Ana Sayfa Blog Sayfa 251

Kahrolsun tekelci polis devleti!

Ankara

Sıhhiye

Ankara katliamında yaşamını yitirenleri anmak için 11 Ekim Pazar günü katliamın yaşandığı yerde anma yapmak isteyen kitle örgütlerine polis engel oldu. Tepki gösteren halka, polis toma ve gazla saldırdı. Saat 11.00’da yapılan çağrı üzerine kitle örgütleri Gar’dan Sıhhiye’ye yürüdü. Ancak polis anmaya izin vermek istemedi. Polis ile anma için gelenler arasında gerilim yaşandı. Kitle “Hırsız katil Erdoğan, katil devlet hesap verecek,” sloganıyla Sıhhiye meydanına ulaştı. Katledilenler anısına saygı duruşunda bulundu. Polis, cenazelerin meydana girmesine izin vermezken kitleye dağılın uyarısı yapıyor. Sıhhiye’deki anma töreninde HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş konuşma yaptı. Şunları söyledi: “Diktatörlerin en korktuğu şeyi yapmaya, halkların birliğini ve ezilenlerin gücünü göstermek istiyorlardı. Yüreğimiz yanıyor. Gün gelecek devran dönecek, bu ülkeyi teslim aldık diyenler, halka hesap verecek. Kuş uçsa haberi olsan devlet, Ankara’nın göbeğindeki katliamı engellememiş, önünü açmıştır. Katillerimizle acımızda nasıl buluşalım? Devletle acımızda nasıl buluşalım? Hepimiz aynı anda ayağımızı yere vursak, sarayın camları titrer. Bitişiniz 1 Kasım’da olacak. Kasımda diktatörü devirmek başkadır diyeceğiz.”

 

12-13 Ekim Yastayız, İsyandayız, Grevdeyiz

Ankara’daki Emek, Barış, Demokrasi Mitingi’nde yaşanan katliamın ardından ilan edilen yas, grev ve boykot eylemlerle sürüyor. Sendika, odaların grev çağrısına karşılık Çankaya Belediyesi önünde Ziya Gökalp Caddesi trafiğe kapatılarak konuşmaların yapıldığı eyleme kitle örgütleri de katıldı. Konuşmalarda “Katillerin ve katliamın arkasındaki güçlerin belli olduğu, Ankara katliamının, katillerini açığa çıkaracağız hesabını mutlaka soracağız.” denildi.

13 Ekim’de Kolej meydanında toplanarak Sakarya Caddesi’ne yürümek isteyen kitle örgütlerine polis barikat kurarak yürüyüşe engel oldu. Kaldırımdan yürüyüşe geçen kitle Sakarya Caddesi’ne yürüdü. Sakarya Caddesi’nde anma yapılarak şehitlerin isimlerinin olduğu balonlar havaya uçuruldu. Konuşmalarla devam eden eylem daha sonra oturma eylemiyle devam etti.

 

Barış Şehitlerini Unutmadık, Unutmayacağız           – 31 Ekim

Barış ve demokrasi için Ankara Garı önünde buluşan yüzü aşkın kişinin yaşamını yitirdiği, daha fazlasının yaralandığı ve soruşturmasında hâlâ soru işaretleri barındıran Ankara Katliamı’nı unutturmamak için toplanan kitle, ellerindeki olayda yaşamını yitirenlerin isimlerinin yazdığı pankartları ve karanfilleri katliamın yaşandığı yere bıraktı. Daha sonra saygı duruşunda bulunan ve içinde olayda yaralananların da bulunduğu kitle, basın açıklaması yaptı.

Kaldıraç ve AKA-DER adına yapılan açıklamada “Üçüncü haftasında katliamı unutmadık, unutmayacağız,” vurgusu yaparken, Halkevleri adına yapılan basın açıklamasında “Katilleri biliyoruz, katiller hesap verecek!”denildi.

Anma alanındaki güvenliği devrimciler sağladı. Açıklamalar ve saygı duruğundan sonra olay yeri katliamda hayatını kaybedenlerin fotoğrafları ve isimleri asılarak bir sokak müzesine dönüştürüldü.

 

Batıkent Halkı “Katili Tanıyoruz. Unutmayacağız, Affetmeyeceğiz”

10 Ekim’de barıştan, emekten, özgürlükten yana olan halklara yapılan katliam sonrası aynı akşam saat 1930’da Batıkent halkı metro son durak olan GİMSA önünde toplandı, katledilenleri andı ve unutmayacağız, affetmeyeceğiz, dedi.

Toplanma başlarken hazırlanan pankarta “Barışa, halklara savaş açanları affetmeyeceğiz” ve “Katilleri tanıyoruz hesap soracağız” yazıldı. Toplanan kitle sık sık “Katil devlet hesap verecek, adalet halkların elleriyle gelecek ve Katil Erdoğan” sloganları ile tepkisini gösterdi. Kitle kalabalıklaştığında boyalı merdivenlere yüründü, burada da sloganlar ile bekleyiş sürdürüldü. Eylemin devamında katledilenler için nöbet tutulmasına karar verildi. Katliamda yaralananların hastane önünde bekleyen yakınları için battaniye ihtiyacı duyusundan sonra hızlıca çok sayıda battaniye toplandı ve hastanelere ulaştırıldı.

 

Batıkent

Batıkent’te AKA-DER Batıkent Şube, BES 2 No’lu Şube, Eğitim-Sen 2 No’lu Şube, Emekli-Sen Yenimahalle Şubesi, EMEP Yenimahalle İlçe Örgütü, Genel-İş 2 No’lu Şube, Halkevi Batıkent Şubesi,  Haziran Batıkent Meclisi, HDP Yenimahalle İlçe Örgütü, KP Yenimahalle İlçe Örgütü, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Yenimahalle Şubesi ve Cemevi, SES, SODER’in ortak çağrısıyla 24 Ekim günü Batıkent meydanda toplanıldı.

“Katilleri Tanıyoruz Hesabını Soracağız” yazılı ortak pankart ve barış şehitlerinin isimlerinin yazılı olduğu pankartlarla Batıkent son metro istasyonuna, “Katil-Hırsız Erdoğan, Katil Devlet Hesap Verecek, Saray Savaş Halklar Barış İstiyor” sloganları eşliğinde yürüyüş yapıldı.

Batıkent son metro istasyonunda Ankara Katliamı’nda devlet tarafından katledilen Korkmaz Tetik’in babası Erdoğan Tetik konuşma yaptı. Konuşmasında ‘Asıl korkuyu biz onların yüreğine saldık. Devletle IŞİD iş birliği yaparak hain bir tuzak kurarak yüzlerce canımızı katlettiler. Biz korkmuyoruz korkmayacağız, yılmayacağız. Şehit düşen yoldaşlarımızın, Evlatlarımızın bıraktığı bayrağı daha yukarılara çekeceğiz. Çaresiz değiliz, sözün bittiği yerde de değiliz, sözümüz bundan sonra başlıyor. Bu faşist bunağa boyun eğmeyeceğiz, unutmayacağız barış güvercinlerini unutturmayacağız. Sizden isteğim bütün mahallelerde, şehirlerde bu katliamı anlatmanızı istiyorum katilleri biliyoruz. Göz göre göre yapılmış bir katliam. Bunun hesabını halk olarak soracağız ve şehitlerimizin bıraktığı bayrağı göndere çekeceğiz” diyerek konuşmasını  bitirdi.

Daha sonra şiirler okunarak ve mumlar yakılarak barış şehitlerinin anması sinevizyon gösteriminin ardından son buldu.

 

Dikmen

10 Ekim’de Ankara’daki “Barış ve Demokrasi” mitingine yapılan alçak saldırıda hayatını kaybedenler için Dikmen halkı, Mahsuni Şerif Parkı’nda anma yaptı.

Çeşitli kurum ve köy derneklerinin öncülüğünde Dikmen halkının düzenlediği anma açılış konuşmasıyla başladı. Açılış konuşmasında “Dile kolay tam 107 tane barış, kardeşlik, özgürlük sevdalısı canımızı arkadaşlarımız yoldaşlarımızı bundan tam bir hafta önce alçakça bir saldırıyla yıldızlara uğurladık. Evet, katilleri tanıyoruz, katiller askeri, polisi, mahkemeleri medyasıyla bu devletin ta kendisidir. Dörtyüz vekil olsaydı bunlar olmazdı diyen Erdoğan’dır, biz acımızla boğuşurken TV kanallarından pişkin pişkin sırıtanlardır. Katilleri tanıyoruz mutlaka hesabını soracağız. Asla unutmayacağız asla affetmeyeceğiz” denildi.

Semahtan sonra katledilen canlar için hazırlanan lokma dede tarafından dualandı ve halka dağıtıldı. Lokmanın ardından anma sana erdi.

10 Ekim günü kardeşini kaybetmiş şehit yakınının da konuşma yaptığı anma süresince sık sık “katil devlet hesap verecek”, “yaşasın halkların kardeşliği” ve “kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganları atıldı.

Anma birlik olma çağrısı ve lokma dağıtımıyla sonlandırıldı. (AKA-DER Dikmen Şube)

 

İstanbul

10 Ekim

Katliamdan yaklaşık 2 saat sonra, öğlen saatlerinde Galatasaray Meydanı’nda toplanmaya başlayan insanlar oturma eylemine geçti. “Katliamlarınız barış talebimizi engelleyemeyecek” yazılı bir pankart açıp, ellerinde “Barışı bombalayamazsınız”, “Barışa bomba atıldı” yazılı dövizler de tutarken, sık sık slogan attı. Gittikçe kalabalıklaşan oturma eylemi 18.00’da yapılacak eyleme kadar devam etti.

Kadıköy Rıhtım’da HDP’nin çağrısıyla 16.00’da oturma eylemi başladı. Sık sık sloganlar ve alkışlarla katliamı protesto eden kitle 1 saatlik oturma eyleminin ardından vapurlarla Avrupa yakasına geçerek 18.00’da Taksim’de yapılan basın açıklamasına katıldı.

Akşam saat 18.00’da ise binlerce kişi Tünel Meydanı’nda bir araya gelerek Galataray Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüş boyunca, “Hükümet istifa”, “Hırsız, katil AKP”, “Unutmak yok, affetmek yok”, “İnadına barış” sloganı İstiklal Caddesi’nde yankılandı. Yürüyüşe çevredeki vatandaşlar da alkışlarla destek verdi. Galatasaray Lisesi önüne gelen kitle ölenler için bir dakikalık saygı duruşunda bulundu. Galatasaray Lisesi önünde oturma eylemi yapanlar da eyleme katıldı.

Eylem EMEP İstanbul İl Başkanı Güven Gerçek’in konuşmasıyla başladı. ESP ve KESK’ten de temsilcilerin konuştuğu eylem, konuşmasının bir kısmında “Ne Suruç’u ne Roboski’yi unutucağız, ne Maraş’ı ne Sivas’ı unuttuk. Sizden halklar hesap soracak” diyen HDP Milletvekili Beyza Üstün’ün konuşmasıyla sona erdi.

Sultangazi’de, Ankara’da yaşanan katliamı lanetlemek üzere Gazi Mahallesi’nde bir araya gelen kitleye polis, tazyikli su, plastik mermi ve gaz bombalarıyla saldırdı.

Nurtepe’de de Vartolular Derneği, Dersimliler Derneği, Emek Partisi, SODAP, HDP, SYKP, TÖP-G, SDP ve  mahalle sakinlerinin olduğu 200 kişi, eylem yaparak katlamı lanetledi. Burada yapılan açıklamada “Bu faşist terörün amacı ülkedeki demokrasi ve barış mücadelesini püskürtmek, işçi sınıfı ve halklarımız üzerinde korku yaratmaktır” denildi.

HDP Şişli İlçe Örgütü ise Pangaltı metro durağı önünde yaptıkları sessiz oturma eylemiyle bombalı saldırıyı protesto etti.

Alibeyköy’de onlarca kişinin bir araya gelerek başlattığı eylem kısa sürede binden fazla kişiye ulaştı. “Savaşa inat barış hemen şimdi”, “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atılan eylemde yürüyüş gerçekleştirildi.

Maltepe Barış Bloku’nun çağrısıyla Beşçeşmeler Meydanı’nda bir araya gelen yaklaşık 400 kişi  Maltepe Meydanı’na yürüdü. Sık sık, “Savaşa hayır, barış hemen şimdi” sloganlarının atıldığı yürüyüş sonrası oturma eylemi yapıldı. Sancaktepe’de akşam 19.00’da Vatan İlköğretim Okulu önunde biraraya gelen kitle “Barbarlık yenilecek, direnen halklar kazanacak” sloganıyla Demokrasi Caddesi’ne yürümek istedi. Kitle Kaymakamlığın önüne geldiğinde polis biber gazıyla saldırdı.

Sarıgazi halkı 10 Ekim günü yaşanan katliamdan sonra hemen sokağa çıkarak katliama tepki gösterdi. Saat 19.00’da Vatan İlkokulu önünde buluşan bine yakın insan yürüyüşe geçti, esnaflar kepenk kapattı. Yürüyüşe polis gaz bombalarıyla saldırdı.

Aylardır Cam Keramik-İş sendikasında örgütlenme mücadelesi veren ve direnişte olan Serapool işçileri Ankara’da yaşanan katliamı protesto etti.

Kadıköy, Gazi ve birçok ilçede esnaf kepenk kapatma eylemi yaptı.

 

12-13 Ekim

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB (TTB Merkez Konseyi, acil hastalar, diyaliz hastaları, gebeler, çocuklar, kanser hastaları, yoğun bakım hastalarının bakımına devam edileceğini söyledi) 10 Ekim’de Ankara’da gerçekleşen katliam sonrası yaptıkları açıklamada grev ilan ettiklerini duyurdu. Açıklamada “Ölen arkadaşlarımızı anmak, faşist katliamı protesto etmek için üç gün yastayız/12-13 Ekim’de grevdeyiz!” denildi. Greve destek veren toplumsal muhalefet örgütleri, hukuk örgütleri Ankara Katliamı’na karşı “12-13 Ekim’de grevdeyiz” diyerek hayatı durdurma çağrısı yaptı.

Sosyal medya üzerinden de bu greve “Üretimi durduruyor, derslere girmiyor, yasımızı yaşıyoruz! Evlerimize arabalarımıza siyah bezler asıyor, yakalarımıza siyah kurdeleler takıyoruz!Yeter artık! Katilinizi tanıyoruz. #HayatıDurduruyoruz!” denerek destek veriliyor. Üniversiteliler ve liseliler dersleri boykot çağrısı yaptı.

 

12 Ekim

Tabo işçileri: “Terörü lanetliyor, ölenleri saygıyla anıyoruz’’ işyeri önünde anma eylemi gerçekleştirildi.

Gültepe, Harmantepe Meydanı’nda #Ankara’daki patlamada ölenler için toplanıldı.

Bağcılar’da eylem düzenlendi.

 

13 Ekim

DİSK, KESK, TTB ve TMMOB Ankara katliamına karşı 13 Ekim’de İstanbul’da düzenlenen yürüyüş ve basın açıklaması için Sirkeci ve Cerrahpaşa’da “Katili Tanıyoruz” pankartları ile toplandı.

Eylem için saat 10.30’da Sirkeci ve Cerrahpaşa’da toplanılarak saat 11.00’da iki kol halinde gerçekleşen yürüyüşle Beyazıt Meydanı’nda buluşulacaktı.

İstanbul Valiliği eylemin 13 Ekim sabahı “uygun olmadığı” yönünde açıklama yapmış, eylemi düzenleyenler yürüyüş ve açıklama programlarının değişmediğini duyurmuştu.

Engelleme Kadıköy’den eyleme katılmak için Sirkeci’ye geçmek isteyen insanlara dönük polis saldırısı ve dört kişinin gözaltına alınmasıyla başladı.

Sabah saat 10.30 sularında Sirkeci Garı önünde ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde toplanmaya başlayan insanların önünde karşı polis barikat kurdu. Valiliğin engeli kaldırması talepleri dile getirildi. Konuşmalar ve oturma eylemi yapıldı. Cerrahpaşa’da oturma eylemindekilere polis saldırdı.

“Hükümet ve vali istifa” sloganlarının atıldığı eylemde engel kalkmayınca gruplar “Katil devlet hesap verecek” sloganlarıyla yaklaşık iki saat sonra 12.15 sularında eylemi sonlandırdı.

Sirkeci Garı önünden Beyazıt Meydanı’na yürümek isteyen gruba polis izin vermedi. Bir süre oturma eylemi yapan grup, basın açıklamasının ardından eylem sonlandırıldı.

İstanbul’da halk, ‘Unutmuyoruz, affetmiyoruz’ dedi. Beşiktaş, Sarıyer/Büyükdere, Derbent, Dağevleri, Beykoz, Beyoğlu, Şişli, Tuzla, İkitelli, Maltepe ve Kadıköy’de gerçekleştirilen eylemlerde halk ‘Katili biliyoruz’ dedi.

İkitelli’de meşaleli yürüyüş gerçekleştirildi.

HDP Şişli İlçe örgütü Osmanbey metro istasyonu Pangaltı çıkışında oturma eylemi yaptı. Taksim Mis sokak girişinde, Ankara Katliamı’nda hayatını kaybeden LGBTİ aktivisti Berna Koç anıldı.

Kadıköy Rıhtım’da oturma eylemi başlatıldı.

Sarıyer’de Çelik Gülersoy Parkı’nda mumlar yakıldı.

Kadıköy’de ses çıkarma eyleminin ardından  saygı duruşunun ardından 20.00’daki Barış Bloku’nun oturma eylemine çağrırdı.

Beşiktaş sokaklarda gezerek ses çıkarma eylemi yaptı. Her akşam ses çıkarma eylemine çağrı yapan Beşiktaşlılar kartal heykeline dönüp eylemi sonlandırdı. 14 Ekim için Abbasağa Parkına çağrı yaptı.

Tuzla’da “katliamların sorumlusu devlettir” pankartıyla yürüyüş yapıldı.

Taksim İstiklal Caddesi’nde ara sokaklar gezilerek ses çıkarma eylemi yapıldı. Ardından basın açıklaması yapılarak her akşam için ses çıkarma eylemine çağrı yapıldı.

Sarıyer Dağevleri’nde yürüyüş düzenlendi.

Sarıyer Derbent’te “saray gidecek, barış gelecek” yazılı siyah pankart taşıyan eylemciler yürüyüş düzenledi.

Sarıyer Büyükdere’de anma eylemi gerçekleştirildi.

Bakırköy sabah 9.30’da Özgürlük Meydanı’nda basın açıklaması düzenledi.

 

İzmir

İzmir’de Ankara Katliamı’nı protesto etmek için ilk hafta her gün eylem düzenlendi. Grev ve boykot çağrısıyla beraber 12 Ekim’den itibaren başlayan eylemlerin merkezi İzmir Alsancak Garı oldu.

Grevin ve boykotun ilk gününde Eğitim-Sen üniversiteler şubesi Ege ve Dokuz Eylül Üniversiteleri’nde basın açıklaması gerçekleştirerek yas eylemi yaptı. Ege Üniversitesi’nde sınıf sınıf gezerek boykot çağrısı yapan öğrencilerin katılımıyla beraber 10.04’te saygı duruşu gerçekleştirildi. Ardından öğrenciler okulun içerisindeki hastanede greve çıkan SES’li sağlık emekçilerinin yanına gitti. Sağlıkçılarla beraber Basmane Meydanı’na geçildi.

 

12 Ekim

KESK, DİSK, TMMOB, TTB’nin örgütlediği yürüyüşte binlerce insan hep bir ağızdan “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz”, “Katil devlet hesap verecek”, “Katil Erdoğan”, “Adalet halkların elleriyle gelecek” sloganları attı. Ortak pankart arkasında yürüyen işçiler, öğrenciler, öğretmenler, sanatçılar Gündoğdu Meydanı’na geldiğinde alana sığmadı.

Üniversite öğrencilerinin okullarından gelerek ayrı kortej oluşturduğu yürüyüşte Ankara’da yapılan katliam lanetlenerek hesap sorulacağı dile getirildi.

Gündoğdu Meydanı’nda yapılan program ise Ankara’da şehit düşenler için saygı duruşuyla başladı. İzmir’de yitirilenlerin isimleri sayılarak “burada” denildi. Kürsüden yapılan konuşmalarda ise bu katliamın Erdoğan’ın/Sarayın başlattığı savaşın bir parçası olduğu vurgulandı.

Ardından kordona geçilerek hayatını kaybedenler için temsili karanfiller denize bırakıldı. Alandaki program sona erdikten sonra ise Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde yürüyüşümüzü sürdürerek Kaldıraç okurları olarak herkesi İzmir’den Ankara’ya giden ve orada şehit düşen Berna Koç ve Ayşe Deniz’in cenaze törenlerine çağırdık.

 

13 Ekim

DİSK, TMMOB, KESK, Türk Tabipler Birliği, HDP ve CHP İzmir milletvekilleri ile binlerce İzmirli, Gündoğdu Meydanı’nda toplandı. Patlamada hayatını kaybedenlerin fotoğraflarının bulunduğu pankartı taşıyan grup, sloganlarla Alsancak Garı’na yürüdü. Burada, terör saldırısında hayatını kaybedenlerin isimlerinin okunmasından sonra saygı duruşunda bulunuldu. Ortak basın açıklamasını, Emek ve Demokrasi Güçleri adına KESK Dönem Sözcüsü Akkan okudu. Hayatını kaybedenlerin özlemi olan barışa, mücadele ederek kavuşacaklarını söyleyen Akkan, “Biz de 10 Ekim günü, geçmişteki birçok mitingde olduğu gibi Ankara Tren Garı’nın önünde buluştuk. Barış özlemiyle oraya gelen on binlerce dostumuzla, yoldaşımızla buluştuk. Barışa kavuşma çabasında buluştuk ancak aynı yerde 100’den fazla insanımızdan ayrıldık, onları bir garın önünde bıraktık. Ankara Tren Garı, bundan sonra aklımızda maalesef hep bu haliyle kalacak.” dedi.

 

14 Ekim

Çağdaş Hukukçular Derneği ve Özgürlükçü Hukukçular Derneği İzmir Şubeleri saat 19.00’da İzmir Barosu önünden Sevinç pastanesi önüne sloganlarla yürüdü. Dernekler adına Fatma Demirer basın açıklamasını okudu.

 

15 Ekim

Çiğli Güzeltepe’de Saat 19.30’da Ankara’daki patlamada ölenleri anmak için toplanma Alevi Yol Kültür Dernekleri, BDSP, EMEP, Halkevleri, HDP ve Kaldıraç’ın düzenlediği yürüyüşle başladı. (Eski polis karakolu) AK Parti’nin seçim oyunu olan cami-cemevi önüne kadar sürdü polisin sürekli urubun önünü kesmek istese de grup değişik yollardan yürüyerek cemevi önüne geldi burada basın açıklaması yapan gurup daha sonra şiir ve Alevi Yol Bağlama Topluluğu’nun söylediği türkülerle eylemi sonlandırıldı.

16 Ekim

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısı üzerine yaklaşık 300 kişi, saat 19.00’da Alsancak Garı önünde toplandı. Ankara’daki saldırıda yaşamını yitiren Birleşik Taşıma İş Sendikası üyesi 13 kişiyi anmak üzere, gar önündeki tarihi lokomotife, BTS üyesi 13 kişinin fotoğrafının bulunduğu pankartı asıldı. Buraya karanfiller bırakılarak temsili mumlar yakıldı.

 

17 Ekim

19.00’da buluşan sanatçılar Alsancak Garı önüne yürüdü. İzmir Müzisyenler Derneği, Ahura Ritim Topluluğu, Yeni Kapı Tiyatrosu, Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu ve İlkay Akkaya’nın içinde bulunduğu sanatçılar Alsancak Gar önünde Ankara için türküler söyledi, şiirler okudu ve resim yaptı. Ardından İMD barış için bir günlük açlık grevine girdiklerini belirterek Gar önünde nöbet tutacaklarını dile getirdi.

 

21 Ekim

Halkevleri, Karşıyaka ve Bornova Halk forumlarıyla beraber örgütlediğimiz anma eylemini yapmak üzere Alsancak Gar önüne kortejimiz ve dövizlerimizle girdik. Alanın güvenliğinin sağlanmasının ardından Ankara’da yaralanan yoldaşımız şehitler anısına bir konuşma gerçekleştirdi. Konuşmasında devletin katliamcı geleneğinin sürdüğünü dile getirdi.

 

26 Ekim

İzmir Emek ve Demokrasi güçleri Konak eski Sümerbank önünde saat 12.00’da ‪Ankara Katliamı’nda yitirdiklerimiz anısına basın açıklaması sonrası barış balonları uçurdu. Basın açıklamasını Melih Yalçın okudu.

Ege Üniversitesi Forumu’nun düzenlediği 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara tren garında bombalı saldırı ile katledilen barış savunucuları için “Barış için 102 el” etkiliğine polis ve ÖGB müdahale etti. 7 öğrenci darp edilerek gözaltına alındı.

Öğrenciler Ankara katliamında hayatını kaybeden 102 canın anısına Ege Üniversitesi eski Edebiyat Fakültesi girişindeki duvarı boyalı elleri ile barış anıtına dönüştürecekler ve 102 elin her birine hayatını kaybedenlerin isimleri yazılacaktı. Bu etkiliğe başlamadan önce barış için türküler söyleyen öğrencilerin etrafı polisler ve ÖGB’ler tarafından sarıldı. Barış anıtı yapmak için hazırlıklara başlayan öğrencileri engelleyen polis ve ögb 7 öğrenciyi darp ederek gözaltına aldı.

Katliamlara karşı 12-13 Ekim’de Greve, boykota, sokağa… Hayatı durdurmaya!

Emek, Barış ve Demokrasi mitinginde bombalar patlatarak katlettiniz. Sokakta çocukları vurarak katlettiniz. Sokağa çıkma yasaklarıyla katlettiniz. Ankara’dan Suruç’a katlettiniz. Diyarbakır’dan Mersin’e, Hopa’dan Soma’ya katlettiniz. Biz işçisi, emekçisi, işsizi de, kadını, Kürt’ü, Alevi’si, Laz’ı, Çerkes’i, Ermeni’si, Arap’ı, tüm halkları da, öğrencisi, kadını, çoluğu çocuğu da, 3 yaşındaki de 80 yaşındaki de insanlığımızdan, onurumuzdan başka kaybedeceğimiz bir şey yok. Kaybedecek bir şeyi olmayan bizlerin, bilmelisiniz ki artık korkacak da hiçbir şeyi yok. Tüm bombalarınıza, ambulanslardan önce gelen TOMA’larınıza, ölülerimizin üzerine attığınız gaz bombalarına rağmen sokağa çıkmaktan bir arada olmaktan başka yapacağımız hiçbir şey yok. Birbirimizden başka güveneceğimiz bir şey, sokaktan başka, omuz omuza mücadele etmekten, dayanışmaktan başka güvenli olabileceğimiz bir yer yok.

Siz efendiler, beyefendiler, kaybedecek neyiniz varsa onları kaybedeceksiniz! Ellerinizdeki binlerce kişinin kanının hesabını vereceksiniz!

Öldürdüğünüzü zannettikleriniz de öldüremedikleriniz de buradayız. Öldüremeyin diye buradayız. Öldüremeyin diye bir aradayız. Onları öldürdük bitti diyemeyin, kanlı ellerinizle yatağınızda rahat uyuyamayın diye buradayız.

12 ve 13 Ekim’de tüm ülkede; grevdeyiz, okullarda boykottayız, kepenkleri kapatıyoruz, tüm yaşamı durduruyoruz.

“…vurulmuşsun madem

gel yaralıların yanına

gerçi biz zayıfız kardeş

zayıfız, yaralıyız ama

alırsak biz alırız öcünü senin”

YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ!

KALDIRAÇ

11/10/2015

 

Barışa, halkların kardeşliğine bomba! Başaramayacaksınız!

 

Tarihleri katliamlarla dolu, sömürü ve zulüm düzeni; bu burjuva egemenlik, bu devlet katliamlarına devam ediyor.

Ankara! Onlarca ölü, yüzlerce yaralı…

Bu katliam; ne kadar korktuklarının, panik halinde olduklarının açık ifadesidir.

Bu katliam; bu devletin tarihi boyunca hiç bu kadar zayıf düşmediğinin açık itirafıdır.

Bu katliam; yağmanın, yolsuzluğun, hırsızlığın, halk düşmanlığının, hangi boyutlara geldiğinin ifadesidir.

Bu katliam; doksan yıldır bu topraklarda yaşayan insanları birbirine düşman ederek sürdürdükleri egemenliklerinin sallanmaya başladığının en açık itirafıdır.

Ellerinde kalmış mafya şefleri ile linç güruhları ile yükseltmeye çalıştıkları milliyetçiliğin, toplumda eskisi gibi karşılık bulmadığının göstergesidir.

Çok korkuyorlar!

Diyarbakır’da, Suruç’ta, bugün Ankara’da insanlarımızın arasında patlattıkları bombalar, kendi korkularını bizlere bulaştırma çabasıdır.

Nafiledir!

Bizlere, “7 Haziran’da kaosu seçtiniz” diyenler, 400 vekil verseydiniz bunlar olmazdı diyenler, “En iyi Kürt ölü Kürttür” diyenler, “Alevilerin yemeği yenir mi” diyenler, “Kadın dediğin evinde kocasının kölesidir” diyenler, “En büyük çevreci benim” diyenler, “ne mozaiği, mermer mermer” diyenler, “işçiler örgütlenirse zarar ederiz, batarız” diyenler, “Afedersiniz Ermeni” diyenler…

Siz sömürü/zulüm düzeninizi sürdüresiniz diye, biz halklar, işçi-emekçiler birbirimize düşman olmayacağız!

Siz sömürü/zulüm düzeninizi sürdüresiniz diye eşitlik-özgürlük kardeşlikten vazgeçmeyeceğiz!

Korkularınızı gerçeğe çevirmek için, dün Diyarbakır’da, Suruç’ta şehit düşen insanlarımızın anısına nasıl bağlı kaldıysak, bugün aramızdan aldığınız insanlarımızın hayallerine de, mücadelelerine de bağlı kalacak, bu katliamların hesabını sormak için daha güçlü örgütleneceğiz.

Bizler her yerden geldik! Bizler her yerdeyiz! Sadece ölülerimizi değil barış, eşitlik, özgürlük, kardeşlik mücadelemizi de ülkenin her yerine taşıyacağız. Bu tarihi kaydedin!

Hiçbir katliamı unutmuyoruz! Unutmayacağız!

Affetmiyoruz! Affetmeyeceğiz!

Biliyorsunuz! Hiç aklınızdan çıkarmayın!

Siz kıblesi, tek tanrısı para olanlar; sarayda da olsanız, “çok güvenlikli” villanızda da, fare deliğine de girseniz hesap vereceksiniz!

KALDIRAÇ

10 Ekim 2015

Devletin saldırılarına karşı emek cephesini büyütelim!

Bu saldırı korkakçadır. Kaybedenin, güçsüzün, köşeye sıkışanın “güç” gösterme ve korkusunu halka bulaştırma çabasıdır. Halka karşı açık savaş ilan ettiler. Alçakçadır, kitlenin en kalabalık olduğu noktalarda bombaları patlatıp, hemen ardından gaz bombası ve zırhlı araçlarla kitlenin üzerine saldırdılar. Halk düşmanı karakterlerini bir kez daha gösterdiler.

Halk düşmanı, alçak ve korkaktırlar. Varto’da bir kadın gerillayı infaz edip çıplak bedenini teşhir ederler. Yaralı yakalayıp, onlarca kurşunla infaz edip panzerin arkasında sürüklerler. Günlerce sokağa çıkma yasağı ilan edip halkı açlığa susuzluğa mahkûm ederler. Hastalar hastaneye gidemediği için yaşamlarını kaybederler. Keskin nişancılarla çocukları dahi öldürürler. Barış diye haykıranların içinde bombalar patlatırlar. Ali İsmail’e arka sokaklarda pusu kurarlar. Daha fazla kâr için 300’den fazla madenciyi toprağın altına gömerler cinayet mahalline de önce TOMA ve polis gönderirler. Korkuları derindir. Paradan başka hiçbir değer sistemine inanmadıkları için her türlü alçakça tertibin içine girmektedirler.

Savaş naraları, bir süredir Erdoğan’ın ağzında, AK Parti yönetiminde yankılanıyordu. Ülkenin egemenleri savaşı körüklemek için her yola başvuruyor, 7 aydır savaş Erdoğan’ın başında olduğu bir klik tarafından adım adım tırmandırılıyordu. Ama gerçekte bu sadece Erdoğan’ın savaşı mıdır?

Bu savaş, aynı zamanda tüm devletin, yüzlerce yıllık geleneğinin yeniden boy atmasıdır. Halkları kendine düşman gören egemenlerin, halkları bastırmak, kendi egemenliklerini ebedi kılmak için, eski metotları yeniden, modern yollarla devreye sokmasıdır.

Düne kadar, AK Parti-Erdoğan ile daha çok ordu olmak üzere devlet kadroları arasında var olan kavga, birdenbire rafa kaldırıldı. Dün Erdoğan’a ateş püsküren, onun vatan hainliğinden dem vuranlar, bugün, halkın hafızası ile alay edercesine, Kürt özgürlük hareketine karşı savaş kışkırtıcılığında Erdoğan’la yarışıyorlar.

Bugün, devreye sokulan savaş, elbette Erdoğan’ın özel isteklerinin, saltanat arayışının, başkanlık arayışının bir sonucudur. Ama sadece onun değil.

Bu savaş, aynı zamanda, TC devletinin, ABD başta olmak üzere emperyalist güçler adına Ortadoğu’da yürüttüğü tetikçiliğinin, tetikçisi olduğu yağma savaşının içeriye yansımalarından biridir. Dünya gericiliği, ülkemizde ve bölgemizde, insanlığın, özgürlük ve barışın gelişimini istemiyor. Bu nedenle, topyekûn bir savaş yürütüyorlar. IŞİD’in arkasındaki güçler bunlardır.

Bu savaş Gezi süreci ile birlikte su üstüne çıkan Anadolu’nun tüm tepkisini bastırmak, Kürt devrimini boğmak ve bölgede mayalanmakta olan özgürlük, eşitlik, sosyalizm, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya arayışını yok etmek üzere geliştirilen karşı-devrimin bir yeni örgütlenmesidir.

Bu üç neden üst üste, savaşın boyutlanmasını sağlamaktadır. Erdoğan’ın ihtirasları, muktedirin bitmez başkanlık düşleri, bu savaşı ölçüsüz, kuralsız hâle getirmektedir.

Suruç saldırısı, savaşın yeni boyutuna en net işaret eden saldırıydı ve Kobanê nezdinde gelişmekte olan her devrimci hareketi boğmak için karşı-devrimin geliştirilmesiydi. Suruç’ta doğrudan devrimcileri, Kobanê ile dayanışmayı, yani Kürt halkı ile dayanışmayı, hedef almışlardı.

Ankara katliamı, bu süreçte yeni bir evredir. Amaçları bu yeni karşı-devrim saldırısını ülkenin her alanına yaymaktır. İşçileri, emekçileri, tüm toplumsal muhalefeti hedef almışlar, her ile cenaze göndermeyi hedeflemişlerdir. Suruç sonrası yürütülen şiddet ve baskının ötesinde, katliama girişmişlerdir. Kürt halkına karşı yıllardır yürütülen iç savaş metotları Anadolu’da da devreye sokulmuştur. Yeni evre budur.

Taksim 1 Mayısları egemenleri korkutmuş ve halka dönük saldırılar tırmandırılmıştı. Arkasından gelen Gezi Direnişi egemenlerin korkusunu derinleştirmişti. Gezi Direnişi sadece devrime göz kırpmamış, aynı zamanda Anadolu halklarının, Kürt halkının yaşadığı devlet terörünü bizzat yaşayarak görmesini sağlamıştır. Gezi Direnişi, iktidarın her alanda pervasız saldırıları ve Taksim 1 Mayıslarında simgeleşen iradenin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Gezi Direnişi, kendisini, başta Soma katliamı, Torunlar inşaat katliamı, Özgecan’ın vahşice katledilmesi, doğanın yağmalanmasına karşı eylemlerde kendini göstermiştir. Gezi Direnişi’nin sonrası pek çok eylemde bu ruhu gördük. Sadece biz görmedik egemenler de gördüler ve saldırılarını daha kapsamlı bir şekilde devreye soktular.

Yeni yasal düzenlemeler, yeni çete örgütlenmeleri bu süreçle beraber devreye sokuldu. Kobanê direnişi, Gezi’nin ektiği tohumu Anadolu’da daha da büyüttü. 7 Haziran seçimleri sadece Saray’daki Muktedir’e tepkiyi ifade etmiyor, esas olarak egemenleri korkutan halkların gelişmekte olan ortak mücadelesini ifade ediyordu.

7 Haziran seçimleri sonrası, Suruç katliamı ile başlattıkları savaşta istedikleri sonucu alamamış, toplumdaki savaş karşıtı havayı kıramamış, milliyetçiliği eskisi gibi tahkim edememişlerdir. Bunun en somut göstergesi, asker cenazelerindeki yaygın protestolardır.

Bu bir iç savaştır. Karşımızda halk düşmanları vardır. Özel savaş taktikleri devrededir. 100 yıl öncesinin ‘Hamidiye Alayları’ tekrar oluşturulmaya çalışılmakta; çeteler, dünün katilleri, tecavüzcüleri, uyuşturucu kaçakçıları, her türlü mafya ilişkileri içinde olan güçler devreye sokulmaktadır. Barışa, insanlığa, emeğe karşı geliştirdikleri bu saldırılar devam edecektir.

Kürt halkının özel savaş taktikleri karşısında teslim olmaması, Kobanê’nin çeteler karşısındaki zaferi onları derinden sarsmıştır. Gezi Direnişi yüreklerine korku salmıştır. Gezi Direnişi’nin dolaşan ruhu onların kâbusu olmuştur. Metal işçilerinin eylemleri, sendika mafyasına başkaldırışları Gezi Direnişi’nin Anadolu’da dolaşan ruhudur. Egemenlere karşı halkların filizlenmekte olan ortak mücadelesi sömürü üzerine kurdukları cennetlerini kaybedeceklerinin habercisidir.

İşte bu yüzden sadece Kürt halkına değil, Anadolu halklarına, işçi ve emekçilere karşıda savaş ilan etmişlerdir. Suruç’ta doğrudan devrimcileri hedef alan saldırı sonrası Ankara’da sadece devrimcileri sadece Kürtleri değil aynı zamanda işçi ve emekçileri, halkları da hedef almışlardır.

Savaşın bir tarafında egemenler; devleti ile çeteleri ile ırkçılık zehri ve din sömürüsü ile örgütledikleri güruhlar vardır. Savaşın diğer cephesinde; halklar, ezilenler, ayrımcılığa uğrayanlar, işçi-emekçiler, insanca bir yaşam isteyen bizler varız.

Bizleri teslim almak istiyorlar. Kölece, insanlık dışı bu yaşama razı olmamızı istiyorlar.

Teslim olmayacağız. Umuda kurşun işlemeyeceğini örgütlenerek göstereceğiz.

Bu savaşa karşı; her alanda örgütlülüğü yükseltmeliyiz. Kör gözleri, aydınlatmalı, sağır kulakları açmalı, tutulmuş dilleri çözmeliyiz.

Her alanda direniş komiteleri örgütlemeli, devletin ve onun çetelerine karşı yaşamımızı savunmalıyız.

Her alanda sorunlarımızı çözmek, biz de varız demek için geniş örgütlenmeler geliştirmeliyiz.

Asla ve asla egemenlerin, halkları, ezilenleri, işçi ve emekçileri birbirine düşüren taktiklerine pabuç bırakmamalıyız. Egemenlerin bu anlamdaki provokasyonlarını boşa çıkartmalıyız. Güruhlarla halkı birbirinden ayırmalıyız.

Halka karşı yürütülen bu saldırıların karşısında, katliamlar karşısında, örgütlü her gücün ortak hareket etmesi elzemdir. Halk düşmanlarına, emek düşmanlarına karşı ortak mücadele her düzeyde geliştirilmelidir.

YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ!

Kaldıraç – 15 Ekim 2015

 

Rıza Kuas ölümünün 34’üncü yıldönümünde unutulmadı

Lastik-İş Sendikası tarafından düzenlenen törene DİSK yöneticileri, üye sendikaların şube yöneticileri ve Rıza Kuas’ın kardeşi Niyazi Kuas katıldı. Sendikal mücadelede yitirdiklerimiz anısına bir dakika saygı duruşunun ardından bir konuşma yapan Lastik İş Genel Sekreteri Alaaddin Sarı, 66 yıllık mücadele tarihiyle Lastik-İş sendikasının Rıza Kuas’ın önderliğinde oluşturduğu geleneklerini bugüne kadar sürdürdüğünü söyledi. 10 Ekim “Emek-Barış-Demokrasi” mitingine yapılan bombalı saldırıya da değinen Sarı “Bu katliamlar ve alçakça saldırılar, hak ve özgürlüklerimiz için sürdürdüğümüz mücadeleyi kesintiye uğratamayacaktır. Bizler işçi sınıfı olarak, vahşi katliamlara rağmen kardeşliğimizi, iç barışı, birlik ve bütünlüğümüzü var gücümüzle koruyacağız” dedi.

DİSK Genel Başkanı Kani Beko da törende bir konuşma yaparak, Rıza Kuas’ın DİSK’in ve işçi sınıfının mücadele tarihi açısından önemine değindi. Kuas’ın işçiyi “hırsız” gibi gören zihniyetle mücadele amacıyla başlattığı “Üstünü Aratma” kampanyasına değinen ve işçilerin onuru için mücadelesini anlatan Kani Beko, Lastik-İş sendikasına da Kuas’ın anısını yaşatmak için gösterdiği çabalardan dolayı teşekkür etti. 10 Ekim’de yitirdiğimiz işçi ve emekçileri anan, 1 Kasım seçimlerine de değinen Kani Beko, seçimlerin ardından oluşacak parlamentonun işçilerin beklediği yasaları çıkarması için DİSK’in elini taşın altına koyacağını söyledi. (27 Ekim 2015)

1 Kasım seçimleri; nereye gidiyoruz?

Soru şöyle formüle edilebilir: 7 Haziran’daki seçimlerde mi hile vardı, yoksa bu seçimlerde mi? Erdoğan, seçimleri tekrar edeceğiz derken, bu sonucun çıkacağını mı düşünüyordu, yoksa bir kumar mı oynadı? Seçimi kazanmak için, bir tür savaş ilanını yapmanın, kendisine “zafer” getireceğini mi düşündü, eğer düşündü ise, bunun garantisini nereden aldı?

Mart 2015’te Erdoğan, çözüm sürecini rafa kaldırdı, buzdolabına koydu ve bu buzdolabının fişini de çekmedik, dedi.

Ve ardından, büyük çaplı bir saldırı başlattı.

Bir yandan, Kandil’e karşı saldırılar yeniden devreye sokuldu. Bu işin daha çok psikolojik savaş yanı olsa da, aynı anda Kürt kasabalarında tek tek ablukaya aldılar. Cizre, evlere düşen obüs mermileri, evlerde buzluklarda saklanan çocuk cenazeleri ile hafızalardadır. Sokaklarında beyaz bayrak kaldırıp hastahanelere gitmeye çalışan insanlar manzaranın bir parçasıdır.

Mart ayından bu yana, yani 8 ayda, bine yakın kişi öldü.

Sadece bununla da yetinmediler.

Bir devrimi bastırmak için, dünya gericiliği ile birleşmiş bir karşı-devrim, sokakları, kentleri kana buladı.

Gezi Direnişi ile başlayan uyanışı durdurmak için, Suruç’ta, Ankara’da bombalar patlattılar. Kitlelerin sokağa çıkışını, önlemek için her yola başvurdular. Ciddi saldırılar devreye soktular. İçine girdikleri kirli ilişkileri örtebilmek için her yeri kana bulamaktan çekinmeyeceklerini gösterdiler. Hem Kürt devrimine karşı, hem de gelişmekte olan Anadolu devrimini başından boğmak için, kapsamlı bir saldırıyı, “kararlılıkla” sürdürdüler.

Şimdi, bu saldırının, 1 Kasım seçimlerinde “zafer”i getirdiği söylenmektedir. Analizlere bakılırsa, Kürtlerden HDP’ye giden oylar AK Parti’ye geri gelmiş. Onca şiddete, tehdide rağmen bu sonucun elde edilmesi, eğer bir hile değil ise, Kürt orta sınıflarının yeni bir tarzda AK Parti’ye yöneldiğini göstermektedir. Yok eğer bir hile ise, Suriye’de Rusya’nın başlattığı operasyonun ardından ABD ve AB’nin Erdoğan ve AK Parti’ye daha fazla ihtiyaç duyduğunun işaretidir. İkisinin bir arada olması ihtimali de mümkündür.

Öte yandan anlatılan odur ki, Saadet Partisi gibi partilerden AK Parti’ye, MHP’den AK Parti’ye bir oy kayması vardır ve bunun da ana nedenini, uzmanlar, “istikrar” isteği olarak açıklamaktadır.

Bir yandan saldırılar, planlanmış şiddet, diğer yandan ekonomik tehdit, AK Parti’ye kitlesel bir kayışa yol açmış gibi görünmektedir.

Buna göre, lafı dolandırmadan söylersek, kitleler korkutulmuş, şiddet seçmeli kullanılmış, ekonomik baskı devreye sokulmuş ve sonunda “ikna” edilmiştir.
Seçim sonuçlarını etkileyen şey, Suriye’de süren savaş, Kürt devrimine ve Batı’da ortaya çıkan uyanışa karşı seçmeli şiddet, ekonomik kriz beklentisinden korku olarak açıklanıyor.
Buna, haramilerin esir alma operasyonu demek yerinde olur.

Öyle ise, şimdi, Erdoğan, harekete geçip, hemen, “yeni anayasa” sözünün arkasında başkanlık sistemini devreye sokmaya çalışacaktır. Bir anlamda “mutlak” egemenlik peşindedir. Toplumun her kesiminin sorunu olan anayasa meselesi, bu nedenle kullanılacak demektir.

Parlamentoya bakılınca, bunun iki yolu gözükmektedir. Bunlardan ilki, “barış sürecini” bir cins rehine olarak kullanarak, HDP’nin desteğini alma girişimidir. Bunun için, buzdolabında olan çözüm sürecinin adını, “birlik ve kardeşlik” süreci olarak yeniden cilalamak istemektedirler. Amaca gidebilmek için, yeni bir manevra devreye sokmak istiyorlar. Bir yandan şiddeti kullanacaklar, diğer yandan ise ellerinde havuç olarak “yeni anayasa” var olacaktır.

Başbakan’ın, Muktedir’in, hemen seçimlerin ardından, saldırılara, sıkıyönetim uygulamalarına, olağanüstü hâl uygulamalarına sarılması bunu göstermektedir.

İkinci yol ise, bir yol bulup referanduma gitmektir. Bunun için ise, yine sokakları bastırmaları, eğer sonuç alan baskı ve şiddet ise, onu yeniden artırmaları beklenendir. Seçim sonuçlarının yarattığı şaşkınlık ve moral bozukluğu, Ankara bombalamasının ardından sokak gösterileri ve kitlesel eylemlerde ortaya çıkan gerileme, onlara daha fazla cesaret vermektedir.

Gerçekte, HDP’nin seçimlerde barajı geçmiş olması, eğer 7 Haziran’da bu oy oranı ile, 10,8 ile gerçekleşmiş olsa idi, açık bir başarı olacaktı. Hâlâ öyledir de. Ama 13,1’den geriye düşmek, bunca saldırıya rağmen Kürtlerin oylarında bir geri dönüş görmek, önemsenmesi gereken bir kayıptır. Eğer bir ölçü ise, örneğin İstanbul’da HDP’nin aldığı oylarda çok ciddi bir kayıp yoktur. Ama Kürdistan’da oy kayıpları önemlidir. Kuşku yok ki, burada bir “demokratik” seçimden söz etmiyoruz. Bu aynı şeyi 7 Haziran için de söyleyebiliriz. Orada da bir “demokratik” seçim yoktu.

Bu gerici saldırıya, bu çete saldırısına, bu harami iktidarına karşı, kitlelerin kitlesel eylemleri gerçek bir çıkış yoludur. Ankara’da bombalar patlamamış olsa idi, acaba seçim sonuçları nasıl olurdu? Tüm medyanın susturulduğu, baskının her alanda yoğunlaştığı bir ortamda bu miting, gerçek anlamda barış isteminin, halklar cephesinden başkentte dile getirilmesi, acaba seçim sürecini nasıl etkilerdi? Sorudur ve yanıtı büyük oranda açık olmalıdır. Bugün ortaya çıkan %49,4, bu sorunun yanıtını içermektedir.

Bu nedenle, nereye gidiyoruz, sorusu yerindedir.

Tüm bu baskı ve saldırılar, bu azgın şiddet, bu çeteleşme, dünya gericiliğinin bir parçasıdır ve öyle ele alınırsa, anlaşılabilir.

Halkların kurtuluşu, özgürlük ve barış, kitlesel eylemlerden, kitlelerin örgütlü mücadelesinden geçmektedir. Devrim, tüm bölgemizi saran bu saldırıya karşı koyarak gelişecekse, halkların örgütlü mücadelesinden başka yol yoktur. Kitlesel direnişin, özgürlük ve haklara sahip çıkmanın, düz bir yol izlemeyeceği ise her zaman açıktır.

Genel-İş’in 16’ncı Genel Kurulu tamamlandı

Kani Beko aday olmadı
Genel kurulun ilk günü; konukların, sendika yetkili organlarında görev alan yöneticilerin ve delegelerin konuşmalarıyla tamamlandı.
Genel-İş Sendikasının da Genel Başkanı olan DİSK Genel Başkanı Kani Beko, genel kurulda yaptığı konuşmada aday olmayacağını açıkladı. Gündemdeki gelişmeler, işçi hareketi ve sendikal mücadele üzerine değerlendirmelerde bulunan Beko, yeni kadroların önünü açmak ve mücadelede kan değişimi sağlamak için tekrar aday olmayacağını açıkladı.
Genel Başkanlığa Remzi Çalışkan getirildi
Genel kurulun ikinci gününde seçimler yapıldı. Yapılan seçimler sonucunda Genel Başkanlığa Remzi Çalışkan getirilirken sendikanın diğer kurulları şöyle oluştu:
Genel Yönetim Kurulu; Cafer Konca, Çetin Çalışkan, Mehmet Güleryüz, Taner Şanlı, M. Salih Doğrul, Mahmut Şengül.
Denetim Kurulu; Zeynep Demir Akçer, Nevzat Karataş, Engin Topal, Ali Haydar Kara, Kemal Göksoy.
Disiplin Kurulu; Narin Erol, Ahmet Savaş Aras, Ozan Ergün Doğan, Cemal Aybar, Farul Saral
(İşçi Gazetesi / 20 Ekim 2015)

DİSK-AR: ‘Son 3 yılda 2 işsizin yanına bir işsiz daha ilave oldu’

DİSK-AR’ın değerlendirmesi özetle şöyle:
Türkiye ekonomisi 3 yılda 950 bin yeni işsiz yarattı
Resmi işsizlik oranı yüzde 9,8 ile geçtiğimiz yıl ile aynı oranda kalırken tarım dışı işsizlik oranı ise yüzde 12 oldu… Resmi işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 103 bin kişilik artış göstererek 2 milyon 970 bine ulaştı. Temmuz 2015 dönemi için işsiz sayısı Temmuz 2012 dönemine göre yüzde 47 artmış durumunda. Söz konusu dönemde işsiz sayısı 2 milyon 20 bindi. Türkiye ekonomisi 3 yılda 950 bin yeni işsiz yarattı.
Gizli işsizlik oranı ile birlikte işsiz sayısı 6 milyon 416 bin kişi
Temmuz 2015 döneminde resmi işsizlere, umudu olmadığı için ya da diğer nedenlerle son 4 haftadır iş arama kanallarını kullanmayan ve işe başlamaya hazır olduğu halde bu nedenle işsiz sayılmayanlar da (umutsuzlar ve diğer) dâhil edildiğinde işsizlik oranı yüzde 16,5, işsiz sayısı da 5 milyon 418 bin kişi olarak gerçekleşti.
İşinden memnun olmayan ya da daha fazla çalışmak istediği halde düzgün işler bulamadığı için çaresiz kısa süreli işler yapanlar (eksik ve yetersiz istihdam edilenler) ilave edildiğinde işsizler, gizli işsizler ve çaresizlerin toplam sayısı 6 milyon 416 bin kişi oldu. Bunların geniş işgücü içindeki payı ise % 19,6 olarak gerçekleşti.
Kadınlarda geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 24,2 oldu
Kadınlar için resmi işsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,5 puan artarak % 12,5 olarak gerçekleşti. Kadınlarda geniş tanımlı işsizlik oranı ise % 24,2 oldu. İşsiz sayısındaki artış kadın işsiz sayısından kaynaklandı. İşsiz kadın sayısı son 1 yılda 123 bin kişi artarken, erkeklerde 20 bin kişi azaldı. Erkeklerde geniş tanımlı işsizlik oranı yaklaşık olarak kadınlardakinin yarısı (yüzde 12,7) düzeyinde kaldı. Resmi işsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,8’den, 8,6’ya geriledi.
İstihdamın üçte ikisi hizmet sektöründe
Geçtiğimiz yılın Temmuz döneminden bu yana toplam 932 bin kişilik istihdam yaratılırken bunun üçte ikisi hizmet sektöründeki istihdam artışından kaynaklandı. Buna karşın sanayideki istihdam artışı 93 bin kişide kaldı. Mevsim etkilerinden arındırılmış istihdam verilerine göre ise geçtiğimiz aya göre istihdam sanayide 44 bin kişi azaldı.
Toplam işsizlerin yüzde 33’ü geçici işlerde çalışanlar
Geçici bir işte çalışıp iş bittiği için işsiz kalanlar toplam işsizler arasında en ağırlıklı kesimi oluşturdu. Toplam işsizlerin yüzde 33’si yani 942 bini geçici işlerde çalışıp iş bittiği için işsiz kalanlardır. Yeni işsizler (1-2 aydır iş arayanların) arasında geçici bir işte çalışıp, iş bittiği için işsiz kalanların sayısı 544 bindir.
Yükseköğretim mezunu resmi işsiz sayısı 720 bin kişi
Yükseköğretim mezunları arasında işsiz sayısı bir önceki senenin aynı dönemine göre 63 bin kişi arttı. Bu veri işsiz ordusuna 63 bin yeni üniversite mezununun katıldığını gösteriyor. Yükseköğretim mezunu resmi işsiz sayısı 720 bin kişi. Yükseköğretim mezunları için işsizlik oranı yüzde 11,4 ile ortalamanın üstünde.
Yükseköğretim mezunu kadınlar için ise tablo daha da kötü. Üniversiteli kadın işsizliği bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,8 puan artarak yüzde 17 seviyesine yükselmiş durumda. Bu oran yükseköğretim mezunu erkeklerin işsizlik oranı olan yüzde 7,7’in iki katından fazla. Yükseköğretim mezunu kadın işsizlerin sayısı geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre 67 bin kişi arttı (erkekler için bu oran 6 bin kişi azaldı). Buna göre yeni işsizlerin yaklaşık 3’te 2’sini üniversite mezunu kadınlar oluşturdu.
Genç işsiz oranı yüzde 26 seviyesinde gerçekleşti
Gençler için (15-24 yaş) geniş tanımlı işsizlik oranı resmi genç işsizlik oranı olan % 18,3 rakamının 7,7 puan üzerinde % 26 seviyesinde gerçekleşti. Genç kadınlar işsizlik sorununu en ağır bir biçimde yaşayan kesimi oluşturdu. Genç kadınlarda işsiz sayısı 88 bin kişi arttı. İşsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 3,1 puan artışla yüzde 23,2’ye ulaştı. Genç kadınlar için geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 32,4 oldu. Genç kadınlar için tarım dışı resmi işsizlik oranı ise yüzde 30,6 ile çok yüksek düzeyler¬de gerçekleşti.
Sonuç
TÜİK İşgücü Anketi Temmuz 2015 dönemi verilerine göre işsizlik hem görünen hem görünmeyen boyutlarıyla tehlike sinyalleri vermeye devam etmektedir. Bu tehlike gençler, kadınlar, geçici çalışanlar açısından ciddi boyutlardadır. Gelecek dönem açısından uzun çalışma süreleri, düşük ücret dayatması, taşeronluk, güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırılması temelinde şekillenen istihdam politikaları terk edilmezse güvencesiz-geçici çalışanların, eğitimli işgücünün ve kadınların istihdamda yaşadığı problemlerin ve istihdam alanındaki krizin süreceği görülmektedir.
Türkiye haftalık çalışma sürelerinin emsallerine göre çok daha yüksek olduğu bir ülkedir. Avrupa Birliği ülkeleri ile kıyaslandığında haftalık çalışma sürelerindeki fark 12 saati bulmaktadır. Buna göre Türkiye’de 5 kişinin yapacağı işi 4 kişi yapmaktadır. Bir yandan işgücüne katılım oranlarını yükseltirken, öte yandan işsizlik verileri ile mücadele etmenin yegâne yolu, gelir kaybına yol açmaksızın haftalık çalışma sürelerini azaltmaktan geçmektedir.
İşsizlikle mücadeleyi, çalışma koşullarını kötüleştirerek, ücretleri düşürerek çözmeye çalışan anlayışa karşı emeğin taleplerini gündemine alan bir anlayışla çıkılmalıdır. Bu stratejinin sonuçları Soma’da, Mecidiyeköy’de, Ermenek’te ve Türkiye’nin dört bir yanında acı bir biçimde görülmektedir. Bu strateji işsizliğin “ne iş olsa yaparım” başlığı altında gizlenmesi, işletmelerin karını insanların yaşamının önüne alma stratejisidir.
İşsizlikle gerçek mücadele için;
1. Haftalık çalışma süresi gelir kaybı yaşanmaksızın 37,5 saate, fazla mesailer için uygulanan yıllık 270 saat sınırı, 90 saate düşürülmelidir.
2. Herkese en az 1 ay ücretli izin hakkı tanınmalıdır.
3. Herkes için iş güvencesi ayrımsız bir biçimde uygulanmalıdır.
4. Sendikal hak ve özgürlükler güvence altına alınmalı, sendikal barajlar kaldırılmalı, herkesin sendika hakkını özgürce kullanabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
5. Taşeronlaşma ve kayıt dışı istihdam engellenmelidir.
6. Kamu girişimciliği ve hizmetleri istihdam yaratacak şekilde yeniden ele alınmalıdır.
7. Kamuda personel açığı derhal kapatılmalıdır.
8. Kadın istihdamının artırılması ve işsizliğinin azaltılması için işgücü piyasalarındaki cinsiyetçi uygulamalara son verilmeli, ev içi bakım hizmetleri devletin gereken nitelikli, yaygın ve ücretsiz bakım hizmetlerini sağlaması ile kadının üzerinden alınmalıdır.
(İşçi Gazetesi / Ekim 2015)

Putin: “Esad ve Kürtler dışında hiç kimse IŞİD’le mücadele etmiyor”

Esad ve Kürt milisler dışında hiç kimse IŞİD’le Mücadele Etmiyor

Putin, “Şu anda Irak ve Suriye gibi terörle mücadele eden ülkelere yardım ediyoruz. Suriye ordusu ile işbirliği yapmayı reddetmek hatadır. Suriye’de Esad hükümeti ve Kürt milisler dışında hiç kimse IŞİD’le gerçek anlamda mücadele etmiyor.” ifadelerini kullandı.

Dünyanın değiştiğini ve BM’nin de bu değişime ayak uydurması gerektiğini söyleyen Putin, “BM’nin bu konuda ortakları ile işbirliğine hazır ama BM’nin meşruiyetini azaltmaya yönelik her adım çok tehlikelidir, kaosa yol açar. (…) Hiçbir ülke diğerine gelişme modeli dayatamaz. Her ülke farklıdır ve buna saygı duymalıyız. ‘Demokratik’ devrimler devam ediyor. Hiç kimse hatalarından ders almıyor.” dedi.

Suriye krizinin sorumlusunun “Suriyeli muhalifleri” destekleyenler olduğunu belirten Putin, eğit-donat projesine de değinerek ”Onları donatıp eğitiyorlar, sonra da onlar IŞİD’in saflarına geçiyor” dedi ve şöyle devam etti:

“Rusya, her zaman net bir şekilde terörizmin karşısında durdu. Şu anda Irak ve Suriye gibi terörle mücadele eden ülkelere yardım ediyoruz. Suriye ordusu ile işbirliği yapmayı reddetmek hatadır. Suriye’de Esad hükümeti ve Kürt milisler dışında hiç kimse IŞİD’le gerçek anlamda mücadele etmiyor.

IŞİD Durduk Yere Ortaya Çıkmadı

IŞİD, durduk yere ortaya çıkmadı. Onu istenmeyen rejimlere karşı bir silah olarak kullandılar. IŞİD sadece bir tehdit yaratmıyor, İslam’ın özünü de kirletiyor. Geçmişte Hitler karşısında oluşturulan koalisyona benzer terör karşıtı geniş bir koalisyon kurmalıyız.

Genel Kuruldaki konuşmanın ardından ABD Başkanı Barak Obama ile yaptığı görüşme sonrası basının sorularını yanıtlayan Putin Suriye’ye yönelik operasyonlarda uluslararası hukukun çiğnendiğini vurguladı.

‘Suriye Ordusu Teröristlerle Savaşıyor’

Rusya’nın Suriye’de kara harekâtı düzenlemesinin ise söz konusu dahi olmadığını yineleyen Putin, Moskova’nın teröristlerle savaşan Suriye ordusu ve Kürt milislere yardım için başka yolları göz önünde bulundurduğunu, Irak’ın başkenti Bağdat’ta kurulan koordinasyon merkezinin de bunun bir örneği olduğunu söyledi.

Genel Kurul konuşmasında da “Geçmişte Hitler karşısında oluşturulan koalisyona benzer terör karşıtı geniş bir koalisyon kurmalıyız.” ifadelerini kullanan Putin, söz konusu merkezin kapılarının tüm ülkelere açık olduğunu da sözlerine ekledi.

BM Onayı Olmayan Tek Taraflı Yaptırımlar…

Genel Kurul’da Ukrayna’da yaşananları ‘iç savaş’ olarak tanımlayan Putin ülkesine yönelik yaptırımlara ilişkin, ”BM’nin onayı alınmadan getirilen tek taraflı yaptırımlar neredeyse norm hâline geldi” ifadelerini kullandı. Putin yaptırımların, pazardaki rakipleri saf dışı bırakmak için kullanıldığını söyledi. Ukrayna eski devlet başkanı Viktor Yanukoviç’in devrilmesiyle sonuçlanan darbenin ‘dışarıdan provoke edildiğini’ söyleyen Putin, Ukrayna’da barış sağlanabilmesi için Minsk Anlaşması’na uyulmasının ‘kritik önemde’ olduğunu belirtti.

Putin ayrıca Obama görüşmesi sonrası iki ülke arasındaki ilişkilere değinirken, Kiev’i destekleyen ABD’nin ilişkilerin kötüleşmesinin sorumlusu olduğunu söyledi.

direnisteyiz.net

 

 

Macaristan mülteci girişini durdurmak için sınıra dikenli tel öreceğini açıkladı

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük insan göçü sayılan mülteci krizi Avrupa Birliği ülkelerini birbirine düşürdü. Ortadoğu ve Afrika’dan gelen mültecileri durdurmak için Macaristan’ın Sırbistan ile sınırına 175 km’lik ve 4 metre yüksekliğinde dikenli tel örmesine Fransa, “Hayvanlara bile yapmıyoruz” diyerek tepki gösterdi.

Fransa’dan ‘Avrupalılık’ Dersi

Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, “Macaristan, Avrupa’nın parçası. Avrupa’nın değerleri var ve bu değerlere hayvanlar için bile yapılmayan çitler yerleştirerek saygı gösterilmez” ifadelerini kullandı.

Fransa’dan gelen sert tepkilere Macaristan da aynı sertlikte cevap verdi. Macaristan Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı  Levente Magyar, “İnşa ettiğimiz tel örgü, hem AB hem de uluslararası normlara uygun bir şekilde yapılıyor. Fransa da mültecilere karşı İngiltere sınırına yakın Calais’de daha büyük bir duvar ördü” diye konuştu.

Öte yandan Fransa’nın Budapeşte büyükelçisi de Macaristan Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı.

Günlerdir Budapeşte’deki tren istasyonlarında bekleyen yüzlerce göçmenin Viyana, Münih ve Berlin’e giden trenlere binmelerine izin verilmesi de Macaristan’ın attığı son adımlardan birisi oldu.

Avusturya polisi, akşam saatlerinde yüzlerce mültecinin Salzburg kentine ulaştığını, bazılarının Almanya’nın Münih kentine giden trenlere binerek yollarına devam ettiklerini açıkladı.

Niye Macaristan’a Hücum Ediyorlar

Yunanistan ve Bulgaristan’a ulaşan binlerce mülteci, daha sonra Sırbistan üzerinden Macaristan’a yöneliyor. Schengen üyesi olan Macaristan, mültecilerin gitmek istediği Avrupa ülkelerine de komşu. Macaristan ise bu akını durdurmak için Sırbistan sınırına 175 km’lik bir dikenli tel örme kararı aldı. Çitin tamamlanması için 31 Ağustos’a kadar süre konmuştu.

Macaristan, Fransa’nın Budapeşte büyükelçisini Dışişleri’ne çağırdı. Budapeşte’nin günlerdir tren istasyonlarında bekleyen mültecilerin Avrupa’ya doğru yola çıkmasına izin vermesi AB’nin mülteci sorununu derinleştireceğe benziyor.

Avrupa Birliği, koalisyon güçlerine verdiği destekle Suriye’deki savaşı derinleştirerek milyonlarca insanın yerinden edilmesine öncülük etti.

Kaynak: direnisteyiz.net

 

Perspektif

1 Mayıs 2025: Açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, savaşa ve katliamlara, devlet terörüne,...

2024 yılı 1 Mayıs’ından sonra, hemen herkes, “1 Mayıs alanı Taksim’dir,” dedi. Her 1 Mayıs’tan sonra bu söylenir. Kimisi, “nasılsa 1 Mayıs geçti ve...