saldırdılar. 17 Şubat 2015’te Nuh Köklü, bir gazeteci bir direnişçi olan Nuh Köklü arkadaşlarıyla kar topu oynarken bir esnafın camına kar topu attığı “gerekçesiyle” esnaf tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Şuan cumhurbaşkanlığı yapmakta olan Tayyip Erdoğan’ın, Taksim-Gezi direnişinde Eskişehir’de katledilen Ali İsmail Korkmaz’ın duruşmasında fırıncının “ben sadece çelme taktım” demesinin hemen ardından yaptığı konuşmada “Benim esnafım gerektiğinde askerdir, polistir” demesinin üzerinden çok geçmemişti.
Azmettiren devlettir, katleden devlettir. Musa Anter, Metin Göktepe, Hrant Dink ve Nuh Köklü devletin katliamcı geleneğinin ve daha da önemlisi bir gazetecinin asla “sadece” bir gazeteci olmadığının simgeleridir.
Şimdi aynı devlet, halklara karşı açtığı savaşta teknolojisini geliştirse de bazı eski yöntemlerinden vazgeçmiş değil. Geçtiğimiz aylarda DİHA muhabiri Cihan Başakçıoğlu, yanında Evrensel gazetesi muhabiriyle birlikte eylem sırasında “bizim basınımız değilsin” diyerek tehdit edilmiş, sendika.org muhabiri Bora Balcı, HDP Genel Merkezi’ne yapılan saldırıyı takip etmek üzere yola çıktığında polisler tarafından kaçırılarak silahla tehdit edilmişti.
Yine geçtiğimiz gün ise basın emekçisi Hayri Tunç, İstanbul’daki evine özel harekat polislerinin ellerinde silahlarla yaptığı baskınla gözaltına alınmıştı.
Sansürleri Saya Saya Kalmadı Yeni Adresimiz
Her ölümün, her tehdidin ardından büyüyen dayanışma, savaş çığırtkanlığı yapanları rahatsız etmiş olacak ki şimdilerde yeniden siteleri-gazeteleri kapatmakla meşgul olmaya başladılar. Sadece özgür basına değil, havuz medyasına da yöneltilen bu saldırıların son halkasında Ahmet Altan da darp edilmişti. Devlet, havuz medyasıyla yetinmeyip tüm medya kuruluşlarını kendi elinde toplamaya çalışadursun; bizler her sansürün ardından yeni adreslerimiz, yeni isimlerimizle yayın yapmaya devam ettik.
Sendika.org’la başlayan sansürü sayma işlemi, direnişteyiz’le devam ediyor. sendika7.org ve direnisteyiz2.org adresleri yayınlarına devam ediyor. Bugün, jiyan.org ve siyasihaber adlı siteler de kapatıldı. siyasihaber1.org hemen yayınına başladı.
Sayıyoruz, özgür-devrimci basına yönelik yapılan her saldırıyı kaydediyoruz.
Dayanışmayla direnişi büyütüyoruz, sansürü de aşacağız. “Hukuk” devletini ağızlarına dolayanların yaptıkları hukuksuzlukları, yalnızca gerçeğin fotoğrafını çektiği için öldürülen veya işkence görenleri, kapatılan veya toplatılan gazeteleri ve devletin yalanlarına boyun eğmeden doğrunun herkese ulaşmasının bedelini ömürleriyle ödeyenleri unutmuyoruz, unutmayacağız.
Bisikletinin arkasındaki gazeteler, vurulduğunda yere düşüp dağılan gazetecenin onurunu savunacağız. Bugüne kadar susmadık; ne Reyhanlı katliamında ne Taksim-Gezi direnişinde, ne Roboski’de ne Amed’de ne Suruç’ta ne de Ankara katliamında susmadık, susmayacağız!
DNS’yi değil, iktidarı değiştirmek için mücadelemizi birlikte, omuz omuza yükselteceğiz; çünkü ne olursa olsun Direnişteyiz!
direnişteyiz!

Dilek Doğan’ı unutmayacağız!

Dilek Doğan hastanede yaşam mücadelesi verdiği sırada desteğe gelenlere ise polis saldırdı. Saldırıda en az 5 kişi darp edilerek gözaltına alındı.
Polis akşam operasyonu protesto için toplanma çağrısı yapılan Armutlu Cemevi’ne baskın düzenleyerek gösteri yapılmasına izin vermedi. Özel harekât polislerinin gün boyu mahallede terör estirdiğini söyleyen Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Günay Dağ, “İnsanları tedirgin etmek için polisler, ellerinde silahlarla, akreplerle gezmişler. İnsanları taciz etmişler. ‘Evlerinize girin, sokağa çıkmayın’ demişler” dedi.
Emniyet’ten “Silahı Almaya Çalıştı”, Sözcü’den “Canlı Bomba” Yalanı
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan yazılı açıklamada operasyon yapılan evde yaşayan Dilek Doğan’ın göğsünden vurulup ağır yaralanmasının “operasyonda görevli bir personelin silahının alınmaya çalışılması sırasında yaşanan arbedede” meydana geldiği iddia edilmişti.
Burjuva medya ise Dilek Doğan’ın “canlı bomba” olduğunu iddia etmişti. Buna isyan eden baba, “Sözcü gazetesinden Şenol Gezer var, işbirlikçi, Dilek’in canlı bomba şüphesiyle vurulduğunu söylemiş. Operasyonda helikopter de destek verdi demiş, zırhlı araç vardı ama helikopter yoktu. ‘Polisin Armutlu’da direnişle karşılaştığı canlı bomba olduğu iddia edilen aranan Dilek Doğan’ın eve girmek isteyen kaslı ve çelik yelekli timlere ateş açıldığını, çatışmada Dilek Doğan yaralandı’ demiş. Halbuki hiç alakası yok. Dilek’in çalıştığı yerler belli Akmerkez’de. Kameralara girip baksınlar. Ben Şenol Gezer’in bürosuna gideceğim, avukatlara söyledim, hakkında işlem yapılacak. Direk hedef gösteriyor.” diyerek tepki göstermişti.
Dilek Doğan’ın cenazesi Maraş’ta “Katil devlet hesap verecek” sloganları ile toprağa verildi.
Dilek Doğan memleketi Maraş’ın Afşin ilçesi Türkçayırı (Serkiz Çayı) Mahallesi’nde “Katil devlet hesap verecek” sloganları ile toprağa verildi. İstanbul’da düzenlenen törenin ardından gece saatlerinde Maraş’a getirilen Doğan’ın cenaze törenine katılmak için sabah saatlerinde Serkiz Cemevi’nin önünde toplanan ve aralarında HDP’nin Maraş milletvekili adayları, Tutuklu ve Hükümlü Yakınları ile Dayanışma Derneği (TAYAD) ve Halk Cephesi üyelerinin bulunduğu yüzlerce kişi, “Dilek Doğan ölümsüzdür” ve “Anaların öfkesi katilleri boğacak” pankartlarını açtı.
Doğan’ın kızıl bayrağa sarılı tabutunu omuzlayan beyaz tülbentli ve kırmızı bandanalı anneler, mahallenin mezarlığına doğru yürüyüşe geçti. Sloganların kesilmediği yürüyüşte, gençler kızıl bayrak taşıdı. Mezarlıkta son bulan yürüyüş ardından Halk Cephesi adına yapılan açıklamada, katillerin tanındığı ve hesabın sorulacağı belirtildi.
Yapılan saygı duruşu ardından “Bize ölüm yok” marşı okundu. Doğan’ı “Katil devlet hesap verecek” sloganlar eşliğinde toprağa veren kitle, ardından taziyelerin kabul edildiği cemevine geçti.

Halk düşmanları yenilecek! Biz kazanacağız!

Okurlarımız 3 adet sivil polis aracı ile darp edilerek gözaltına alındı. Gözaltı süre zarfında okurlarımız pompalı tüfekle tehdit edilip, bir tiyatro oynanmıştır. Polisler pompalı tüfekle okurlarımıza bizi vurmak istiyor musun, vuracaksanız alın gibi sözler sarf etmiştir. Buca’da yapılan silahlı saldırıyı siz mi organize ettiniz gibi asılsız yalanlamalarla okurlarımız baskı altına alınmaya çalışılmıştır.
Gözaltında bulunan okurlarımız ise savcılığa ifade vermek üzere serbest bırakıldı.
Bizler bugün Dilek Doğan’ın, Hacı Lokman Birlik’in ve Ankara Katliamının faillerine karşı mücadele sürdürüyoruz. Hakaret adı altında safsataları failleri gizleme uğraşlarıdır.
Katil bellidir, adı Devlet’tir… Bizler mücadelemizi halkımızla birlikte büyüteceğiz ve şehitlerimize verdiğimiz sözümüzü yerine getireceğiz!
Sonları yakındır. Halklarımız bugün sokaklarda özgür bir dünya umudunu haykırmaktadır. Yaşamın tüm alanından insanlarımız özgürlükleri için mücadele vermektedir. Korktukları tam da budur. Yaşamı elleriyle örenlerin hesap soracağı gündür korkuları. Ama bilinmelidir, o gün yakındır; Korkularını gerçeğe çevireceğimiz, halkların kardeşçe yaşayacağı o günler yakındır.

Katil Devlet Hesap Verecek!
Baskılar Gözaltılar Bizler Yıldıramaz!
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!
Kaldıraç İzmir Temsilciliği
29.10.2015

1 Kasım Seçimleri… Onlar savaşa, yağmaya devam edecek; biz, direnişe ve örgütlenmeye!..

7 Haziran seçim sonuçlarını tanımayanlar, 1 Kasım seçim sonuçlarına “saygı” beklemektedir.

Seçim sonuçlarına nasıl yaklaşılması gerektiği bir yana, asıl önemli olan; kendisini 7 Haziran seçimlerinde de ortaya koyan, halkların ortak mücadelesinin gelişimine açılan savaştır.

Açılan bu savaş; Gezi Direnişi ile sıçrayan Anadolu’daki mücadelenin, Kobané Direnişi’nde simgeleşen, Kürt halkının, bölge halkları ile birlikte ortaya koyduğu ortak mücadele ve yaşam pratiği ile birleşme eğiliminden duyulan korku ve bunu bastırma girişimidir.

7 Haziran seçimleri öncesi Adana, Mersin ve Diyarbakır’da patlayan bombalar da; Suruç’ta ve Ankara’da gerçekleştirilen katliamlar da; Silvan’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Şırnak’ta, Yüksekova’da… Kürt halkına karşı girişilen katliamlar da; mezarlıkların bombalanması da bu savaşın somut göstergeleridir.

Bizzat Erdoğan ve devlet eliyle örgütlenen savaş ve devlet terörü dalgası ile dayatılan 1 Kasım seçimleri de, bu savaşın bir başka boyutunu oluşturmuştur.

Sarayın kendini kurtarma telaşı ile halkların ortak mücadelesinin gelişiminden duyulan korku, tüm egemenleri kendi aralarındaki çelişkilere rağmen aynı saflarda buluşturmuştur.

Savaşın tırmandırıldığı Suruç katliamından bu yana, medyasından düzen partilerine, sermaye örgütlerinden devlet güdümlü işçi sendikalarına kadar ortaya konan savaş kışkırtıcısı tutumlar, savaş tezkeresine verilen onay bunun açık ifadesi olmuştur.

Sonuç olarak, halka karşı ilan edilen savaş, estirilen devlet terörü, yaratılan belirsizlik ve güvensizlik ortamında, her türlü hile ve baskı ile AK Parti, hükümet kuracak çoğunluğu alarak, birinci parti çıkmıştır.

Peki bu bir zafer midir?

Tam burada, “Ankara katliamı kime yaradı” diye soran ve bunun üzerinden fail arayan medya soytarılarını hatırlatalım. Davutoğlu’nun Ankara katliamının oylarını arttırdığını söylemesini unutmuyoruz. 2 Kasım’da AK Parti İzmir İl Başkanı’nın, “artık şehitler gelmeyecek” sözlerini kaydediyoruz.

Ve soruyoruz; Ankara katliamı kime yaradı?

Günlerdir “istikrar”a vurgu yapılmaktadır. Öyleyse şunu sormak gerekir; bu istikrar kimin için ve neyin istikrarıdır?

Seçimlerin ardından yapılan açıklamalara, AK Parti’yi kutlayanlara bakarak bir sonuca varabiliriz.

İlk kutlayanlar, Suriye’yi emperyalizmin hizmetinde kan gölüne çeviren tecavüzcü katliam çeteleri olmuştur.

Emperyalist merkezler, “kaygıları” ile birlikte kutlama sırasına girmiştir.

TÜSİAD, işçilerin kalan son kazanımlarının da ellerinden alınması anlamına gelen, “kalkınma ve rekabet gücünü arttıracak acil önlemlerin” alınmasını istemiştir.

Burjuva medyanın patronları, “geçmişe sünger çekme” sırasına girmişlerdir.

İşte “istikrar” bunların istediği istikrardır!

İstikrar dedikleri; Ortadoğu’da, emperyalistlerin taşeronluğunda, tecavüzcü katliam çeteleri ile birlikte halkların kanına girmeye devam edilmesidir.

İstikrar dedikleri; içeride halkların eşitlik, özgürlük ve adalet taleplerine karşı savaşa devam edilmesidir.

İstikrar dedikleri; her ay, yüz elli işçinin işçi cinayetlerinde öldürülmesidir.

İstikrar dedikleri; kadınların taciz, tecavüze, katliama uğramaya devam etmesidir.

İstikrar dedikleri; gençlerin geleceksizliğe mahkûm edilmeye devam edilmesidir.

İstikrar dedikleri; doğanın ve kentlerin yağmasına devam edilmesidir.

İstikrar dedikleri; yolsuzluğun, hırsızlığın pervasızca sürdürülmesidir.

İstikrar dedikleri; sendikasız, örgütsüz, kölece çalışma koşullarında 10-12 saat çalışmanın sürdürülmesidir. İstikrar dedikleri; patronların servetine servet katmaya devam etmesidir.

İstikrar dedikleri halka karşı ilan edilen savaşın boyutlandırılmasıdır.

Bunun karşısında asıl önemli olan bizim ne yapacağımızdır.

Tüm saldırılara, milliyetçiliği yükseltmek için giriştikleri kampanyalara rağmen HDP’nin aldığı oy önemlidir. Eşitlik, özgürlük, kardeşlik üzerinden gelişen halkların ortak mücadelesine verilmiş oylardır. Bu, üzerinden mücadeleyi yükseltebileceğimiz önemli bir zemindir.

Bizim saflarda oluşacak moralsizlik ise onların büyütmek isteyecekleri zemindir. Oysa bizde olduğu gibi, dünyanın değişik yerlerinde halkların mücadelesi, bu sömürü ve zulüm düzeninden kurtulma isteği, inişli çıkışlı bir seyirle ama süreklilik kazanarak devam etmektedir.

7 Haziran seçimlerine çok sevinip, 1 Kasım seçimlerinden moralsizliğe kapılmanın nedeni örgütsüzlüktür.

7 Haziran’dan 1 Kasım’a çıkarılacak bir ders olacaksa; 8 Haziran’dan itibaren açığa çıkan potansiyeli örgütlü bir güce dönüştürememiş olduğumuz gerçeğidir. Sarayın, devletin saldırılarına aynı oranda örgütlülük ve güçle yanıt oluşturamamış olmamızdır.

Karşımızda, elinde baskı ve zor dışında bir aracı kalmamış, tüm çıplaklığı ile ortada olan, gelecek korkusuyla saldırıp güç gösterisi yaparak kendi korkusunu bize bulaştırmaya çalışan, halk düşmanı bir iktidar vardır.

Bunun karşısında mücadeleyi daha ileriye taşıyacak olan örgütlülüğü geliştirmek, örgütlü mücadeleyi büyütmek dışında bir yol yoktur.

Silvan’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Kobané’de ve daha birçok yerdeki halk direnişi, örgütlü bir halkın gücünü görmek açısından yanı başımızdaki öğretici örneklerdir.

Erdoğan’lı, AK Part’li devlet, saldırılarını, arttırarak devam edecektir. Bunun karşısında eşitlikten, özgürlükten, barıştan yana tüm toplumsal güçlerin ortak bir direniş hattı oluşturması önümüzdeki somut görevdir.

Kurtuluş yok tek başına! Ya hep beraber ya hiçbirimiz!

KALDIRAÇ

4 Kasım 2015

Venezuela: Kolomb heykeli yerine yerli direnişçinin heykeli dikildi

Törene, onlarca yerli lideri, Venezuela Birleşik Sosyalist Parti’nin üst düzey yöneticileri ve Başkan Maduro katıldı.

2002 Yılında Latin Amerika ulusları 12 Ekim’i Yerli Direniş Günü olarak kutlamaya başlandı. Guaicaipuro Venezuelalılar tarafından İspanyol sömürgeciliğine karşı yerli direnişinin bir sembolü olarak görülmektedir. Onun, 16. yy’da, ülkenin merkez bölgesinde özellikle de Karakas Vadisi’nde İspanyol sömürgecilere karşı yerli kabilelerinin konfederasyonundan oluşan çok güçlü bir ittifaka önderlik ettiği bilinmektedir. (Direnisteyiz2.org)

Venezuela parlamentosu 2016 bütçe taslağının ilk mütaalasını onayladı

Düşen petrol fiyatlarına rağmen, Venezuela geçtiğimiz yıl sosyal harcamalarda kesinti yapmayarak aşırı yoksulluk düzeyini %5.4’lere kadar düşürdü. Bu oran 2014 yılında 36 bin 300 kişinin açlık sınırından yukarıya çekildiği anlamını taşıyor. Sosyalist hükümetin hedefi ise 2019 yılına kadar aşırı yoksulluk endeksini sıfıra çekmek.

(Direnisteyiz2.org)

Brezilya’da cezaevinde isyan çıktı

Brezilya’nın güneyindeki Parana eyaletinde bulunan Londrina Cezaevinde isyan çıktı.

Koşulları ve yönetimi protesto eden mahkûmlar 11 kişiyi rehin aldı.

Cezaevinin kontrolünü ele geçiren mahkûmlar, çatıya çıkarıp bağladıkları rehineleri aşağı atmakla tehdit etti.

Daha az kalabalık hapishanelere gönderilmeyi talep eden mahkûmlardan ikisi kaçarken yaralandı.

Parana eyaletinde daha önce de cezaevi isyanları çıkmıştı. Geçen yıl Cascavel kentindeki cezaevinde ayaklanan mahkûmlar, 5 kişiyi öldürmüştü. 2013’te Pedrinhas Cezaevinde çıkan isyanda da 60 mahkûm yaşamını yitirmişti.

Brezilya Barolar Birliği verilerine göre, ülkedeki cezaevlerinde 680 binden fazla mahkum bulunuyor. (Direnisteyiz2.org)

Venezuela Başkanı Maduro BM’de konuştu: “İnsanlığın başka bir dünyaya ihtiyacı var”

Irak, Afganistan, Libya ve Suriye üzerindeki emperyalist politikaları eleştiren Maduro, işlenen savaş suçlarının bedelini kim ödeyecek diye sordu.

Suriye’de yaşananları Hollywood versiyonu korku filmine benzeten Maduro, emperyalistlerin desteklediği ve finanse ettiği iç savaşın Suriye’de ölüm ve yıkıma yol açtığını vurguladı. Yaşanan tablonun tüm insanlığı etkileyeceğini hatırlatan Maduro Latin Amerika ile ilgili de konuştu.

ABD’nin Küba’ya uyguladığı ambargoyu kaldırması gerektiğini söyleyen Maduro, Küba’nın Guantanamo’nun kapatılması talebinin de yanında olduklarını ifade etti.

Venezuela’da yeni bir sosyal ve ekonomik model yaratırken büyük zorluklarla karşı karşıya kaldıklarını hatırlatan Maduro, “Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti olarak onurumuz ve bağımsızlığımız için mücadeleye devam ediyoruz” dedi.

(Direnisteyiz2.org)

Dünya emekçileri Ankara katliamına karşı ayakta

ETUC: “Kalbimiz Ankara Katliamının Kurbanlarıyla Birlikte Atıyor”

Avrupa Sendikalar Konfederasyonu Genel Sekreteri Luca Visentini, 10 Ekim’de yaptığı açıklamada, “Tüm sendika yöneticileri ve üyelerinin kalpleri, Ankara’da yaşanan korkunç saldırıda yaşamını yitirenler ve yaralananlarla birlikte atmaktadır. Hayatını kaybedenlere, ailelerine ve sevdiklerine tüm kalbimizle dayanışma duygularımızı ifade ediyoruz” dedi.

ETUC üyesi DİSK ve KESK’in de düzenleyicileri olduğu bir barış gösterisine katılan insanların soğukkanlı biçimde katledilmesini kınayan Visentini, “Bu, sendikalara ve barışa yönelik kalpsiz bir saldırıdır. Bu saldırıyı gerçekleştirenlerin insan yaşamı ile ilgili uzaktan yakından ilgisi yoktur” diye konuştu.

Avrupa’da Protesto Eylemleri

Yunanistan, Fransa, Almanya, Avusturya, İspanya ve İngiltere başta olmak üzere pek çok ülkede halklar sokağa çıkarak katliamı lanetledi ve dayanışma mesajı verdi.

Yunanistan‘da Syriza ‘nın çağrısıyla Sintagma meydanında bir eylem düzenlendi. Eylemde “Unutulamaz, Affedilemez” yazılı bir pankart açılırken, “Katil, faşist Erdoğan” sloganı atıldı.

Paris’te Fransa Demokratik Kürt Konseyi, Fransız Komünist Parti, Fransa Kürdistan Dayanışma Derneği, Kürt Kadın Hareketi, ACTİT, ESP, FUAF, ATİK, FEDA, Pazarcık Elbistan HalkEvi, SYKP, DİDF, Alınteri, Kızılbayrak, SKB, ADHK-Paris, Odak, Bloc Rouge, ve daha birçok kurumun çağrısı ile Republique Meydanı’nda toplanan kitle “No pasaran”, “Barış, inadına barış”, “Katil AKP” sloganları attı.

Köln’de kitlesel bir yürüyüş gerçekleşirken DTK Eşsözcüsü Sabahat Tuncel mitingde bir konuşma yaparak katliamcıları iyi tanıdıklarını belirtti ve “Biz bu katliamı yapanları iyi tanıyoruz. Ağrı, Amed, Suruç’ta katliam yapanlarla aynı zihniyetteler. Bu zihniyet 90 yıllık cumhuriyet tarihinden bu yana bize katliam yapıyorlar. Bu katliamcılar, AKP hükümeti tarafından korunuyor. Bunlarda bizi çok iyi tanıyorlar. Asla geri adım atmayacağız. Biz Şex Saitlerin, Seyid Rızaların torunlarıyız. Asla teslim olmayacağız, AKP’ye biat etmeyeceğiz. Bunlardan hesap soracağız” dedi.

Eyleme NAV-DEM, AABF, MLKP, ATİK, Kaldıraç, PYD, ADHK, BİR-KAR, PARTİZAN, AGİF PARTİZAN ile Almanya’dan anarşist gruplar olmak üzere çok sayıda kurum ve kuruluş katıldı. Yürüyüşte katliamda hayatını kaybedenlerin posterleri ile AKP ve savaş karşıtı pankartlar taşındı ve “Katil Erdoğan”, “Ankara şehitlerini unutmayacağız”, “Kahrolsun faşizm” sloganları atıldı.

İsveç‘in Gävle şehrinde de eylem vardı. Toplanan kitle Gävle Demokratik Kürt Toplum Merkezi’nin lokalinden şehir merkezine yürüdü. Avusturya’nın Viyana, İngiltere’nin Londra, İspanya’nın Madrid şehirlerinde de katliamı lanetlemek ve dayanışma mesajları vermek amacıyla eylemler düzenlendi.

FHKC’den Dayanışma Mesajı: “Şehitlerimiz bölgemizde özgürlüğün nihai zaferine dek yolumuzu aydınlatacaktır”

FHKC Ankara katliamına ilişkin dayanışma için açıklama yayınladı. Açıklamada saldırıyı kınayan FHKC, Filistinli bir devrimcinin de alanda yaşamını yitirdiğini duyurarak “Şehitlerimiz, bölgemizde özgürlüğün, barışın, demokrasinin ve adaletin nihai zaferini halklarımızca hep beraber kutlayacağımız güne dek mücadele yolumuzu aydınlatacaktır.” dedi.

“Emperyalizm, Siyonizm ve onların bölgesel müttefiki olan gerici güçlerin bölgemize dayattığı terör ve savaş politikalarının durdurulması için verilen mücadelenin, bölgemizin ilerici ve özgürlükçü güçleri başta olmak üzere tüm bölge halklarınca ağır bedeller ödenerek yürütüldüğünü görüyoruz.” ifadelerine yer verilen mesajda katliamda şehit düşen Filistinli genç Ahmet Al- Haldi’ye de değinilerek, verilen mücadelenin hepimizin ortak mücadelesi olduğunu gösterdiği belirtildi.

Akademisyenlerden Uluslararası Dayanışma Çağrısı

Aralarında Judith Butler, Slavoj Zizek, Partha Chatterjee ve Antonio Negri’nin de bulunduğu dünyanın dört bir yanından akademisyenler, ortak açıklama yaparak 10 Ekim’de Ankara’daki Barış Mitingi öncesinde meydana gelen ve 102 kişinin hayatını kaybetmesine sebep olan patlamaların Birleşmiş Milletler çatısı altında kurulacak bağımsız komisyonlarca incelenmesi çağrısında bulundu.

(Direnisteyiz2.org)