Ana Sayfa Blog Sayfa 165

Filipinli komünistler Duterte’nin ABD politikalarından ayrılmasını destekliyor

Ateşkes anlaşması, eşzamanlı ateşkes emirleriyle gerçekleşti. Hükümet eşzamanlı olarak Filipinler Silahlı Kuvvetleri AFP’ye, Filipinler Ulusal Polisi’ne, paramiliter güçlere ateşkes emri verdi. Aynı şekilde, Yeni Halk Ordusu Merkez Komitesi CPP’ye ve halkın milislerine ateşkes çağrısı yapıldı.

Filipinler tarihinde süregelen 47 yıllık devrimci mücadele ve iç savaşta, hükümet ile NDFP arasında imzalanan ateşkes anlaşması, şimdiye değin en uzun süren ateşkes ortamını oluşturdu. Karşılıklı ateşkes emirlerinin -belli koşulların yerine getirilmesiyle birlikte- daha istikrarlı, karşılıklı/birleşik bir ateşkese dönüştürülmesi öngörülüyor. Yerine getirilmesi beklenen şartlardan biri de, Arroyo ve Aquino rejimleri döneminde tutuklanan 500’den fazla siyasi tutsağın genel af ile serbest bırakılması.

6-10 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilen uzlaşma panelinde -resmi görüşmelerin ikinci aşamasında- hükümet NDFP’ye tutsakların salıverileceği güvencesini verdi. NDFP’nin 22 siyasi danışmanının salıverilmesinin ardından, hasta, yaşlı, kadın ve uzun dönemli diğer 200 tutsağın da bırakılacağı sözü verildi. 200 tutsağın Ocak 2017 tarihinde gerçekleştirilecek üçüncü resmi görüşmeden evvel serbest bırakılacağı kaydedildi.

NDFP uzlaşma paneli ise kesin bir biçimde hükümete şunu hatırlattı: Tutsakların salıverilmesi, İnsan Haklarına Saygı Kapsamındaki Anlaşma ve Uluslararası İnsan Hakları Yasası’yla uygunluk içerisinde bütün siyasi tutsaklar bir an evvel serbest bırakılmalıdır çünkü genel suçlara yöneltilen uydurma cezalarla hukuksuzca tutuklanmışlardır.

NDFP uzlaşma paneli, aynı zamanda Duterte’nin bir genel af ilan edeceğini ve bu şekilde serbest bırakmadaki gereksiz gecikmelerin önüne geçileceğini hükümete hatırlattı. Bu şekilde, uzun dönem haksızca tutsak edilmiş mahkumların yasal anlamda temiz sicilden faydalanacağı hatırlatıldı. Bütün siyasi tutsakların serbest bırakılması talebi ise halk tarafından on yıllardır dile getiriliyor.

Aslında, Başkan Duterte’nin genel af ve polisik tutsakların serbest bırakılması sözü, NDFP’nin barış görüşmelerini sürdürmesini ve sürecin ivme kazanmasına büyük bir etki yarattı. Duterte’nin tavrı, karşılıklı ateşkes çağrılarını da teşvik ederek daha istikrarlı, karşılıklı bir ateşkes anlaşmasının imzalanmasını da sağlayabilir.

NDFP, Duterte yönetimiyle barış anlaşmasını tesis etmeye açık bir tavra meyletti. Duterte’nin ABD emperyalizmini karşısına alan; büyük kompradorların ve toprak sahiplerinin oligarşisini karşısına alan açıklamalarının da bu dönüşümde etkisi var. Bu anlamda, Duterte, ulusal bağımsızlığı yükseltmeyi hedefleyen, halk için demokrasiyi genişletmeyi, milli endüstrileşmeyi ve toprak reformunu oluşturmayı amaçlayan ve bağımsız bir dış politikayı kabul eden ilk sol başkan.

NDFP, toplumsal, ekonomik ve politik reformları geliştirmek ve yürürlüğe koymak konusunda Duterte hükümetiyle barış görüşmelerinde işbirliği yapmaya hazır durumda. Aynı zamanda NDFP, ulusal bağımsızlığı, barışı geliştirmek, ABD şiddetine ve yereldeki tehditlere karşı ulusal savunmayı geliştirmek konusunda hükümete katkı sunmaya da hazır durumda.

Kolombiya’nın FARC örneğine bakan NDFP, Santos hükümetinin tavizlerine dayalı sözlerini kabul eden FARC’ın, -öte yandan- reformlar henüz yürürlüğe bile konmadan suça dayalı yükümlülüklerini ve halkın ordusunu feshetmeyi kabul etmesine de bilerek temkinli yaklaşıyor. Daha da kötüsü, FARC, Santos hükümetiyle vardığı barış anlaşmasının referanduma sunulmasını da kabul etti, ki devrimci halk ve güçleri çıkarlarına olan her sözü ve kazanımı sonuçsuz bırakacak bir tuzaktı bu.

Bir yandan Başkan Duterte halk arasında umudu yeşertecek değişim için çabalarken, hükümeti içinde de devrimci halk güçlerine teslimiyeti ve pasifizasyonu dayatmayı hedefleyen unsurlar da bulunuyor. Bu unsurlar, ABD’nin iflas etmiş ve itibardan düşmüş, dayatmacı neoliberal ekonomi politikalarını sürdürmeyi de amaçlıyor. Aynı zamanda Filipinler’deki feodal ve yabancı egemenliği daimi kılmak istiyor.

Öte yandan, hükümet içinde, ABD yanlısı kukla ve gericilere karşı çıkan vatansever ve ilerici unsurlar da bulunuyor.

Duterte ise kitle hareketinin desteğini güvence altına almaya çalışıyor. Nitekim Duterte Değişim Hareketi Kilusan sa Pagbabago’yu örgütledi ve hareketin kendisi vatansever ve ilerici güçlerin kitle hareketiyle birlikte uzun soluklu bir hareketine hazır durumda.

Filipinlilerin geniş bir kesimi ise Duterte’nin Çin, Rusya ve BRICS blokuyla diplomatik ve ekonomik ilişkilere yaklaşımını destekliyor. Çok kutuplu dünyayı tanıyan ve ABD hegemonyasından ayrılan, ABD’nin Doğu Asya’ya stratejik hamlesine karşı duran tutum destekleniyor. Duterte ise ABD’nin 1899-1914 yılları arasında gerçekleştirdiği Filipinler katliamını kınamamasından ve aynı katliam politikasını bugün diğer ülkelerde sürdürüyor olmasından ötürü ABD’yi azarlamaya kadar işi vardırmış durumda.

Komünist Parti liderliğindeki NDFP’nin devrimci güçleri ve halktan oluşan geniş ittifak ise Duterte hükümetinin vatansever ve ilerici açıklamalarıyla eylemlerini desteklemeyi sürdürüyor. Parti, köklü reformlar için teklifler yapıyor ve Duterte’nin ABD emperyalizmi ve oligarklar karşısında yaptığı açıklamaları gerçekleştirmesi ve sürdürmesi yönünde Duterte’ye basınç uyguluyor.

Prof. Jose Maria Sison*

 

*Prof. Jose Maria Sison: Filipinler Komünist Partisi kurucu başkanı ve NDFP danışmanlığı yapıyor

Kaynak: direnişteyiz, 26 Ekim 2016

 

Meclis Maduro’nun yargılanmasını onayladı

Sağ muhalefetin, Venezuela’nın sosyalist Başkanı Nicolas Maduro’yu düşürmeye yönelik çabaları yeni bir aşamaya evrildi. Başkanlık için erken seçim talebiyle ve Maduro’yu iktidardan devirmek amacıyla yürütülen imza kampanyasında, usulsüzlük ve sahtecilik yapıldığı gerekçesiyle seçim kurulu tarafından reddedilen sağ muhalefet, meclis oturumunda Maduro’nun anayasayı ihlal ettiği ithamlarında bulundu ve Maduro’nun yargılanması gerektiğine hükmetti.

Son genel seçimlerle mecliste çoğunluğu alan sağ muhalefet, başkanlığı da ele geçirerek iktidar olmak istiyor. Bu amaçla, genel seçimlerden bu yana Maduro’ya karşı karalama kampanyaları, sokakta şiddeti tırmandırma ve ekonomik çalkantıdan faydalanarak halkı kışkırtma çabaları sürüyor.

Sağ muhalefet gerilimi tırmandırıyor

Seçim kuruluna sunulan imza kampanyasının, olması gerektiğinden çok daha geç teslim edilmesi ve reddedilecek şekilde çok büyük oranda usulsüzlük ve sahtecilik yapılmasının da amacının siyasi gerilimi tırmandırmak olduğu kaydediliyor.

İmza kampanyasının reddedilmesiyle birlikte Maduro’nun yargılanma talebi meclise taşınmış oldu. Meclis üyeleri, Maduro’nun mecliste yargılanması için 1 Kasım tarihini belirledi. Ne var ki, Venezuela anayasası meclis üyelerinin kendi inisiyatifleriyle bir yargılama süreci yürütmesine olanak tanımıyor.

Meclis üyelerinin bu kararı, geçtiğimiz aylarda Brezilya’da Başkan Dilma Rousseff’e gerçekleştirilen darbeyi akıllara getiriyor.

Brezilya’da da sosyal demokrat politika ve icraatlarıyla tanınan, halk tarafından da destek bulan Rousseff, parlamentonun yolsuzluk ithamlarıyla karşılaşarak parlamenter darbeyle görevden alınmıştı. Ardından başa geçen Temer hükümetinin ilk işi, neoliberal programı ve devlet işletmesindeki bütün kurum ve şirketleri özelleştirmek olmuştu. Brezilya’da halk yararına olan programlar feshedilirken, kamu bütçelendirilmesinde de 20 yıllık kesintiye gidilmişti.

Maduro 1 Kasım’da mecliste yargılanacak

Maduro’nun yargılanma teklifi onaylandı. Buna dayanarak 1 Kasım saat 15.00’te Maduro’nun anayasa, demokrasi ve insan haklarını ihlal ettiği ithamlarına karşı savunmasını yapacağı belirtildi.

Öte yandan sağ muhalefet milletvekillerinden Juan Miguel Matheus, oturumdaki vekillere sunduğu teklifte, başkan Maduro’nun idari ve kriminal suç işlediğine hükmedilmesi halinde başkanlık seçimlerine gidilebileceği ihtimalini ortaya attı.

Matheus, bu prosedürün anayasanın 232. Maddesi tarafından desteklendiğini savunurken, maddede yer alan “Cumhuriyetin başkanı, konumuyla bağlantılı olan görevleri ve eylemlerinden sorumludur. Bu sorumluluklar arasında Venezuelalıların özgürlüğü ve haklarını güvence altına almak da söz konusudur” ifadelerini öne sürdü.

Aralık 2015’ten bu yana mecliste çoğunluğa sahip olan sağ muhalefet milletvekilleri, Maduro’nun meclisi bypas ederek gelecek yılın ulusal bütçesini onaylamasının da anayasaya aykırı olduğunu savunuyor.

Meclis kararı, anayasaya aykırı

Yönetimde olan sosyalist PSUV milletvekilleri ise bu kararın ‘parlamenter darbe’ teşebbüsü olduğunu ve anayasal yönetime aykırı olduğunu söyleyerek tepki gösteriyor. Meclis üzerinden böylesi bir yargılamanın Venezuela’da gerçekleştirilemeyeceği ifade ediliyor.

Öte yandan, Maduro’nun Venezuela Savunma Konseyi ile Çarşamba günü bir araya geleceği kaydediliyor. Maduro’nun yetkilileri ulusal görüşmelere katılıma çağırdığı ve olası parlamenter bir darbenin değerlendirileceği ifade ediliyor.

Venezuelalılar: Brezilya’da yaşananların aynısına izin vermeyiz

Meclis kararının ardından on binlerce Chavezci, sosyalist hükümet destekçisinin Maduro’yu ve demokratik süreci desteklemek için sokaklara çıktığı kaydedildi. Halk, Brezilya’da Rousseff’e yapılan darbenin aynısının kendi ülkelerinde gerçekleştirilmesine izin vermeyeceğini ifade etti.

Kaynak: direnişteyiz, 26 Ekim 2016

İran lideri Hamaney: ABD çaresiz durumda

Temaslarda bulunmak için Tahran’da bulunan Venezuella Devlet Başkanı Nicolas Maduro’yla görüşen Ayetullah Hamaney, ABD’nin petrol fiyatlarını düşük tutarak petrolü bir silah olarak kullandığını ifade etti.

İran lideri, bazı bölge ülkelerinin düşük petrol fiyatlarından zarar görmelerine rağmen Washington yönetiminin bu politikasıyla eş güdümlü hareket ettiğini savundu.

Maduro, Tahran’daki temasları kapsamında İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile de bir araya geldi.  İki cumhurbaşkanının yaptığı görüşmede, başlıca konu olarak petrol fiyatlarının dünya piyasalardaki durumu konuşuldu.

Ruhani, petrol piyasasında uygun fiyatlarla istikrarın oluşması ve üretici ülkelerin adil paya sahip olabilmesi için ülkesinin her türlü işbirliğine hazır olduğunu dile getirdi.

Kaynak: DHA, 23 Ekim 2016

Kolombiya’da müzakere ve barış süreci

Kolombiya’da toprak ve tarıma dayalı grevlerin ve eylemlerin son dönemdeki artışının ülkenin yönetenlerini korkuttuğu yorumları yapılırken, barış müzakereleri ile birlikte geliştirilecek reform koşullarının tırmanmakta olan gerilimin önüne geçmeyi hedeflemiş olduğu da iddia ediliyor.

Barış görüşmelerinde ABD’nin ‘Kolombiya Planı’ devrede

ABD’nin Kolombiya’ya dayattığı ‘Kolombiya Planı’, barış görüşmelerinde ele alınması planlanan bir çok toplumsal sorunun çözümünde ABD’nin halklar aleyhine koşullar dayatmaya hazırlandığını gösteriyor. Kırsaldaki halkların hak talep ettiği toprak mücadelesinin önüne geçecek Kolombiya Planı’nın, halklar için neoliberal bir dayatma olduğu kaydediliyor.

“Kolombiya Planı 2.0” aracılığıyla Kolombiya’ya önümüzdeki on yıl için yaklaşık 450 milyon dolar aktarılması planlanıyor. Ufukta görünen barışla birlikte gelecek yeni dönem ise pek çok engelle karşı karşıya. Güven ve uzlaşmanın sağlanması, 50 yıllık savaşın yarattığı mağduriyetlerin karşılanması bir sorun olarak ortada duruyor.

Kolombiya halkları ise yıllardır, yasal toprak mülkiyeti ve kendilerine miras kalan topraklarındaki hakların elde edilmesine yönelik mücadele veriyor.

Bogota’da ‘Barış Kampı’ kuruldu

Bogota şehrindeki tarihi  Bolivar meydanında 11 Ekim’den itibaren başlatılan bir haftalık işgal eylemiyle birlikte meydanda “Barış kampı” kuruldu. Kolombiyalılar referandum sonuçlarının halkın gerçek taleblerini karşılamadığını düşünüyor. Nihai anlamda savaşın sonuçlanacağı yasalar yürürlüğe konuncaya değin, Kolombiyalılar kamp alanını terk etmeyeceğini ifade ettiler.

Adalet Sarayı, Ulusal Kongre, Bogota Valiliği ve Kolombiya’nın en büyük katedralinin çevrelediği Bolivar Meydanı’na kurulan kamp alanı renkli çadırlar, barış işaretleri, barış talebinin yer aldığı dövizler ve pankartlarla kaplandı, bölgeye yaklaşık 80 çadır kuruldu, alanda sanat etkinlikleri gerçekleştirildi.

Kolombiyalı sanatçı Doris Salcedo’nun da katılımıyla birlikte savaşta hayatını kaybedenlerin anısına bir çalışma ortaya kondu. Yaklaşık 6 kilometre uzunluğunda, meydanı çevreleyen beyaz üzerine, 2000 şehidin isimleri yazıldı.

Barış talep eden on binler Bolivar Meydanı’nda

3000 savaş mağduru ile birlikte yerli, Afro kökenli ve kırsal kesime mensup 7000 kişi Bogota’ya 6 Ekim’de Bogota’ya yürüyüş gerçekleştirdi.

On binlerce Kolombiyalı yerli toplulukların barış taleplerine destek vererek Bogota’daki sokakları doldurdu. Kolombiya’da süregelen 52 yıllık savaşın etkilediği halklarla dayanışma içinde sokağa çıkan Kolombiyalılar, barış anlaşmasının halk oylamasında reddedilmesine ve ortaya çıkan siyasi krize tepki gösterdi. Halk, krizin bir an evvel çözülmesini ve barışın tesis edilmesini talep etti.

Paramiliterler saldırıyı sürdürüyor: İnsan hakları savunucusu Rivera, kurşunlanarak öldürüldü

16 Ekim Pazar günü, Kolombiya’nın Cauca bölgesinde, bir campesino (tarım işçisi) lideri daha paramiliter çetelerin kurbanı oldu. Ymer Chavez Rivera’nın iki kişi tarafından üç el ateş edilerek katledildiği bilgisine ulaşıldı. Rivera insan hakları savunucusu ve barış sürecinin inşasında öne çıkan isimlerden biriydi.

Barış görüşmeleri esnasında Cauca bölgesindeki paramiliterlerin saldırıları artış gösterdi. Açıklamalara göre, bölgeyi savunmakta etkin faaliyet yürüten taban hareketi ve örgütlere yönelik paramiliter saldırılar ve tehditler arttı. 26 Ağustos’ta duyurulan karşılıklı ateşkesten bu yana, onlarca yerli ve Afro-kökenli lider katledildi.

FARC, Uribe’yle görüşmeleri iptal etti

Kolombiya eski devlet başkanı Uribe’nin liderliğinde barış anlaşmasına ‘hayır’ kampanyası yürüten aşırı sağcı muhalefetin FARC ile görüşebileceğini ifade etmesinin ardından, FARC böylesi bir görüşmenin gerçekleşmeyeceğini; görüşmelerin iptal edildiğini duyurdu.

Uribe’nin ise Kolombiya’daki paramiliter gruplarla bağı olduğu, toprak mücadelesi yürüten taban hareketine yönelik katliamlardan ve uyuşturucu ticaretinden de sorumlu tutulduğu kaydediliyor.

Uribe’nin FARC’la görüşülebileceği mesajını vermesinin ardından, aşırı sağcı, çeteci muhalefetin bu tavrına kamuoyundan tepkiler de yükseldi. Nitekim Uribe, barış anlaşmasının halk oylamasına sunulacağı dönem, barışa ‘hayır’ diyerek FARC’ın siyasi alana katılamayacağını savunmuştu. Uribe FARC’ın elini zayıflatmaya çalışan hükümetle işbirliğine giderek, anlaşma maddelerinde taviz vermesi yönünde siyaset yürüteceğe benziyor.

Kolombiya barışı için Havana’da tekrar görüşülecek

Halk oylamasından çıkan sonuçla birlikte halk barış talebiyle sokaklara çıkmayı sürdürüyor.

Basında yer alan haberlere göre ise hükümet ile FARC temsilcileri barış anlaşmasını görüşmek ve ülkede barış ortamını sağlamak için tekrar bir araya gelecek. Görüşmelerde yeni bir anlaşmaya gidilmesi bekleniyor. Öte yandan FARC, anlaşma maddelerinde taviz vermeyeceğini ifade ediyor.

Kolombiya’da ELN ile resmi görüşmeler başlatılacak

Kolombiya hükümeti ve ELN’nin bir araya geldiği barış delegasyonu taraflar arasında resmi görüşmelerin başlatılacağını duyurdu.

Kolombiya’da barışa yönelik bir yol arayışı sürerken, FARC’ten sonra ülkedeki ikinci büyük gerilla ordusu olan Ulusal Kurtuluş Ordusu ELN ile yapılacak resmi barış görüşmelerinin Ekim ayında, Ekvador’un Quito eyaletinde başlatılacağı duyuruldu. Taraflar arası ateşkese yönelik ise bir açıklama yapılmadı.

Barış delegasyonunun Venezuela’nın Caracas kentinde gerçekleştirdiği basın toplantısının ardından, resmi görüşmelerin, taraflar arasında süren 3 yıllık keşif görüşmeleri sürecinin ardından başlatılacağı açıklandı. Öte yandan hükümetin, ülkedeki hak ihlallerinin başını çeken ve uyuşturucu ticaretiyle ilişkilendirilen, ülkenin en büyük paramiliter grubu AGC ‘Los Urabeños’la da, örgütün kalesi Antioquia’da resmi olmayan görüşmelere gittiği ifade ediliyor. Bu görüşmeler, basın tarafından, AGC’nin silahsızlandırılmasına yönelik hamleler olarak yorumlanıyor.

Kaynak: direnişteyiz, 24 Ekim 2016

Suudi Arabistan Yemen’de katliam yaptı

Sağlık Bakanlığı kaynakları saldırıda en az 140 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Husilere ait El-Mesira kanalının haberinde, saldırının Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçleri tarafından düzenlendiği iddia edildi. Kimi yerel kaynaklar ise ölü sayısının 700’den fazla olduğunu belirtti.

Yemen ordusu sözcüsü Binbaşı Şeref Lokman, saldırıyı kınayarak şunları söyledi: “Arabistan koalisyon kuvvetleri savaşta başarı elde edemeyecek kadar güçsüzdür ve sivillere saldırarak Yemen ordusuna ve halk teşkilatlarına diz çöktürebileceklerini zannetmektedir.”

Şeref Lokman, Yemen ordusunun Suudi Arabistan’a vereceği cevabın işgalcilere verdiği önceki cevaplardan farklı olacağı, Yemen ordusu ve halk teşkilatlarının en kısa sürede bu cinayetin intikamını alacağını söyledi.

İran: Suudilerin Yemen’de işlediği cinayetin en büyük ortağı ABD’dir

İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri, ABD ve Batılı ülkelerin Suudi Arabistan ve BAE’ne silah satışı, Yemen’de masum ve savunmasız sivillerin katledilmesinde kullanılıyor, biran önce silah satışı durdurulmalıdır dedi.

Suudi Arabistan rejiminin Yemen’de düzenlediği son hava saldırısını kınayan Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri, Amerika’nın bu cinayete ortak olduğunu ve cevap vermesi gerektiğini söyledi.

Şemhani, Yemen ordusunun BAE savaş gemisini vurmasını da, Yemen’in egemenlik ve toprak bütünlüğünü savunmak olarak yorumlayarak şöyle konutu:

Suudi Arabistan ABD’nin vermiş olduğu silahlarla, Yemen’de matem ve yas merasimi düzenleyen savunmasız insanları hedef almıştır, Amerika işlenen cinayete ortaktır ve cevap vermelidir.

Suudi rejimin liderliğini yaptığı koalisyona ait savaş uçakları, dün Yemen’in başkenti Sana’da İmam Hüseyin (a.s) ve Kerbela şehitleri için düzenlenen matem ve yas programına hava saldırısı düzenledi.

3000 kişinin katıldığı merasimde şimdiye kadar elimize ulaşan verilere göre; 450 kişi şehit oldu 350 kişide yaralandı.

ABD: Donanma gemimize Yemen’den füze atıldı

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon sözcüsü Peter Cook, Yemen’de Husilere ait bölgeden uluslararası sularda seyreden ABD donanma gemisine iki adet füze atıldığını, füzelerin geminin yakınına düştüğünü ancak herhangi bir maddi zarara ya da can kaybına yol açmadığını açıkladı.

Yemen’de  savaş

Yemen’in başkenti Sana ve ülkenin kuzeyindeki bazı şehirler 2014 yılının Eylül ayından beri devlet başkanı Abdurrabu Mansur Hadi’ye bağlı birliklere karşı mücadele eden Husi milislerinin kontrolünde bulunuyor. Şii Husi milislerinin İran tarafından desteklendiği iddia ediliyor. Sünni lider Abdurrabu Mansur Hadi’yi destekleyen Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap koalisyonu 2015 yılının Mart ayından bu yana Husi milislerine karşı operasyonlar düzenliyor. Bu operasyonlarda, Husi milislerinin elindeki bölgelerin yanı sıra sivillerin bulunduğu Pazar yerleri, düğün alanları da hedef oldu. Bu saldırılarda çok sayıda sivil öldü. ABD ise Suudi Arabistan’ın Yemen’e yönelik saldırılarını desteklemeye devam ediyor.

Kaynak: direnişteyiz, 8 Ekim 2016

Abna24, 9 Ekim 2016

 

Facebook İsrail’le anlaştı, Filistin yayınlarına yasak getirdi

Tepkiler üzerine Facebook her iki hesabı yeniden aktif hale getirdi. Yorumcular, söz konusu gelişmenin, sosyal medya platformlarıyla hükümetler arasında yapılan anlaşmaların ifade özgürlüğüne ne derece etkisi olabileceğine bir örnek teşkil ettiğini dile getiriyor.

Facebook ile İşgal Devleti arasında yapılan anlaşma; İsrail’in Filistin’e yönelik apartheid politikalarını da meşrulaştırırken, İsrail’in son bir kaç ayda Filistin topraklarında sosyal medyada ‘nefreti körükleyen’ paylaşımlar yaptıkları iddiasıyla gözaltına aldığı 400 Filistinliyi de hatırlamak gerekiyor. Bunlar arasında Facebook’ta şiir paylaştığı için gözaltına alınanlar dahi var.

İsrail’de yayınlanan bir raporda, teknoloji ve sosyal medya şirketleriyle yapılan anlaşmalarda Filistinlilerin yaptıkları paylaşımların yakın takibe alındığı ve ‘sakıncalı’ bulunanların engellendiği, ancak İsrailli kullanıcılar tarafından yapılan benzer paylaşımlara göz yumulduğu da belirtiliyor.

Facebook ve İsrail hükümeti arasında varılan anlaşmanın açıklanmasından kısa bir süre sonra, İsrail Adalet Bakanlığı, Filistinlilere ait 158 hesabın kapatılması için Facebook’a başvurduklarını açıklamıştı. Facebook, İsrail’in taleplerinin %95’ini yerine getirmişti.

Kaynak: direnişteyiz, 10 Eylül 2016

 

BRICS Zirvesinde Putin ile Modi görüştü

15 Ekim tarihinde Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti liderleri 8. BRICS Zirvesi için Hindistan’ın Gao kendinde bir araya geldi. Zirvenin ardından Rusya ile Hindistan arasında yapılan anlaşmalar basına yansıdı. Moskova ile Yeni Delhi arasında 1998 yılında imzalanan, Rus şirket Rosatom’un dahil olduğu ve Hindistan’ın Tamil Nadu kentinde inşaası süren Kudankulam nükleer enerji plantasyonunun ikinci fazına ilişkin imzalar atıldı.

Russia Today’in haberine göre, Kudankulam’ın üçüncü ve dördüncü aşamalarına ilişkin temeller de atıldı. Projenin ilk ünitesi 2016 yılının Ağustos ayında devreye konmuştu. Putin ilk iki ünitesinin devreye konulmasıyla birlikte, Hindistan’ın enerji kaynağının önemli ölçüde artacağını ve enerji güvenliğinin güçleneceğini ifade etti.

BRICS zirvesindeki görüşmelerde, aynı zamanda ülkeler arası askeri ve ekonomik ortaklıklara ilişkin bir takım anlaşmalar da imzalandı. Bunların içerisinde, Hindistan’ın deniz kuvvetleri için 11356 Projesi destroyerlerinin üretimine ve Hindistan’ın sivil hava ulaşımına yönelik Ka-226T servis helikopterlerinin üretimine yönelik anlaşmalar da yer alıyor. Anlaşmaya göre birleşik bir Rus-Hindistan girişimiyle önümüzdeki on yıl içerisinde 200 helikopter üretilmesi planlanıyor.

Hindistan’ın ise Rusya silah sanayinin 1950’lerden bugüne geleneksel bir müşterisi olduğu kaydediliyor. Son beş yıldır, Hindistan’ın askeri harcamalarının %70’i, yapılan anlaşmalarla Rusya’ya aktarılıyor.

İki ülke arasında anlaşmaya varılan diğer bir konu ise iki ülkenin ortaklaştıracağı bir yatırım fonu üzerine oldu. Buna göre altyapı, inşaat, inovasyon alanlarında belirlenen 20 projeye 1 milyar dolarlık bütçe aktarılacak.

Zirvede iki ülkenin istikrar ve dünya barışını da görüştüğü; karşılıklı işbirliğine dayalı olarak ise bilim, atom enerjisi, doğalgaz ve ekonomik kalkınma alanlarındaki kuruluşları arasında anlaşmalar imzalandığı kaydediliyor.

Rusya’nın Rosatom ve Gazprom şirketlerinin de dahil olduğu anlaşmalardan birinde, Rus devlet işletmesindeki petrol şirketi Rosneft’in, Hindistan temelli Essar Petrol şirketinin %49’unu aldığı ve petrol ile doğal gaz keşif ve üretimlerinde ortaklığa gidildiği kaydediliyor.

Borç yapılandırmasının yerine 3.9 milyar dolara karşılık gelen yüzdenin ise Rus Bankası VTB tarafından fonlandırılacağı ifade ediliyor.

Gazprom ve Engineers India şirketi, Hindistan rafinerilerine uzanacak bir doğalgaz boru hattına ilişkin bir bildiri de imzaladı. Bir yıl önce ise Rusya, Hindistan’a 10 milyon ton petrol ve petrol ürünü ihraç etmek üzere 10 yıllık bir anlaşma imzalamıştı.

Kaynak: direnişteyiz, 15 Ekim 2016

‘Türk Akımı Projesi’ imzalandı

Dünya Enerji Kongresi’ne yönelik bir hamle olarak değerlendirilen Akkuyu Nükleer Santrali yapımının onaylanmasının ardından, taraflar Türk Akımı projesini de imzaladı. 23. Dünya Enerji Kongresi’ne katılan Rusya Başbakanı Putin, Türk Akımı’yla birlikte Türkiye’de doğalgaz fiyatlarında indirime gidileceğini kaydetti. Gazprom CEO’su Aleksey Miller ise, Putin’in dünkü açıklamaların ardından Türk Akımı’nın hayata geçirilmesiyle ilişkili olarak indirimin “doğalgazın Türk pazarına sevkiyat miktarıyla ilişkili” olacağını kaydetti.

Erdoğan ise açıklamasında, Akkuyu Nükleer Santrali’nin bundan sonraki süreçte hızlandırılacağını ifade ederek, “Zaman kaybının önümüzdeki süreçte telafi edileceği inancındayım” şeklinde konuştu. Akkuyu Projesi’nin hisselerinin Rusya devletinin nükleer enerji şirketi Rosatom’un elinde olduğu ve şimdiye dek Rusya tarafından 3 milyar dolar yatırım yapıldığı kaydediliyor. Akkuyu Nükleer Santrali’nin sadece inşasının değil, işletme ve kontrolünün de Rosatom’da olacağı kaydediliyor.

Gazprom CEO’su olan Miller ise, Türk Akımı doğalgaz projesine ilişkin yaptığı açıklamada, birinci hat aracılığıyla gazın Türkiye’ye ulaştırılacağı, ikinci hat aracılığıyla da gazın Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine ulaştırılacağını kaydetti. İki hattan oluşan boru hattının her birinin ise 15.75 milyar metreküp kapasiteli olduğu ifade ediliyor. Hükümetler arası anlaşmanın bitiş tarihi olarak ise Aralık 2019’a işaret edildi.

ABD yetkilileri ise, proje nedeniyle Avrupa ülkelerinin Rus enerjisine fazlasıyla bağımlı hale geleceği endişelerini yalanladı ve yüz yıla yakındır Avrupa’nın petrol ve son dönemde doğalgaz konusunda Rusya’ya bağlı olduğunu ve bunun yeni bir şey olmadığını kaydetti.

Rusya ile Türk hükümeti arasında gerçekleşen görüşmelerde, ticareti ilişkiler ve Suriye’de sağlanamayan ateşkesin ve çatışma ortamının siyasi düzleme taşınması konularının da görüşüldüğü kaydediliyor.

Kaynak: direnişteyiz, 11 Ekim 2016

 

ABD-Rusya geriliminde iki taraftan hamleler; gerilim tırmanıyor

ABD Dışişleri’nden yapılan açıklamayla, ABD, Rusya ile Suriye’de ateşkes için yürüttüğü görüşmeleri askıya aldığını duyurdu.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü John Kirby, yaptığı açıklama ile Rusya ile yürütülen ve Suriye’de çatışmaları sonlandırmayı amaçlayan görüşmelerin askıya alındığını açıkladı. Kirby, Rusya’yı taahhütlerini yerine getirmemekle suçladı ve “Amerika Birleşik Devletleri düşmanlıkların durdurulmasını sağlamak için Rusya ile kurulan ikili iletişim kanalını askıya alıyor” dedi.  Kirby bu kararı alırken zorlandıklarının altını çizdi.

Rusya: ABD stratejik istikrara tehdit oluşturuyor

Öte yandan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, nükleer silah yapımında kullanılabilecek düzeyde zenginleştirilmiş fazla plütonyumu imha etmek için ABD’yle yapılan anlaşmayı askıya aldı.

2000 yılında imzalanan anlaşmanın askıya alındığı kararda, “ABD’nin, Rusya’ya karşı giriştiği dostane olmayan hamlelerle stratejik istikrara tehdit oluşturduğu” belirtildi.

Rusya’nın da bu duruma karşı “acil güvenlik önlemleri” alması gerektiği belirtildi.

Anlaşmaya göre her iki taraf da, 34 ton zenginleştirilmiş plütonyumu reaktörlerde yakarak yok edeceklerdi. ABD Dışişleri Bakanlığı, toplam 68 ton plütonyumun “yaklaşık 17 bin nükleer silah” yapmaya yeteceğini belirtmişti. Taraflar 2010’da da anlaşmayı tekrar imzalamışlardı.

ABD’nin tartışmalı geri dönüşüm yöntemi

Rusya Devlet Başkanı Putin, Nisan ayında ABD’nin plütonyumu yok etme taahhüdünü yerine getirmediğini söylemişti.

Putin, Washington yönetiminin bunun yerine plütonyumun yeniden nükleer silahlarda kullanılmasını sağlayacak bir geri dönüşüm yöntemi kullandığını belirtmişti.

ABD ise iddiayı reddetmiş ve plütonyumu yok etmek için kullandıkları yöntemin anlaşmayı ihlal etmediğini vurgulamıştı.

Rusya’nın anlaşmayı askıya alma kararını Suriye’deki hava bombardımanı izledi ve iki ülkenin Ortadoğu’daki çıkar çatışması gerginliği artırdı.

Rusya nükleer silah envanterini modernize etmeye de başlamıştı.

Kaynak: direnişteyiz, 3 Ekim 2016

İşçi önderi Rıza Kuas ölümünün 35. yılında mezarı başında anıldı

Lastik-İş tarafından düzenlenen anma töreni, 28 Ekim’de Rıza Kuas’ın Edirnekapı Hava Şehitliği’ndeki mezarı başında, DİSK’e bağlı sendika temsilcileri, Kuas’ın ailesi, İşçi Gazetesi temsilcileri ve işçilerin katılımıyla gerçekleşti.

Mezarlığa yapılan yürüyüşle başlayan anma, Rıza Kuas ve sınıf mücadelesinde yaşımını yitiren işçi önderlerinin anısına gerçekleştirilen saygı duruşu ve DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun konuşması ile devam etti. Kani Beko konuşmasına, “DİSK’in kurucu önderlerinden Kemal Türkler, Rıza Kuas, Kemal Nebioğlu ve diğerlerinin miras bıraktığı bayrağı taşımanın onuru ve sorumluluğu ile mücadelemize devam ediyoruz” diyerek başladı. Beko konuşmasında, Kuas’ın sınıf mücadelesindeki yerinin yanı sıra, işçi sınıfının gündeminden başlıklara da yer verdi. DİSK’in barış, kardeşlik ve özgürlükten yana olmaya devam ettiğini belirten Kani Beko, gündemdeki darbe tartışmalarına da atıfta bulunarak “DİSK’in ve işçi sınıfının gündeminde her ay katledilen işçiler, gasp edilmek istenen kıdem tazminatları, açlık sınırının altında olan asgari ücret var” dedi. Beko konuşmasını, Rıza Kuas’ın fabrikalara giriş-çıkışlarda işçilerin üstünün aranmasına karşı çıkarak başlattığı “Üstünü Aratma” eylemini ve mücadelesini hatırlatarak sonlandırdı.

Anma etkinliği mezara karanfiller bırakılmasının ardından sona erdi.

Kaynak: İşçi Gazetesi, 28 Ekim 2016