Ana Sayfa Blog Sayfa 50

Deprem bölgesinde tutulan günlüklerden… / 14 Şubat

Bugün 14 Şubat, gece.

Tüm bir günü düşündüğümüzde fark ediyoruz ki bütün köşelerinde ellerimizin izi var bu merkezin. Herkes her köşeyi arşınlamış yine tek bir günde. İşliyor tüm gövde. Bugün dün kurduğumuz sahra çadırlarının etrafına yağmur sularından korunmak adına drenaj çukurlarını kazdık, çadır içlerine sobalarımızı kurduk. Yüksek kalan sobalar için yarım borumuz yoktu; borular çadıra mı değecek, eğimli kursak gaz mı çıkarır, nasıl hâlledeceğiz deyip farklı biçimleri tek tek denerken yeri kazıp sobaları içine kurma fikri parladı, yine kazma küreklere sarıldık. Aileleri yerleştirdiğimiz çadırların nefesi yükseliyor şimdi devletin nefesleri boğduğu bu şehirde.

Bir yandan yatakhanemizi nizama soktuk; üstümüze sermek için eksik gelen battaniye sayısını da arttırmak amacıyla sayısı bol bebek battaniyelerini zemine çektik, kimin nerede hangi yorganı kullanarak yattığını takip etmekte kolaylık kazancağımız bir “yorgan alma” düzeni kurduk. Böylelikle 3 ortağımız daha aramıza katıldı bugün; 10, 11 ve 12 yaşlarında, “biz yardım etmeyi çok severiz, emek vermekten kaçınmayız” deyip gülümseye gülümseye geldi yanımıza üç kuzen, başladılar battaniyeleri sermeye. İşimizi birlikte kısa sürede bitirince, biri “birlikte yapınca hemen bitirdik, dayanışma böyle bi şey değil mi” dedi. Anneleri şehirdeki akrabalarının yanına gitmek istiyormuş, yeni ortaklar da “bir de siz konuşsanıza” dediler, “biz gitmek istemiyoruz buradan, herkes burada, deprem olduğunu unutuyoruz bazen, çok mutluyuz.” Önlük istediler sonra, biz de tamam dedik, ortakça kuruyoruz burayı, buyrun ortaklarımız; sonra da tuvalet duyurularını hazırlamaya koyuldular.

Yarası olan merhemini buluyor bizimle, yaptıklarımızın hayatla çarpıştığında gerçeğin sağ kalan tarafında olduğunu yaşamak -tam burada olduğu gibi- güçlendiriyor bizi, bir adım daha ileri atmak için. Tekil acıların değil, neşe ve emeğin kol kola giren kalabalıklarda yayılmasında, çoğulun yaratıcılığında olan çıkışın ve çözümün gözlerimizin önünde belirdiğini görmek; tüm zorluğuna rağmen “sırada ne var” sorusunun peşinden koşturuyor bizi.

Gıdaları dağıtmaya devam ediyoruz, ihtiyacı karşılamak için desteğe ihtiyaç var ancak şehre giren tırların kontrol noktasından geçişi çok zor, yardımlar ulaşmıyor.
Gelmeyen tırlar gönüllü ekipleri yormuş, bizi önlükle görenler sohbet etmeye başlıyor, yıllar önce Kadıköy’de dergi dağıtımı yapanlardan, “iyi ki varsınız, geleceğinizi biliyorduk” diye selâm vermeye gelenleri var. Branda bulmamızı sağlıyorlar, yağmur gelmeden alanımızı korumamız lazım, bir şey daha çözüldü.

Koordinasyon merkezimizde hukukçular görüyoruz bazı bazı; cumhurbaşkanından müteahhidine kadar suç duyurusu yapan, yağmacı suçlamasıyla işkenceyle öldürülenlerin dava takibini sürdüren, belgelerin kaybedilmesini engellemeye çalışan hukukçular. Niye burada kalıyorsunuz diye soruyoruz, “komün kurmuşsunuz burada, başka yere mi gidecektik” diyorlar. Komünün gözleri var burada evet. Anarşistler var aramızda, inşaat işçileri var, belediye işçileri var, kalp krizi geçirdikten iki gün sonra buraya döneni var, emeklisi var, demokratı var; devrimciler var her yerde. Temin ettiğimiz jeneratörümüz bozuluyor, tamir ediyoruz; sahibi geliyor, geri alıyor; bu sefer de biz elektriği trafodan çekiyoruz. İnsanlar enkazların arasına girerken tuvalete girmek için, biz su çekip sürekli duş sağlama imkânlarını araştırıyoruz, tesisatçı kalmayan şehirde ertesi gün için bir ekip buluyoruz.

Defne Evi’ndeki tuvaletin temizliği için hijyen ekibimiz gecenin dördünde bile ayakta, su taşıyor. Çatal bıçağımızın kalmadığı anlaşılıyor yemeğin bir saat öncesinde, yakınmıyoruz, yol araştırıyoruz, o yemek çatal bıçakla çıkıyor. Hayvanlar aşılatılıyor, çocuklara yakartop için top bulunuyor, köylere gidiliyor, biz burayı bırakmayız diyen köylülere; az sonra toplantıya girecek birisi serumunu almış elinde, yürüyor gülerek.

“Depremin ilk iki gününde bir şey yapmak için oradan oraya koşturdum, yardım da geldi ama ne yapacağımı bilemedim sonra buraya geldim. Şimdi içim çok rahat çünkü yaptıklarımın işe yaradığını görüyorum, işe yarar bir şey yapıyorum. Organize olmak zorundayız, şimdi de sonra da, tek başına olmuyor, birlikte organize olmak zorundayız ancak böyle bir şeyler var edilebiliyor” diyor bir gönüllü. Evet ancak böyle var edilebiliyor.
On binlerce ölünün kokusu sinmiş şehre, insanlar ölüme, Hatay yok olmaya terk edilmiş; acı, öfke, belirsizlik sürekli pompalanan bireyselliğin güçsüzlüğünde erimeye meyilli.

Yaşananların ağırlığı, bilinmezin dayatmacılığı, yeniyi kurmanın sınırları yıkması herkesi kendi korkularına, kendi baş etme yollarında kapana kısılmaya itebilir. Bu bir şey yapmak isteyen ancak yolunu kestiremeyen çoğunluk için olduğu gibi pratiğini ara vermeksizin devam ettiren ve bütüne bakmayı zaman zaman unutan bizler için de bir tehlike unsuru.
Buna kapılamayız, biliyoruz. Yanımızdakine dönüyoruz, “ee ortak, şimdi napıyoruz?” Acıyı gömmeden ama onda kaybolup gitmeden, onu dönüştürerek yaşamanın yolu planlı bir emek verme sürecini birlikte örmeye devam etmek. “Zincire biri daha lazım”, “tuvaletlere peçete gerek”, “ateşe odun getiriyorum” dedikçe; öfkemizi birlikte yaşama dönüştürdükçe biz de hayata bağlanıyoruz. Bu yüzden şehrin her yerinde hakim olan yas havası burada yok. bu yüzden çocuklar burada mutlu olduklarını söylüyorlar.

İnancımız tam.
Yıkıntının acılarından yaşama giden yolu ellerimizle kuruyoruz.

We are clearing the wreckage together, let’s bring those responsible to account together.
Earthquake courts should be established!

The contractors of the destroyed buildings are arrested, multiple of them at a time, and by the order of the ministry, they are trying to demolish the public building with a record of damage. If the lawyers in the region did not arrive, they will use the darkness of a city they left under the rubble to cover up their crimes.

Those who are really responsible are clear.

Those who are responsible are those who proposed zoning amnesty laws, and all deputies who took part in the entire legislative process, from the bourgeois opposition to the government, and voted yes to these laws.

Those who are responsible are the former and new mayors, the zoning directors and commissions of the municipalities, who have signed the zoning permits for buildings not resistant to the earthquake.

Those who are responsible are the former and new ministers of environmental and urban planning, provincial directors, and all people involved in the bureaucratic process.

Those who are responsible are in the Palace.

Just as we took action as soon as we heard the news of the earthquake, without waiting for another savior aside from each other, we must ensure that all those responsible are brought to justice in order to finally remove this wreckage that has been placed on us by the state.

But not in show trials that try to quell our anger by arresting three or five contractors.

Not with investigations that is carried out by the ministry that ordered the demolition of the building where the evidence showing those who are responsible of the earthquake was kept.

Earthquake courts should be established. All those responsible should be prosecuted.

• A coordination should be established in which bar associations, professional chambers, disaster coordination centers formed by volunteers, ecology and urban organizations, health organizations and labor organizations come together. This coordination should organize the trial process of those responsible in all its dimensions.

• With the contribution of the voluntary disaster coordination centers working in the region, the buildings that are damaged and the debris that will be taken as sample should be determined.

• It is clear that the state officials who caused and allowed this destruction will not be impartial in any way.

For the preparatory phase, damage assessment studies, samples taken from the wreckage, retrospective inspection of the zoning permits, collection of evidence etc. should be carried out by lawyers, engineers and architects determined by bar associations and chambers.

• The investigation process cannot be left only to the prosecutor’s office. If we do not want indictments with a content that if a law faculty student prepared it they’d will fail the course, we should be involved in this process with commissions formed by lawyers working in the fields of zoning law and criminal law . 

• The data collected during the investigation process should be disclosed to the public by bar associations and professional organizations throughout the process.

• We who have been mobilized since the first day of the earthquake should follow the process and grow the established solidarity, from the beginning of this process to its effective continuation, in the courtroom, in front of the courthouse, on the street, until all those responsible receive the punishment they deserve.

If we don’t want to be buried under this rubble again, we must ensure that all those responsible are punished. We can only do this with our organized power. Just as we, as workers, women and students, help each other to survive today and increase solidarity, we must continue and expand this struggle together from now on.

Workers-Laborers Union: Capitalism kills, not earthquake!

We share the pain of all our people affected by the earthquake.

With earthquakes of magnitude of 7.7 and 7.6 and hundreds of aftershocks, 10 cities suffered great destruction. The whole country was directly and indirectly affected by the earthquake. The Maraş-centered earthquake caused serious destruction in nearby regions, especially in Syria.

We know that the earthquake alone did not cause such great destruction. The destruction experienced is the result of the order based on profit, looting, war, exploitation and the greed to gain more, ignoring human and all living life. Tens of thousands of buildings, primarily residences, hospitals and airports, were destroyed or severely damaged. Despite all this destruction, the extent of which was seen at the first glance, the intervention of the state mechanism in the region as a whole was delayed. There have been serious problems, especially in coordination, and our people waiting to be rescued under the rubble were left to die. Volunteer groups were not organized by AFAD and they were faced bureaucratic and arbitrary obstacles from the first moment. The coordination of the volunteers who carried out search and rescue work in the field with their own efforts was not provided, they were not even given the tools they were missing. All these and more have caused the destruction to have more serious consequences. This situation once again revealed the true mission of the state of capital. The state of capital has shown once again the fact that it is the coercive apparatus of the ruling classes over the millions who create all wealth with their labor. At the current stage, they do not even feel the need to hide this mission, considering it as a priority to retrieve the banks’ safes under the rubble.

Erdoğan and other officials who went to the region, let alone ensuring that steps were taken to speed up the work, showed an obstructive attitude instead. Their convoys prevented construction equipment, search teams, relief supplies, ambulances, etc. from reaching the area. Those who paralyzed the roads in the earthquake zone with their protection army declared a state of emergency here and waved their fingers at the people and institutions that reported the facts and mobilized to heal the wounds in the region. They shamelessly explained the serious destruction and loss of life which resulted from the measures they did not take, the controls they did not make, the policies of profit and plunder, as “destiny”. We ask those who explain everything by saying “destiny”, “course of nature”, then why do you travel with an army of protection, live in high-security residences, drive vehicle? Why not put yourself in the hands of fate? Why is your understanding of “destiny” only valid for the millions, but not for you…

It is clear that they will not respond. Because they know very well that it is the policies they follow that cause the death of so many of our people. For this reason, they still act to protect the interests of the class they represent in every step they take and every word they say.

Now is the time to grow solidarity and struggle even more.

Despite the serious destruction, the AKP, the government of capital, has shown its reactionary face once again by displaying a discriminatory attitude between regions, cities and neighborhoods. What needs to be done is to take the steps that will minimize the consequences of the destruction experienced as soon as possible, without further delay. For this, all the means of the public and private sectors should be mobilized.

All production should be stopped except for the areas that meet the urgent and compulsory needs, especially in the areas affected by the earthquake and the surrounding cities. All employees should be considered on paid leave until the physical and psychological destruction caused by the earthquake in the region and surrounding cities are resolved.

Capitalism’s greed for profit is chiefly responsible for the destruction of cities. The political power, which is part of the order, cannot overcome the destruction and the emerging crisis. They are in the process of turning the destruction faced by millions into political gain. The efforts of professional chambers, trade unions, health organizations, democratic mass organizations, etc., institutions and solidarity organizations, to reduce the effects of destruction are extremely meaningful and important. However, it is possible for these efforts to yield stronger results by being more effective and proactive.

All workers and laborers must stand against the efforts of the state and related institutions that prevent, target, threaten, incite the society by inciting hostility towards immigrants, and cover up the facts. In order to nullify the divisive perception created by the racist fascist gangs through the biased and controlled media, they should spread and enlarge the action-based reaction that reveals the facts.

As seen in hundreds of examples both in the ’99 earthquake and its aftermath, the aid sent by millions of people to the regions is given not to those in real need, but again for profit, to the hands of religious sect foundations, Kızılay and AFAD.

Undoubtedly, those responsible for this situation is not AFAD employees or volunteers, but the profit-seeking and plundering managers. In order to ensure that the aid provided to the earthquake zone is used in accordance with its purpose, efforts should be made to open the whole process to the participation of democratic mass organizations, to the public’s inspection and to transparent conduct. 

The consequences of earthquakes that drag millions to destruction are preventable. However, this is not possible in a capitalist system based on profit and plunder. We invite all sensitive institutions to quickly take the above steps and take responsibility in order to minimize the destruction caused by the earthquake both in our own region and in neighboring countries, and to make solidarity stronger and directed to the purpose. In order to prevent new destructions and deaths, we call on everyone to grow the struggle against the system of capitalist barbarism, the enemy of humanity and all living life .

Workers-Laborers Union

13.02.2023

Deprem bölgesinde tutulan günlüklerden… | 7 Şubat – 12 Şubat

7 Şubat Salı

Pazartesi sabaha karşı gerçekleşen deprem sonrası tüm kanallardan dayanışma çağrısı başlatıp salı günü 01.00’da deprem bölgesine gitmek için araç ayarladık. 45 kişilik otobüste erzaklarımız, battaniyelerimiz ve toparlayabildiğimiz ekipmanlarımızla yola koyulduk. Yaklaşık 15 saatlik bir yolculuğun sonunda Antakya’ya geldik.

Antakya’da sağlam bina kalmamış. Tüm binalar ya çatlak ya yatık ya da tamamen çökmüş durumda. İlk iş olarak Defne’de kurulan Armutlu-Akdeniz Koordinasyon Merkezi’ne gittik. Burada ortaklarımız ve depremzedelerle beraber bir komün hayatı kurulmuş.

Koordinasyon, muhtarın kulübesi ile genişçe bir açık alanı yerleşim bölgesi yapmış. Parka tente gerilip bir kısmı mutfağa dönüştürülmüş. Ortada kocaman bir kazan kaynıyor. Parkın öteki yanına ise bir çukur kazılmış ve etrafı kapatılarak tuvalete dönüştürülmüş. Çünkü ne elektrik veya su var, ne de tuvaletini kullanabileceğimiz sağlam bir bina.

Parkın yanındaki tenis kortunda kalan insanlar var. Geniş bir bölge olduğundan yarın orayı yatakhaneye dönüştürmeyi planlıyoruz. Bir kısmımız alanın planlamasını ve eşyaların taşınmasını hâllederken bir kısmımız arama kurtarma çalışmalarına gidiyoruz.

Koordinasyon alanına birkaç kere enkazdan sağ çıkarılan insanların geldiğini görüyoruz. Gelenler, Defne Evi’nde kurulan revire götürülüyor. Alanda sağlıkçılar var ancak malzeme çok az. Bu yüzden etrafta bulunan market, eczane, elektrikçi, nalbur gibi yerlere girip içindekilerden ihtiyaçlarımızı tedarik ediyoruz. Şimdiki durumda bulabildiğimiz her şey işe yarar.

Akşam yemeğimizi yiyip ertesi günü planlıyoruz. Akşam nöbetlerini ve arama kurtarma ekibini ayarlıyoruz.Görev paylaşımını yaptıktan sonra geldiğimiz otobüste uyuyoruz. İnsanların çoğu da çevredeki araçlarda uyuyor. Gece soğuk.

 

8 Şubat Çarşamba 

Arama kurtarma ekibi olarak sabah 06.00’da kalkıyoruz. Soğuktan dolayı uyumak çok zor oluyor. Şimdilik battaniyemiz çok az, elimizdekileri bölüşüyoruz. Gece nöbetçilerinin yaptığı ekmek arasını çantamıza atıp konserve ve ekmekle kahvaltımızı yapıyoruz. Hava aydınlanırken vakit kaybetmeden grup grup bölgeleri bölüşüp gidiyoruz.

Etrafta bolca yıkım var. Yol üstünde göçük altında kalan bir aileyi görüyoruz. Kontrol sonrasında elimizdeki kazma ve küreklerle orada tek sağ kalan kişiyi kurtaramayacağımızı anlıyoruz. Ekipmanlarımız yetersiz olduğundan aileyi bırakmak zorunda kalarak ayrılıyoruz. Vakit dar, göçük çok.

Çevreden ekipman buldukça yanımıza alıp yola devam ediyoruz. Çevrede gönüllülerden başkasını bulmak çok zor. İtfaiyenin küçük birkaç timi dışında devletin arama kurtarma çalışmalarına dair bir gösterge yok. Armutlu boyunca iki iş makinası dışında başka bir şey yok. Genel olarak ekipman azlığı var. Yıkık sokaklar boyu ses arıyoruz. Ancak sokakların durumu çok kötü olduğundan yıkıkların arasından çok nadir ses geliyor.

Meydana doğru devrimciler yardım çadırları kurmuş, insanlara koliler dağıtılıyor. Enkazların etrafı ise yardım arayan insanlarla dolu. Enkazların çoğu için hilti veya iş makinası gerektiği için yardımlarımız çok kısıtlı oluyor. Tüm yapabildiğimiz ses bulmak için arama yapmak ve çalışan ekiplere yardımcı olmak oluyor. Buna rağmen yine de kurtarılan insanlar var.

Gün boyu mahalleleri dolaşıp ses arıyoruz. Dinlendiğimiz bir sırada Nur isminde bir çocukla tanışıyoruz. Nur 1. sınıfa gidiyor. Hem de sınıf başkanı. Hepimizle tek tek tanışıyor. Dediğine göre evi zarar görmese bizi kahve içmeye çağıracakmış. Biz de, olsun birlikte parkta oturuyoruz, diyoruz. Antakya bitmiş, bir daha var olamazmış, diyor çevresinden duyduklarının etkisi ile. Biz de hep beraber yeniden kuracağımızı söylüyoruz. Nur, mor, lila ve pembe bir ev istiyor. Bu fikri çok beğenip alandan ayrılıyoruz. Nur hepimize sarılıyor.

İşimize devam ederken bir yandan da alanın ihtiyaçları için malzeme topluyoruz. Akşam ellerimiz dolu bir şekilde alana dönüyoruz. Kurtardığımız insanlar olsa da kurtaramadığımız da çok insan var. Mecburen imkânlarımız doğrultusunda hareket ediyoruz.

Alanda ise bu sırada gelen yardım kolilerinden çıkan giysiler dağıtılıyor. Koliler ortaya yığılıp etrafı kapatılmış, insanlar da önünde sıra olmuş istedikleri kıyafetleri söylüyorlar. Ancak sıra olmak kimi zaman zor olurken ve insanların ihtiyaçlarını giderecek ihtiyaçların karışık olmasından kaynaklı zorlandığımız anlar oldu. Gereğinden fazla eşya almak isteyenler olsa da kitleye politik açıklamalar yaparak ve sakinliği koruyarak düzeni sağlamaya çalıştık. Diğer yandan kitlenin içerisinden bize yardım edenler de oluyor. Böylece hep beraber dağıtım yapıyoruz.

Buranın zorluklarından birisi, zor durumdaki depremzedeler. Depremin ilk gününden bu yana gönüllüler dışında devletten bir desteğin gelmemesi ve yeterli desteğin olmaması insanlardan korku hâlini büyütmüş ve korumacı bir tavrın örgütlenmesine sebep oldu. Herkes büyük bir krizin içinde yalnız bırakılmış durumda.

Dayanışma olmadan buradan çıkılamayacağını anlatıyoruz devamlı. Sinirlerine hâkim olamayanların yanında teşekkür edenler de çok oluyor. Teşekküre pek ihtiyacımız yok oysa ki. Yardım etmeye değil dayanışmaya, beraber ortakça bir yaşam kurmaya geldik buraya. Yarın da çocuklar için kreş yapmayı planlıyoruz.

 

9 Şubat Perşembe 

Akşam soğuğunda ateş başlarında nöbetlerimizi tuttuktan sonra sabah görev paylaşımı yaparak güne başlıyoruz. Yatakhane düzenlenecek, bazı yapılar inşa edilecek ve gelen malzemeler taşınacak. Bugün çok tırın gelmesi planlanıyor. Pek çok depremzede de alana gelmeye başlıyor. Alan büyüyor.

Bir yandan da gönüllülerin sayısı artıyor. Başka illerden gelen ortaklarımız bir yana, doktor ve aşçılar, başka illerden gönüllüler de alana geliyor. Mutfak ve reviri yeniliyoruz. İnşaatçılar sayesinde yeni bir tuvalet kuruluyor. Yatakhanelere sobalar bağlıyoruz. Bu gece üşünmeyecek.

Yeni gelenlerle beraber alan artık çok daha hareketli. Herkes vızır vızır çalışıyor. Nereye baksak yeni yapılan işler görünüyor. Eşya getiriliyor, inşaatçılar yapı kuruyor, aşçılar mutfağı diziyor, bütün herkes alanı geliştiriyor. Devamlı gelen tırları alana indiriyoruz. Parkta alan bittiği için yeni alanları depo hâline getiriyoruz. Yükümüz çok, zamanımız az.

Alandaki insanların çoğu yorulduğunu belli etmeden hızlıca çalışıyor. Bazıları ise kendini gereğinden çok işe vererek fazla hızlı davranmaya çalışıyor. Ancak zincirin gücünü en zayıf halkası belirler. Hele de hızlı davranmak hataları ve zayiatı artırıyor. Kendini tüketen ortaklarımızı uyarıyoruz. Keza yarına da enerjimizin kalması şart.

Giysi kolilerini bu sefer düzenleyip o şekilde dağıtıyoruz. Her şeyin yerini bilince dağıtım çok daha hızlı oluyor. Ancak hâlâ yoğunluk fazla olduğundan başka bir çözüm düşünmek şart. Ertesi günler için kolileri açık bırakmayı düşünüyoruz. Gece herkes nöbetlerine dağılıyor. Bazı kanı deli arkadaşlar ise sobanın yanında battaniyelere sarılarak açıkta uyuyor. Tehlikeli biraz, hava fazlasıyla soğuk.

 

10 Şubat Cuma 

Güne soğuk otobüste uyanarak başlıyoruz. Devamında ise kahvaltı. Gece alana beş-on bin litrelik su depoları gelmiş. Bugün alana su depoları kurulacak. Su ise yakınlarda kazılan bir kuyudan çekilecek yeraltı suyundan sağlanacak.

Bu sırada depodan eşya almaya gelen iki kişi, aldıklarının yanında gizlice tüp de almaya çalışıyor. Herkesi ısıtmak gerektiğinden elimizdeki tüpleri şu anda kimseye veremiyoruz. Toplam 20 tüpümüz var ve tenis kortunda (yatakhane) ısıtmaya çalıştığımız 150 insan için her gece 6-7 tüp harcanıyor, bu yüzden 1 tüp bile 150 insanın ısınmasının önüne geçecektir. Sinirle gelse de insanlar, ortamı sakinleştirmeye ve durumu açıklamaya çalışıyoruz.

Günün devamında yeni yatakhane kuruluyor, su deposu hazırlanıyor, yeni tuvaletler geliyor. Ancak tuvaletleri ekipman olmadığından bugün bağlayamıyoruz. Her yerde hummalı bir çalışma devam ediyor.

Tüm bunların yanında, özellikle yapılamayan veya hatalı yapılan işlere yönelik eylem ve eleştiri eksikliği olduğunu görüyoruz. Bu nedenle konular açıklığıyla tartışılmaktansa dost meclisinde hayıflanmaya dönüşebiliyor. Dün verilen kararların eksikliği, tartışılamadığında bugünün küskünlüklerini yaratabiliyor. Açık olmak, eksiği görüp eleştirmek ve eyleme geçmek gerekiyor.

Günün devamında, alana yeni bir jeneratör getiriliyor. Artık elektriğimiz var. Bir de herkes kirli olduğundan temizlenebilmek amacıyla su ısıtıp duş alabildiğimiz bir sistem kuruyoruz. Sırayla herkes duş alabiliyor. Temizlik önemli bir unsur.

Bugün devlet, varlığını daha fazla hissettirmeye, polis ve askerini daha sık yollamaya başlıyor. Müdahale edilmediği takdirde alana gireceğini açıkça gösteriyor. Bugün polis, bir çocuğa tokat attı ve kavga çıktı. Geçen gün de TEM polislerinin ortaklarımızı tehdit ettiğini öğrendik. Hareketi büyütmemiz şart. Bu tip alanları daha fazla yaymak, çevre bölgelerde de koordinasyon merkezleri kurmak istiyoruz.

Gece olduğunda ise alana bir başka müdahale geliyor. Çakarlı araçlarla bağırarak alandan geçen birçok araç, barajın patladığını ve her an suyun gelebileceğini haykırarak söylüyor. Panik olan ortaklarımız ise iki yüz kişilik alanı boşaltmak için var güçleriyle herkesi uyandırıyor, alana toplanıyoruz. Herkeste bir panik havası olsa da alanı hızlıca boşaltıyoruz. 5 dakika içinde haberin asılsız olduğunu öğrenip alana yönelik bir yağma ya da devletten gelecek bir müdahale olmaması adına hızlıca alana geri dönüyoruz. Herkes için zorlayıcı bir deneyim olan bu panik hâli, alanda sakinliği korumanın ve güvenlik tedbirlerini artırmanın önemini çok önemli bir ders niteliğinde bize gösteriyor. Bu nedenle nöbetleri güçlendiriyoruz.

11 Şubat Cumartesi 

Krizli ve uykusuz geçen gecenin sonrasına uyanıyoruz. Pek çok insan, olayın etkisiyle rahatsızlığını çeşitli biçimlerde dışarı vuruyor. Alandan ayrılan pek çok insan da oluyor. Bir ekip de biz otobüs kaldırıyoruz. Ancak işler devam etmeye, tırlar gelmeye, yardımlar gitmeye devam ediyor.

Öte yandan, alanın kontrolünü sağlamak için çabalarımız devam ediyor. Önceki gün açtığımız kreşte çocuklar oyunlar oynuyor. Alanın başka bir yerinde ise depremzede hayvanlar için veterinerler, hayvanlara bakımlarını yapıyor. Çevrede çok hayvan var, pek çoğu da aç olduğu için alana geliyor. Kimi zaman çok kez dişi köpekleri rahatsız eden erkek köpeklerle uğraşmak zorunda kalıyoruz.

Gelen tuvaletlerin giderleri çok dar olduğu için hemen tıkanıyor. Ancak defne evinin tuvaletlerine elektrik bağladığımız için kullanıma açılıyor. Böylece artık bir nebze daha temiz bir yerimiz oluyor.

Gün devam ederken temin ettiğimiz bir römork sayesinde bolca eşya taşıyoruz. Hatta alanımızın yanındaki diğer dayanışma bölgeleri, bizden kullanmak için römorku istiyor. Oralarda da bizimkisi kadar büyük olmasa da çeşitli merkezler bulunuyor. Anlaşılan, bölgeyi devrimciler ayakta tutuyor.

Akşam, aşçılarımızdan birisi bir nöbet geçiriyor. Hemen ardından ise etkisi hissedilen bir deprem oluyor. Aynı dakika içinde yaşanan bu iki olay insanları paniğe sürükleyecek gibi dursa da bizim sakinliğimiz yeni bir krizin önüne geçiyor. İnsanlar bizlerin tepkilerine çok bakıyor, dolayısıyla da bizim sakinliğimiz elzem.

Akşam nöbeti, dünden daha sıkı geçiyor. Artık geceleri, güvenlik nedeni ile alandan kimseyi çıkartmıyoruz. Fakat nöbetçiler de çok diken üstünde olduğundan havadaki sertliği hepimiz hissediyoruz.

12 Şubat Pazar

Güne alanın düzenlenmesi ile başlıyoruz. Depolar sıklıkla karıştırıldığı için fazlasıyla kaotik hâldeler. Ancak işimiz, İzmir’den gelen 45 kişilik otobüs sayesinde kolaylaşıyor. Yeni ortaklarımız, yoldaşlarımız alana geliyor.

Bugün pek çok ortağımız yorgunluklarının sonuçlarını görüyor. Dillendirmediğimiz sorunlarımız tek tek gün yüzüne çıkıyor. Bu nedenle serum yiyen, ilaç alan, yaralarını saran çok. Bir yandan da deprem bölgesi dışındaki işler olduğu için herkesin gerginliği üstünde. Eteğimizdeki taşları atmak, içimizi daha iyi açmak gerekliliği ile hareket etmeye çalışıyoruz. Sıkıntılar, hareketin motoru oluyor.

Kreşte çocuklar resimlerini sergilerken depremi unutuyorlar. Köpeklerle de iyi dost olmuşlar. Gündelik ritmimiz her şeye rağmen devam ediyor. Yemekhane yapmak için ortaklar masa bulmaya veya yapmaya çalışıyor. Bir ortak elektrikli scooter’ı söküyor, başkaları bisiklet buluyor. Tırları taşımak bir yana, işlerin ritmi artarak devam ediyor. Yapı yükseliyor, yükseliyor.

 

“Para geçmez burada, her şeye rağmen ve aslında o her şeyden yaratılan dayanışma geçer.” | Armutlu Koordinasyon Merkezi’ndeki 7. gün

Tarih 13 Şubat’ı vurdu, bugün Armutlu Koordinasyon Merkezi’ndeki 7. günümüzün içerisindeyiz. Bugünün güncesini yazmak için çalışmaya başladığımızda fark ettik ki buradaki hayat her gün biraz daha katmerleniyor, daha gelişmiş bir boyutta örgütleniyor ve tek bir insanın tümüne hâkim olamayacağı kadar genişlik kazanıyor. Bu, buradaki hayatın nasıl yaratıldığına da göbeğinden bağlı bir anlayış aslında. Aşçısından doktoruna, depremzedesinden daha dün gelen gönüllüsüne kadar herkesin ilk parmak bastığı nokta oturmuş bir düzen ve nizamî bir işleyiş oluyor sohbetlerde. Bunun kolektif akılla birleştiği noktadaysa 6 gün içerisinde yoktan var edilen hatta “eksiden var edilen” Armutlu Koordinasyon Merkezi çıkıyor karşımıza. 6 günü 6 yıl gibi yaşamaktan, ölümden hayatı doğurttuğumuzdan ya da kaosun içinde düzeni yarattığımızdan, hemen hepimizin zaman algısının zayıfladığı belli oluyor; dün yaşananlar ilk günmüşçesine anımsanıyor, üç gün tek saate sıkışıyor akıllarda.

Yaşadığımız fiziksel ve mental yorgunluğun hareketimize yansımasını engellemek ve üniversite ve şehirlerimizde de eylemler örgütlemek için ortaklarımızı Hatay’dan ayrılmak isteyen depremzedelerle birlikte otobüsümüzle İstanbul’a uğurluyoruz. Diğer yandan yeni eklenenler oluyor. Dün İzmir’den gelen ortaklarımız ve gönüllü dostlarımız işleyişi gözlemledikten sonra bugün hızlıca bir parçası oluyorlar bu işleyişin, aksamıyor hiçbir şey ki bu da bir kez daha örgütlenmenin önemini gösteriyor bize aslında.

Bugün; tenis kortuna kurduğumuz yatakhaneyi daha iyi ısıtmak için sobalarımız geliyor, masa ve sandalyelerin olduğu iki koca alanımızdan bir tanesine aileleri birlikte yatırmak için gelen çadırları kuruyoruz. Kreşimiz saatinde başlıyor, çocuklara oyunlar oynatıyoruz. Felaket kelimeleri çıkmıyor ağızlarından, birkaç saatliğine yaşıtlarıyla oynuyorlar. Hem bugün biraz daha güneşli hava, hepimizin hasta hissettiği ve vitamin alıp durduğu şu günlerde bize de iyi geliyor. Hastanemiz vızır vızır çalışıyor, bizler vitamin alıyoruz, depremzedeler kırıkları ve açık yaraları için geliyorlar. Doktorumuzdan öğreniyoruz, depremden sonraki ilk günlerde gönüllü olarak gelen birçok doktor ya köylere yönlendirilmediği ya da insanlar enkazdan çıkarılmadığı için yapacak bir şey bulamayıp geri dönmüşler. Hâlbuki burada sağlıkçılara çok ihtiyaç duyuyoruz. Bizi işiten, gören birçok doktor da varmış, iletişime geçip gönüllü olarak Defne Evi’ndeki hastanemize geliyorlar. Ortopedist ve tecrübeli hemşirelerin oluşturduğu bir ekip de bizimle artık. Gezici ambulans yapma fikrimiz bürokratik engellere takılsa da röntgen cihazlarından EKG aletlerine yoğun bakım ünitesi haricinde bir hastanede olması gereken ne varsa onların temin edilerek burasının teşekküllü bir hastane olarak işlemesinin adımlarının atıldığını görüyoruz. Devlet, hastanelerine 3 ay sonraya randevu verirken, enkaz altından akrabalarının çıkardığı insanlar ambulans gelmediği için sokaklarda ölüp battaniyelere sarılırken, biz 7-24 bakımın gerçekleştirildiği bir hastane kuruyoruz aslında.

Mutfakta aşçılar da bilfiil çalışma hâlinde. Ekibinden biri sara krizi geçirince “bu adam yarın işine dönebilecek mi ona göre mesai ayarlayacağız” diyen bir ekipten bahsediyoruz, disiplinli çalışmaları olabildiğince besleyici ve doyurucu bir şekilde her gün saatinde 3 öğün yemek ve atıştırmalığın yüzlerce insanı doyurmasını sağlıyor. “Biz işimizi yapıyoruz” diyorlar, “biz insanların doyması için uğraşırız.” Biz de öyle, herkesin doyması için uğraşımız. Erzak dağıtımını devam ettiriyoruz aynı zamanda, gelen insanlara da ihtiyaçları doğrultusunda imkânlarımız ölçüsünde elimizdeki malzemeden dağıtıyoruz. Tuvaletler bizim için hâlâ bir sorun, seyyar tuvaletimizi çalıştırabilmek için tesisatçı bulmaya çalışıyoruz.

Bizim yaşamı kurduğumuz yerde elbette ölümün akbabaları da kol geziyor; polis ekipleri devriye atmaya devam ediyorlar, tedirginlik yaratmamak adına bir gözümüz üstlerinde de olsa duraksamadan devam ediyoruz. Ki çözündükleri o kadar bariz ki bir jandarma gelip annesini deprem bölgesinden çıkarmak için bizden yardım istiyor. Gitmek isteyen depremzedelerin iletişim bilgilerini alarak onlara araç bulmaya devam ediyoruz. Enkaz alanlarına gidiyoruz; enkazın arasında yatan aileler var hâlâ, göçüklerin arasında uyuyanlar, onları merkezimize çağıyoruz. Hava koşulları sebebiyle brandaya, hep daha fazla çadıra ihtiyaç duyuyoruz, bunların temini için her kapıyı aşındırıyoruz. Jeneratörümüzün bozulması tehlikesiyle karşı karşıyayız, trafodan elektrik çekmenin yollarını arıyoruz.

Burası sadece yemek ve çadır dağıtılan herhangi bir yardım yerinden farklı, elbette acı dolu ama bunun altında ezilmemeye, ezilenleri kederini örgütlemeye çağırıyoruz, çalışıyoruz. Biz burada depomuzu taşırken, tırlardan onlarca kişi saatlerce eşya indirirken pet şişelerden top yapıp çocuklarla oynuyoruz; ateş başında gençlerden kestiği ümidi yeniden kazandığını söyleyenlerle sohbet ediyoruz. “Devlet gelmedi siz geldiniz” diyenlerin yüzündeki gülümsemede yaptıklarımızı görüyoruz. İnsanların sadece yan yata yatıp yemek “aldığı” bir yer değil burası, çok zor koşullardan kademe kademe düzelterek, yan yana eşya taşıdığı, yemek yaptığı, sohbet ettiği, ne yapabileceğini tartıştığı, devrimcilerle birlikte kendi şehirlerini yeniden kurdukları bir yaşam alanı. Para geçmez burada, birbirini uyandırmak geçer, kolileri açmak geçer, çukur kazmak geçer, çocuklarla resim yapmak geçer, ekmek bölmek geçer, hayatın tüm değerleriyle yaşatılmaya çalışıldığı, her şeye rağmen ve aslında o her şeyden yaratılan dayanışma geçer. Çok yorgunuz, 3-4 saat ya uyuyoruz ya uyumuyoruz, çelişkiler karmaşıklaşıyor, her gün yeni bir şeyle karşılaşıyoruz. Mesela bugün ödünç alıp tonlarca eşya taşıdığımız römorkun sahibi römorku geri aldı; cenaze taşımak için. Duraksamıyoruz. Samandağ’a bir ekibimiz desteğe gitti, çadırlar için yeni olanaklar yaratıyoruz, her gelen özenle çalışıyor, mahalleli her geçen gün daha fazla el veriyor. Gemi işlemeli tıkır tıkır, biliyoruz.

13 Şubat 2023

Enkazı birlikte kaldırıyoruz, hesabını da birlikte soralım.
Deprem Mahkemeleri kurulmalıdır!

Yıkılan binaların müteahhitleri üçer beşer tutuklanıyor, bakanlık emriyle hasar kayıtlarının olduğu kamu binası yıktırılmaya çalışıyor. Bölgedeki avukatlar yetişmese enkaz altında bıraktıkları bir kentin karanlığını, suçlarını örtmeye kullanacaklar.

Asıl sorumlular bellidir.

Asıl sorumlular, imar affı kanun teklifi edenlerden, bu kanunlara evet oyu veren burjuva muhalefetinden iktidarına tüm yasama sürecinde rol almış milletvekilleridir.

Asıl sorumlular, depreme dayanıksız binaların imar iznine imza atmış eski ve yeni belediye başkanları, belediyelerin imar müdürleri, komisyonlarıdır.

Asıl sorumlular, eski ve yeni çevre şehircilik bakanları, il müdürleri, bürokratik süreçte yer almış tüm kişilerdir.

Asıl sorumlular Saray’dadır.

Nasıl deprem haberini alır almaz birbirimizden başka bir kurtarıcı beklemeden harekete geçtiysek, üzerimize devlet eliyle çöktürülmüş bu enkazı nihai olarak kaldırmak için tüm sorumluların yargılanmasını sağlamalıyız.

Ama öyle üç beş müteahhit tutuklayıp öfkemizi sündürmeye çalışan göstermelik mahkemelerde değil.

Depremin asıl sorumlularını gösteren delillerin tutulduğu binanın yıkımı için emir veren bakanlığın tespitleriyle yürütülecek soruşturmalarla değil.

Deprem mahkemeleri kurulmalıdır. Bütün sorumlular yargılanmalıdır.

• Baroların, meslek odalarının, gönüllülerce oluşturulmuş afet koordinasyon merkezlerinin, ekoloji ve kent örgütlenmeleri ile sağlık örgütleri, emek örgütlerinin bir araya geldiği bir koordinasyon kurulmalıdır. Bu koordinasyon sorumluların yargılanma sürecini tüm boyutları ile örgütlemelidir.

• Bölgede çalışma yürüten gönüllü afet koordinasyon merkezlerinin katkısıyla hasar tespiti yapılacak binalar ve örnek alınacak enkazlar belirlenmelidir.

• Bu yıkıma yol açan, izin veren devlet görevlilerinin hiçbir şekilde tarafsız olmayacağı açıktır.
Hazırlık aşaması için hasar tespit çalışmaları, enkazlardan alınacak örnekler, verilmiş imar izinlerinin geriye dönük denetlenmesi, delillerin toplanması vb. baroların ve odaların belirlediği avukatlar, mühendisler, mimarlar tarafından yürütülmelidir.

• Soruşturma süreci yalnızca savcılığa bırakılamaz. Hukuk fakültesi öğrencisi sınavda yazsa dersten kalacak içerikte iddianamelerin hazırlanmaması için bu süreci hukuki açıdan takip edecek, görüş bildirecek; imar hukuku ve ceza hukuku alanlarında çalışan hukukçulardan oluşan konusuna özgü komisyonlarla sürece dahil olmalıdır.

• Soruşturma sürecinde toplanan veriler, süreç boyunca barolar ve meslek örgütleri tarafından halka açıklanmalıdır.

• Depremin ilk gününden bu yana seferber olan bizler, soruşturma sürecinin başlatılmasından etkin bir şekilde yürütülmesine, tüm dava sürecinde; mahkeme salonunda, adliye önünde, sokakta tüm sorumlular hak ettikleri cezayı alıncaya dek sürecin takipçisi olmalı, oluşturulan bu dayanışmayı büyütmelidir.

Bir daha bu enkazın altında kalmak istemiyorsak, tüm sorumluların ceza almasını sağlamalıyız. Bunu ancak örgütlü gücümüz ile yapabiliriz. Bugün nasıl ki işçiler, kadınlar, öğrenciler olarak hayatta kalmak için birbirimize el veriyorsak, dayanışmayı büyütüyorsak bundan sonra da hep birlikte bu mücadeleyi yürütmeli ve büyütmeliyiz.

Akdeniz-Armutlu Coordination Center: Each example we create serves as an example for another earthquake zone

From Armutlu Coordination Center…

Here is the Akdeniz Armutlu Coordination Center, established in the city of Hatay, which is one of the citites that have been most affected by the earthquake. We initially would like to share experiences on how this place was established. From the first moment of the earthquake, even though we did not have experiences to this extent, we knew that solidarity will keep us alive. Our priority was going to the buildings under wreckage saving our neighbors, relatives, friends, everyone we knew or didn’t know, anyone who we could hear, and reach. This had to be done in an organized manner because we neither had any equipment to break the walls nor to respond to the medical conditions of the people we rescued. We called for help. Our call was to all workers, health employees, construction workers, miners, anyone who would like to be a volunteer. 

We all saw the unresponsiveness of the state from the first of the earthquake. We neither saw any AFAD team nor Red Cross that was building tents for the people who survived the earthquake. Those who overlook deaths by hiding behind lies of destiny are on the one side, those who collect supplies from every part of the country, volunteer and engage in actions are on the other side. 

At the first morning of the earthquake, almost all of Antakya were unable to enter their houses. The cold weather of winter, shortage of food and clothes, were problems that confronted us and that we needed to solve in the long run. A boiling pot of hot soup in Defne Park In Akdeniz Neighborhood became the source of hope for the people here. With the calls that we made, volunteers from Ankara, Istanbul, Kocaeli and Antalya, and other cities arrived here. 

We made a list of things that we needed to do to rebuild a city that was left under wreckage and we separated into teams. The area that in the first day was inhabited by a few volunteers and people who escaped the earthquake, became an area where life is recreated with the arrival of revolutionaries, construction workers, students, medical workers, and the press. 

While we left aside a large group for the rescue operations, we established an area in few days that provides many essential necessities, including toilets, infirmary, dormitory, kitchen, and a kindergarten.

Our pot of soup that boiled for only 5 people in the first day turned into hot meals 3 times a day that is enough for 300 people by the 5th day. While during the first day we could only go looking for our friends and family, now we established a rescue team that can go to many neighborhoods of Hatay. While we did not even have one blanket, we became a center that can supply necessary items to villages where no aid was coming. We could today add extra toilets and showers to the toilet that we constructed with our own hands. While we had a small infirmary, now we are looking for ways to create our own ambulance. As those who were left on the streets with their pajamas on this cold winter day, we created a space where we have light and heating using generators we got out of destroyed supermarkets. Children who went through the shock of the earthquake now start returning to a normal life in our kindergarten where they can play games and make paintings during the day.   

This life that we built at the Armutlu-Akdeniz Neighborhood in Hatay, today needs to be created in all parts of the earthquake zones. We all know that the state sees the peoples here as deserving death. We do not seek for the state because whoever has the wound has the cure. We cannot wait for the state who does not rescue people under the wreckage to build a life. Because if they come, they will only continue their profit-plunder system. It is the state, the Palace Regime itself who is responsible for the thousands of lives lost because of delays. The blood of our people is on the hands of the state, and we will never forget this, neither will we forgive. 

It is all of our responsibility come together and spread the example that we build here against the system that caused hundreds of thousands of people to end of homeless. Repairing the damage that this earthquake has caused is within the hands of workers, students, medical workers, and peoples. 

We showed that solidarity is the grace of the oppressed by organizing when we needed each other. We developed the things that we built in this process where we worked with all we had by coming together more and more. 

This is our call to everyone from the Akdeniz-Armutlu Coordination Center; construction workers, miners, medical workers, engineers, teachers, workers from all sectors, students, women should come to the earthquake zones, set up coordination centers with people who survived the earthquake and plant the seeds of a new life starting with basic necessities. Each example that we create serves as an example for another earthquake zone. 

It is our own arms that will save us!

February 10th 2023

Where will you contemptible parasites flee?

It’s been six days.

Hundreds of thousands of people, lives.

You, me, them.

All those who see us deserving of this, all of them, are enemies of the people. We also have “notebooks”.¹

It is said that there is no state. The state and the people-workers are two different poles, they are always against each other as such. So the state exists and that is it.

Let’s admit that they are enemies, they are enemies of the people together, all of them.

On the first day, it was the state that said “Our time is the time to be silent, it is the time for the state to speak”; again, after the declaration of the state of emergency, it is the state that says “Of course, we support every step that will benefit our citizens in such a sensitive process”.

There is also AFAD², which is said to have “honorable bureaucrats” in it, and given the directive to stand at the center of all efforts of the state, a state which is a disaster in itself!

AFAD, which has proven over and over again that it has nothing to do with disasters other than the one in its name, is a civil war organization, subordinate to the Ministry of Interior. It has become an enemy of the people with the Presidential Decree No. 4, after the 2018 elections. There cannot be a single honorable director of AFAD, as all of them are “qualified”. They are qualified in this order based on plunder, profit and war, they all know their job.

The concerts organized by the municipalities with the money given to AFAD, funds that are transferred to the foundations, how these were deleted from the Court of Accounts reports, etc. is known by everyone.

This is not a destiny plan, rather, it is a planned destiny. We see this in fires, in the pandemic, in floods.

Yes, we have some things that we accept.

It was accepted by everyone, for example, that we were alone in the first hours. The first earthquake happened at 04.17am, everyone woke up and only after the 2nd hour, didn’t volunteers from dozens of cities start to go to the area? When the sun was rising the same day, didn’t volunteers, revolutionaries, start collecting items for urgent needs in dozens of centers? Didn’t the phone calls of “they can’t do it, I’m taking a leave from work, I can come”, “I’m a builder, I’m an engineer, I’m a miner” answer those who announced “We’re going to the region”? We must take this acceptance one step further, we always have only each other. They are trying to leave us under the wreckage of this appalling order for 365 days. Let’s admit this as well.

For example, let’s take the declaration of state of emergency, who was surprised? Well this is the state; however, the state of emergency was not enough, so let’s add some racism! Immigrants, primarily Syrians, are declared to be looters in the ongoing campaign encouraged by the state’s political and social media agents, some calling for those who attain necessary subsistence items from stores to be shot by the military. Are you looking for a looter? There’re tons of them in front of us, like companies announced tax-deductible benefits for their aid support for the earthquake.

And now even being arrested has become something that everyone would consider an honor. Shouldn’t we take another step in this case? Why should we recognize any of the laws of an order where asking for and delivering humanitarian aid is a reason for arrest?

We are on the sixth day… All of them are public enemies. Now and always, we only have each other.

There are hundreds of thousands of us under the rubble. Quickly;

  • The solidarity and coordination centers that are established in the earthquake zones should spread to all regions. The impact of this destruction, in which millions of people are affected, will be long-lasting. The mobilization for solidarity has to turn into a long-term organization.
  • Solidarity is not just delivering parcels. While this is AFAD and this is the state, mechanisms should be established in all solidarity centers to ensure that the parcels given by the people go to the right place.
  • Solidarity centers established with earthquake victims in the region have accomplished extraordinary things under limited resources and capabilities, from search and rescue to weaving a new life,. It is very important to increase the number of these centers and to extend the collective work here in a long-term process.

Let’s spread this struggle, which has been waged by millions of people with the same feeling for 6 days, to the whole of life.

Before us is a long-term struggle, in which we will send all the enemies of the people to the depths of hell.

11 February 2023

¹ Erdoğan noted that they are noting down in their notebooks all those who are against their reaction and engaging in solidarity at this moment of crisis. 

² The state’s emergency response agency for disasters. 

Siz aşağılık asalaklar nereye kaçacaksınız?

Altı gün oldu altı.

Yüzbinlerce insan, can.

Sen, ben, o.

Bize bunları reva görenlerin hepsi ama eksiksiz hepsi halk düşmanıdır. Bizim de “defter”lerimiz var.

Devlet yok, deniyor. Devlet ve halk-emekçiler iki ayrı kutuptur, her zaman böyledir. Yani devlet vardır ve budur.

Daha enkazdan feryat figan sesler yükselirken “Üzerine titrememiz gereken konu milli güvenliğimizdir; ülkenin ve devletin ‘sağlığı’dır.” yazıyor biri, diğeri “hava, cıva bunlar” şarlatanlığını televizyonlara taşıyor, dayanamayıp “vinçler, dozerler size girsin” diye vites yükseltiyor bir diğeri. Ee tabii “öyle bir çakalım ki”den aşağı kimsenin kalmaması lazım.

Kabul edelim düşman olduklarını, hepsi beraber halk düşmanıdır, hepsi.

Daha ilk gün “Bizim susma zamanımız, devletin konuşma zamanıdır.” diyen de devlettir; OHAL ilânından sonra “Elbette biz böylesine hassas bir süreçte vatandaşlarımızın lehine olacak her adımın destekçisiyiz.” diyen de devlettir.

Bir de, kendisi başlı başına afet olan devletin, tüm çalışmaların merkezinde duracağı direktifi verilen, içinde “onurlu bürokratların olduğu” söylenen AFAD’ı var!

Adındaki afet dışında afetlerle hiçbir ilişkisi olmadığını defaten kanıtlamış olan AFAD bir iç savaş örgütüdür, İçişleri Bakanlığına bağlıdır. Bu halk düşmanı hâline 4 no’lu Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle gelmiştir. Yani “atı alan Üsküdar’ı geçti”den 1 yıl, “adam kazandı”dan 15 gün sonrasıdır. Tek bir onurlu yöneticisi olamaz AFAD’ın, zira hepsi liyakatlidir. Yağma-rant ve savaş üzerine kurulu bu düzenin adamlarıdır, hepsi işini bilir.

AFAD’a giden paralarla belediyenin verdiği konserler, vakıflara aktarılanlar, bunların Sayıştay raporlarından nasıl silindiği vb. ulu orta dillerdedir.

Kader planı değil planlı kaderdir bu. Yangınlardaki gibi, pandemideki gibi, seldeki gibi.

Kabul ettiklerimiz var, evet.

Herkesin kabulüydü mesela daha ilk saatlerde yine baş başa kaldığımız. İlk deprem 04.17’de oldu, herkes birbirini uyandırdı ve daha 2. saatten onlarca kentten gönüllüler alana gitmeye başlamadı mı? Gün aymaya başlayınca onlarca merkezde hızlıca acil ihtiyaçlar için gönüllüler, devrimciler, eşya toplamaya başlamadılar mı? “Biz bölgeye gidiyoruz” çağrısı yapanlara “bunlar yapamaz, ben işten izin aldım gelebilirim”, “ben inşaatçıyım, ben mühendisim, ben madenciyim” telefonları yağmadı mı? Bu kabulü bir adım daha öteye taşımalıyız, hep biz bizeyiz. 365 gün bu aşağılık düzenin enkazında bırakılmaya çalışanlarız biz. Bunu da kabul edelim.

OHAL ilanı mesela, kim şaşırdı? Ee devlet bu; OHAL tutmadı, o zaman biraz ırkçılık verelim! Yağmacı mı arıyorsunuz? Tonlarcası önümüzdedir, yine de güncel liste isteyen, vergiden düşmek için yardım parası açıklayan şirketlere bakabilir.

Ve artık tutuklanmak bile herkesin onur kabul edeceği bir şey hâline gelmiştir. Peki, öyleyse bir adım daha atmak gerekmez mi? İnsanî yardım isteme-iletmenin tutuklanma gerekçesi olduğu bir düzenin yasalarını biz niye tanıyalım?

Altıncı gündeyiz… Hepsi ama hepsi halk düşmanıdır. Şimdi ve hep, biz bizeyiz.

Enkazın altında yüz binlercemiz var. Hızlıca;

  • Kurulan dayanışma, koordinasyon merkezleri dört bir yana yayılmalıdır. Milyonlarca insanın etkilendiği bu yıkımın etkisi uzun süreli olacaktır. Yaşanan dayanışma seferberliği, uzun süreli bir organizasyona dönüşmek zorundadır.
  • Dayanışma sadece koli iletmek değildir. AFAD buyken, devlet buyken, tüm dayanışma merkezlerinde halkın verdiği kolilerin doğru yere gittiğini denetleyecek mekanizmalar kurulmalıdır.
  • Bölgede depremzedelerle beraber kurulan dayanışma merkezleri, arama-kurtarmadan yeni bir yaşam örmeye bu kısıtlı imkânlarla olağanüstü şeyler başarmıştır. Bu merkezlerin sayısını arttırmak, buradaki kolektif çalışmayı uzun erimli bir sürece yaymak, çok önemlidir.

6 gündür milyonlarca insanın aynı duyguyla yürüttüğü bu mücadeleyi, tüm yaşama yayalım.

Önümüzde halk düşmanlarının hepsini cehennemin dibine göndereceğimiz uzun soluklu bir mücadele durmaktadır.

11 Şubat 2023

Statement from the Armutlu Coordination Center: We respond with anger, not with surprise!

We are reporting from the coordination center we established in Antakya Akdeniz Mahallesi five days ago;

Our Coordination Center is a solidarity center established by the residents of Akdeniz Mahallesi and the surrounding neighborhoods with revolutionaries, students, construction workers, healthcare workers and cooks.

We have been looking for ways to create a collective life and survive with our resources for five days, with actions involving toilet construction to kitchen construction, assembling a search and rescue team, and providing the safety and heating of the area and surrounding buildings.

While the State leaves the destroyed city to its fate with the people in it, we are rebuilding it from the first moment of the earthquake until today. While we go to the destroyed neighborhoods with our digging shovel to save the people in the wreckage and engage in search and rescue, we are looking for ways to provide shelter, heating and many other basic needs with the earthquake victims who survived the winter cold.

We are trying to provide their needs not only to our own region, but also to districts and villages that do not receive the slightest aid. While we did not meet any government officials during these five days, as two of our friends who were walking around in order to ensure the safety of the people living in the car, our coordination center, and those going in and out of the houses, they were stopped and physically harassed by the TEM branch of the police under the pretext of an ID check. During this encounter, our friends were threatened with the statement: “If you don’t leave the area the next day, we will disappear you here and no one will be able to find you.” This threat is a threat to all of us, not just our friends. The TEM branch and the state are responsible for everything that will happen to our friends and all of us.

We respond with anger, not with surprise, that the state, which has not made any effort to find those lost under the rubble from the first moment of the earthquake and is incapable of providing a blanket or a tent to the survivors, attacked the solidarity areas.

Solidarity keeps alive. 

10 February 2023

Antakya

Perspektif

Taksim’in gölgesinde Kadıköy: 2025 1 Mayısı

Son yıllarda her yıl olduğu gibi, 2025 yılı 1 Mayıs kutlamalarında da, devlet-sol ve sendikalar arasında bir “manevra savaşı” devreye girdi. Her yıl 1 Mayıs...