Ana Sayfa Blog Sayfa 152

“Çocuklar ölmesin” demenin bedeli ağır, çocuk istismarını destekleyene ise engel yok!

Fethiyespor takımı, savaş politikalarına karşı barış talebinin hedef alınmasının en simgesel örneklerinden olan Amedspor’u, Spor Toto 2. Lig Beyaz Grup futbol müsabakasında, kendi sahasında Nazım Hikmet’in “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine. Bu hasret bizim” satırlarının yazılı olduğu pankartla karşılamıştı.

Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK) maça dostluk vurgusuyla çıkan Fethiyespor’a müsabakaya izinsiz pankartla çıkıp talimatlara aykırı davrandığı gerekçesiyle 5 bin TL ceza verdi.

PFDK cezaya, Amedspor direnmeye doymuyor

Amedspor oyuncuları ve taraftarları uzun süredir saldırılarla karşı karşıya. PFDK’nın ‘hassas durum’ bahaneleriyle, ‘ideolojik propaganda’ yaptıkları gerekçeleriyle düzenli olarak taraftarsız maça girme, para cezası ve puan silme cezaları uygulaması, kulüp yöneticilerine linç girişiminde bulunulması, gol sevincinde dahi taraftarlarına TOMA ile saldırılması, futbolcularına dönük saldırılar, bu saldırılardan sadece bir kaçı.

Sosyal medya paylaşımlarında “Savaş dursun, insanlar ölmesin” dediği için 1 yıldan 5 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenilen Amedspor forveti Deniz Naki hakkında açılan davadan, 8 Kasım günü beraat kararının çıkması klüp ve taraftarlarca sevinçle karşılandı.

Son olarak PFDK’nın, Süper Toto 2. Lig Beyaz Grup’ta Fatih Karagümrük ile oynanan müsabakada taraftarların attığı tezahürattan dolayı verdiği 4 bin TL cezayı, Direniş Taraftar Grubu üyeleri, stadda kâğıt mendil satarak topladıkları parayla ödedi. Direniş Taraftar Grubu Başkanı Ramazan Tugay, “Direniş grubu sezon başından bugüne kadar Amedspor’a bir zarar gelmesin diye kendilerini siper etti. Karagümrük maçında bazı kendini bilmez kişiler küfür ettiği için kulübe ceza kesildi. Bu ceza taraftar yüzünden verildiyse, biz de Direniş Taraftar Grubu olarak bu cezayı kendimiz ödemeye karar verdik.” diye konuştu.

Amedspor’a dönük saldırılar yetmezmiş gibi dayanışma içindeki kulüp ve taraftarlarına gözdağı amaçlı verilen cezalara karşı barış ve kardeşlikten yana olan futbolcuların ve taraftarların direnci futbolun sadece futbol olmadığını tekrar tekrar hatırlatıyor.

Mühim olan propaganda yapanın kim olduğu

Amedspor ‘ideolojik propaganda’ gerekçeleriyle ceza üzerine ceza yerken, kendilerini ‘Fenerbahçe’nin faşistleriyiz’ şeklinde adlandıran Until The Grave (Mezara Kadar) adlı taraftar grubu, 20 Kasım günü Galatasaray ile oynanan derbi maçında, AKP’li milletvekilleri tarafından meclise sunulan, çocuk istismarını aklayan yasal düzenlemeye gönderme yapan iğrenç bir pankart açtı. “17 yıldır illegal, bundan sonra legal +18” ifadeleriyle Fenerbahçe’nin galibiyetini Galatasaray’a tecavüz etmesi olarak yorumladıkları bu pankartın, üst düzey ‘güvenlik’ önlemlerinin alındığı derbi maçına nasıl sokulduğu esas soru.

Aynı hafta sonu, oynanan maçlarda çocuk haklarını korumaya yönelik pankart açmak isteyen taraftar gruplarına yönelik birçok ‘önlem’ alındı ve didik didik yapılan aramalarda bazı muhalif taraftar gruplarının pankartlarının maça sokulması engellendi. Bu durum da, devlet açısından tribünlerdeki esas sorunun propaganda yapmak değil, toplumsal muhalefetin bir parçası olmak, barıştan, özgürlükten, kardeşlikten yana olmak olduğunu gözler önüne serdi.

Kaynak: direnişteyiz, Sendika.org, Fanatik, 22 Kasım 2016

Çocuk işçiliğe alenen göz yumuluyor

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, CHP İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in çocuk işçiliğine ilişkin soru önergesine verdiği yanıtta; son 5 yıl içinde İş Kanunu kapsamında yasaklanan hallerde, çocuk işçi çalıştırdığı için idari para cezası kesilen işyeri sayısının 232 olduğunu açıkladı.

Gelen cevaba ilişkin konuşan ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine atıfta bulunan Adıgüzel, “Her ne kadar resmi, yetkili ağızlardan bir açıklama yapılmasa da, sivil toplumun çabaları sayesinde 2016 yılının ilk beş ayında en az 18, son üç buçuk yılda ise en az 194 çocuğun çalışırken yaşamını yitirdiğini biliyoruz. Onlarca çocuk hayatını kaybederken, bugün itibariyle Türkiye’de 1 milyon çocuk işçinin varlığından söz edilirken; göstermelik bir sayıda ceza kesilmesi, iktidarın çocuk işçiliği ile mücadeledeki samimiyetsizliğini, denetimsizliğini ortaya koyuyor” dedi.

Adıgüzel, “Son 5 yılda, 18 yaş altı kaç çocuğun iş cinayetlerinde hayatını kaybettiğini, bu çocuklar arasında, mevcut İş Kanununa göre çalıştırılması yasak 15 yaş altı kaç çocuk olduğunu sormamıza rağmen, sorularımız yanıtsız bırakılmış. Bu soruların yanıtları mı bilinmiyor, yoksa paylaşılmak mı istenmiyor? Daha kaç çocuğun çalışırken hayatını kaybettiğini bilmiyorsanız o koltuklarda ne işiniz var. Hükümet çocuk işçiliği ile böyle mi mücadele ediyor?” diye de sordu.

‘Görmedik, duymadık, bilmiyoruz’ tavrı

Geçtiğimiz aylarda Antakya’daki merdiven altı atölyelerde, başta IŞİD olmak üzere, Suriye’deki cihatçı grupların giydiği üniformaların üretiminin Suriyeli çocuklara yaptırıldığı ortaya çıkmıştı. Müezzinoğlu, medyaya yansıyan bu iddialara ilişkin soruya verdiği cevapta ise, konuyla ilgili Bakanlığa intikal eden bir başvuru veya tespit bulunmadığını ifade etti. Bakanlığın konuyla ilgili tutumunu eleştiren Adıgüzel, “Adı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olan bir devlet kurumunun, ulusal ve uluslararası medyada geniş yer bulan böylesine vahim bir konunun kendisine intikal etmesini beklemesi de ayrıca düşündürücüdür” dedi.

“Türkiye’ye sabotaj var”

Geçtiğimiz ay da BBC’nin bir haberiyle Zara, Mango ve Marks&Spencer gibi markaların Türkiye’deki tekstil üretimlerinde, kayıt dışı Suriyeli çocukların çalıştırıldığı ortaya çıkmıştı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Antalya’da patronlar, sendika ve kitle örgütleriyle bir araya geldiği bir toplantıda, yapılan haberi, habercilik etiği anlamında doğru bulmadığını, BBC’nin “3 milyon Suriyeli mağdur ve mazlum insana Türkiye’nin ev sahipliği yapmasını” haber yapması gerektiğini söyledi. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci de, BBC araştırmacı gazetecilik programı Panorama tarafından Suriyeli mültecilerin çalışma koşullarıyla ilgili yapılan araştırmanın iyi niyetli olmadığını iddia etti ve “Türkiye’ye sabotaj var” dedi.

Oysa sermaye çocuklarımızın kanıyla besleniyor

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) verilerine göre; ülkemizde yarısı tarımda, diğer yarısı ise sanayi ve hizmet sektöründe olmak üzere milyonlarca çocuk işçi çalıştırılıyor. 2016 yılının ilk beş ayında en az 18, son üç buçuk yılda ise en az 194 çocuk işçi yaşamını yitirdi. Çocuk işçi ölümlerine 6 yaşından itibaren rastlanıyor ve genel olarak çocuklar içinde işçi cinayetlerinin % 9,8’inde Suriyeli çocuklar yer alıyor.

Kaynak: İSİG, evrensel, 8 Kasım 2016

Erkek egemen zihniyet okullarda can alıyor

Aksaray Güzel Sanatlar Lisesi Spor bölümünde öğrenim gören 17 yaşındaki kız öğrenci, hafta sonunda okul pansiyonunun bahçesinde sınıfından bir erkek arkadaşıyla oturduğu esnada pansiyonda görevli öğretmenleri tarafından görüldü. Her iki öğrenci hakkında tutanak tutan öğretmenler durumu okul idaresine bildirdi. Okul Müdürü Savaş Şimşek ise her iki öğrenciyi odasına çağırarak kendilerini okuldan atacağını ve “bankta birlikte oturduklarını” ailelerine bildireceğini söyledi.

Bunun ardından bunalıma giren ve Nevşehir’e ailesinin yanına giden kız öğrenci, tekrar ailesi ile birlikte Aksaray’a dönerken hareket halindeki araçtan atlayarak intihar etmek istedi. Ağır yaralanan genç kıza ilk müdahale olay yerine gelen sağlık ekipleri tarafından yapıldı. Daha sonra Nevşehir Devlet Hastanesi’ne kaldırılırken buradaki 4 günlük yaşam mücadelesini kaybetti.

İntihara süreklenen ilk öğrenci değil

Daha önce de bir çocuk okul müdürünün odasından atlamıştı ve okul idaresi yargılanmamıştı.

Muğla-Milas Dr. Mete Ersoy Ortaokulu’nda 14 yaşındaki bir kız öğrenci, başka bir öğrenci tarafından tacize uğramış ve durumu okul idaresine bildirmişti. Okul müdürünün tacizin üstünü örtmeye çalışması üzerine müdürün odasından atlayan öğrenci, ağır yaralanarak hastaneye kaldırılmıştı.

Okullarda keyfî, gerici uygulamalar artarak sürüyor

Devletin eğitim alanında gerçekleştirdiği gerici uygulamalar, okul yönetimlerinin keyfi tutumlarına kapı aralıyor. 30 Ekim günü, Mersin’in Akdeniz ilçesinde 1090 öğrencinin eğitim gördüğü İleri Ortaokulu Müdürü Hasan Hüseyin Aygül’ün okulda yapılan kurul toplantısında “Bundan sonra kız ve erkek öğrencilerin yan yana oturmasına asla izin verilmeyecek” dediği basına yansıdı. 62 öğretmenin katılımıyla yapılan kurul toplantısında konuşan Aygül’ün, “Hangi veli ve öğrenci itiraz ederse, ’Müdür beyin talimatıdır’ denilecek. Bu karara herkes uymak zorundadır” dediği belirtildi.

2 Kasım günü de Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi kantini olarak bilinen Mimoza Cafe’de bir kadın öğrencinin erkek arkadaşıyla birbirine sarılmasına tahammül edemeyen işletmeci erkek öğrenciyi yanına çağırarak, hakaretler yağdırdı. Olayın görgü tanığı, işletme sahibinin öğrencilere, “Siz Türk müsünüz?, Müslüman mısınız?, O kız senin helalin mi?, Bir daha buraya giremezsiniz, defolun buradan” şeklinde hakaret ettiğini belirtti. İşletmeci ailesi ve çalışanları ile birlikte iki öğrenciyi zor kullanarak dışarı attı.

Kadınlara yönelik artan baskılar, beraatlerle, iyi hal indirimleriyle sonuçlandırılan kadın cinayetleri davaları, devletin kadınlara dönük şiddet niteliğindeki açıklamaları ve karma yurtların kaldırılmasıyla başlayan gerici uygulamalar, eğitim kurumlarında yeni saldırılar ve keyfî uygulamalarla karşılık bulmaya devam ediyor.

Kaynak: direnişteyiz, 17 Kasım 2016

Susmuyoruz, itaat etmiyoruz, direnişimizi, dayanışmamızı ve mücadelemizi “herHalde büyütüyoruz!”

25 Kasım Kadın Platformu’nun çağrısıyla birçok kadının ve  kadın kurumunun katılımı ile gerçekleşen eylemde kadınlar Tünel’den Galatasaray Meydanı’na doğru yürüdü. Yürüyüşte sık sık ”Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!” “Direne, direne kazanacağız”, “Yaşasın kadın dayanışması”, “Devlet elini bedenimden çek”, “Kürdistan’da direnen kadınlara bin selam” sloganları atıldı ve alkışlar, zılgıtlar tüm İstiklal Caddesi’ni doldurdu. Eylem esnasında kadınların coşkusu göze çarptı.

Yürüyüş esnasında kısa bir süre oturma eylemi yapılarak erkek şiddeti ile katledilen kadın ve LGBTİ’lerin isimleri okundu ve öldürülen kadınların mücadelelerinin sokakta, meydanlarda, alanlarda süreceği vurgusu yapıldı.

Basın açıklaması, yürüyüşün ardından Galatasaray Lisesi’nin önünde gerçekleştirildi. Açıklamada; kadına yönelik şiddetin bir devlet politikası olarak yürütüldüğü, bunu yanı sıra çocuklara ve kadınlara tecavüz edilmesinin ve istismarın önünü açan yasalar ile şiddetin meşrulaştırıldığı ifade edildi.

Çocuklara yönelik cinsel istismarın önünü açan önergeye karşılık “Suçluyu değil, çocukları koru” diyen kadınlar hükümete yönelik taleplerini dile getirdi. Ayrıca önergenin geri çekilmesinin kadınların direnişi ile gerçekleştiği ve bundan sonra da kadınların talepleri için sokaklarda olacakları vurgusu yapıldı. Kadın mücadelesinin “herHalde” devam edeceğini haykıran kadınların eylemi halaylar, şarkılar ve türküler ile sona erdi.

Çürümüş düzeninizi başınıza yıkacağız!

Çürümenin, ahlaksızlığın hukuk haline getirilmesi, tecavüzün kanunlaşması, tecavüzcünün korunması budur.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ diyor ki; “Küçüğün olmasa da, ailenin rızası var.”, bu yüzden bu kanunla beraber ilk etapta kanundan 4000 tecavüzcünün yararlanıp tahliye olacağını söylüyor.

Adalet Bakanı bunu diyor; çocuklara tecavüz edenler dışarı çıkacak, elini kolunu sallayarak gezecek, katiller, hırsızlar dışarı çıkacak; toplumun özgürlüğü, çocukların geleceği için çalışanlar içeri girecek. Yapmaya çalıştıkları budur.

Bu yüzden bu önergeyle tecavüzcülerin tahliye edilmesinin ve daha fazla tecavüzün önünü açanlar, Gündem Çocuk gibi çocuk haklarını savunan, istismarın önüne geçmek için çalışan derneklerin de kapısına mühür vuruyorlar.

Biz engel olmazsak, tecavüz kanun oluyor.

Biz engel olmazsak, ahlaksızlık kanun güvencesine alınıyor.

Biz engel olmazsak, şehir yıkmakta ve tecavüz etmekte IŞİD’den geri kalmayan bu egemenler, kendi pisliklerini bize bulaştırmaya çalışacaklar.

Buna mutlaka engel olacağız.

Bu memleket Ensar’ların, tecavüzcülerin, tecavüzcülere çocuklarımızı pazarlayanların memleketi olmayacak.

Bu memleket bizim. Çocuklarımıza, geleceğimize, insanlığımıza sahip çıkacağız.

AKA-DER

18 Kasım 2016

Ensar aklının önergesini kadınların direnişi geri çevirdi

17 Kasım günü AK Parti’li bir grup milletvekili TBMM’de, çocuk tecavüzlerini aklayan önerge verdi. Önergeyle, cinsel istismar suçunda mağdurla failin evlenmesi durumunda Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesine bakılmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılması teklif edildi:

“Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın 16/11/2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçundan, mağdurla failin evlenmesi durumunda, Ceza açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır veya cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesi durumunda, suça azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında kamu davasının düşmesine veya infazının ortadan kaldırılmasına karar verilir.”

Yani önergeye göre tecavüze uğrayan çocuğun tecavüzcüsüyle evlendirilmesi durumunda ceza ortadan kalkacaktı.

Önergenin yolu önceden yapılmıştı

Anayasa Mahkemesi bir süre önce çok tartışılan bir karar vererek, Bafra’da bir Ağır Ceza Mahkemesi’nin başvurusu üzerine, “15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına” ilişkin hükmü iptal etmişti. Böylece 15 yaş altı her çocuğa yönelik cinsel davranışın cinsel istismar sayılmayabileceği hükümlerin kapısı aralanmıştı.

Son olarak TBMM Adalet Komisyonu tarafından 24 Ekim’de kabul edilerek görüşülmek üzere Genel Kurul’a gönderilen “Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile 12 yaş öncesi ve sonrasında farklı cezalar uygulanması planlandı. Önceden 15 yaş altı tüm çocuklara yönelik cinsel davranışlar cinsel istismar sayılırken Genel Kurul’a gönderilen yasa ile ‘rıza’ yaşının 12’ye çekilmesi isteniyordu.

Devlete göre mağdur olan; çocuklar değil, istismarcılar

Çocukların kendilerine tecavüz edenlerle evlendirilmesine dair önerge sunan AK Parti’nin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ düzenlemeyi “Bunlar tecavüzcü değil, bunlar cinsel istismar suçunu zorla işlemiş insanlar değil, tamamen ailelerin rızasıyla yapmışlar” diyerek savundu. Tecavüz suçunu işleyenlere af getiren bir uygulama olmadığını iddia eden Bozdağ, “Yapılan düzenleme çocuklara cinsel istismarda, cebir, tehdit, hile ile iradeyi sakatlayan cinsel istismar suçunu işleyenler kesinlikle bundan yararlanamayacaklar” dedi. Bozdağ’a “çocuklara cebir, tehdit ve hile ile iradeyi sakatlamayan cinsel istismar olur mu” sorusunu yöneltecek bir gazeteci ise elbette bulunmuyordu.

Bozdağ, “Sadece geriye dönük bir defalık uygulanacaktır, geriye dönük uygulanması söz konusu değildir. Büyük bir çarpıtma yapıyorlar” iddiasında bulunurken, “Mağdur olan yaklaşık 3 bin civarında vatandaşımız” var dedi.

Bozdağ’a göre mağdur olan çocuk yaşta zorla evlendirilenler değil, istismarcı olduğu için ceza alanlar. Devletin çocuk istismarına bakışını çocukların ‘rıza’sına dayandırdığı önceden yaptığı yasal düzenlemelerle de ortaya konulmuştu. Bozdağ her ne kadar anlaşılamadıklarını, önergenin çarpıtıldığını düşünse de, önergeye karşı sosyal medya üzerinden çığ gibi büyüyen tepkiler tam da bu konuya değiniyor, çocuğun rızası diye bir şeyin söz konusu olamayacağı, istismarın istismar olarak kabul edilmesi gerektiği üzerineydi.

Yandaş medyadan tecavüze destek

Yandaş medya temsilcilerinden Star gazetesi, haberi “CHP tecavüze sarıldı” başlığıyla vererek “CHP dinî nikâhlı erkekleri tecavüzcü ilan etti” diye yazdı.

Yine bu süreçte CNNTürk ekranlarında Şirin Payzın’ın konuğu olan ‘yazar’ Vahdettin İnce “Başka kültürlerde oluşmuş algılar evrensel hukuk olarak dayatılıyor. Öyle bir şey yoktur, 18 yaş falan, kanunen böyle bir sınırlandırma getirilmiş olabilir, ama bu doğru değil. Neden 18 yaşına kadar beklesin ki?.. Bizim kültürümüzde reşit olmak ile Avrupa’da reşit olmak aynı değildir” diyen İnce, alenen 13 yaşındaki bir çocuğun evliliğinin de kabul edilebilir olduğunu savundu.

Ensar çürümüşlüğü sürüyor, devlet aklama çabasında

AK Parti’li milletvekillerinin çocuk istismarını meşrulaştıran bu önergeyi sunmasından 10 gün önceyse Adıyaman’ın Gerger ilçesindeki imam hatip lisesinde öğrenim gören yaklaşık 30 öğrenciye cinsel istismar yapıldığı gerekçesiyle okul görevlisi bir hademe tutuklandı, üç idarecinin görev yeri değiştirildi.

Taciz iddiası basından ve kamuoyundan gizlendi. Konu sosyal medya hesaplarına yansıyınca, kamu görevlileri harekete geçerek yazılanların silinmesi için baskı yapmaya başladı. CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, Adıyaman’da 30 değil, 76 çocuğun tacize uğradığı bilgisine ulaştıklarını belirtti. CHP’li vekil, 76 çocuğu taciz etmekle suçlanan müstahdemin korunduğunu, sorumluların ise gerçeği kamuoyundan gizlediğini savundu. Ardından konuya dair yeni açıklamalar yapan Yarkadaş, “Tacizle suçlanan müstahdem M.S.G, birkaç ay önce, o dönem görev yaptığı Adıyaman 1 Aralık Orta Okulu’ndaki bir taciz şikâyetinden dolayı soruşturmaya uğruyor. Müstahdem MSG, Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından, Gerger İmam Hatip Lisesi’nde görevlendiriliyor. Tacize uğrayan çocukların yakınlarının bize verdiği bilgiye göre, nasıl oluyorsa, MSG, bir ya da iki ay sonra tekrar 1 Aralık Orta Okulu’ndaki görevine dönüyor” dedi.

Yarkadaş, MSG’nin, eski görev yerine dönmesinin ardından, yine bir şikâyet sonucu görev yerinin değiştirildiğini, bu kez ise 15 Temmuz Şehitleri Lisesi’ne gönderildiğini belirterek “MSG tacize burada da devam edince, şikâyet üzerine tekrar Gerger İmam Hatip Lisesi’ne gönderiliyor” dedi. “Bunca somut kanıta rağmen, kimse MSG’nin görevine son veremiyor’” diyen Yarkadaş, “Acaba bu dayanışmanın sebebi, MSG’nin bağlı bulunduğu tarikattan mı kaynaklanıyor? MSG’nin facebook sayfasında, bağlı bulunduğu tarikata ait görseller var. Koruma zırhı tarikattan mı sağlanıyor?” diye sordu.

Tacizle suçlanan MSG’nin yaptıklarının üstünün ısrarla örtüldüğünü belirten Yarkadaş, “Gerger’de devlet yöneticileri bu tacizi biliyormuş… Kaymakamlık görevlilerinin bazılarının bu tacizin üstünü örtmek için gayret sarf ettiği de biliniyormuş” ifadesini kullandı.

Devlet tıpkı Ensar’da olduğu gibi bu tecavüz skandalının da üstünü örtmeye çalışırken, hemen ardından yapmaya çalıştığı yeni düzenlemelerle çocuk istismarını meşrulaştırmaya ve tecavüzü aklama çabalarına devam etti.

10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu evlendirildi

Türkiye’de çocuk istismarıyla ilgili dava sayısı, son 10 yılda yaklaşık 7 kat arttı. 2006’da çocuklara yönelik cinsel taciz iddiasıyla açılan dava sayısı 2 bin 414 iken, 2015 yılında ise aynı nedenle açılan dava sayısı yaklaşık yüzde 700’lük bir artışla 16 bin 957’ye yükselmiştir.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu evlendirildi. 2015 yılında evlendirilenlerin 31 bin 337’si kız, bin 483’ü erkek çocuğuydu. Bu sayı, 2015’teki toplam evlilik oranında kızlarda yüzde 5.2’ye, erkeklerde yüzde 0.2’ye denk geliyor. 2015’te 15-17 yaş arası tam 17 bin 789 kız çocuk doğum yaptı. Kız çocuklarında 15 yaş altı doğum yapanların sayısı ise aynı yıl 244 oldu.

Nevşin Mengü: “Bir yakınlarının istismar durumu var herhalde”

CNN Türk Ana Haber spikeri Nevşin Mengü, AK Parti’nin söz konusu önergesinin 3 gün önce Emine Erdoğan’ın da katıldığı Uluslararası Kadın Kongresi’nde dile getirildiğine dikkat çekti.

Mengü, Twitter hesabından yaptığı açıklamada “Birinin bir yakınının çocuk istismarı durumu var herhâlde, aklanmaya çalışılıyor” ifadelerini kullandı. Binlerce Twitter kullanıcısı tarafından paylaşılan yoruma, yazar ve TV sunucusu Yekta Kopan’ın verdiği yanıt da dikkat çekti. Kopan, Mengü’nün ifadelerine “Mağduriyet hikâyeleri üstünden hazırlanan bir yasa teklifi, bu dediğinizi düşündürüyor Nevşin.”diyerek yanıt verdi.

Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığı Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM), AK Parti’nin “cinsel istismar” suçuna ilişkin önergesiyle ilgili, “Tasarının bu haliyle yasalaşması durumunda cinsel istismar suçunu işleyenlerin, güç, nüfuz vb. imkânlar ile mağduru ve çevresini etki altına alması ve mağdur ile evlenme yoluna giderek serbest kalmasının önü açılacaktır.” açıklamasında bulundu. Bunun üzerine burjuva medyada da sıkça KADEM yasa taslağına karşıymış gibi gösterilse de, Nevşin Mengü’nün attığı tweetin de doğruladığı üzere 1. Uluslararası Kadın Konferansı’nda yasayı savunanlar, toplumun farklı kesimlerinden kadınların tepkisi üzerine yön değiştirmek zorunda kaldı.

“İtaat yok isyan var”

Tecavüzü meşrulaştıran önergeye karşı ülkenin dört bir yanında kadınlar sokağa çıktı. “Tecavüz meşrulaştırılamaz” diyen kadınlara bazı illerde polis saldırırken, birçok ilde yasaklara karşı kadınlar sokakları doldurdu.

Ankara Kadın Platformu’nun çağrısıyla Yüksel Caddesi’nde yüzlerce kadın, “AKP elini çocuklardan çek”, “Tecavüzcü devlet hesap verecek” sloganlarıyla bir araya geldi. Basın açıklaması yapan kadınlar, yasa geri çekilene kadar direnişte olacaklarını belirtti. 22 Kasım Salı günü saat 11.30’da TBMM önünde olacaklarını belirten kadınlar, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü için 26 Kasım Cumartesi günü saat 14.30’da Kolej Meydanı’ndan başlayacak mitinge çağırdı. “İtaat yok isyan var” diyen kadınlar, “Tacize, tecavüze, erkek/devlet şiddetine” karşı sokakta olacaklarını belirtti. Kadınlar eylemi şarkılarla ve sloganlarla sonlandırdı.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ise, Mülkiyeliler Birliği’nde basın açıklaması yaparak AK Parti’li vekillerce Meclis’e sunulan önergeyi yırttı.

Ülke genelinde kadınlar direnişte: “Yaşamak direnmektir”

Çocuk tecavüzcülerine af getiren yasa tasarısını protesto etmek için Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Eylem Grubu’nun çağrısıyla binlerce kadın 19 Kasım Cumartesi akşamı saat 18.00’da Kadıköy Süreyya Operası’nın önünde biraraya geldi.

Yasa tasarısının geri çekilmesini talep eden kadınlar sloganlar, alkışlar ve zılgıtlar eşliğinde Kadıköy sokaklarında yürüyüşe geçtiler. Yürüyüş esnasında binlerce kadın ‘Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz’, ‘Tecavüz suçtur, yasası olmaz’, ‘Bu yasa meclisten geçmeyecek’ sloganlarını Kadıköy sokaklarında haykırırken, Kadıköylüler de eyleme alkışlarla ve sloganlara katılarak destek verdi.

Yürüyüşün ardından Khalkedon Meydanı’nda yapılan basın açıklamasında “AKP oyları ile kabul edilen cinsel istismar suçlarını af yasası, çocuk ve kadın haklarına, uluslararası yükümlülüklere aykırıdır, kabul edilemez. Türkiye’de, kadınların ve kız çocuklarının kazanılmış haklarına yönelik tehditler ve saldırılar artarak devam ediyor. Bu yasa kadınlara ve çocuklara saldırıların en tehlikelilerinden ve her an kanunlaşabilir. Bunun anlamı, 2004 yılında TCK Reformu sürecinde kadın örgütlerinin verdiği mücadele ile değiştirilen “mağdurun tecavüzcü ile evlendirilmesi durumunda failin affedilmesi’’ maddesinin geri gelmesidir” denildi. Bu eylemin Kadıköy’de uzun süredir yapılan en kitlesel eylemlerden biri olması dikkat çekti.

Antalya’da önergeyi protesto eden 5’i Halkevci Kadınlar’dan, 2’si Üniversiteli Kadın Kolektifi üyesi 7 kişi Cumhuriyet Meydanı’nda gözaltına alındı. Kadınlar gözaltına alınırken çevredekiler “tecavüz yasası” karşıtı protestoyu destekleyerek alkışladı.

Trabzon Demokratik Kadın Platformu öncülüğünde yapılan yürüyüş ve basın açıklamasıyla, cinsel istismar suçlarında failin mağdurla evlenmesi halinde getirilmek istenen af, protesto edildi. Kadınlar, Cumhuriyet Caddesi’nde buluşarak Uzun Sokak üzerinden Atatürk Alanı’na kadar yürüdü. Bazı kadınların, önergeyi destekleyen milletvekillerinin üzeri çizilmiş fotoğraflarını taşıdığı görüldü.

Platform adına basın metnini okuyan Merve Durak “Türkiye’de kadınların ve kız çocuklarının kazanılmış haklarına yönelik tehditler ve saldırılar giderek artmaktadır. TCK 103. Madde değişikliği ve eki olan AKP milletvekillerinin oy birliği ile kabul ettiği önerge bu saldırıların en tehlikelilerindendir ve kanunlaşabilir. Bu durum ise kazanılan haklarda büyük bir geriye gidiştir. Türkiye’de çocuk istismarı sistematik ve yaygın olarak işleniyor. Çocuk yaşta evlilikler, cinsel istismarın sürekli hale getirilmiş biçimidir. AKP hükümeti, eril ve cinsiyet eşitliğini reddeden bir anlayışla cinsel istismarı meşrulaştırıp yasal hale getiriyor. AKP’nin cinsel istismara uğrayan çocukları evlendirip tecavüzcüyü kurtarma planını gece yarısı meclise getirilmesi yetmemiş gibi Adalet Bakanı’nın yaptığı açıklamada ‘tecavüzcüleri kesinlikle kapsamıyor ancak çocuklarla evlenenlere uygulanacak’ demesi niyeti apaçık ortaya koymuştur. Doğuracağı insanlık dışı sonuçları şimdiden bilinen bu yasa tasarısı derhal geri çekilmelidir. Çocuk istismarını, taciz ve tecavüzü meşrulaştıran yasalarınıza, eril söylem ve politikalarınıza karşı, eşit ve özgür bir yaşam için mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.

Samsun, Kocaeli, İzmir ve ülkenin dört bir yanında kadınlar yasaya karşı kitlesel direnişe geçerken, polis saldırılarına rağmen eylemlerini sürdürdü.

Önerge sokaktan geçmedi

OHAL sürecine rağmen kitlesel yürüyüşlerle karşı koyulması üzerine önergeyi içeren torba tasarı Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın imzasıyla 22 Kasım günü Adalet Komisyonu’na geri çekildi. Kadın örgütleri ve siyasi partiler önerinin komisyona çekilmesinin yeterli olmadığını, tamamen iptal edilmesi gerektiğini belirtti. Tepkiler üzerine AK Parti tasarıyı TBMM Adalet Komisyonu’ndan da çıkardı.

Rıza yaşı 12’ye mi düşüyor?

Söz konusu tasarı Adalet Komisyonu’ndan çıkarıldıysa da Türk Ceza Kanunu’nun 103. Maddesinde kısmi bir değişiklik yapılmış oldu.

Konuyla ilgili Avukat Seher Kırbaş Canikoğlu’nun değerlendirmesi şu şekilde:

“Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmeden önce 15 yaşın altındaki bütün çocuklara karşı cinsel davranışlar cinsel istismar olarak nitelendiriliyor ve mağdurlar arasında yaş ayrımı yapılmaksızın faile aynı oranda ceza veriliyordu. Ancak Anayasa Mahkemesi, 4 yaşında bir çocuğa tecavüz edenle 14 yaşında bir çocuğa tecavüz edenin aynı oranda cezalandırılmasının adil olmadığını, ayrıca 12-15 yaş arası çocukların bazı durumlarda rıza ile cinsellik yaşayabileceklerini söyleyerek, Türk Ceza Kanunu 103. maddesinin bazı kısımlarını iptal etti. Bu iptal edilen kısımlar hakkında, TBMM tarafından 11 Aralık’a kadar yeni bir düzenleme yapılması gerekiyor.

“TBMM tarafından kabul edilen tasarıda öncekinden farklı olarak, 15 yaş altındaki çocuklar 0-12 yaş ve 12-15 yaş olmak üzere iki gruba ayrılıyor ve bu iki farklı gruptaki çocuklara yönelik işlenen istismar suçlarında, faile kademeli cezalar öngörülüyor. Bu bağlamda, 12 yaşın altındaki çocuklara yönelik istismar durumunda, daha fazla ceza öngörülüyor.

“Bu tasarı kimi hukukçular tarafından cinsel istismar davalarında rıza araştırmasının 12 yaşındaki çocuklara kadar indirildiği şeklinde yorumlanıyor ve düzeltilmesi talep ediliyor.

“Ancak TCK 103/1-a; 15 yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın, cinsel istismar olduğunu düzenliyor. Anayasa Mahkemesi bu bendi iptal etmeyerek, rıza bakımından 15 yaş altı çocuklar arasında herhangi bir fark görmediğini, 15 yaş altındaki bir çocuğun herhangi bir cinsel davranışın hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği olmadığını düşündüğünü göstermiş oluyor.

“Bu sebeple, yasanın rıza ile ilgili kısmında herhangi bir iptal kararı yok ve dolayısıyla yeni tasarıda da bu konuda bir düzenleme yok.

“Ayrıca 15 yaşın üstü çocuklarda bile cebir, tehdit ve hile olmaksızın cinsel ilişki söz konusu olduğunda, failin şikayet üzerine cezalandırılabileceği, 104. maddede düzenlenmiş. İtiraz eden hukukçuların söylediği gibi tasarının 12-15 yaş arası mağdurlarda da rıza araştırması yapılması planlanıyorsa, mevcut haliyle 15-18 yaş arası çocukların rıza ile olan birlikteliğinden daha güçlü bir rıza gösterdiğini varsaymış olması gerekir. Çünkü rıza olduğu takdirde nasıl bir ceza verileceği hakkında herhangi bir düzenleme yapılmamış, rızadan tasarıda 12-15 yaş arası için hiç bahsedilmemiş, eğer ki rıza olup olmadığı araştırılacaksa ve rızanın olduğu sonucuna varılırsa, o zaman hiç ceza verilmeyeceği yorumu da yapılabilir. Böyle bir sonuç da, 15-18 yaş arası mağdurlar için dahi rıza olması durumunda şikayete bağlı olarak ceza öngören kanun, 12 yaşındaki mağdurun failine ceza verilmemesi gibi bir sonuca götürür bizi! Bu ihtimal de, tasarının rıza araştırması yapılmasını amaçlamadığı ya da bu hususu gözden kaçırdığı sonucuna götürüyor.

“Ceza yargılaması, katı usul kuralları ile bağlıdır. Kanunda direkt olarak yazılmamış bir şeyin yorum yoluyla, ya da gerekçeye bakarak uygulanması, ceza hukukuna uygun değil.

“Bütün bunlardan hareketle, tasarı bu haliyle geçtiği takdirde 15 yaş altı çocuklara karşı cinsel istismar suçlarında rıza araştırması yine yapılamayacak, bütün cinsel davranışların cinsel istismar olarak değerlendirilmesi gerekecektir.

“Tabii bu söylediğim, ceza hukukuna uygun bir yargılama yapıldığı takdirde geçerli. Ancak bunun,

Türkiye şartlarında garantisini verebilecek olan kimse, takdir edersiniz ki yok.”

Kaynak: Sendika.org, direnişteyiz, ETHA, evrensel, 24 Kasım 2016

Hapishanelerde baskılar artırılıyor

İletişimleri engellenen tutsaklara, muhalif yayınlar teslim edilmezken; tutsakların mektup göndermeleri de sürekli engelleniyor. Dergimizde de daha önce hapishanelerdeki okurlarımızdan gelen mektuplarda bu konuya sık sık değinilmişti. Ancak son dönemde artık tutsak yakınlarının bize ulaşmasıyla veya ulaşmaya çalıştığımız okurlarımızın avukatlarından öğrendiğimiz kadarıyla iletişim kanalları kapatılıyor.

Kasım ayı içerisinde hapishanelerde hayata geçen OHAL uygulamalarının sadece bir kısmını derlemeye çalıştık.

Hapishane müdürü: Gökten su yağdıracak kudretimiz yok

Antep L Tipi Hapishanesi’nde hasta tutsaklar tedaviden mahrum bırakılıyor, su sorunu ise Allah’a havale edilmiş…

Olağanüstü Hal’in ilanından sonra artan hak ihlalleri tartışmalarına tutsakların koşulları da eklendi. İnsan Hakları Derneği (İHD) Antep Şube yöneticilerinden Ayşe Erkabalcı, yeni açılan Antep L Tipi Kapalı Hapishanesi’nde yaşananlara ilişkin açıklama yaptı.

Hapishanenin açıldığı günden beri sorunlar yaşandığını söyleyen Erkabalcı, çıplak arama dayatmasından, sosyal faaliyetlerin kısıtlanmasına, hasta tutsakların tedaviden mahrum bırakılmasından içme suyu sağlanmamasına kadar pek çok sorun yaşandığını söyledi.

‘Müdür yalanlamadı’

Kendilerine iletilen hak ihlalleri ve sorunlarla ilgili hapishane yönetimiyle görüştüğünü dile getiren Erkabalcı, “Ne yazık ki müdür bey hiçbir iddiayı yalanlamadı. Ve bu tür uygulamaların güvenlik gerekçesi ile yapıldığını söyledi. Özellikle su sorununu dile getirdiğimizde ‘Gökten su yağdıracak kudretimiz yok. Olunca veriyorlar işte’ diyerek alaycı bir cevap verdi. İşkence iddialarına karşı ise suskun kaldı ve ‘Zaten gereken yerlere suç duyurusunda bulunmuşsunuz, gereken yapılır’ diye cevaplandırdı” dedi.

Eskişehir Hapishanesi’nde LGBTİ’lere taciz, kelepçeli muayene, çıplak arama

Meclis Cezaevi Alt Komisyonunun Eskişehir Hapishanesi’nde yaptığı incelemeye ilişkin bilgi veren CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, erkek mahkûmların LGBTİ’leri taciz ettiğini, muayenelerin kelepçeyle yapıldığını ve ‘Cemaatten’ tutuklu kimseyle görüşülmediğini belirtti.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan Cezaevi Alt Komisyonu 30 Ekim Cuma günü Eskişehir Hapishanesi’nde incelemeler gerçekleştirdi. İncelemelere dair bilgi veren CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, ‘Kapasite üstü mahkûm barınıyor, keyfi kitap sınırlaması yapılıyor, sevk sorunlu, 7 aydır çocuğunu göremeyen kadın mahkûm, 4 yıldır çocuğunu bir kez gören hükümlü var, muayeneler kelepçeyle gerçekleşiyor, ilk girişte çıplak arama yapılıyor’ bilgilerini verdi.

LGBTİ mahkûmlara ‘kelepçeyle muayene’

CHP’li Ağbaba incelemelere ilişkin bilgi verdi. Cemaatten tutuklu kimseyle görüşülmediğini söyleyen Ağbaba, tek muhalefet milletvekili olduğu için taleplerinin kabul edilmediğini belirtti. Cezaevinde 19 LGBTİ mahkûmun bulunduğunu söyleyen Ağbaba, bu mahkûmların sorunlarına ilişkin olarak, ‘Erkek mahkûmlar eşcinseliz diyerek bizim koğuşumuza geliyor ve bizi taciz ediyorlar’ şikâyetini ilettiler. Başka mahkûmlarla görüştürülmüyorlar. Kadınlara iç çamaşırı sınırı var. Eskiden örgü örüp, geçimlerini sağlayabiliyorlarmış ama şimdi tığ ve ip vermiyorlar. Cezaevi dışından gelen malzemeler verilmiyor. Kelepçeyle muayene olduklarını belirtiyorlar’ dedi.

‘AKP’liler Cezaevine gittik demek için gittiler’

Ağbaba, hapishane ziyaretine ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: ‘Eskişehir Cezaevi niye seçildi anlayabilmiş değiliz, en az şikâyetin olduğu cezaevi burası. Yasak savma gibi bir uygulama. Oraya gittik, görüşülmesi gereken kimseyle görüşülmedi. Cemaat’ten tutuklu kimseyle görüşülmedi.’

Şakran Hapishanesi’nde sürgün ve tutsaklara işkence

Kasım ayında İzmir Kırıklar Hapishanesi’nden Şakran Hapishanesi’ne sürgüne gönderilen tutsaklar, yakınları aracılığıyla gönderdikleri haberlerle yaşadıkları insanlık dışı uygulamaları anlattılar.

İzmir Kırıklar Hapishanesi’nden 60 tutsak Kasım ayında İzmir dışında bulunan Şakran Hapishanesi’ne sürgüne gönderildi. Tutsaklar, Kırıklar Hapishanesi’ndeyken 3 kişilik hücrelerde 7 kişi kaldıklarını, getirilen yemeklerin çok kötü olduğunu, idarenin yatacak yer olmadığı gerekçesiyle 60 tutsağı İzmir dışında olan Şakran Hapishanesi’ne sürgün gönderdiğini belirtti.

Getirildikleri Şakran Hapishanesi’nde gardiyanların baskılarıyla karşılaşan tutsaklar, bir koğuşta 17 kişi kaldıklarını, birçok tutsağın yine yerlerde yattığını belirterek, yakınlarının getirdiği eşyaların kendilerine verilmediğini ilettiler.

Konuyla ilgili direnişteyiz’in görüştüğü tutsak yakınları ise, son 2 gündür yaşanan dernek kapatmalarla beraber kaygılarının arttığını, OHAL süreciyle birlikte tutsakların durumlarının kötüleştiğini, tutsak yakınlarının derneklerinin kapanmasıyla cezaevlerine yönelik bir katliam riskinin arttığını belirterek kamuoyuna duyarlılık çağrısında bulundular.

Son KHK ile kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği’nin de aralarında bulunduğu kurumlar bugüne kadar Şakran ile ilgili birçok rapor yayınlamıştı.

İHD, TİHV, ÖHD ve ÇHD Haziran ayında yaptıkları incelemeleri raporlaştırmış ve tutsakların darp edilmesinden, açlık grevinde olan tutsakların iaşelerinin verilmemesine, tehdit, küfür ve tecrit gibi uygulamalara kadar bir dizi hak ihlali raporda yer almıştı.

24 yaşında hapishaneye giren ve 25 yıldır hapishanede olan Sevgi Saymaz’ın annesi Fikriye Saymaz da Şakran’daki işkencelere dikkat çekmiş, “Şakran Hapishanesi’nden kızımı ziyaretten geliyorum. Ters kelepçelemişler kolları mosmor olmuş, 17 gün çıplak şekilde hücrede tutmuşlar, tazyikli su ile de işkence yapmışlar… İşkencelerde birinin de kolu kırılmış. Bitsin artık bu zulüm” diye seslenmişti.

HDP: Arkadaşlarımıza cezaevinde rehin muamelesi yapılıyor

HDP Dış İlişkilerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı, Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy, AKP hükümetinin tutuklu milletvekilleri ve belediye eş başkanlarına dönük tecrit politikasına ilişkin 24 Kasım’da bir açıklama yaptı.

Yazılı açıklamada, “AKP hükümeti, başta eş genel başkanlarımız olmak üzere cezaevlerinde tuttuğu milletvekillerimize, bileşen partilerimizin ve belediyelerin eş başkanlarına yönelik tecrit politikasını her geçen gün ağırlaştırmakta, muhalif bir siyasi partiyi devlet aygıtlarını kullanarak sindirmeyi ve tasfiye etmeyi amaçlamaktadır. Hükümet, zaten hiçbir hukuki zemini olmayan ‘tutukluluk’ halinin doğurduğu hakları bile bir kenara iterek, arkadaşlarımıza cezaevinde rehine muamelesi uygulamaktadır” denildi.

Devrimci tutsaklar onurumuzdur!

Yola çıktığımızdan beri devrimci tutsaklara ahde vefayı görev bilen bir yayın olarak, elimizden geldiğince yoldaşlarımızla iletişim halinde olmaya çalıştık. “İçeri”si için “dışarı”nın; “dışarı”sı için “içeri”nin sesinin duyulmasına araç olmaya çalıştık. Yoldaşlarımızın durumunun takipçisi olmaya devam edeceğiz.

Kaynak: direnişteyiz, Dihaber, Cumhuriyet, 28 Kasım 2016


 

 

Tuzluçayır’da özgür basın susturulamaz paneli

Panele konuşmacı olarak, Cumhuriyet gazetesinden Erdem Gül,  Evrensel ve Hayatın Sesi TV’den Fevzi Argür, İMC TV meclis muhabiri Nergis Demirkaya,  Özgürlükçü Demokrasi gazetesinden Hayri Demir ve Ankara Üniversitesi araştırma görevlisi Yasin Durak katıldı.

Pir Sultan Mamak Şube başkanı Mustafa Demirtaş’ın moderatörlüğünü yaptığı panelde ilk olarak sözü akademisyen Yasin Durak aldı. Durak konuşmasında, “Bu suça ortak olmayacağız” deklerasyonuna imza attığı için ihraç edilen bir akademisyen olarak başını cumhurbaşkanının çektiği devlet ve egemenlerce aydın katli fermanının uygulamaya konulduğundan bahsetti. Aydınların hegomanyaya karşı mücadelede önemli bir yer tuttuğuna değindiği konuşmasında, halka gerçekleri anlatacak aydınların susturulmak istendiğini söyledi. Durak konuşmasını, “Birbirimizi dinlemeye, kol kola girerek mücadele etmeye ihtiyacımız var” diyerek bitirdi.

Ardından söz alan Fevzi Argün, basın ve düşünce özgürlüğünün Türkiye’de kronikleşmiş bir konu olduğundan bahsederken geçmişte basına yapılan saldırılardan örnekler verdi. Konuşmasını, “Siirt’teki maden faciası haberlerinin, tecavüz yasası haberlerinin, Irak’ta, Suriye’de yaşanan gerçeklerin halka ulaştırılmasından korkuyorlar. Her gün son kez yayınlarımızı çıkartıyormuşuz gibi haber yapsak da umutsuz değiliz, geniş kesimlerin örgütlerine, seçilmişlerine sahip çıkması ve bu tür toplantıların iş yerlerinde, okullarda, başka mahallelerde de yapılmasını gerektiğini söyleyerek” diyerek bitirdi.

İMC’den Nergis Demirkaya ise konuşmasında, haber alma hakkına sahip çıkarak bu etkinliğe gelenlerin mücadelesinin öneminden ve baskılara rağmen çözümsüz olmadığımızdan bahsetti. Mumlu, mühürlerin bugün hiç yaptırımının olmadığından bahsettiği konuşmasında 10 kişiyle başlayıp genişlemeye başladıkları “habersizsiniz” ekibinin çalışmalarından söz etti. Herkesin sosyal medya ve elindeki telefonu kullanarak haber yapıp gönderebileceğini belirttiği konuşmasını, “Aslonanın vatandaşın kendi haber alma hakkına sahip çıkmasıdır” diyerek sonlandırdı.

Özgürlükçü Demokrasi gazetesi adına Hayri Demir, 48 kez kapatılıp her defasında yeni bir isimle açtıkları gazetenin ve çalışanlarının halka gerçek haberleri ulaştırma konusundaki kararlılıklarından bahsetti. Gazete çalışanı 10 basın emekçisinin tutuklu olduğundan bahsederken mücadelenin her yerde sürdürülebileceğine değinerek hapishanede çıkartılan  “Zindanda El Yazmaları” adlı gazeteyi örnek gösterdi. Alternatifsiz olmadığımızdan bahsettiği konuşmasını, alternatif biziz vurgusuyla bitirdi.

Son olarak söz alan Cumhuriyet gazetesi editörü Erdem Gül ise konuşmasına,  bu toplantının salonlarda yapılan bir çok toplantıdan Mamak halkının orda olmasından kaynaklı farklı ve değerli olduğuna değinerek başladı. Gül, bugün faşizm diye tarif edilen şeyin iktidarların her sıkıştıklarında kullandıkları yöntem olduğunu söyleyerek bunun sadec AKP’ye özgü bir saldırı şekli olmadığına vurgu yaptı. AKP’nin farklı olarak daha militarist söylemleri ve tutumu olduğu, ayrıca kendi çürümüşlüklerini topluma bulaştırma derdinde olduklarını belirtti. Karanlık üreten kesimin aslında çok daha umutsuz olduğundan bahsederek,  bazı arkadaşlarımız tutuklu olsa da biz gazeteyi çıkartmaya devam edeceğiz dedi.

Panel konuşmaların ardından soru cevap kısmıyla devam etti. Halka gerçekleri anlatan yayınlara, devrimci kurumların yayınlarına sahip çıkılması gerektiği vurgusunun katılımcılar ve konuşmacılarca öne çıkarıldığı panel, etkinliklerin devam edeceği duyurularak sonlandırıldı.

AKA-DER Mamak Şube

Hiçbir muhalif sese tahammül yok

31 Ekim Pazartesi günü ise sabah saat 06.30 sıralarında ev baskınları düzenlenerek, Cumhuriyet Gazetesi yazar ve yöneticileri gözaltına alındı. Aralarında yazı işleri müdürü Murat Sabuncu, yazar Kadri Gürsel’in de bulunduğu 10 basın emekçisi tutuklandı.

Cumhuriyet’e ‘FETÖ’den operasyon

“PKK/KCK ve FETÖ/PDY adına suç işledikleri” iddiasıyla gözaltına alınan Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, Yayın Danışmanı Kadri Gürsel, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeleri Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Güray Öz, Hakan Kara, Musa Kart, Kitap Eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay ve İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay “Silahlı terör örgütüne üye olmamakla beraber örgüt adına faaliyette bulunmak” gerekçesiyle tutuklandı. Muhasebe müdürü Günseli Özaltay, eski muhasebe müdürü Bülent Yener, Cumhuriyet yazarları Hikmet Çetinkaya ve Aydın Engin ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Ona da ‘FETÖ’, buna da ‘FETÖ’

Soruşturmayı yürüten Savcı Murat İnam’ın, Selam Tevhid soruşturmasında kumpas kurduğu iddiası ile ‘FETÖ’ye üye olmaktan’ yargılandığı ortaya çıktı. At izi – it izi dedikleri bu olsa gerek. Muhalif gazetecilere dava açan savcının ‘FETÖ’den yargılanıyor oluşu Adalet Bakanı Bekir Bozdağ tarafından ‘talihsizlik’ olarak ifade edildi.

Anadolu Ajansı’nın haberindeki iddialar savcılık sorgusunda soruldu

Cumhuriye gazetesinin avukatları, Savcılık sorgusunda; Anadolu Ajansı’nın soruşturmaya ilişkin haberindeki iddiaların ve hükümete yakın medya organlarında bir süredir yer alan iddiaların sorulduğunu açıkladır.

Savcıların sorduğu haber ve köşe yazıları şöyle: “Mühimmat yüklü MİT TIR’ları, IŞİD’in Fransa ve Sultanahmet saldırıları, PKK’nin Şubat 2016’daki general lojmanları saldırısı, İstanbul Adliyesi’ndeki makamında öldürülen savcı Mehmet Selim Kiraz’ın rehin alınması, KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık röportajı, Ankara katliamı sonrasında AKP’nin oy oranının yükselişinin durması ile ilgili anket şirketi sahibi ile röportajı, 17 Aralık soruşturması savcılarından Celal Kara ile yapılan röportaj, 25 Temmuz tarihli ‘Yurtta Savaş, Dünyada Savaş’ manşeti, 17 Temmuz tarihli ‘Sokaktaki Tehlike’ manşeti, 19 Temmuz tarihli ‘Cadı Avı Başladı’ manşeti, 8 Ağustos tarihli ‘Eksik Demokrasi’ manşeti, 16 Temmuz tarihli ‘Türkiye Kaosta’ başlıklı haber, 12 Temmuz tarihli ‘Tasfiye beklentisi-YAŞ’ta gündem paralel olacak’ haberi, Aydın Engin’in, ‘Cihanda sulh, peki yurtta ne?’ ve 9 Ağustos tarihli ‘Hrant’ı da cemaat öldürmüş öyle mi?’ başlıklı köşe yazıları, Can Dündar’ın, 3 Aralık 2013 tarihli ‘Siyasette nasıl geldiysen öyle gidersin’ ve 24 Aralık 2013 tarihli ‘Piyonlar devrildi, sıra şahlarda’ başlıklı yazıları ile Kadri Gürsel’in 12 Temmuz tarihli ‘Erdoğan babamız olmak istiyor’ başlıklı yazısı.”

Balbay’ın tweet’i de soruldu

Sorulan sorular arasında, gazetenin eski yazarı CHP milletvekili Mustafa Balbay’ın Twitter paylaşımı da yer aldı. Balbay, Şubat 2016’da “Cumhuriyet’te FETÖ’cülükten Kürtçülüğe kadar her şey serbest ama CHP milletvekili olarak yazı yazmak yasak” diye tweet atmıştı.

Ülkenin dört bir yanından Cumhuriyet’e destek eylemleri

Gazeteye yapılan operasyon ve gözaltılara karşı ülkenin dört bir yanında Cumhuriyet gazetesine destek eylemleri yapıldı.

Cumartesi Anneleri Cumhuriyet gazetesinin önündeydi

Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak için her Cumartesi saat 12.00’de Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Cumartesi Anneleri, Cumhuriyet gazetesine destek olmak için 1 Kasım’da gazetenin İstanbul’daki binası önündeydi.

Avukatlar cübbeleriyle Cumhuriyet gazetesine yürüdü

Cumhuriyet gazetesine dönük operasyonu protesto eden çok sayıda avukat, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesinden Cumhuriyet gazetesine yürüdü.

Çağlayan’daki İstanbul Adliyesinde “Cumhuriyet onurumuzdur” ve “Avukatlara özgürlük” sloganıyla toplanan hukukçular, tutuklamalara itiraz dilekçesi verdikten sonra Cumhuriyet’e yürüdü. Gazetenin Şişli’deki merkez binası önünde buluşan avukatlar adına açıklama yapan Avukat Bahri Belen, Türkiye’de hukuk güvenliği kalmadığının altını çizdi.

KHK’yla ihraç edilen akademisyenler Cumhuriyet gazetesini ziyaret etti

Kanun hükmünde kararnamelerle üniversitelerden ihraç edilen akademisyenler, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosunu ziyaret ederek, gazeteye yönelik baskılara tepki gösterdiler. Cumhuriyet Ankara Temsilcisi Erdem Gül’le görüşen akademisyenler, ziyaretlerine ilişkin bir basın açıklaması da yaptılar.

OHAL sürecinde KHK’lerle işlerinden edilen Eğitim-Sen üyesi akademisyenler, Türkiye’de özgür düşüncenin üzerine çöken karanlığın, eleştirel bilim insanlarını ve Cumhuriyet Gazetesi gibi muhalif kesimleri tehdit olarak gördüğüne dikkat çektiler.

Cumhuriyet gazetesinin FETÖ ile asla ilişkilendirilemeyeceğine vurgu yapan akademisyenler, “Bu nedenle bugün aynı faşizan iktidarın hedefi olan Cumhuriyet Gazetesi ile dayanışmamızı göstererek, insan, toplum ve doğa yararına üniversite, demokratik bir ülke ve eşit, özgür bir yaşam için mücadelemize devam edeceğimizi haykırıyoruz” dediler.

Cumhuriyet okumak için toplanan öğrencilere özel güvenlik saldırdı

Anadolu Üniversitesi ve Ege Üniversitesi’nde Cumhuriyet gazetesi okuyan öğrencilere özel güvenlik saldırdı.

Cumhuriyet gazetesine düzenlenen operasyon sonrası Anadolu Üniversitesi öğrencileri destek olmak amacıyla okulda Cumhuriyet okumak istedi. Cumhuriyet gazetesini okumak için buluşan öğrencilere üniversitenin özel güvenlik görevlileri saldırdı.

Ege Üniversitesi’nde de Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan operasyonu protesto etmek ve Cumhuriyet Gazetesi’ne destek olmak için Ege Üniversitesi çarşısında ÖGB ablukası altında Cumhuriyet Gazetesi okundu.

“AKP, OHAL ve KHK’larla kendi darbesini örgütlüyor”

İstanbul’da HDP’ye yapılan operasyon ve milletvekillerinin tutuklanmasını protesto etmek için 5 Kasım saat 16.00’da Şişli’de buluşan binlerce insan, dayanışma ziyaretinde bulunmak üzere Cumhuriyet’in merkez binasının önüne geçti. Cumhuriyet gazetesi önünde İstanbul Emek ve Demokrasi Koordinasyonu adına bir basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasında:

“Yazarlar, akademisyenler, seçilmiş belediye başkanları, milletvekilleri tutuklanıyor, gazeteler, televizyonlar kapatılıyor, her şeyi kontrol etmek istiyorlar, onlarca gazete ve derginin kendi istedikleri başlıklarla çıkması yetmiyor” diyen Çatalkaya, iktidarın eleştiren hiçbir söze tahammül edemediği için saldırdığının altını çizdi ve şöyle devam etti:

“Çok açık ve net 15 Temmuz’u fırsata çeviren AKP, OHAL ve KHK’larla kendi darbesini örgütlüyor. Bunu ortaya koyan herkes tehdit ediliyor ya da tutuklanıyor. Muhalefet etkisizleştirilmek isteniyor. Özgür Gündem ile başlayan ve bugün de devam eden susturma ve karartma furyasının son halkası Evrensel Kültür ve Cumhuriyet Gazetesi oldu.

Kapatılma ve soruşturma gerekçeleri hep aynı oldu: Teröre destek olmayak ya da terör propagandası yapmak. Yapılan fiili bir darbedir ve darbeye karşı direnmek meşrudur, haktır. Eşitliğin, barışın, özgürlüğün ve kardeşliğin ülkesini hep birlikte kuracağız.”

Doğan Erbaş: Cumhuriyet çalışanlarıyla dayanışma içindeyiz

Ardından söz alan HDP İstanbul İl Eş Başkanı Doğan Erbaş konuşmasına Kürtçe selamlama ile başladı. “Basının özgür olmadığı yerde, düşüncenin özgürce dile getirilmediği yerde siyasetin demokratik bir biçimde yürütülmesinin de mümkün olmadığını yaşayarak görüyoruz.” diyen Erbaş, demokratik siyasetin engellendiği, hatta giderek yapılamaz hale geldiği günlerin yaşandığının altını çizdi.

“Arkadaşlarımız, 4 Kasım günü bir siyasi darbeyle, adeta yaka paça, kapıları kırılarak gözaltına alındılar ve tutuklandılar. Bu demokratik siyasetin engellendiğinin en somut örneğidir.” diyen Erbaş şunları söyledi:

“Özgür basın geleneği açısından baktığımızda; Özgür Gündem’in kapatılması ile başlayan süreçte pek çok kanal ve radyo kapatıldı ve şimdi Cumhuriyet Gazetesi önündeyiz. Sayın Aydın Engin şahsında gözaltına alınan, tutuklanan tüm Cumhuriyet çalışanlarına geçmiş olsun diyoruz ve dayanışma içinde olduğumuzu, bundan sonra da yanlarında olacağımızı belirtmek istiyorum.

“Partimiz HDP ve demokratik Kürt siyaseti başından beri demokratik bir Türkiye yaratma mücadelesinde farklı düşünceleri olmakla birlikte, tüm demokrasi güçlerinin bir araya gelmesinde çaba gösterdi, göstermeye de devam edecek. Fakat partimize yönelik bazı çevrelerin de artık kendine daha dikkatli bakması lazım. Burada ortak noktalarımızı daha fazla öne çıkarmamız gerekir. Çok kritik bir aşamada olduğumuzu artık görelim. Başka bir Türkiye’deyiz. Daha fazla sorumluluk almalı, daha fazla fedakarlık yapmalı daha fazla emek vermeliyiz.”

“Bu topraklarda verilen mücadeleler, ödenen bedeller daha demokratik bir Türkiye’nin mümkün olduğunu gösteriyor. O yüzden umut var, yılgınlık yok direnişe devam.” ifadelerini kullandı.

CHP, HDP ve Cumhuriyet gündemli PM sonrası açıklama yaptı; HDP’nin adı yok!

CHP, Parti Meclisi’nin olağanüstü gündemli toplantısında HDP Milletvekillerinin tutuklanması ve Cumhuriyet’e yönelik operasyonları ele aldı, geç saatlere kadar süren PM sonrası açıklama yapıldı.

HDP Milletvekillerine yönelik gözaltı ve tutuklamalara ilişkin CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında HDP ve HDP’li milletvekillerinin adını anmaması dikkat çekti.

CHP Parti Meclisi bildirgesinde, “FETÖ üyesi olmak suçlamasıyla yargılanan bir savcı tarafından başlatılan Cumhuriyet Gazetesi’ne yönelik hukuksuz ve akıl dışı dava bir an önce sona ermelidir. Bu dava, hükümetin yönlendirmesi ve desteğiyle açılan siyasi bir davadır” ifadeleri kullanıldı.

Kaynak: Derleme, 25 Kasım 2016

Anka’nın kalbini taşıyan şehir Şırnak

“Bu devlet size ne etti”ye yeniden kayıt düşebilecek bir şehir şimdi Şırnak. 14 Mart’ta valiliğin sokağa çıkma yasağı ilan ettiği şehirde, 246 gün sonra valilik, yasağın kısmen kaldırıldığını ilan etti. Büyük beton bloklardan oluşan 3 arama noktasından geçtikten sonra şehre girebilen halkın, bulabileceği bir evleri kalmamış. Evler, okullar, iş yerleri; toplumsal hafızanın kayıt olabileceği her yer yıkılmaya çalışılmış. İnsana ve doğaya dair ne varsa düzleştirilmeye çalışılmış. Toplam 14 bin 727 ev hasar görmüş, bunların 2 bin 44’ü yıkılmış. Belli mahalleler tümden ortadan kalkmış. Büyük oranda yıkılmış Cumhuriyet Mahallesi’nde ayakta kalan tek yapı Hacı Ömer Uğur Camisi. Cizre, Silopi, İdil ve Nusaybin’de olduğu gibi Şırnak’ta da ayakta kalmış yapıların duvarlarında devlet güçlerinden kalan ırkçı ve cinsiyetçi yazılamalar var. Şehirde aynı zamanda kira fiyatlarının 3 katına çıktığı belirtiliyor.

Kente atanan kayyum ile birlikte hasarlı belediye binasına büyük bir Türk bayrağı asılı. Dicle Mahallesi’nde öldürüldükten sonra cenazesi akrep tipi zırhlı aracın arkasına bağlanarak yerlerde sürüklenen Hacı Lokman Birlik ve ailesine ait mezarlık da tahrip edilmiş durumda.

Cemil Bayık: Şırnak halkı asla boyun eğmiyor, sonuna kadar Şırnak halkıyla birlikteyiz

Direniş ve yıkımlarla geçen 8 ayla ilgili açıklama yapan KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık da, devletin, Şırnak halkının direnişini hazmedemediğini dile getirerek, “Halkı aç, susuz bırakarak, tehdit ve baskıyla yıldırarak, oradan göçertmeye çalışıyorlar çünkü Şırnak’ta gerçekten kahramanca bir direniş oldu. Halk büyük bir direniş ortaya koydu, halkın ortakları büyük bir direniş ortaya koydu ve o direnişte çok şehit vermedi, önemli ölçüde o direnişi yürütenler sağlam durdu.” dedi.

Devletin bu durumu hazmedemediğini söyleyen Bayık, devletin, “nasıl bu kadar görkemli bir direniş olabilir ve bu direnenler sağlam ayakta durabilir” diyerek intikam almak istediğini söyledi. Sözlerine, “Onun için Şırnak’a özel politika uyguluyor. Ayrıca Şırnak, direnişçi Botan’ın özünü temsil ediyor, ona yöneliyor, o direnişçi özü öldürmek istiyor. Onun içinde direnişçi Şırnak halkını, çevresindeki halkı etkisiz hale getirmeye çalışıyor ki, orada ihaneti örgütlesin” diyerek devam eden Bayık, Şırnak halkının yalnızca kendisi için direnmediğini belirterek “Bütün yurtsever halkımıza, ülke içinde, ülke dışında bütün demokratik, sosyalist çevrelere çağrım var; Şırnak halkıyla dayanışmayı geliştirmelidirler, Şırnak halkına her türlü maddi, manevi desteği sunmaları gerekiyor.  Onların direnişlerine destek vermeleri gerekiyor. Şırnak halkı, sadece kendisi için bu direnişi yürütmüyor, aynı zamanda bütün Türkiye halkları için, insanlık için, bu direnişi yürütüyor onun için insanlığın, Şırnak halkına karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor.” diyerek, Şırnak’a destek olma çağrısı yaptı.

Kaynak: Cumhuriyet, DİHA, 25 Kasım 2016

 

Perspektif

Direniş hattı, Birleşik Emek Cephesi

Saray Rejimi, onlarca yıldır, her hak arama eylemine, toplumun her nefes alma girişimine, kadınların, gençlerin, işçilerin her türlü eylemine azgınca saldırmaktadır. Tüm güçlerini seferber...