Ana Sayfa Blog Sayfa 153

Binler Kartal Meydanı’nda teslim olmayacağız dedi

Sahne önünde “Teslim olmayacağız! Biz kazanacağız” pankartının açıldığı mitingde kitle “Teslim olmayacağız”, “OHAL kaldırılsın, KHK’ler durdurulsun”, “Laikliği kazanacağız”, “Demokratik siyaset engellenemez”, “Özgür basın susturulamaz”, “Tecavüz suçtur, meşrulaştırılamaz”, “Başkanlığa hayır”, “Siyasi tutsaklara özgürlük”, “Halkların iradesi teslim alınamaz” yazılı ortak dövizleri taşıdı. Tutuklu HDP Milletvekilleri ve Belediye Eş Başkanlarının fotoğraflarının da olduğu dövizleri taşıyan kitle sık sık “Faşizme karşı omuz omuza”, “Baskılar bizi yıldıramaz”, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”, “Direne direne kazanacağız”, “Özgür basın susturulamaz”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “Saray savaş, halklar barış istiyor”, “Katil IŞİD işbirlikçi AKP”, “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganları attı. Alanı dolduran kitle hep bir ağızdan “Egemenlere, tecavüzcülere, katillere, hırsızlara, baskılara, teslim olmayacağız” diye haykırdı.

Kaldıraç, AKA-DER pankartına müdahale

Kaldıraç kortejinin alana girişi esnasında, Kaldıraç pankartının alana alınmayacağını söyleyen polis ile tertip komitesi arasında kısa süreli bir tartışma yaşandı.

Pankartın üzerinde ne yazdığına bile bakmayan polis, ‘amirlerimizin talimatı böyle’ diyerek pankartı alana almamaya çalıştı. Kitlenin kararlı duruşu ve tertip komitesinin görüşmeleri sonucu kortej alana pankart ile birlikte giriş yaptı.

Miting, Devrim Şehitleri için yapılan 1 dakikalık saygı duruşuyla başladı. Saygı duruşunun ardından “Devrim şehitleri ölümsüzdür” sloganı atıldı. Miting Heyula grubu ve Erdal Güney’in konseriyle devam etti.

Erkan Baş: Kanmıyoruz demek için buradayız

Mitingde ilk olarak Birleşik Haziran Hareketi adına Erkan Baş konuşma yaptı. Tarihi bir buluşma gerçekleştirildiğinin altını çizen Baş, “Sadece tarihe not düşmek için değil, bu iktidarı yıkacağız demek için buradayız. Biz buraya Türkiye halklarını birleştirmek için geldik. ‘Kandırıldık’ diyerek halkı kandırmaya çalışıyorlar, kanmıyoruz demek için buradayız” dedi.

Ankara’ya seslenen Baş, “Gerici iktidara teslim olmayacağız. Hedefimiz meclisteki tecavüz yasasını durdurmak. İkinci çağrımız ise başkanlık hedefi olan Recep Tayyip Erdoğan seni padişah yaptırmayacağız” diyerek konuşmasını bitirdi.

Doğan Erbaş: Gün, bir araya gelme günüdür

HDP İstanbul İl Eş Başkanı Doğan Erbaş konuşmasına başlarken, Kartal Meydanı’nda çok önemli bir başlangıç yapıldığının altını çizdi. Siirt’teki iş cinayetine değinen Erbaş, yaşananın açıkça bir katliam olduğunu, Soma’da, Ermenek’te olduğu gibi Siirt Şirvan’da da varsa yoksa rant gözeten iktidar zihniyetinin can aldığını vurguladı ve yaşamını yitirenleri andı.

“Parlamentoda grubu bulunan üçüncü büyük partinin il eş başkanlığı adına konuşuyorum” diyen Erbaş, eş başkanlar dahil 10 vekilin rehin alınmış durumda olduğunu söyledi. Bu sırada kitle “Devrimci tutsaklar onurumuzdur” sloganı attı. “HDP’ye vurulan darbe sadece HDP’ye değil, demokratik siyasetin tümüne vurulan darbedir. Bütün siyasi partilere çağrıda bulunuyoruz. Gün bu siyasi darbeye karşı daha fazla bir araya gelme, güçlerimizi birleştirme günüdür” diyen Erbaş, her gün yeni bir siyasi operasyonla karşı karşıya olduklarını, iktidarın eş başkanlık uygulamasını da hedefe koyduğunu belirtti. “Kadınlar eş başkanlığı kendi çabalarıyla aldılar. Kadınların iradesine el koymanıza izin vermeyeceğiz” ifadelerini kullanan Erbaş, cinsel istismar düzenlemesine de değinerek “Kadın düşmanı iktidarın önergesi ortak mücadeleyle geri alınacaktır” dedi.

Erbaş HDP’nin ‘Meclis’ kararını açıkladı

Erbaş, Eşbaşkanlar ve vekillerin tutuklanmasının ardından HDP’nin Meclis yasama faaliyetlerinden çekilme kararı aldığını, yoğun toplantılar sonrasında parlamentodaki çalışmalarda daha etkin şekilde yer alma kararı verdiklerini aktardı.

Erbaş, konuşmasına şöyle devam etti: “Sadece parlamentoda siyaset yapan bir parti değildir HDP. Alanlarda da meydanlarda da yer alan partidir. Parlamentoyu bu hırsızlara bırakmak doğru olmazdı. Ülke tarihi çoğulcu bir yapıdır, farklılıklarımızla birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Eş başkanlarımız tutuklanmadan önce pek çok gazete, tv, radyo kapatıldı. Özgür Gündem’i kapatanlar, Cumhuriyet’e de el attı. Bütün muhalif kesimlere karşı saldırıların arttığı bir dönemdeyiz. OHAL şartlarında referandum yapılamaz, fakat anlaşılıyor ki OHAL şartlarında yeni bir düzen getirecekler. AKP’ye karşı hepimizin kendisini gözden geçirmesi ve birlikte hareket etme şartlarını zorlaması gerekir. O yüzden parti olarak laik, demokratik, eşit yurttaşlıktan, kadın özgürlüğünden yana, ekoloji mücadelesi veren tüm demokratik güçlerle bir araya gelmeye devam edeceğiz. Yerelde işbirliği ve güçbirliği yapmazsak merkezlerden konuşulanlar hayata geçmiyor. Bu nedenle bu miting İstanbul’da yeni bir düzenin başlangıcı olabilir. Yarından itibaren tüm sokaklarda, eylemlerde güçbirliği yapalım. Bu şekilde kötü gidişi durdurabiliriz.”

‘Muhalif kesimler susturulmak isteniyor’

Mitingin örgütleyicilerinden İstanbul Emek ve Demokrasi Koordinasyon’u adına yapılan ortak açıklama Kürtçe ve Türkçe okundu.

Açıklamanın Türkçesini EMEP İstanbul İl Başkanı Güven Gerçek okudu. 7 Haziran seçim sonuçlarını yok sayan, milyonların iradesini tanımayan Saray ve AKP Hükümetinin içeride ve dışarıda savaş yanlısı politikalarını devam ettirdiğini söyleyen Gerçek, “Suriye’de süren ve milyonlarca insanın göç etmesine, sayısız insanın ölümüne neden olan savaşın derinleşmesinden AKP Hükümeti sorumludur” dedi. Gerçek, Kürt illerinde kıyım ve yıkım politikalarını sürdüren AKP iktidarının şimdi de belediyelere atanan kayyumlarla halkın iradesini yok saydığını ifade etti. İktidarın 15 Temmuz darbe girişimini “Allahın bir lütfu” olarak gördüğünü ve muhalif kesimlerden kurtulmak için fırsat saydığını kaydeden Gerçek, darbe girişimi sonucu ilan edilen OHAL’in muhalif kesimleri susturmanın ve teslim almanın bir aracı olduğunu dile getirdi.

Gerçek, arka arkaya çıkarılan KHK’larla, Gülen Cemaati ile mücadele adı altında, başta barış deklarasyonuna imza atan akademisyenler olmak üzere 100 bini aşkın emekçinin kamudan tasfiye edildiğini, muhalif TV kanalı, radyolar, gazete ve dergilerin kapatıldığını, Cumhuriyet Gazetesi yönetici ve yazarlarının cezaevine konulduğunu ve 370 muhalif derneğin kapatıldığını hatırlattı.

‘Karanlığa teslim olmayacağız’

“Ancak biat etmiyoruz, etmeyeceğiz. Teslim olmadık, olmayacağız” diyen Gerçek, hep birlikte direnme mesajı verdi. Barış, demokrasi, özgürlük ve laiklik için Kartal’da biraraya geldiklerini aktaran Gerçek konuşmasını şöyle sürdürdü: “Görünen köy kılavuz istemez: AKP ve MHP’nin oluşturmaya çalıştığı yeni milliyetçi cephe, emekçiler için bir yıkım olacaktır. Bütün bunlar olurken toplum tek sesli, yandaş medyanın kara propagandası aracılığıyla uyuşturulmaya; dindar ve kindar bir nesil yetiştirilmeye çalışılıyor. Dindar ve kindar nesil yetiştirme hevesiyle yetinemeyen iktidar, şimdi de çocuk evliliklerini meşrulaştırmanın, tecavüzü aklayan ve kadını esaretin içine atan yasal düzenlemeleri gece yarısı gündeme getirmiştir. İnanıyoruz ki; hevesleri yarım kalacak, başta kadınlar olmak üzere bu ülkenin emekçileri buna izin vermeyecekler. Bizler bu ülkenin işçi ve emekçileri, ezilen halkları, gençleri ve kadınları olarak; geleceğimizi asla teslim etmeyeceğiz, susmayacağız, teslim olmayacağız. Bu saldırıları püskürtmek ancak bütün emekçilerin ve ezilenlerin birlikte mücadelesi ile mümkündür. Hiçbir zulüm düzeni ilelebet süremez. İnanıyoruz ki, halkın birleşik mücadelesi bu karanlığı yenecektir.”

Açıklamanın ardından sahneye Gezi Şehit ve Gazileri Platformu adına Volkan Kesanbilici, Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan ve annesi Gülsüm Elvan, Mehmet Ayvalıtaş’ın babası Ali Ayvalıtaş çıkarak mitinge katılan emekçileri selamladılar. Platform adına konuşan Volkan Kesanbilici, “Bugün bu alanda tekrar Gezi ruhunu gördük. Barikat arkadaşlarımızla yan yana durmaktan gurur duyuyoruz.  Teslim olmayacağız” dedi. Miting Mervan Tan ve Domane Dersim’in ezgileriyle bitirildi.

Alanda dağıttığımız bildirilerle de mücadeleyi büyütmeye çağırdık:

BU ABLUKA DAĞITILACAK

BİRLİKTE DİRENECEK, MUTLAKA KAZANACAĞIZ!

“Duru düşlediğin gökyüzünü

Kara kara bulutlar nakışlıyorsa

Umutların kuşatılmasın

Acılarımın gözbebeği

 …

Senin sesin yenilgi tanımaz

Bu abluka dağıtılacak”

OHAL’i devrimcilere, genel başkanları dahil HDP’ye, Cumhuriyet Gazetesi ve özgür basın kurumları ile birlikte gazetecilere, yazarlara, akademisyenlere ve bütün halka ve işçi sınıfına saldırarak kullanan Erdoğan, Saray ve şûrekası, Türkiye’nin en özgür günlerini yaşadığını buyurmuş.

İşçi-emekçilerin; devrimci avukatların; şiddete, tecavüze, sömürüye karşı mücadele edenlerin dernekleri, kültür merkezleri kapatıldı.

“Modern çağ”ın “ileri demokrasi”sinde iki buçuk yaşında bebekler açlıktan ölürken; tarihin en eli kanlı katili burjuvazinin temsilcileri ahıra çevirdikleri parlementoda çocuğa tecavüzü teşvik edici yasalar çıkarıyorlar.

İşte bu yasalarla, KHK’larla “özgürlükler” gelişiyor!

  • Çocuklara, kadınlara, LGBTİ’lere şiddet, taciz, tecavüz özgürlüğü!..
  • Madende göçük altında kalan canları değil, makineleri düşünenler için; işçi-emekçileri sınırsız sömürme özgürlüğü!..
  • Çocuklarımızın, kardeşlerimizin, gerici eğitimlerle karanlığa gömülmesi!..
  • Doğanın, kentlerin sınırsız yağması özgürlüğü gelişiyor.

Bugün katillerin, hırsızların, tecavüzcülerin özgürce yaşadığı bir tımarhane kuruluyor.

Onlar serpilip gelişen hayatın düşmanıdır. Gezi, Kobanê direnişleri ve 7 Haziran seçimlerinde kendilerini ifade eden ortak mücadele eğiliminden korktular. Onlar; egemenler, burjuvazi, Saray… bu birlikteliğin yaratacağı ekmek, gül ve hürriyet dolu yarınların düşmanıdır. Yarını görüyor, sıkışıyor, bu yüzden saldırıyorlar.

İnsan kalmak, karanlığı parçalamak için tek yol var. Gözünü yarına dik; sokağa çık; fabrikada, mahallede, okulda diren, saf tut, örgütlen!

Bir defayla yetinmeyip, bulunduğumuz her yerde birbirimizi bulup, ulaştığımız herkese gerçekleri taşımalıyız.

Dernek, sendika, meslek odası, siyasi parti ve devrimci örgütlerle ilişkilen!

Yerellerde toplumsal mücadele güçleri olarak yan yana gelmeli, ortak mücadele hattını adım adım örgütlemeliyiz.

Bugün nefes almanın tek yoludur direnmek… Direnmek yaşamaktır!

KENDİ GÜCÜNE GÜVEN, ÖRGÜTLEN!

HALK DÜŞMANLARI YENİLECEK, DİRENEN HALKLAR KAZANACAK!

KALDIRAÇ

20.11.2016

Mitinge katılan Emek ve Demokrasi Güçleri

HDK, HDP İstanbul İl Örgütü, Birleşik Haziran Hareketi (BHH), Kaldıraç, AKA-DER, EMEP, EHP, Halkevleri, ESP, EÖÇ, PDD, KÖZ, Partizan, Politika Gazetesi, Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi (TÖP-G), SEP, Başlangıç, Umut-Sen, DevGüç, Dev-Lis, 78’liler Girişimi, BEKSAV, Çağrı Dergisi, Demokratik Alevi Derneği, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Demokratik Çerkes Kongresi, Demokratik Halklar Köprüsü, Demokratik Hukukçular Platformu, Demokratik İslam Kongresi (DİK), Demokratik Pomak Hareketi, Devrimci Dostluk Kültür Derneği, Devrimci Parti (DP), Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Doğu-Güneydoğu Dernekler Federasyonu, Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Demokrat Ordulular Derneği, Divriği Kültür Derneği, Don Kişot Bisiklet Kolektifi, Engelliler Derneği, Ezilenlerin Hukuk Bürosu, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Gökkuşağı Kadın Derneği, Hevi LGBTİ, İstanbul LGBTİ, İşçi Sözü, İşçilerin Sesi, KAOS GL, Kızıl Dayanışma, Konfederalîzma Ked A Demokratîk (KON-KED), Küresel Eylem Grubu (KEG), Munzur Koruma Kurulu, Nor Zartonk, Süryani Topluluğu, Toplum Ve Kuram-Lêkolîn Û Xebatên Kurdî, Tüm-Köy-Sen, Yeşiller Ve Sol Gelecek Partisi (YSGP),  Demokratik Haklar Federasyonu (DHF), Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD), Alevi Kültür Derneği (AKD),TMMOB İKK, KESK Şubeler Platformu, DİSK İstanbul Bölge Temsilciliği, İstanbul Tabip Odası, Alevi Federasyonu, Acıbadem Dayanışması, Kadın Partisi, Validebağ Savunması, Tekstil Sen, Limter İş, Karadeniz İsyandadır Platformu, Kadıköy Kent Dayanışması, Kuzey Ormanları Savunması, Kolektif Yaşam İnisiyatifi, Suruç Yaralıları ve Tanıkları Platformu, Gezi Şehit ve Gazileri Platformu, Sokak Kültür Derneği, Projeniz Değiliz, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Maltepe Forumu, Kozyatağı Dayanışması, Direniş Forumu, Yoğurtçu Parkı Formu, Teori Politika, Cam Keramik-İş, Çağrı, Velider, Çekmeköy Dayanışması, Adalar Savunması, Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD)

Kaynak: direnişteyiz, 20 Kasım 2016

‘Tarihi direnenler yazar!’

Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Selçuk Üniversitesi’ndeki görevinden açığa alınan akademisyen Nuriye Gülmen iki hafta önce, Ankara’da Yüksel Caddesi’nde İnsan Hakları Anıtı önünde “İşimi geri istiyorum” dövizi taşıyarak başlattığı oturma eylemini, hemen her gün gözaltına alınmasına, sürekli olarak polis şiddetine maruz kalmasına rağmen, kararlılıkla sürdürmeye devam ediyor. Nuriye Gülmen son olarak 25 Kasım günü 15. kez gözaltına alındı.

Ne olmuştu?

Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz anmalarına, Kobané eylemlerine, sendikanın basın açıklamalarına katıldığı için pek çok kez soruşturma geçiren ve cezalar alan Gülmen, DHKP/C propagandası yaptığı iddiasıyla 4 ay tutuklu yargılandığı davada beraat etmiş, Nisan 2016’da işe dönmeye hak kazanmıştı; ancak göreve başlatılmadı. Ağustos ayında Selçuk Üniversitesi’nden açığa alındığına dair bir yazı aldı. Gülmen, ‘işe başlamadan açığa alamazsınız’ deyince, 30 Eylül’de göreve başlatıldı. Üniversiteye bir işgünü devam edebildi. Gülmen, 3 Ekim’de yeniden açığa alındı, son karara da itiraz ederek “Ben, bugün FETÖ/PDY terör örgütü üyesi oldukları gerekçesiyle görevlerinden el çektirilen ya da tutuklanan hâkim ve savcılar ile kolluk güçleri tarafından tutuklanmış bir sosyalistim” dedi.

Nuriye Gülmen’e meslektaşlarından destek

29 Ekim’de yayımlanan KHK ile görevinden ihraç edilen Sosyal Bilgiler öğretmeni Acun Karadağ da son görev yeri olan Halim Şaşmaz Ortaokulu önüne önünde başlattığı direnişine Nuriye Gülmen’e katılarak devam etti.

Mardin’in Mazıdağı ilçesinde Cumhuriyet İlkokulu’nda öğretmenlik yaparken açığa alınan ve sonrasında işten atılan öğretmen Semih Özakça da, Acun öğretmen ve Nuriye Gülmen’in direnişine katıldı. Özakça “Direnmeyi seçtim; çünkü işimi, öğrencilerimi çok seviyorum. Direnmeyi seçtim; çünkü alın terimle kazandığım ekmeğimi elimden aldılar. Ekmek namustur; emeğin karşılığıdır, namusumu koruyacağım. Direnmeyi seçtim; çünkü direnmeyen çürür, yaşlanır ve yok olur. Tarih ise direnenleri yazar” dedi.

OHAL kapsamında yayımlanan 2 yeni Kanun Hükmünde kararname ile işten çıkarılan kamu görevlileri arasında, 2000 yılında, hapishanelerde devrimci tutsaklara yönelik gerçekleştirilen operasyonda Burdur cezaevinde dozer kepçesi ile kolu koparılan Veli Saçılık da vardı. Öğretmenlerin İnsan Hakları Anıtı önünde gerçekleştirdikleri eylemde Saçılık, ”Kolumu koparıp köpeklere attınız yılmadım. Dişimle tırnağımla kazandığım işimi alınca mı yılacağım! Direniş daima!” dedi. Öğretmenlerin, her gün darpla gözaltına alındıkları direniş kararlılıkla devam ediyor.

Eğitim-Sen: “Açığa almalar, ihraçlar bizi yıldıramaz”

OHAL kapsamında yayımlanan KHK’ler ile açığa alınan ve ihraç edilen öğretmenler ülkenin dört bir yanından Ankara’ya gelerek, işlerine geri dönene kadar susmayacaklarını ve mücadele edeceklerini belirtti. Eğitim-Sen üyelerinin MEB önünde yapmak istediği eylem polisler tarafından engellendi. Öğretmenlerin MEB önüne gidişine izin verilmedi. Yüksel Caddesi’nde eylem yapan Eğitim-Sen’li öğretmenler, “Açığa almalar, ihraçlar bizi yıldıramaz, işimizi geri istiyoruz” dedi. “Geri döneceğiz” tişörtü giyen Eğitim-Sen üyeleri, “Susmayacağız” pankartı açtı. Yapılan basın açıklamasında “Hukuksuz ihraçlar ve haksız açığa almalar derhal son bulmalı, OHAL ve KHK hukuksuzluğuna son verilmelidir. Açığa alınan ve ihraç edilden öğretmenler görevlerine geri dönmelidir” denildi. 1 Eylül tarihinden itibaren OHAL KHK’leri ile 30 bini aşkın öğretmenin ihraç edildiği, en az 1,5 milyon öğrencinin eğitim-öğretim hakkının bizzat AKP ve MEB uygulamaları ile fiilen engellendiği, darbe fırsatçılığı yapılarak hareket edildiği vurgulandı.

5 bin öğretmen göreve iade ediliyor

25 Kasım’da Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Meclis Genel Kurulu’nda açığa alınan 5 bin öğretmen görevine iade edileceğini açıkladı. Diyarbakır’da KHK ile açığa alınan 4 bin 319 öğretmenden, 2 bin 253 öğretmenin göreve başlamasının önünü açan bakanlık yazısı, Milli Eğitim Müdürlüğü’ne ulaştı. Soruşturmaları tamamlanan 2 bin 253 öğretmenin, Pazartesi günü görevlerine başlayacağı öğrenildi.

Kaynak: direnişteyiz, BİRgün, nuriyegulmendireniyor.worpress.com, 25 Kasım 2016

KHK’lar direnişle karşılandı

“Vurduk kilidi gitti” ise “Kırdık mühürü gitti”

KHK’lar birbiri ardına çıkarken, kapatılan dernek ve meslekten ihraç edilenlerin sayısı da hızla artıyor. 667 ve 668 nolu KHK’larla İçişleri Bakanlığı’nın faaliyetlerini durdurduğu, ÇHD, ÖHD gibi avukat örgütlerinin de yer aldığı, 375 dernek tamamen kapatıldı, kapatılan derneklere 175 dernek ve 18 vakıf ise sonradan eklendi. Emniyet’ten 7 bin 586, TSK’dan bin 988 kişi ihraç edilirken, 5 bin 434 kamu emekçisi görevinden uzaklaştırıldı.

ÇHD’ye ve ÖHD’ye mühür, Halkın Hukuk Bürosu’na  baskın

İçişleri Bakanlığı tarafından kapatılan ÇHD Genel Merkez’i, 12 Kasım’da mühürlendi. Yüzlerce insan ÇHD’ye destek olmak için dernek binası önüne geldi. Öte yandan polis faal olmayan bir derneğin adresi görünüyor diyerek Halkın Hukuk Bürosu’nu bastı. Avukatlar direnişe geçince, polis içeri giremedi. Avukatların bekleyişi sürerken, polisin ikinci kez baskın yaptığı ve 6 avukatı gözaltına aldığı belirtildi. Polis, büro ile aynı dairenin bir bölümünde olan Adalet Okulu Derneği hakkındaki kapatma kararını gerekçe göstererek daireyi mühürlemek isterken; Halkın Hukuk Bürosu avukatları büronun tamamen mühürlenmesinin hukuka aykırı olduğunu söyledi. Avukatlar savcıyla görüştü. Savcının yapılan işlemin hukuksuz olduğunu söylemesine rağmen polisler “Biz emri valilikten alırız” yanıtı verdi.

Aynı gün ÇHD, mührü sökerek “O mühürlerin birer hırdavattan ibaret olduğunu egemenlere pratikte hatırlatmayı da bir borç biliriz. An itibariyle ÇHD Genel Merkez binası, kapısında mühür olmaksızın, fiziken de açıktır. Ülke genelinde bütün mühürlerin başına gelecek olan da budur.” Açıklaması yaptı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 14 Kasım’da katıldığı bir açılıştı “370 dernek kapattık… Vurduk kilidi, gitti. Hadi bakalım açın da görelim” dedi. Fakat egemenlerin tehditleri sökmedi ve pek çok yerde mühürler kırılarak faaliyetler devam ettirildi.

Kapılarına mühür vurulmasının ardından, ÖHD üyesi Av. Levent Pişkin’in de evine baskın yapılarak, Pişkin gözaltına alındı. Konuya ilişkin dernekte bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamada Dün derneğimizin kapısına mühür vurarak faaliyetlerimizi durdurduklarını zannedenler bugün üyelerimizi gözaltına almaya başladı. Av. Levent Pişkin Özgürlükçü Hukukçular Derneği’nin aktif bir çalışanı, LGBTİ aktivisti ve insan hakları savunucusudur. Arkadaşımızı şafak baskını ile gözaltına alanlara sesleniyoruz. Biz şafak baskınlarına, gözaltılara ve tutuklamalara boyun eğmedik, bundan sonra da boyun eğmeyeceğiz.” dendi.

Çocuk düşmanı devlet

KHK’larca kapatılan bir dernek de Gündem Çocuk Derneği’ydi. Çocukların davalarına bakan ve özellikle 18 yaş altı çocukların zorla evlendirilmesi gibi konuları da gündemine taşıyan GÇD’nin kapatılmasıyla, derneğin takip ettiği davalar da düşme tehlikeyisle karşı karşıya kaldı. 11 yıldır çocuk haklarıyla ilgili çalışmalar yapan Gündem Çocuk Derneği, çocuk haklarını ve hak ihlâllerini görünür kılmak için yıllardır çeşitli projeler yürütüyor. Dernek, devlet şiddeti sonucu katledilen çocukların, okullardaki ihmâller nedeniyle kazalarda hayatını kaybeden çocukların, cinsel istismara mâruz kalan çocukların davalarını da takip ediyor. Bu bağlamda, meclisten tecavüz yasası geçirmek isteyen bir devletin, derneği kapatma çabası da anlaşılır oluyor.

Kadın mücadelesi mühürlenemez!

Kadın örgütleri, 16 Kasım günü kadın derneklerinin kapatılmasını Kadıköy Khalkedon Meydanı’na yaptıkları eylemle protesto ettiler. Eylemde, “ Kadın mücadelesi mühürlenemez, kadın kurumlarına sahip çıkıyoruz” yazılı pankart ile “ Kadınlar her halde direnişte”, “Jin, jiyan, azadî”, “OHAL sizin eril hallerinizdir” dövizlerini taşıyan kadınlar, vurulan mühürlere karşı “ Direne direne kazanacağız”, “ Yaşasın kadın dayanışması”, “Kadınların mücadelesi mühürlenemez”, “ Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” sloganlarını attı. “Mücadelemizden vazgeçmeye niyetimiz yok” diyen kadınlar, KHK’lar iptal edilene kadar sokakta olacaklarının altını çizdi.

BES’te KHK kıyımı

Son çıkan 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile on binden fazla kamu emekçisi kamudan ihraç edildi. KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası’nın genel başkanı ve sekiz şube yöneticisi dahil olmak üzere 100 üyesi ihraç edildi. 25 Kasım günü KHK ile işten çıkarılmaları protesto eden BES üyeleri, Maliye Bakanlığı önünde basın açıklaması yapmak istedi. Polisin gaz sıkarak saldırdığı eylemde üç BES yöneticisi gözaltına alındı. BES Genel Başkanı Fikret Aslan eylemlere devam edeceklerini, diz çökmeyeceklerini belirtti.

Diyarbakır’da mühürlenen 47 dernekten ortak açıklama: Diz çökmeyeceğiz!

Diyarbakır’da faaliyet gösteren ve İçişleri Bakanlığı kararı ile terörle ilişkili oldukları iddiasıyla faaliyetleri durdurulan dernekler 17 Kasım’da DBP Diyarbakır İl Başkanlığı’nda ortak basın toplantısı düzenledi. Kapatılmaların meşru olmadığı belirtilen açıklamada, “Bu kurumları kapatarak halkın zulme ve baskılara boyun eğmesini amaçlıyorsunuz. En nihayetinde siyaseten ve meşru yollardan teslim alamadığınız bu halkı teslim almak, diz çöktürmek istiyorsunuz. Her şeye yeniden başlar gibi, bu kurumlarımızın çalışma alanlarına dair yeni örgütlü kurumları halkımızla birlikte gerekirse yeniden oluşturacağız.” denildi.

Rektörlük seçimleri kaldırıldı

Zaten göstermelik işleyen rektörlük seçimleri 29 Ekim’de 676 sayılı KHK’yla tamemen kaldırıldı. Yürürlükte olan yasanın 13. maddesinde yer alan “Devlet üniversitelerinde rektör, profesör akademik unvanına sahip kişiler arasından görevdeki rektörün çağrısı ile toplanacak üniversite öğretim üyeleri tarafından seçilecek adaylar arasından cumhurbaşkanınca atanır” ifadesi, “Devlet üniversitelerinde rektör, Yükseköğretim Kurulu tarafından önerilecek, profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç aday arasından cumhurbaşkanınca atanır” şeklinde değiştirildi.

Seçimleri yapılmamış üniversitelerde ne olacağı sorusu gündemdeyken, Erdoğan Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atadı.

Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP milletvekilinin kardeşi rektör olarak atandı

Boğaziçi Üniversitesi’nde 12 Temmuz’da yapılan rektörlük seçimlerinde Prof. Gülay Barbarosoğlu 403 katılımcıdan 348’inin, toplam oyun %86’sını alarak ikinci kez en çok oyu almıştı. Büyük oy farkına rağmen, diğer adayların demokratik tavrı koruyarak seçimden çekilmesine dair okulun köklü geleneğine uyulmamış, ikinci olan aday çekilmemişti. Ülke çapında diğer üniversitelere nazaran çok büyük bir oy farkı söz konusu olmasına karşın, eğitim dönemi başladığında dahi üniversitenin rektörü atanmamıştı.

Boğaziçi Üniversitesi’nin akademik kadrosu bir basın açıklaması gerçekleştirerek KHK’nin derhal iptalini istemiş, öğrenciler de seçilmiş rektöre vurgu yaparak olası bir atamanın kayyum olacağını ve bunu kabul etmeyeceklerini belirtmişlerdi.

Erdoğan, 12 Kasım’da Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak Prof. Dr. Mehmed Özkan’ı atadı. Özkan rektörlüğe aday bile olmamıştı. Mehmed Özkan’ın atandığının açıklanmasının ardından, binlerce insan Twitterdan Özkan’a “görevi kabul etme” çağrısında bulundu. 12 Kasım gecesi rektörlük önünde oturma eylemi yapan öğrenciler, 14 Kasım’da yapacakları yürüyüşe çağrı yaptılar.

Boğaziçi Üniversitesi kayyum rektöre direniyor

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri 14 Kasım’da, Güney Kampüs meydanından Güney Kapı’ya “Akademi biat etmez”, “Kayyum rektör istemiyoruz” sloganlarıyla kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirdi. Çıkışta kuzey kampüse geçmek üzere dağılan öğrenciler polis tarafından darp edildi, iki öğrenci gözaltına alındı, öğrenciler aynı gün içinde serbest bırakıldı.

Atamadan önceki süreçte başlayan “Üniversiteyi Savunuyoruz” kampanyası dahilinde oluşturdukları nöbet alanını da boş bırakmayan öğrenciler davanın takipçisi olacaklarını tekrar tekrar beyan ettiler. Üniversite bileşenlerinin katılımıyla düzenlenen forumlar, açık dersler, konserler düzenlenen alan hala bir direniş mekanı niteliğinde. Okulda kayyumvari atamaya karşı ses çıkarma eylemleri yapıldı, bu eylemler birçok farklı üniversitede de eşzamanlı olarak gerçekleştirildi. Öğretim üyeleri tekrar bir basın açıklaması ile KHK’nin geri çekilmesine dair taleplerini yinelediler. Kulüpler ise 25 Kasım gününe çağrı yaptı: Üniversite bileşenleri ‘1. Geleneksel Kayyum Rektör Şenliği’nde buluşacak.

Rektör olmak isteyenlere müjde! YÖK ilan ile rektör arıyor

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) rektörlük için seçimlerin kaldırılmasının ardından 21 Kasım’da ilana çıktı. 19 üniversitede rektör olmak isteyen adaylar, ‘Rektör Adayı Bilgi Formu’nu doldurarak, akademik özgeçmişleri ve yayın listesiyle YÖK’e başvuracak. Üstelik herhangi bir üniversitede görev yapmış olmaları şartı da yok!

YÖK, Ağrı İbrahim Çeçen, Ardahan, Artvin Çoruh, Bartın, Batman, Bitlis Eren, Çankırı Karatekin, Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, İzmir Bakırçay, İzmir Demokrasi, Karamanoğlu Mehmetbey, Kırklareli, Kilis 7 Aralık, Nevşehir Hacı Bektaş Veli, Osmaniye Korkut Ata, Siirt ve Yalova Üniversiteleri için rektör ataması yapılacağını duyurdu.

 

Küba 50 yıldır uluslararası çapta parasız eğitim veriyor

Havana’daki Latin Amerika Tıp Okulu ELAM yönetiminin kayıtlarına göre Küba son 50 yılda 80 bin doktor yetiştirdi. Küba; Latin Amerika, Karayipler, Afrika, ABD, Pakistan ve Çin’den gelen öğrencileri toplum için hizmet verme ideolojisiyle yetiştirirken dünya genelinde hem tıp hem de eğitim alanında önde gelen bir örnek teşkil ediyor.

ELAM’da profesör ve yönetim danışmanı olan Luis Estruch, sınırlı ekonomik kaynakları olan bir Karayip ülkesinin, böylesi koşullarda potansiyelini nasıl büyük çapta bir insan kaynağına dönüştürdüğüne ve başarılı olduğuna dikkat çekti. Estruch, “Küba’nın ilkesel esasa dayalı katkısı budur: Gençliği toplum doktorluğu fikriyle yetiştirerek, bakışlarını yoksullara çevirebilmesi, koruyucu tıbba yöneltmesidir,” diyerek Küba’nın tıp alanındaki politikalarına vurgu yaptı.

Estruch, “Bu nedenle, Bolivar Devrimi ve Kübalı Tıp Misyonu’nun getirileriyle gurur duymalıyız,” açıklamasında bulundu.

Küba’da 1959 devriminden bu yana, 20 bin Kübalı da, başta sağlık alanında parasız eğitimden faydalandı. Latin Amerika Tıp Okulu ELAM ise Küba Devrimi lideri Fidel Castro tarafından 1999 yılında oluşturuldu. Okulun açılmasıyla birlikte aynı yıl içerisinde, 18 farklı ülkeden, 1527 öğrenci parasız eğitim görmek üzere okula kaydını yaptırdı.

Estruch’un belirttiği rakamlara göre, bugün ise 122 ülkeden, yaklaşık 10 bin öğrenci ELAM’a kayıtlı olarak parasız eğitim görüyor.

Öte yandan Kübalı tıp pratisyenleri ve profesörleri, ün kazannış tıp hizmetleri ve kuruluşlarında dünya çapında eğitim veriyor. Bu anlamda Küba’nın 21 bin Venezuelalı doktor yetiştirdiği kaydediliyor.

Benzer şekilde, 2014 yılı verilerine göre, 1969’dan bugüne, Kübalı toplam 325 bin 710 sağlık çalışanının 158 ülkede hizmet verdiği kaydediliyor. Sadece Afrika’da, Kübalı 76 bin 744 doktorun 39 ülkede hizmet verdiği ifade ediliyor.

Kübalı doktorlar misyonları ve görevleri doğrultusunda insani yardıma yönelik de çalışıyor. 2010 yılında Haiti depreminin ardından kolera salgınına karşı mücadelede, Ekim ayında bölgeyi vuran Matthew kasırgasında Kübalı doktorların seferber olarak sağlık ve yardım hizmeti verdiği kaydediliyor.

Kaynak: direnişteyiz, 22 Kasım 2016

 

HDP’ye savaş hukuku

4 Kasım günü sabaha karşı farklı illerdeki savcılarca yürütülen davalarda eşzamanlı operasyonlar yapıldı. Milletvekilleri evlerinden, parti genel merkezinden gözaltına alındı, ardından ise tutuklandı.

HDP’den ilk tepki: Süreci tepkilerimiz belirleyecek!

HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, eş genel başkan ve vekillerinin gözaltına alınmasına sert tepki gösterdi ve halka çağrıda bulundu.

ANF’ye açıklama yapan Bilgen, “15 Temmuz’un neden ‘Allah’ın lütfu’ olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Bir gecede, aynı anda yapılan operasyonu kimse ‘bağımsız yargı’ diye izah edemez. Bu, doğrudan doğruya darbenin bir siyasi operasyon olarak devamıdır” dedi.

Bilgen, halkı demokratik tepkisini göstermeye çağırarak, “Bunun karşısında gösterilecek demokratik tepki ve duyarlılık, sürecin bundan sonraki kısmını belirleyecektir” diye konuştu.

Bugünler de siyasi tarihe kara bir leke olarak geçecek

HDP Parti binasında basın toplantısı düzenlemeleri engellenen parti sözcüsü Ayhan Bilgen, bina önünde periscope üzerinden gerçekleştirilen canlı yayında açıklama yaptı. Bilgen, geçmişte de siyasetin önünün kesilmesine yönelik müdahaleler yapıldığını hatırlatarak “o günler nasıl geçtiyse bugünler de geçecektir” dedi. Bilgen, tüm engellemeler, saldırı ve faşizan uygulamalara karşı herkesi tavır koymaya çağırdı.

“Geçmişte siyasetin önünü kesen müdahaleler yapıldı, o günler nasıl geçtiyse bugünler de geçecektir” diyen Bilgen, sürecin bir siyasi linç ve tasfiye süreci olduğunu, demokratik toplumun sesini yükseltmesi gerektiğini belirtti ve dayanışma çağrısında bulundu.

HDP milletvekilleri ortak ifade verdi

Gözaltına alınan HDP milletvekilleri verdiği ortak ifadesinde:

“Partim Halkların Demokratik Partisi (HDP), 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinde 6 milyondan fazla oy alarak ve %10’luk seçim barajını aşarak 80 milletvekili ile parlamentoya girmiştir. Demokratik siyaset yoluyla ve sandık iradesiyle AKP’nin tek başına iktidar olmasını ve tek başına anayasa yapmasını engellemiştir. Ülkede ‘tek adam’ rejimi inşa etmek isteyen ve bunun için her türlü hukuksuzluğu yapmaktan çekinmeyen Recep Tayyip Erdoğan, seçim sonuçlarına saygı duymamış ve koalisyon hükümetleri kurulmasına engel olarak ülkeyi erken seçime götürmüştür. Bu esnada 3 yıla yakın bir süre devam eden çözüm sürecini de kendi işine gelmediği ve oylarını artırmaya yaramadığı için sonlandırmış ve bütün ülkeyi adeta ateşe atarcasına bir çatışma ortamına sürüklemiştir.” ifadelerini kullandı.

Devamında milletvekilleri şöyle dedi:  “Bizler seçilmiş halk temsilcileriyiz. Şahsımızı değil, bizi seçen seçmen kitlelerini temsil ederiz. Şu anda da yasamanın, Meclis’in dokunulmazlığa sahip bir üyesi, milletvekili sıfatıyla karşınızdayım. Benim temsil ettiğim bu kimliğe ve halkımın iradesine saygısızlık yapılmasına izin vermem mümkün değildir.”

“Başkanlık adı altında ülkemize ve halkımıza dayatılan bu faşist düzenden kurtulacağımızdan şüphemiz yoktur. Er ya da geç demokrasi mücadelemiz kazanacaktır. Erdoğan şahsında, köhnemiş bu rejim değişecektir.

Sizden hiç bir talebim ve beklentim yoktur. Siyasi faaliyetlerim nedeniyle ancak beni seçen halkım sorgulayabilir. “

Tuncel: Darbenin sahibinin asıl kim olduğu ortaya çıkmıştır

DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP’li vekillerin gözaltına alınmasının darbe anlamına geldiğini belirtti, “Artık söz hükmünü yitirmiştir, direniş zamanı” dedi.

“Bu darbenin asıl sahibi AKP hükümeti ve Saray’dır” diyen Tuncel, “Özgürlükleri ortadan kaldırarak demokrasiyi yok saymaktadırlar” dedi.

Türkiye halklarına çağrı yapan Tuncel, şunları söyledi: “Gün, herkesin sokağa çıkma günüdür. Herkes HDP’nin etrafında kenetlenmelidir. Şimdi değilse ne zaman! Gün, direniş günüdür. Gün, geleceğine sahip çıkma günüdür. Darbeye karşı bulunduğumuz her alanda direnişte olacağız. Kimse hayale kapılmasın, asla demokrasi ve özgürlük mücadelesinden vazgeçmeyeceğiz.”

Sebahat Tuncel Diyarbakır E Tipi Cezaevi’ne konuldu

6 kasımda tutuklanan DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, Diyarbakır E Tipi Cezaevi’ne konuldu.

HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile HDP’li 10 vekilin gözaltına alınması sonrası, 4 Kasım’da geldiği Diyarbakır Adliyesi önünde darp edilerek gözaltına alınan ve tutuklanan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel Diyarbakır E Tipi Cezaevi’ne konuldu. Tutuklama kararı sonrası Tuncel’in nereye götürüldüğü konusunda ailesine ve avukatlarına bilgi verilmemişti.

Tuncel, daha önce yaptığı konuşmalar nedeniyle hakkında açılan 7 ayrı soruşturma dosyası 1 hafta önce tek bir dosyada toplanmış ve “FETÖ/PDY” üyesi polis, hâkim, savcıların DTK’ye yönelik açtığı soruşturma dosyası gerekçe gösterilerek ‘Örgüt üyesi olduğu’ iddiasıyla tutuklanmıştı.

Kaldıraç: Herkesi kendi iradelerine sahip çıkmaya çağırıyoruz

Kaldıraç, HDP eş genel başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile 10 milletvekillinin gözaltına alınması ve parti genel merkez binasına yapılan operasyona karşı bir açıklama yayımlayarak, ”7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP’ye oy veren, oy vermese de gönülden destekleyen, sempati besleyen herkesi kendi iradelerine sahip çıkmaya çağırıyoruz” dedi.

Kaldıraç tarafından yapılan açıklamada ”Direnişi seçen örgütlü bir halkın önünde hiçbir engel duramayacak!” denilerek,  halk kendi iradesine sahip çıkmaya çağrıldı.

“ABD silâhı, ABD desteği ile iktidarda olan; danışmanları aracılığı ile “tuvalet deliğine süpürmeyin” diye ABD’de yalvaran; bölgemizde emperyalistlerin tetikçiliğini yapan; “milli irade bizi seçti” diye ortalıkta gezen “yerli ve milli” egemenler, milyonların oyları ile seçilmiş bir partinin eşbaşkanları ve milletvekillerini gece baskınları ile gözaltına alıyorlar.

Hırsızlar, katiller, yolsuzlar, tecavüzcüler mecliste “muteber” milletvekili olarak duracak; eşit, özgür, kardeşçe ve barış içinde bir yaşamı savunan; bunun için mücadele etmek dışında hiçbir “suçu” olmayanlar hapse atılacak ve bunun adı, “ileri demokrasi” olacak.

Ekim Devrimi’ne karşı bir tampon olarak, işçi sınıfının inkârı ve halklar hapishanesi şeklinde organize edilen bu burjuva egemenlik, 7 Haziran seçim sonuçlarında ecelini gördü. Saray, AK Parti, ordu, TÜSİAD vb. hepsi ama hepsi, 7 Haziran seçimlerinin yok sayılması için darbe ve savaş süreci başlattı.” ifadelerini kullanan Kaldıraç açıklamasını direniş çağrısıyla bitirdi.

Devrimci kurumlar ve demokratik kitle örgütlerinden dayanışma mesajları

Demokrasi İçin Birlik: HDP’lilerin gözaltına alınması çıkmaz yoldur!

Demokrasi İçin Birlik, HDP’ye dönük gece operasyonuna, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da dahil olduğu 12 vekilin gözaltına alınmasına tepki gösterdi.

Yapılan açıklamada, iktidarın politikalarının Kürtleri dışlayan ve iradesini yok sayan bir politika olduğu ve barışa değil savaşa hizmet ettiği vurgulandı. Demokrasi İçin Birlik tarafından yapılan açıklama şöyle:

“12 HDP milletvekilinin gözaltına alınmasıyla Türkiye’de demokrasi ve özgürlük ağır bir darbe daha almıştır. Çoğunluğun iradesini “millet iradesi” olarak göstermeye çalışan ve başı sıkıştıkça “millet iradesi”ne sığınan bir iktidarın, bu ülkede yaşayan Kürtlerin iradesini hiçe sayarak, Belediye Başkanlarından milletvekillerine kadar bütün seçilmiş temsilcilerini hapishaneye koymasının yarattığı çelişki ortadadır.

Kürtleri dışlayan ve Kürtlerin iradesini yok sayan bu siyaset barışa değil, savaşa hizmet etmektedir. Oysa, içinde bulunduğumuz dönemde Türkiye’nin ihtiyacı, yurttaşların bir bölümünü dışlayan, ötekileştiren siyasetler değil, herkesin farklılıklarıyla birlikte, barış, özgürlük ve eşitlik içinde yaşayabilmesi olanağını yaratan siyasetlerdir. Böyle bir ortak yaşama zemininden şimdi biraz daha uzaklaşmış olduğumuzu görmekten büyük bir üzüntü duyuyoruz.

Ve sormak istiyoruz: Ey iktidar nereye? Bu yol çıkmaz bir yoldur”

AKA-DER: Saray darbesini dayanışmayla, direnişle yeneceğiz!

“…Hiçbir karanlık sonsuz değildir. Fakat aydınlık, gecenin gündüze dönmesi gibi kendiliğinden gelmiyor. Biz halklar, emekçiler, boyun eğmeyenlerin; bu karanlığı direnişle, dayanışmayla delmemiz mümkündür. Direne direne öğreneceğiz, örgütlü güç ile kazanacağız! Halkların iradesi teslim alınamaz!”

Ezilenlerin Sosyalist Partisi: Eş başkanlar ve bir çok HDP milletvekili gözaltında! İnternete erişim kısıtlaması! 4 Kasım saray darbesine teslim olmayacağız! Direneceğiz!

Halkevleri: Gece yarısı baskınlarıyla S. Demirtaş ve F. Yüksekdağ dahil olmak üzere HDPli vekiller gözaltında! AKP karanlığına teslim olmayacağız!

Birleşik Haziran Hareketi: Teslim olmayacağız. Kardeşlik kazanacak. Gün faşizme karşı birlikte mücadele etme günüdür. Gün halk güçleriyle dayanışma, omuz omuza durma günüdür. HDP’li vekillerin gözaltına alınması kabul edilemez. Bu ülkenin emekçilerine, bu ülkenin çocuklarına, gençlerine, kadınlarına sözümüz var: Saltanata geçit vermeyeceğiz! Eşitliğin, özgürlüğün, laikliğin ve barışın ve kardeşliğin ülkesini mutlaka kuracağız!

Devrimci Parti: HDP Eș Genel Bașkanları ve milletvekilleri gece yarısı yapılan operasyonla gözaltına alındı. Hodri meydan gelin bizi de alın. Diz çökmeyeceğiz!

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi: Teslim olmayacağız! Zulüm varsa direniş var!

Emekçi Hareket Partisi: HDP milletvekillerinin gözaltına alınması kabul edilemez. İstediğiniz kadar zulmü artırın. Bu halk diktatöre teslim olmayacak!

“Elbet tökezleyecekler, yaptıkları ayaklarına dolaşacak. Bugünler geçecek elbet. Bu zor günlere dayananlar, kardeşlikle omuz omuza verenler, teslim olmayanlar kazanacaklar. Tüm toplumun nefes aldığı başka bir Türkiye kuracaklar.”

EMEP: Gün, demokrasiyi kazanmak için birlik günüdür

EMEP Genel Merkezi, demokrasiyi kazanmak için birlik olmak gerektiğini belirterek, “Baskılarla, yasaklarla toplumu sindireceğini düşünenlere yanıldıklarını göstermemiz, tüm demokrasi güçleri olarak en acil görevimizdir” denildi.

TMMOB: HDP milletvekilleri derhal serbest bırakılmalıdır

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, HDP milletvekillerinin gece yarısı operasyonuyla gözaltına alınması üzerine 4 Kasım 2016 tarihinde bir açıklama yaptı.

“…HDP milletvekillerinin gözaltına alınması kabul edilemez. Bu operasyon; eşit yurttaşlık temelinde, barış içinde, bir arada yaşama umudumuza yapılmış bir darbedir. Gözaltına alınan HDP milletvekilleri derhal serbest bırakılmalıdır. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği olarak; Türkiye’nin geleceğinin dikta rejiminden değil, demokrasinin evrensel değerlerinden geçtiğini bir kez daha vurguluyoruz.”

Fikri Sağlar: HDP’li vekillere yapılanlar 94 olaylarından daha beterdir

Cumhuriyet Halk Partisi Mersin Milletvekili Fikri Sağlar, HDP’li milletvekillere yönelik yapılan operasyona dair bir açıklama yayımladı.

Açıklamada Sağlar, “HDP vekillere yapılanlar ’94 olaylarından daha da beterdir” dedi.

Sağlar’ın “Tek adam propagandasını yürütenler, elbet bir gün tarih önünde hesap vereceklerdir” dediği açıklama :

“7 Haziran seçim sonuçları ile büyük bir panik ve kinle parlamentoyu yok sayanlar, kendilerine bağladıkları medya ve yargı ile bugün ülkeyi içinden çıkılmaz bir kaosa sürüklemektedirler. Anayasa Mahkemesinin kararlarını bile tanımadığını söylemeye yüz bulanlar önce Cumhuriyet gazetesi yazarlarını, sonra da milyonlarca oy almış partinin liderlerini ve milletvekillerini tutuklamışlardır. Evrensel yargı ilkelerine rağmen, kendinden olmayan herkesi suçlu olarak gören bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız.”

HDP tutuklamalarına binler cevap verdi: “Baskılar bizi yıldıramaz”

Tutuklamalardan sonra Anadolu’nun dört bir tarafında binlerce insan sokaklara çıktı. İradesine sahip çıktı.

HDP’li vekillerin tutuklanmasına karşı 5 Kasım’da Şişli’de buluşan binlerce insan, yapılan açıklamanın ardından “Hırsız, katil Erdoğan” sloganlarıyla Cumhuriyet’e yürümek isteyince polis saldırdı. Kitle saldırıya direndi, barikatlar kurdu, gözaltıları engellemeye çalıştı. Polis ise havaya ateş açtı.

Emek ve Demokrasi güçleri, HDP eş başkanları ve milletvekillerinin tutuklanmasını protesto etmek için İstanbul’da Şişli Camii önünde bir araya geldi. “HDP halktır, halk burada” ve “Susma, sustukça sıra sana gelecek”, “Baskılar bizi yıldıramaz” sloganlarının atıldığı eylemde basın açıklaması yapıldı. Açıklamada halk iradesine sahip çıkma ve faşizme karşı mücadele vurguları yapıldı.

HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Doğan Erbaş burada bir konuşma yaptı. 4 Kasım’ın siyasi bir darbe olduğunu vurgulayan Erbaş, tüm saldırılara, gözaltı, tutuklama ve tehditlere rağmen bu toprakların mücadele geleneğini hatırlatarak, “Bugüne kadar ödenen bedeller daha demokratik bir Türkiye’nin mümkün olduğunu gösteriyor. O yüzden umut var, yılgınlık yok, direnişe devam.” diyerek “Teslim olmayacağız” ifadelerini kullandı.

Kitle, açıklamanın ardından yazar ve yöneticileri tutuklanan Cumhuriyet gazetesine yürümek istedi. “Hırsız katil Erdoğan” sloganlarıyla Halaskargazi Caddesi’ne çıkılmasıyla birlikte polis saldırısı gerçekleşti.

Plastik mermi ve tazyikli suyla yapılan saldırıya kitle direnişle karşılık verdi.

Halk gözaltıyı engelledi, polis silah çekip havaya ateş açtı

Saldırı sırasında polis gözaltı da yapmaya çalıştı. Bir genci gözaltına almaya çalışan polislere halk müdahale etti. Arbede sırasında polisler halka silah doğrulttu ve ateş etmekle tehdit etti, ancak tehditlere karşın grup dağılmadı ve gözaltıları engellemeye devam etti. Polis bunun üzerine havaya ateş açtı.

Ara sokaklarda polis saldırısına karşı barikatlar kuruldu ve direniş bir süre daha devam etti. Saldırı boyunca en az 24 kişi gözaltına alındı. Polislerle birlikte hareket eden gerici-faşist bir grup, ara sokaklarda kitleye saldırı girişiminde bulundu.

İnşaat işçileri: “HDP halktır, halk burada!”

İstanbul Üsküdar’da bulunan Emaar şantiyesinde çalışan yüzlerce inşaat işçisi HDP’ye yönelik operasyonlar ve milletvekillerinin tutuklanmasını 7 Kasım’da düzenledikleri bir eylemle protesto etti.

Üsküdar Örnek mahallesinde bulunan Emaar şantiyesinde çalışan inşaat işçileri, mesai bitiminde ellerinde HDP bayrakları ve sloganlarla yürüyerek, HDP’ye yönelik saldırıları ve milletvekillerinin tutuklanmasını protesto etti.

Yolu trafiğe kapatan yüzlerce işçi, “Baskılar bizi yıldıramaz”, “HDP halktır, halk burada” sloganları ile Ünalan mahallesinde bulunan HDP mahalle temsilciliğine kadar yürüdü.

43 yıllık siyasetçi Ahmet Türk de tutuklandı

21 Kasım’da “terör örgütü üyeliği” iddiasıyla gözaltına alınan Ahmet Türk, çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklandı. 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde DBP’den Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Türk, 17 Kasım’da İçişleri Bakanlığı tarafından görevinden alınmıştı. Ahmet Türk, 1973’ten beri siyasetin içinde.

 

Nikaragua’da Ortega 3. dönem zaferini kazandı

Merkez sağ Liberal Meşrutiyetçi Parti adayı ve eski sağ paramiliter lider Maximino Rodriguez %16 civarında oy aldı.

6 Kasım’da gerçekleştirilen seçimler, Ortega’nın Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi’nden aday olarak yer aldığı seçimlerden yedincisi.  Ortega, ilk kez 1984 yılında başkan olarak seçilmiş; 1990 yılında seçimleri kaybetmiş; 2007’de ve 2011’de tekrar seçilerek başa gelmişti. Seçimlerde Ulusal Meclis’in 92 üyesi ve Merkez Amerikan Parlamentosu Parlacen’in 20 temsilcisi de belirlenmiş oldu.

Sandinista mirasıyla Nikaragua’da kooperatif sektörü büyüyor

Nikaragua hükümetinin devrimci mücadele mirasıyla sosyalizm yolunda ilerleyeceğini ilan etmesinden on yıl sonra, ülkede eşi benzeri olmayan bir şey yaşanıyor: Ulusal gelirin yarısından fazlası kooperatifler ve küçük aile işletmeleriyle birlikte ‘halk ekonomisi’nden elde ediliyor. Tarihi anlamda, Amerika kıtasındaki en yoksul ülkelerden biri olan Nikaragua’da halk ekonomisi büyük bir istihdam kaynağı yaratıyor.

Gayri safi gelirin %59,3’ünü halk ekonomisi oluştururken, %27,3’ünü özel sektör, %13,3’ünü ise kamu sektörü oluşturuyor. Bu anlamda Nikaragua kooperatiflerin gelişimde bir başarı örneğidir. Kooperatifler, geleneksel anlamda ülke ekonomisinin merkezindedir ve tarımı canlandırmaktadır. Öte yandan, örneğin toplu taşımada olduğu gibi, diğer sektörlerde de kooperatif modele geçiş konusunda büyük başarı kaydedildi.

Sandinismo ismi 1920’ler ve 30’larda ABD ordusunun işgaline karşı savaşan, anti-emperyalist devrimci Augusto Cesar Sandino’dan geliyor. Ulusal bir kahraman olarak kabul edilen Sandino, sendikaları ve campesino kooperatifçiliğini; evrensel bir komün fikrini öne çıkaran bir mücadelenin önderliğini yaptı. Öte yandan Nikaragua’nın ilk kooperatifini 1933 yılında örgütledi.

Sandinista Devrimi ise Sandino’nun ideolojisini sahiplendi. Sandinista hükümetinin ilk on yılı, kooperatif sayısı %8000’in üzerine çıktı. 1979 yılında sadece 42 kooperatif varken; 1989 yılında bu rakam 3533’e çıkmıştı. 2014 yılı itibariyle kooperatif sayısı 5006’ya çıktı. Kooperatif üyeleri sayısında ise üstel olarak daha da geniş bir büyüme yaşandı.  2006-2014 yılları arasında %200’ün üzerinde bir artış gerçekleşti.

Kaynak: direnişteyiz, 7 Kasım 2016

 

Gezi Şehitleri Davaları

Medeni Yıldırım davasındaki tek sanığa beraat

Gezi direnişi döneminde Diyarbakır Lice’de kalekol protestosu esnasında askerin açtığı ateşle katledilen Medeni Yıldırım’ın davası 8 Kasım’da Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Davanın tek sanığı Adem Çiftçi hakkında mahkeme beraat kararı verdi.

Medeni Yıldırım davasının 3. Duruşmasında, ateş emri veren komutan sanık değil, tanık olarak ifade vermişti. Ayrıca dava hakimi, sorumlu rütbelilerin sanık olarak yargılanması taleplerini reddetmişti.

Yıldırım’ın öldürülmesine ilişkin İçişleri Bakanlığı’nın hazırladığı ön inceleme raporunda Karakol komutanın olay öncesi ve sonrasında gerekli tedbirleri almadığı tespiti yer almıştı. Raporda ayrıca mevzuatta tanımlanan ateşli silah kullanma şartlarının bulunmadığı, ateşli silah kullanma şartları ortadan kalktığı halde göstericilere karşı ateşli silah kullanılmasının hukuka aykırı ve cezai sorumluluk gerektirdiği belirtilmişti.

Hasan Ferit Gedik davasında çeteciler birbirine girdi

Hasan Ferit Gedik Davası 16 Kasım saat 10.00’da Kartal Adliyesinde görülmeye devam etti.  Basına kapalı görülen duruşma öncesi adliye çevresi ve koridorlar yine sivil ve resmi polisler tarafından zaptedilmiş durumdaydı.

Duruşma sırasında çeteci sanıklar birbirine girdi. Salonda çıkan kavga, salon dışında da devam etti.

Tahliye taleplerinin reddedildiği duruşma, tutuklu sanıkların salondan çıkarılmasının ardından 11 Ocak tarihine ertelendi.

Mehmet Ayvalıtaş davasına adli tıp ertelemesi

Ayvalıtaş davasının 15. Duruşması 26 Ekim’de görüldü. Kartal Anadolu Adliye’sinde görülen davada Ayvalıştan’ın avukatları dosya delillerine dikkat çekerken, bilirkişi raporu sanıkların suçsuz olduğunu iddia etti. Adli Tıp raporu geldikten sonra karar vereceğini söyleyen mahkeme, duruşmayı 22 Şubat’a erteledi.

Ali İsmail’e son tekmeyi atana tahliye yolu!

KHK kapsamında denetimli serbestlik süresini 2 yıla çıkartan düzenlemeyle birlikte, Ali İsmail’e son tekmeyi atan Mevlüt Saldoğan’a da tahliye yolu açıldı.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 5 Ekim’de hazırladığı tebliğnamede, 671 sayılı KHK’nın 32. maddesiyle denetimli serbestlik süresinin bir yıldan iki yıla çıkarılmasını içeren düzenlemeyi gerekçe göstererek, Saldoğan’ın tahliye edilmesini istedi.

Ali İsmail’in abisi Gürkan Korkmaz konuya ilişkin, “Dünyada hiçbir hukuk düzeni, vicdanlar bunu kabul edemez. Biz hep şiddete karşı olduk. Hukuk düzeni, eğer ki bu eylemlerin karşılığındaki cezaları vermezse, mağdurlar kendi elliyle cezalarını vermeye çalışır. Adalete inanç kaybolur, bu da kaosa neden olur. Biz bunu asla istemeyiz. Çok üzgünüz. Umarım bundan sonra  adil inceleme olur ve sözkonusu hukuktan yoksun karar bozulur” dedi.

Kaynak: Direnişteyiz, Cumhuriyet, 24 Kasım 2016

Temer hükümetine tepkiler büyüyor

“Mali sorumluluk” adı altında, Brezilya’da darbeci Temer hükümeti, devlet destekli program ve hizmetlerin kökünü kazımak adına tasarladığı kampanyayı yürürlüğe koydu. Temer hükümeti, darbeyle devirdiği Dilma Rousseff’in İşçi Partisi’nin iktidarda olduğu yıllarda işçi sınıfı ve ülkedeki siyahi halkların faydalandığı programların karşısında neoliberal politikaları devreye koyuyor.

Temer’in kemer sıkma politikaları ve PEC55 adıyla bilinen anayasal teklifi ise başta siyahi halkları karşısına alıyor. PEC55’in kamu harcamalarını sınırlandıracağı kaydedilirken, kamu harcamaları enflasyon oranlarıyla sınırlı tutulacak ve GYSİH büyümesiyle orantılı olarak gerçekleştirilmeyecek. PEC55’e dayalı olarak önümüzdeki yirmi yıl boyunca kilit toplumsal alanlarda hizmetlerin önü kesilecek. Bu bağlamda ülkedeki eşitsizliğin derinleşeceği; sosyo-ekonomik adaletsizliğin, ırka dayalı uçurumun keskinleşeceği kaydediliyor.

Polis MST’ye saldırdı, dayanışma galip geldi

Brezilya’daki Topraksız İşçiler Hareketi (MST) için köşetaşı niteliğinde olan, toprak mücadelesinin örgütlenmesinde ve militanların yetiştirilmesinde büyük öneme sahip Florestan Fernandes Ulusal Okulu (ENFF) 4 Kasım Cuma günü polis tarafından basıldı. Toplumsal muhalefet ve halk hareketleri üzerindeki artan devlet baskısının son ayağı, MST okuluna yapılan baskın oldu. On araçla okula saldıran polis, gerçek silahlarla ateş açtı, okuldakileri tehdit etti ve sekiz militanı tutuklamaya kalkıştı.

MST ise polis saldırısının ardından şu açıklamada bulundu:

‘MST, São Paulo polisinin saldırılarını kınıyor ve hükümetten derhal gerekli adımları atmasını talep ediyor. Bizler, ülkede toprak hakkının demokratikleşmesi için mücadele veren bir hareketiz, suç örgütü değiliz.’

Dilma Rousseff’in devrilmesi sürecine öncülük eden Temer liderliğindeki darbe hükümeti iktidara geldiğinden beri ülke genelinde en az 9 MST üyesi tutuklandı. MST tüm politik tutsakların salıverilmesini talep ediyor.

Halk hareketlerinin bastırılmasına ve MST okuluna yapılan son saldırıya karşı Güney Afrika, Küba, Mısır, ABD, Hindistan, Fas, Nepal, Nijerya, Suriye, Filistin, Gana, Kanada ve Senegal dahil olmak üzere 36 ülkeden 600 aktivist dayanışma için 5 Kasım Cumartesi günü Guararema’daki Florestan Fernandes Ulusal Okulu’nda (ENFF) bir araya geldi.

MST liderlerinden Gilmar Mauro, 5 Kasım Cumartesi sergilenen dayanışmanın 11 Kasım’da gerçekleştirilmesi planlanan genel grev öncesi önemli bir sınav olduğunu ifade etti.

CUT (Birleşmiş İşçiler Merkezi) Sendikası temsilcisi Jandira Uehara da bu ay gerçekleşecek olan genel grevin hükümetin saldırıları karşısında halkın geri adım atmayacağının göstergesi olacağını söyledi ve ekledi:

‘Mücadeleyi önümüze koymalıyız. Bu ay kızıl Kasım. Ayaktayız, direneceğiz , mücadele edeceğiz.’

Okulun koordinatörü Rosana Fernandes ise 5 Kasım’da sergilenen iradenin işçi sınıfının birliğini ortaya koyduğunu vurguladı:

‘Dayanışmanın yanı sıra şimdi işçi sınıfının ayakta olduğunu gösterme zamanı. İşçi sınıfına ait bu sembolik mekanda, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesine olan inancımızı, adanmışlığımızı yeniden beyan ediyoruz.’

Rio’da yüzlerce kamu emekçisi yerel meclisi bastı

10 Kasım’da Rio de Janeiro eyaletinde bir araya gelen yüzlerce kamu emekçisi ve işçi, meclis binasını bastı.

Çoğu polis, gardiyan ve itfaiye çalışanlarından oluşan kamu emekçileri, barikatları aşıp meclis binasına girdi, genel kurul oturum salonunu birkaç saatliğine işgal etti. İşgal eylemi sırasında binadan pankart sallandırıldı.

Eyalet Meclisi Başkanı Jorge Picciani ise işgal eylemine tepki gösterdi. Picciani, bu protestonun Brezilya tarihinde eşi görülmemiş bir hakaret olduğunu belirtti.

Düşen petrol ve emtia fiyatları nedeniyle uzun bir süreden bu yana mali sorunlarla boğuşan Rio de Janerio eyaletinde yönetim faturayı emekçilere kesmiş ve eyaletin borcu ödenene kadar emekçilere herhangi bir ödeme yapılmamasını kararlaştırmıştı. Eyalet valisi de acil maddi yardım çağrısında bulunmuştu.

Yerli halklar ve balıkçılar başkanlık sarayı önünde eylem yaptı

Yerli halkları temsilen 500 eylemci ve balıkçılar 22 Kasım Salı sabahı, darbe hükümetinin başkanı Temer’in de ofisinin bulunduğu başkanlık sarayının girişini kapattı. Eylemciler, hükümetin yerli topraklarının gasp edilmesine ve yabancı yatırımcılara satılmasına yönelik yasal reform planlarını protesto ettiler. Yerel balıkçıların haklarının korunmasını, yerli halkların topraklarının tanınmasını talep eden eylemciler, hükümetin neoliberal programlarına karşı mücadele ederek ülke çapında harekete geçeceklerini açıkladılar.

“Yerli topraklarının yabancı yatırımcılara, tarım tekellerine, maden ve enerji şirketlerine peşkeş çekilmesine olanak tanıyacak ‘yasal’ düzenlemelere (PEC 215/00) karşı çıktıklarını” belirten eylemciler Brezilya devletinden;

  • Yerli halkların topraklarının tanınması ve korunması sürecini hızlandırmasını,
  • Balıkçı toplumların balıkçılık yaptığı sulardaki haklarının tanınmasını,
  • Yerli halkların sorunları ile ilgilenen INCRA, FUNAI, SPU gibi kurumlara kaynak aktarılmasını,
  • Toprakların, suyun ve yaşam şeklimizin korunması için yönetimde yerli halklara özerklik tanınmasını,
  • Balıkçılık yapan yerel halkın haklarını gasp eden 8424 ve 8425 sayılı kararnamelerin iptal edilmesini,
  • Yerli halkların taleplerini karşılamakla yükümlü olan Kırsal Gelişim Bakanlığı’nın görevine dönmesini talep ettiler.

Kaynak: İsyandan.org, 7 Kasım 2016

İtiraflar ile gerçek katil; devlet!

10 Ekim Ankara Katliamı davası Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Davanın görüldüğü 5 gün boyunca Ankara Adliyesi polis ablukası altındaydı. Duruşma salonunda ise tutuklu sanıkların etrafında jandarmalar ve polisler etten duvar ördü.

Davaya Ceza Muhakemeleri Kanunu gereği zorunlu olarak müdafi atanan bir avukat, “Vicdanen bu durumu kaldıramıyorum” diyerek davadan çekildi. Toplamda 10 avukatın savunma yapmak istemeyerek davadan çekildiği öğrenildi.

Davanın görüldüğü 5 gün boyunca toplam 17 sanığın sorgusu yapıldı. Tutuksuz olan iki sanık Suphi Alpfidan ve Yakup Yıldırım müşteki avukatlarının talebi üzerine tutuklandı.

“Koskoca Cumhurbaşkanı aldandık demiştir”

Ankara katliamını gerçekleştiren canlı bomba Yunus Emre Alagöz ile birlikte ikinci canlı bombayı Gaziantep’ten Ankara’ya getiren araca eskortluk yapan, davanın kilit isimlerinden Yakup Yıldırım’ın çarpıcı ifadeleri dikkat çekti.

“Koskoca Cumhurbaşkanı aldandık demiştir. Biz de ekmek parası derdindeyiz, kandırılmışız” diyen Yıldırım, Adana Ceyhan’da polisin aracını iki kez çevirmesine rağmen yoluna devam ettiğini, Antep’ten Ankara’ya hiçbir engelleme yaşamadan geldiğini anlattı.

Emniyet tarafından gözaltına alınmadan önce uyuşturucu kullandığı için kendisini iyi hissetmediğini belirten Yakup Yıldırım, ”Polislerin kendime gelince benimle selfie çektiğini fark ettim. Oradakiler gülerek, elinize sağlık, ama bir iki çocuk ölmüş.” dediklerini aktardı.

Katliam davasındaki en somut skandal

Yakup Yıldırım’dan kalan en önemli beyan ise, Ceyhan’daki polis noktasında 2 kez aracı durdurulmasına ve aracında uyuşturucu olmasına rağmen geçişine polis tarafından izin verilmesi, arkadan gelen ve canlı bombaları taşıyan Halil İbrahim Durgun’un kullandığı aracın ise aynı kontrolden hiçbir aramaya takılmadan geçmiş olması oldu. Katliama nasıl yol verildiğine ilişkin çok somut bir beyandı bu.

“Antep Emniyeti’nin her şeyden haberi var”

Davaya ilişkin duruşmanın 5’inci celsesinde tutuklanan Suphi Alpfidan, yeniden ifade vermek istediğini belirterek, kendisinin ve ailesinin can güvenliğinin sağlanmasını istedi.

Antep Emniyet Müdürlüğü’nün her şeyden haberi olduğunu söyleyen Alpfidan, Antep Emniyet Müdürlüğü’ne yönelik saldırıdan önce Halil İbrahim Durgun ve yanındakilerin kaldığı evi Emniyet’e anlattığını da ifade etti.

Daha önce gözaltına alınan Alpfidan, IŞİD’in ödeme listesinde adı geçmesine rağmen, Ankara Katliamı’nda kullanılan eskort araçta ve IŞİD’in başka araçlarında parmak izi olmasına rağmen denetimli serbestlikle salıverilmişti.

Duruşmada, canlı bombaları Ankara’ya getirmekle suçlanan, Hakan Şahin’in yakın arkadaşı olan ve Halil İbrahim Durgun ve Yunus Durmaz ile irtibatlı olduğu tespiti yapılan Yakup Yıldırım’ın tutuklanmasına karar verildi.

IŞİD’in Antep Emiri Yunus Durmaz ile bağlantılı olduğu ve mühimmat ve patlayıcı taşıdığı, sınırdan gelen militanlara lojistik destek sağladığı iddia edilen Hüseyin Tunç ise ifadesinde amonyum nitratı Ankara Gar Katliamı için taşıdığını itiraf etti.

“Halihazırda ‘Ak Parti’liyim”

‘Ömer Hattab’ kod adlı Mehmeddin Baraç ise kendisine ‘Bağdadi’ye mektup gönderdin mi?’ diye soran polislere, “Öyle olsa seninle değil, Hakan Fidan’la muhattap olurdum” yanıtını verdi. En büyük abisi polis olan Baraç, avukatların, “Abin hangi birimde çalışıyor, istihbaratta mı?” sorusuna “Cevap yok!” diye karşılık verdi. İfadelere göre Baraç, üç ayrı noktadan Suriye’ye gidip geliyor, Emniyet’e üzerinde silah olduğu halde rahatça girip çıkabiliyordu. “Halihazırda ‘Ak Parti’liyim” diyen Baraç, ambulansla Suriye’ye geçtiğini de anlattı.

‘İHH varsa pasaport gerekmez!’

Nihat Ürkmez ise ifadesinde, esas mesleği olmamasına rağmen Suriye’deki İnsani Yardım Vakfı (İHH) kampında aşçılık yaptığını söyledi. İfadelerinden kampa ‘IŞİD’ciler de dahil olmak üzere’ kimin girip çıktığının belli olmadığı anlaşılıyor. Ürkmez, pasaportu olduğu halde ‘pasaport kullanmadan’ İHH yardımıyla Suriye’ye geçtiğini de söyledi.

Davanın görüldüğü beşinci günkü duruşmada sanık avukatı Orhan Şahin, ailelerden birinin feryadı üzerine ailelere dönüp “Provokatör” dedi. Şahin’in bu sözlerinin ardından ailelerden büyük tepki geldi. Salon karıştı, arbede çıktı. Jandarma sanıkları korumaya alıp salondan çıkarırken, polis ise Şahin’i korumaya aldı.

IŞİD’le organik bağları var, tahliye edildiler

Davada 2 sanık ise tahliye edildi. Bunlardan biri bomba düzenekçisi Metin Akaltın’ın ‘mücbir sebeble’ bırakılan eşi Hatice Akaltın, diğeri ‘yeni çocuk sahibi olduğu için tahliye edilen’ kendini patlatan katliam planlayıcısının eşi Esin Durgun. Her ikisinin de örgütle organik bağları ve para ilişkileri var.

Davanın dördüncü celsesinin görüldüğü 10 Kasım günü ise duruşma öncesi Ankara Garı önünde buluşan 10 Ekim aileleri ve yaralıları, katliamın 13’ncü ay dönümünde  kaybedilenleri andı.

IŞİD örgütlenmeye devam ediyor

Katliam Davası’nın 5’inci gününün ardından ortaya büyük resmi gösteren bir tablo çıkıyor:
Antep içinde dernekler, dernekler içinde IŞİD, sanıkların ifadeleri, hepsi Türkiye ve Antep özelinde IŞİD’in örgütlenmeye devam ettiğini gösteriyor. Sanıklar mahkeme salonunda bile organize hareket ediyor.

Katliamda yer alan tüm IŞİD sanıklarının yolu Genç Muvahhidler Derneği’nden geçiyor. Vahdet Derneği, Genç Ensar Derneği ve Müslüman Gençler Derneği; İŞİD’cilerin toplanma ve çatışmalı bölgelere adam gönderme merkezleri.

Dernekler sadece Antep’le sınırlı değil. Sanıklardan Nihat Ürkmez, Elazığ’da ISLAH-DER içinde faaliyet gösterirken Bingöl’lü Mehmeddin Baraç ise bir dönem Muhafazakâr Gençlik Derneği’nin başkanlığını yaptığını söylüyor. Hatta dernekler yurtdışına kadar uzanıyor. Bosna, Hollanda ve Almanya’ya seyahat eden Nihat Ürkmez, Ebu Hayat Vakfı’ndan söz ediyor. IŞİD’in örgütlenmeye devam ettiğinin en büyük göstergesi derneklerin isim değiştirerek yollarına devam etmesi.

Kaynak: İşçi Gazetesi, Cumhuriyet, 12 Kasım 2016

 

Mustafa Silâr yoldaş kavgamızda yaşıyor!

Yapılan açıklamada, “Mustafa Silar yaşamıyla büyük iş-küçük iş ayrımı yapmadan son ana kadar mücadele etmenin anlamını bırakmıştır. Makaleleri bilim dahil her şeyi kirleten kapitalizme savaşın bir aracıydı. Bugün Mustafa Silar’ın anısını yaşatmak saat başı yaşanan işçi cinayetlerine karşı durmakla, Rojava’da savaşan halklarla ortak mücadeleyi yükseltmekle mümkündür. Onun gibi mücadele etmek mutlak kurtuluşu, sosyalizmi getirecektir” denildi. Anma programı boyunca Mustafa Silar’ın yaşamından anılar aktarıldı. Anma boyunca “Mustafa Silar ölümsüzdür”, “Mustafa’ya sözümüz devrim olacak”, “Devrim için ileri ya sosyalizm ya ölüm” sloganları atıldı.

Devrim ve sosyalizm mücadelesinin bir neferi olarak yaşayan ve mücadelesindeki ısrarıyla hepimize örnek olan yoldaşımız kavgamızda yaşayacak!

8 Kasım 2016

Perspektif

Direniş hattı, Birleşik Emek Cephesi

Saray Rejimi, onlarca yıldır, her hak arama eylemine, toplumun her nefes alma girişimine, kadınların, gençlerin, işçilerin her türlü eylemine azgınca saldırmaktadır. Tüm güçlerini seferber...