Ana Sayfa Blog Sayfa 154

Venezuela’da sosyalist hükümete yönelik baskılar sürüyor

Vatan Cephesi Araştırma Ekibi tarafından 23 Ekim 2016 tarihiyle yayınlanan ve 28 Ekim’de Venezuela Bolivar Cumhuriyeti Büyükelçiliği tarafından paylaşılan bilgilendirme notu, Venezuela’daki ABD destekli sağcı muhalefetin planları ile ilgili çarpıcı gerçekleri ortaya koydu. Paylaşılan bilgi notunda yer alan önemli bilgiler şu şekilde:

“2015 Kasım ayında, sağ muhalefet Ulusal Mecliste (AN) çoğunluğu kazandı. Muhalefetin temel hedefi, ilk andan itibaren Başkan Nicolas Maduro’yu devirmek oldu. Muhalefet bu hedef doğrultusunda, dört ay boyunca Devlet Başkanı’nı görevden el çektirmek için aşağıdaki yöntemleri izledi:

– İstifası istendi,
– Adli kovuşturma talep edildi,
– Zihinsel engelli olduğu öne sürüldü,
– Kolombiyalı olduğu için seçimlerin hükümsüz olduğu iddia edildi,
– Görev süresini kısaltmak için Anayasa değişikliği önerildi,
– Sokakta toplumsal baskı uygulandı,
– Başkanlığın iptali için referandum talep edildi.

Geçtiğimiz Nisan ayının sonlarına doğru Başkanlığın iptali için referandum sürecinin başlatılmasına karar verildi. Muhalefet, referandumun Ocak 2017’ye sarkmaması için olağanüstü çaba sarfetti. Çünkü Ocak 2017 itibari ile Başkan Maduro’nun başkanlık süresinin yarısı dolmuş oluyor. Maduro’nun bu tarihten itibaren azledilmesi halinde, yasal olarak yerine yine bir Çhavist olan Başkan Yardımcısının geçmesi gerekiyor ve Başkanlık görevini 2019 yılına kadar sürdürüyor.

Bu süreç içinde muhalefetin çoğunluğu oluşturduğu Ulusal Meclis, Meclis’in Anayasa’ya aykırı faaliyetlerini iptal eden Yüksek Adalet Mahkemesi’nin (TSJ) kararlarını tanımayacağını açıkladı. Bunun üzerine TSJ de, Ulusal Meclis hukuka uyana ve Anayasa’yı dikkate alana kadar Meclis’in bütün kararlarını geçersiz kılma kararı aldı.

Tüm bu devirme planlarına rağmen Başkan Maduro, anlaşmazlıkları siyasal ve barışçıl yollarla çözmek adına muhalefeti ulusal diyalog kurmaya davet etti. Bu amaçla Eski Devlet Başkanları Rodriguez Zapatero, Martin Torrijos ve Leonel Fernandez’in UNASUR’a katılmalarının sağlanması talep edildi. Vatikan’ın diyalog sürecine dâhil edilmesi talebi kabul edildi. Bunlara rağmen, yürütülen diyalog çabaları muhalefetin kendi içindeki anlaşmazlıklar nedeniyle başarısızlığa uğratıldı.

Bu sırada, muhalefetin referandum için topladığı imzalarda sahtecilik yaptığı ortaya çıktı. İmzacılardan 10 bin 995 kişinin vefat ettiği, 53 bin 658 kişinin kayıtlarda bulunmadığı ve 3 bin 3 kişinin 18 yaşın altında olduğu tespit edildi. Ayrıca işlediği yüz kızartıcı suçlar nedeniyle imza yetkisi bulunmayan bin 335 kişinin de imza kullandığı belirlendi. Bunun yanı sıra, her eyalette kimlik hırsızlığı nedeniyle 9 binden fazla kişi şikâyette bulundu. Ulusal Seçim Kurulu (CNE) sahteciliği yok sayarak, bir sonraki aşamaya geçilmesine karar verdi. Daha sonra çeşitli mahkemelere yönelik şikâyetler sonucunda ihtiyati tedbir kararı alındı ve CNE nihayetinde ikinci aşamaya geçilmesi kararını iptal etti.”

Maduro’ya karşı isyan için olağanüstü toplantı ve yol haritası

Ulusal Meclis 23 Ekim Pazar günü, açıkça “İsyan” açıklaması yapmak için olağanüstü toplanmış ve aşağıdaki yol haritasını açıklamıştır. Bu kapsamda:

– Başkan Maduro’nun darbe gerçekleştirdiği ve anayasal düzeni yıktığı açıklanacağı,

– Bütün uluslararası kurumlardan Venezuela’ya yönelik yaptırım uygulaması talep edileceği,

– Ulusal Seçim Kurulu İdaresini ve Başkanlık Referandum Sürecini iptal eden hâkimler hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesine dava açılacağı,

– Ulusal Seçim Kurulu İdaresinin ve Yüksek Adalet Kurulu Hâkimliğinin görevden alınacağı,

– Başkan Maduro’yu azletmek amacıyla çifte vatandaşlığı ile ilgili karara varılacağı bildirilmiş ve yine Başkan Maduro’yu azletmek amacıyla Başkan’ın görevini terk ettiği iddia edilmiştir.

Değerlendirilmesi gereken hususlar: Kime darbe yapılmıştır?

Paylaşılan bilgi notunda değerlendirilmesi gereken hususlar şu şekilde tespit edilmiştir:

– Kim kime darbe yapmıştır?

– %1 imza toplanması sürecinde (Referandum sürecinin ilk aşaması) sağ muhalefet sahtecilik yapmış, sorumlusu Hükümet mi olmuştur?

– Sağ Muhalefet Başkanlık Referandumunun iptal edilmesi ve sözde insani kriz mazeretleriyle büyük ölçekli bir dış müdahaleyi mazur göstermeye mi çalışmaktadır?

– Hukuku reddeden bir parlamento, sadece anayasa hükümlerinin yerine getirilmesini gözeten ve bütün ulusu halk egemenliğine karşı işlenen sahtekârlıktan korudukları için bir ülkenin en yüksek mahkemesinin seçim idaresini ve hâkimlerini görevden alabilir mi?

– Parlamentonun, diğer kamu kurumlarının görevlerini lağv etmenin yollarını aramasının yanı sıra, onların yetki ve kararlarını tanımama çabası darbe değil midir?

– Kolombiya Dışişleri Bakanlığı, Ulusal Meclis Başkanı’na hükümetin hiç bir kurumunda Başkan Nicolas Maduro’nun Kolombiya vatandaşlığının olduğuna dair bir kayıt bulunmadığını gösteren bir nota yollamıştır. Üç yıldır görevinin başında olan bir devlet başkanını, vatandaş olarak reddeden bir ülkenin vatandaşı olmakla itham ederek onu görevinden almaya çalışmak darbe girişimi değil midir?

– Ulusal Meclis oturum için toplanırken, Başkan Maduro Venezuela ekonomisinin temeli petrolün uluslararası fiyatlarına istikrar kazandırmak amacıyla OPEC üyesi olan ve olmayan ülkelerle anlaşmaya varmak amacıyla ziyaretler gerçekleştirmektedir. Bir Başkanın, devlet başkanı olarak görevlerini yerine getirmek üzere ülke dışında olduğu açık ve herkes tarafından bilinirken, onun görevini terk ettiğini iddia ederek görevinden azletmeye çalışmak darbe girişimi değil midir?

23 Ekim 2016 tarihinde, Vatan Cephesi Araştırma Ekibi tarafından yayınlanan ve 28 Ekim 2016 tarihinde Venezuela Bolivar Cumhuriyeti Büyük Elçisi Jose Gregorio Bracho Reyes tarafından paylaşılan bilgi notu “Halk sokaklarda, anayasasını, devrimini ve meşru Başkanı’nı müdafaa edecektir” denerek bitirilmiştir.

Kaynak: Venezuela Dayanışma Komitesi, 28 Kasım 2016

Ekim bir meşaledir

Günümüzde ve Ekim Devrimi’nin yaşandığı, dönemin Rusya’sında geçen hikâyelerle bezeli oyunda Ekim Devrimi’nin öğrettiği dersler ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından yaşanan yenilgi ruhuna karşı savaşım ana temaları oluşturdu.

Oyunun ardından Kaldıraç Dergisi adına yapılan konuşmada; içinden geçtiğimiz karanlık dönemde tüm saldırılara rağmen iyi ve güzel olanın da büyüdüğü, Gezi’de insanca bir yaşam isteyen ve sokakları dolduran milyonlar olarak yine direnişi yükseltebileceğimiz vurgulandı. Yüzlerce kişinin izlediği oyun, direnişe ve birlikte mücadeleye çağrı yapılarak sonlandırıldı.

Kaynak: direnişteyiz, 12 Kasım 2016

Kolombiya’da barış yeniden

Tarafların, Küba’nın başkenti Havana’da yaptıkları uzun görüşmelerden sonra 12 Kasım’da sağlanan yeni barış anlaşmasını, Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos ve FARC lideri Rodrigo Londono (Timoçenko) imzaladı.

Kolombiya’da 2 Ekim’de FARC ile imzalanan barış anlaşması referanduma götürülmüş, yaklaşık 13 milyon Kolombiyalının oy kullandığı referandumda halkın yüzde 50,24’ü anlaşmaya “hayır” demişti.

Hükümet referandum sonrası, çatışmanın kurbanları, kilise, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelerek FARC ile tekrar müzakere edilecek talepleri not etmişti.

Taraflarla yapılan 60’a yakın toplantı ve 100 saati bulan çalışma sonrası 57 ayrı konuda 500’e yakın teklif ortaya çıkmıştı.

Nüfusu 48 milyonu aşan Latin Amerika ülkesi Kolombiya’da yarım yüzyıldan fazla süren iç savaş, 260 bine yakın kişinin hayatını kaybetmesine ve 6 milyondan fazla kişinin göç etmesine sebep olmuştu.

Kaynak: direnişteyiz, 25 Kasım 2016

FARC uyarıyor: Yeni soykırım planı devrede

Kolombiya’nın önde gelen gerilla örgütü FARC’ın liderleri, Kolombiya Başkanı Juan Manuel Santos’a açık bir mektup kaleme aldı. Pazartesi günü yayınlanan mesajda “yeni bir soykırım” olarak tariflenen saldırı dalgasına karşı Santos’a çağrı yapıldı. Saldırı dalgası aracılığıyla ülkedeki sol ve toplumsal hareket liderleri ile kırsal hareket liderlerine karşı bir katliamın hedeflendiği kaydedildi.

FARC, paramiliter örgütler tarafından devreye konulan bu saldırı dalgasını kaygı verici olarak nitelendirirken, “Bu yıl içerisinde gerçekleştirilen ve cezasızlıkla üzeri örtülen 200’den fazla katliam gerçekleşti. Campesino (köylü) ve toplumsal hareket liderlerine karşı ise yeni bir katliam devreye kondu,” açıklamasında bulundu.

Bu yeni saldırı planını teşhir eden mesaj ise geçtiğimiz Cuma günü, campesino liderlerinden Erley Monroy Fierro’nun silahlı bir saldırıyla gerçekleştirilen suikast sonucu hayatını kaybetmesinden sonra yayımlandı.

Geçtiğimiz aylarda halk oylamasında başarısız olan barış anlaşmasına yönelik yeni bir süreç başlatılırken, taraflar arasında uzlaşmaya varılan barış maddeleriyle birlikte Timochenko ile Santos arasında barış anlaşmasının imzalanması bekleniyordu. Fierro’nun suikast ile katledilmesi ise tam da barışın imzalanacağı gün gerçekleşti.

Öte yandan FARC, geçtiğimiz hafta içerisinde emek örgütü ve campesino liderlerini tehdit eden bir dizi saldırıyı da detaylandırdı. Buna göre, geçtiğimiz 48 saat içerisinde liderlere yönelik iki suikast ve üç cinayet teşebbüsünde bulunuldu.

FARC mektubunda şu açıklamalara yer verdi: “Bay Başkan, tüm halkın bilgisi dâhilindedir ki, hedeflenen bu siyasi suikast girişimlerinin arkasındaki kişiler, 52 yıldan beridir süren ve ülkeyi kana bulayan, kardeşleri birbirine öldürten savaştan para, güç ve ayrıcalık elde eden kişilerdir. Bu kişiler, barış anlaşmasının gerçekleşmemesini isteyenlerdir, bununla tatmin olacak kişilerdir. Anlaşma ne kadar kusursuz olursa olsun, bu kişiler savaşın devam etmesini, bu şekilde güçlerinin ve üstünlüklerinin pekiştirilmesinin sürmesini istemekteler.”

Kırsal bölgedeki liderler, sendika liderleri ve barış aktivistlerine yönelik bu saldırı dalgası ise Vatansever Birlik Partisi’nin 1980’lerde uğradığı tarihi imhayı akıllara getiriyor. Kolombiya Komünist Partisi ve FARC üyelerinin bir araya gelerek kurduğu Vatansever Birlik’in iki başkan adayı, onlarca vekili ve binlerce destekçisi 1980’ler ile 1990’lar arasında siyasi katliama uğramıştı.

Öte yandan, geçtiğimiz Eylül ayında Başkan Santos, Vatansever Birlik’in 6 bin 500 üyesinin sistematik katledilmesine ilişkin, Kolombiya devleti adına özür dilemişti.

Kolombiya’da savaşın nihayete erdirileceği ve barışın mecliste onaylanarak yürürlüğe konacağı şu günlerde, toplumsal hareketler ve sol siyasi liderler ise acil durum çağrısı ve yeni bir siyasi soykırımın gelişmekte olduğu uyarısını yapıyor. Örgütler, yetkililerin barış düzenlemelerini bir an evvel yürürlüğe koyması konusunda baskı yaparken, bu şekilde şiddetin ve saldırının önüne geçilmeye çalışılıyor ve ülkede istikrarlı, kalıcı bir barışın taşlarının döşenmesi için çağrı yapıyor.

FARC ise mektubunda Santos’a şu çağrıda bulundu: “Eğer Kolombiya’da barışa gerçekten kendinizi adıyorsanız, buna uygun davranın ve –tek suçu ülke için yeni bir vizyon olan– masum insanların katledilmesine bir son verin; anlaşmanın güvenlik teminatını hemen şimdi yürürlüğe koyun.”

Ne olmuştu?

Kolombiya’da 50 yıldır süren iç savaşın bitirilmesi adına yıllardır sürdürülen müzakereler doğrultusunda, geçtiğimiz aylarda FARC ile Kolombiya hükümeti arasında nihai barış anlaşması imzalandı. Ancak halk oylamasında kesin olarak kabul göreceği beklenen anlaşma, oylamada %0,1 farkla ‘hayır’ oyunun ‘evet’ oylarına baskın gelmesi sonucu reddedildi. Barışın reddinin kamuoyunda tepki yaratmasının ardından görüşmeler yeniden başlatıldı. Bu defa barış anlaşması halk oylamasına sunulmadan direkt meclis onayına sunulacaktı.

Barış görüşmelerinde maddelerin yeniden ele alınması ve değiştirilmesi baskısı yapan, barışa ‘hayır’ diyen sağ kanat ise hükümet üzerinde bir baskı oluşturmaya çalıştı. Anlaşma maddelerinin değiştirilmesi; FARC’ın siyasi entegrasyonunun engellenmesi ve liderlerinin yargılanmasına yönelik yüzlerce teklif sunan sağ kanadın bu çabaları ise barış anlaşmasını engellemekte yetersiz oldu. Geçtiğimiz hafta barış anlaşması, taraflar arasında imzalanırken sağ kanat, FARC ve toplumsal hareketlere yönelik yeni bir saldırı dalgası başlattı.

Kaynak: direnişteyiz, 22 Kasım 2016

 

Güney Kore’de ‘tarikat skandalı’ yüz binleri sokağa döktü

Güney Kore’de, resmi görevi bulunmamasına rağmen, Devlet Başkanı Park’ın eski dostu ve dini bir tarikatın lideri Choi Soon-Sil’in önemli devlet işlerine müdahil olduğunun ortaya çıkmasıyla patlayan skandala tepkiler giderek arttı.

Yüz binlerce kişi başkent Seul’da gösteri düzenleyerek Park’ın istifasını istedi. Gösteriye, üç muhalefet partisi de destek verdi. Polise göre göstericilerin sayısı 260 bine ulaştı. Gösteriyi organize eden gruplar ise katılımcı sayısının 1 milyona ulaştığını duyurdu. Gösteri, ülkede son 30 yıl içinde yapılan en büyük protesto eylemi.

Güney Kore’nin Rasputin’i

Güney Kore basınında yer alan haberlerde, Choi’nin, Park’ın danışmanlığını yapan ve 1994’te ölen bir tarikat liderinin kızı olduğu belirtiliyor. Ölmeden önce Hristiyanlığa geçen ve ‘Şamanist-Hristiyan’ karışımı bir tarikatın başında olan Choi Tae Min, 1994 yılında ölünce tarikatın başına kızı Choi Soon-Sil geçmiş.

Bu papazın ve kızının etkisinde kalan Güney Kore liderinin de bütün konuşmalarını, hatta 2014’te 300’e yakın çocuğun öldüğü gemi faciasından sonra yaptığı konuşmayı Choi’nin yazdığı öne sürülüyor.

Bunların yanı sıra Choi’nin ülkenin ekonomik kararlarında, hatta gizli olması gereken askeri görüşmelerde Park’tan bilgi sızdırdığı ve yönlendirmede bulunduğu belirtiliyor.

Güney Kore’de, geçmişte Rus Çarı’na siyasi meselelerde fikir veren ve doğaüstü güçlere sahip olduğuna inanılan Grigori Rasputin’e benzetilen Choi, Devlet Başkanı’na akıl hocalığı yapan “gizemli bir karakter” olarak görülmesinin yanı sıra Park ile ilişkisini kullanarak iş adamlarını bazı vakıflara bağış yapmaya zorlamak ve zimmetine yaklaşık 9 milyon dolar geçirmekle suçlanıyor.

Park’ın istifasını isteyen binlerce kişi Ekim ayı boyunca her Cumartesi eylemler yaptı. Bir ankete göre Park’a kamuoyu desteği yüzde 5’e kadar düştü. Bazı muhalefet partileri de Park’a istifa çağrısında bulunuyor.

Kaynak: BİRgün, Sputniknews, Habertürk, 19 Kasım 2016

Ankara’daki ‘sürpriz’ görüşme ile ABD, TSK’ye atama yaptı

ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford’un 6 Kasım’da, sürpriz bir şekilde Ankara’ya gelerek Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile yaptığı görüşmeden ABD’nin doğrudan ve tam denetimi anlamına gelecek ve “sömürge valiliği”ni aratmayacak bir karar çıktı.

İkilinin görüşmesinde “CENTCOM Komutanı Joseph Votel’e düzenli rapor verecek üst düzey bir ABD’li yetkilinin Türkiye Genelkurmay Başkanlığı’nda görevlendirilmesi” konusunda anlaşmaya varıldı.

TSK üstünde tam denetim: “En yakınımızda olmanızı istedik”

Milliyet’in haberine göre; ABD Savunma Bakanlığı, iki mevkidaşın görüşmesine ilişkin yazılı bir açıklama yayımladı. Açıklamada Rakka ve Musul da dahil olmak üzere koordineli operasyonların planlanması gerektiğine ilişkin konuşmaların yapıldığı ve Dunford’un “Açıkçası yakın bir müttefikimiz olarak sizleri zorlu konularla ilgili çalışırken tamamen en yakın olacağımızdan emin olmak istedik” dediği belirtildi.

Dunford’un görüşme sonrasında ise “IŞİD karşıtı koalisyon ve Türkiye, Rakka’nın ele geçirilmesi, kontrol edilmesi ve yönetilmesi konusunda uzun vadeli planlarla ilgili olarak birlikte çalışacak” dediği aktarıldı.

Açıklamaya göre ortak çalışma kapsamında ABD’li bir üst düzey yetkili Ankara’daki Genelkurmay Başkanlığı’nda görevlendirilecek. Ankara’daki görevli, ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Joseph Votel’e düzenli rapor sunacak.

Dunford’dan Akar’a: “QSD harika iş çıkardı”

Açıklamaya göre; Dunford, Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) Rakka operasyonunda yer almasıyla ilgili rahatsızlığı dillendiren Akar’a, Musul-Rakka operasyonlarının bir arada yürütülmesi gerektiği, QSD’nin de Suriye’de IŞİD’in tecrit edilmesi konusunda “harika bir iş çıkardığı” yanıtını verdi.

Rakka operasyonu için QSD’nin çözüm olmadığını bildiklerini söyleyen Dunford, şöyle devam etti:

Şu anda yaptığımız şey, operasyon için güçlerin doğru karışımını bulmak. Operasyon çoğunlukla Arap ve Sünni Araplardan oluşan bir güce ihtiyaç duyuyor. Buna benzer güçler de var. Ilımlı Suriyeli muhalifler, Suriye ordusunun eski askerleri, Özgür Suriye Ordusu var. Rakka’ya yaklaştıkça, bölgede yardım etmeye hazır olduğumuz diğer güçleri de belirleyeceğiz.

“İlişkiler o kadar iyi ki…”

Savunma Bakanlığı’nın açıklaması şu ifadelerle sonlandırıldı:

İki ülkenin askeriyeleri arasındaki ilişkileri mükemmel. Hatta, Dunford, cuma günü Akar’ı arayıp ‘ikili konuları görüşmek için pazar günü uğrayabilir miyim?’ diyecek kadar rahat hissediyor.

Kaynak: Sendika.org, 6 Kasım 2016

 

 

Ekim Devrimi, 99. yıldönümünde “Ekmek, Gül ve Hürriyet günleri için buluşuyoruz” etkinliği ile selamlandı

4 Kasım Cuma akşamı İstanbul Şişli Kent Kültür Merkezi’nde gerçekleşen etkinlik için günler öncesinden başlayan hazırlıklar kapsamında İstanbul’un birçok noktasında bildiri dağıtımları ve afişlemeler gerçekleştirildi. İnsanlığın sosyalizme duyduğu acil ihtiyaç sokaklara, evlere, meydanlara taşındı.

İlçelerden otobüslerle kültür merkezine gelen kitleyi, ilk önce sosyalist devrimler tarihini özetleyen bir fotoğraf sergisi karşıladı.

“Aydınlık ve Özgür Bir Dünya Mümkün. Ekim Devrimi 99. Yaşında!” ve “Yıkalım Bu Köhne Düzeni Biz Başka Alem İsteriz” pankartlarıyla ve Marx, Engels, Lenin, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Deniz Gezmiş, Che Guevera, Bekir Kilerci ve Ali Serkan Eroğlu’nun portreleriyle süslenmiş salonda gerçekleşen etkinlik,  devrim için mücadele eden tüm dünya devrim şehitleri anısına saygı duruşuyla başladı. Ekim Devrimi’nin dünyada bıraktığı izi, İsyanlar Çağı olan 21. yüzyılın birbirini tetikleyen ilk direnişlerini konu alan sinevizyon gösteriminin ardından Temel Demirer bir konuşma gerçekleştirdi.

Demirer, Ekim Devrimi’nin ezilenlere özgürlüğün, adaletin, eşitliğin ne olduğunu öğrettiğini belirtti ve “Yeni bir emperyalist paylaşım savaşının eşiğinde yeni bir dünya kurmak, dünyadaki adaletsizliklere ve eşitsizliklere emekçiler cephesinden olumlu bir yanıt üretmek istiyorsak Marksizm-Leninizm sancağını yükseltmeliyiz. Yolumuzu aydınlatan Ekim Devrimi’nin tarihini boyun eğmeyenler, diz çökmeyenler yazdı. Şimdi tarih Ortadoğu’da, Türkiye’de, Kürdistan’da boyun eğmeyenleri, diz çökmeyenleri, teslim olmayanları; Mahir’in, İbo’nun, Deniz’in yoldaşlarını göreve çağırıyor. Yaşasın Ekim Devrimi, Yaşasın Sosyalizm” sloganıyla konuşmasını tamamladı.

Etkinliğe Halkevleri, Emekçi Hareket Partisi, Proleter Devrimci Duruş, Emek ve Özgürlük Cephesi, 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği, Gezi Gazi ve Şehitleri Platformu, Suruç Aileleri İnisiyatifi de katılırken; Redhack (Kızıl Hackerlar), Köz Dergisi ve Sokak Kültür Merkezi yolladıkları mesajlarla etkinliği selamladı. Etkinlikte Barış Anneleri adına da iki konuşma gerçekleştirildi.

İlkay Akkaya ve Koma Çiya’nın ezgileriyle sahne aldığı etkinlikte marşlar ve halaylar herkesi coşkulandırırken, Avusturya İşçi Marşı’nın hep beraber söylenişi dayanışma ve direniş duygusunun en yoğun hissedildiği an oldu.

Etkinlikte Kaldıraç adına konuşma yapan Hakan Dilmeç, “Bundan 99 yıl önce yüreklerine öyle büyük bir korku saldık ki, hala bu kabusla yaşıyorlar. 99 yıl önce insanlık ilk defa tarihin kör yasalarına meydan okudu, ilk defa insan kendi iradesiyle bir düzen kurmaya kalkıştı. Öyle bir düzen kurduk ki, onların en iyi sistemlerinden bile çok daha fazlasını başarabildik. Şu anda milyarlarca insanın ömrünü verdiği asgari temel ihtiyaçları bir çırpıda sağladık. İnsanın erdemine dair değerleri hiçbir kapitalist ülkede olamayacak kadar toplumsallaştırabildik. Yine de yenildik, ama muazzam bir deneyim, muazzam bir hazine bıraktı bize” diyerek Ekim Devrimi’nin önemini vurguladı, dünyanın dört bir yanında yeni Ekim Devrimlerini yaratmak için mücadele edildiğini belirtti ve “Kapitalizm sınırlarına geldi, yaşanacak bir hayat kalmadı, nefes almakta zorlanıyoruz, bu tüm dünyada böyle. İşimizin daha zor olduğunu biliyoruz, ama yoldaşlarımızdan daha olanaklı koşullarda olduğumuzu da biliyoruz. 99 yıl önce yaptık, gene yapacağız” dedi. Hakan Dilmeç’in konuşması “Yaşasın Devrim ve Sosyalizm” sloganlarıyla son buldu.

“Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganları eşliğinde sahneye çıkan HDP milletvekili Erdal Ataş ise, 99 yıl önce sömürüye son vermiş olan proletaryanın devrimini selamladı ve Ekim Devrimi’nin ekolojiden cinsiyet kimliğine, tüm siyaset ve yaşam alanlarında önemli nefesler aldırdığını, elde edilmiş tüm haklar üzerinde Ekim Devrimi’nin emeği ve rengi olduğunu belirtti. Şimdi, sosyalist, demokratik alternatife savaş açarak ayakta kalmaya çalışanların, zor durumda olduklarını, saldırılarını bu yüzden gerçekleştirdiklerini vurgulayan Ataş, “Sosyalizmi kötüleyerek sürdürdükleri düzen çökmek üzere. Örgütlülüğümüzü zayıflatmak, kazandığımız mevzileri geriletmek ve iktidarlarını sağlamlaştırmak istiyorlar. Topyekûn saldırılarla amaçladıkları sarsılan düzenlerini yeniden tesis etmek. O yüzden milletvekillerine, öğretmenlere, emekçilere, sanatçılara, sosyalist basına saldırıyorlar. Demoralize olan biz olmamalıyız. Nasıl 100 yıl önce çarlık çöktüyse, artık bu sistem de çökmüştür. Artık kitlelerin kendisini yöneteceği yeni bir dünyanın mümkün olduğunu ve bunun mutlaka yaratılarak eşitsizliklerin ortadan kaldırılması gerektiğini biliyoruz. Asla diz çökmeden mücadeleyi sürdürürsek önümüzdeki süreçte devrimler gerçekleşebilir” dedi.

7 Kasım’da Ankara’da gerçekleşecek 10 Ekim Katliamı davasına ve 5 Kasım’da HDP milletvekillerinin tutuklanmasına karşı gerçekleşecek eylemlere katılım çağrısı yapılan etkinlik, Çav Bella ve Diriliş Marşı’nın hep birlikte söylenmesi ile coşkuyla sonlandırıldı.

“Biz geliyoruz. Geliyoruz Paris Komünü’nden. 1917’den geliyoruz. Geliyoruz, Küba’dan, Sovyetlerden. Geleceğin özgür topraklarına geliyoruz. Anadolu’da bir hayalet dolaşıyor, dünyada bir hayalet dolaşıyor: DEVRİM. Hayalete can vermeye; direniş çizgisini örgütlemeye!”

 

 

Irak güçleri Musul’da IŞİD’e karşı ilerliyor

Irak Savunma Bakanlığı, Irak Ordusunun 2014’ten bu yana ilk kez IŞİD’in elindeki Musul kentine girdiğini açıkladı.

IŞİD kontrolündeki Musul’un geri alınması için 17 Ekim’de başlatılan operasyon sürerken, 9. Zırhlı Tümen’e bağlı askerler 3 Kasım itibarıyla kente girdi.

Yine aynı gün, IŞİD kontrolündeki Telafer’e yönelik operasyon başlattıklarını açıklayan Şii milis gücü Haşdi Şaabi, Musul’la Telafer arasındaki ikmal yolunu kesmeyi hedeflediklerini duyurdu. Örgüt, 1 Kasım’da IŞİD’in Irak-Suriye bağlantısını kesmek için operasyon başlatmıştı.

7 Kasım’da Peşmerge güçleri, Musul operasyonu kapsamında, kente yaklaşık 20 kilometre mesafedeki Başika kasabasının merkezini IŞİD’den temizlemek için sabah erken saatlerinde operasyon başlattı. Rudaw, saat 14 sıralarında, kasabanın tamamen Peşmerge güçlerince kontrol altına alındığını duyurdu.

20 Kasım’da IŞİD’in Çeçen Tugayı lideri, Haşdi Şaabi tarafından Telafer’de öldürüldü.

23 Kasım’da Haşdi Şaabi, Musul’un batısında başlattıkları operasyonun 4. aşamasının sonuçlandığını ve Musul’un tüm kentlerle bağlantısının kesildiğini açıkladı.

Bu operasyonun ardından IŞİD için şu an sadece Telafer-Musul yolunun kaldığını belirten Haşdi Şaabi Heyeti Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Muhendis, bu yolun da en kısa sürede kontrol altına alınacağını söyledi.

Musul’u takiple yetinen AKP: “Haşdi Şaabi’nin kente girmesi önlenecek”

Türkiye’nin, Musul operasyonunu “yakinen” takip ettiğini belirten Başbakan Yardımcısı ve Hükumet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, “Haşdi Şaabi’nin Musul’a girmesi önlenecektir” dedi.

Kurtulmuş şöyle konuştu:

“Türkiye’nin ana çerçevesini tehdit edecek, Türkiye’nin çizmiş olduğu çizgilere ters düşecek bir gelişme şu ana kadar olmamıştır ve Musul operasyonu planlandığı şekilde devam ediyor. Türkiye’nin hassasiyetleri açıktır. Türkiye, Musul’daki operasyonu yakinen takip ediyor. Korkulan Haşdi Şaabi’nin Musul operasyonunun bir parçası haline dönüştürülmesiydi. Şimdiye kadar Haşdi Şaabi, operasyonun içerisinde değildir. Yapılan müzakereler sonucunda da Haşdi Şaabi’nin Musul’a girmesi önlenecektir.”

Telafer’de de TC’nin istediği olmadı

Ekim ayı sonunda AKP hükümetinin Haşdi Şaabi konusundaki tutumuna rağmen Irak hükümeti Telafer’e yönelik operasyonda Haşdi Şaabi güçlerinin de yer alacağını duyurdu.

Tayyip Erdoğan, Şii milislerin Telafer’deki operasyonlarda yer alması durumunda karşılık verileceği konusunda uyarıda bulunmuştu.

Irak ordusuna bağlı Ortak Operasyonlar Komutanlığı Sözcüsü General Yahya Resul Zubaidi “Milis güçleri de operasyonda yer alacak. Zira savaş alanında önemli bir yere sahipler. Milisler IŞİD’in Musul ve Suriye arasındaki sevkiyat kanallarını kesecek” dedi.

Zubaidi ayrıca, “Suriye’den Musul’daki teröristlere takviye güç geldiği konusu IŞİD tarafından yayılan bir dezenformasyon. Aksine, IŞİD militanlarının Musul’dan Suriye’ye kaçma girişimleri mevcut” ifadelerini kullandı.

Kaynak: Sendika.org, 23 Kasım 2016

 

 

 

Zafere kadar yoldaş, daima!

Dünyanın bütün çocukları, yas tutmayın, marşlarla uğurlayın Fidel Yoldaşınızı…

Öğrenin ve unutmayın; en zengin babanın çocuğuna bırakamayacağı bir miras bıraktı o bize; özgürlüğü tırnakla söküp koparmayı!

Bu dünya bizim, bu dünya yaşanacak, demeyi!

Biz bu yeni çağın çocukları, Fidel’den öğrendiklerimizle kavgayı büyütüyoruz. Daha da öğrenecek çok şeyimiz var.

Fidel, ambargo altındaki küçük bir adada sosyalizmin direnişidir. O küçük adadan, dünyaya gönüllü sağlık hizmeti vermeye giden doktorlardır. Fidel, her insanın okula gidebilmesidir. Fidel, her çocuğun her sabah süt içebilmesidir. Fidel Küba halkıdır. Dünya halklarının yoldaşıdır.

Zafere kadar yoldaş, daima…

Zafere kadar;

“Ömrünün ilk kalemiyle

Ömrünün ilk kağıdına

Hürriyet sözcüğünü yazan el” mutluluğun resmi oluncaya kadar.

AKA-DER

26.11.2016, İstanbul

Fırat’ın Gazabı ve El Bab’da çözülen düğüm

TC’nin ilk hamlesi; Rusya ve ABD’nin göz yummasıyla Rojava’yı ikiye bölecek olan koridor için IŞİD’in savaşmadan terk ettiği Suriye topraklarına çetelerle birlikte girmesi oldu.

Bölgede halen etkin bir konumda olmak ve Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırmak amacıyla IŞİD’in çekildiği toprakları alan TC, hemen ardından Mınbiç ve çevresine saldırmaya başladı, ardından ise El Bab’a saldırdı.

Önceliğinin Suriye’yi IŞİD’ten temizlemek değil, onların zaten kaybedeceği yerleri Kürtlere kaptırmamak, Rojava kantonlarının birleşmesini engellemek ve IŞİD’le ilişkisinin devamını sağlamak olduğunu bu hamleleriyle göstermiş oldu.

6 Kasım’da Demokratik Suriye Güçleri (DSG), IŞİD’in ‘kalesi’ olan Rakka’nın geri alınması için uzun süredir planları yapılan operasyonun başladığını duyurdu. Operasyona, TC’nin ‘Fırat Kalkanı’ operasyonuna gönderme yapılarak ‘Fırat’ın Gazabı’ ismi verildi.

Operasyona 30 bin savaşçının katıldığı belirtilirken, ABD’nin de hava saldırıları ile destek vereceği açıklandı. DSG’nin Arap, Kürt ve Türkmen savaşçılardan oluştuğunu vurgulayan komutanlar, operasyona katılanların yüzde 80’inin sivil olduğunu açıkladı.

Operasyon öncesi sivillere IŞİD mevzilerinden uzak durma çağrısı yapan DSG komutanları, Türkiye’nin de Suriye’nin iç meselelerine karışmayacağını umduklarını, Rakka’nın kendi evlatları tarafından kurtarılacağını belirtti. Ayrıca hem ABD hem de DSG sözcüleri operasyonun uzun süreli olacağını kaydetti.

Rakka’ya Üç Aşamalı Operasyon

DSG sözcüsü Talal Sello da AFP’ye yaptığı açıklamada, operasyonun üç aşamalı olacağını, ilk olarak Rakka’nın kırsal bölgelerinin kurtarılıp kentin izole edileceğini, sonra da kentin kontrolünün ele geçirileceğini söyledi. DSG’nin, Rakka operasyonu için ABD liderliğindeki koalisyondan tanksavar füzeleri de dâhil olmak üzere yeni silahlar aldığını söyleyen Sello, “Savaş kolay olmayacak ve kesin, dikkatli operasyonlar gerektirecek. Zira IŞİD, Rakka’yı kaybetmesinin Suriye’de işinin bittiği anlamına geleceğinin bilinci ile kalesini savunacak” dedi.

Rakka operasyonu, IŞİD’in Irak’taki ‘kalesi’ olarak görülen Musul kentinin geri alınması için düzenlenen operasyonun sürdüğü döneme denk geldi.

Operasyon kapsamında şu ana kadar 550 kilometrekarelik alan IŞİD’den alındı.

Şimdiye kadar birçok köy IŞİD’den alındı. Demokratik Suriye Güçlerine bağlı uzman ekipler IŞİD tarafından evlere, araçlara ve yollara döşenmiş yaklaşık 1200 mayını ve patlayıcıyı etkisiz hale getirdi.

“2. Aşama çok yakında başlayacak”

Demokratik Suriye Meclisi yöneticilerinden Rezzan Hido, YPG’nin de içerisinde yer aldığı Demokratik Suriye Güçleri’nin, Suriye’nin kuzeyinde başlatmış olduğu Rakka operasyonunun 1. aşamasının bittiğini, çok yakın zamanda 2. aşamasının başlayacağını söyledi.

Kobani’nin güneyindeki Eyn İssa kasabası ile Telabyad’ın güneydoğusundaki Suluk kasabasında 2 koldan başlayan Rakka operasyonunun 1. aşaması sonlandı. Rakka’nın çevresinin tamamen kuşatılmasını amaçlayan 2. aşamadan sonra ise beklenilecek ve 3. aşamayla Rakka kent merkezinin içine girilecek.

2.aşama kapsamında ABD, ağır silah ve zırhlı araçları askeri helikopterlerle Kobani ve Kamışlo kentine bıraktı. Bırakılan araçlar askeri yük araçlarıyla operasyon bölgelerine sevk edildi. 2. Aşamanın 3 koldan; Haseke, Kobani’nin güneyi ile Telabyad’ın güneyinde başlayacağı öğrenildi.

Rakka çevresi temizlenirken ‘ılımlı çeteler’ ve TC gözünü nereye dikti?

Suriye topraklarına giren TC ve ılımlı çeteleri teatral Cerablus operasyonu ile birlikte istediği koridoru elde ederek, ABD’nin ve Rusya’nın müsaadesiyle El Bab’a kadar ilerledi. Ancak El Bab’a yöneldiğinde Suriye’den karşılık aldı ve hava saldırısında 3 askerini ve 7 çetesini kaybetti.

Ardından hem Afrin bölgesinde hem de Halep’te YPG ve Suriye ordusunun ortak ve/veya karşılıklı anlaştığı bir dizi operasyonla IŞİD ve Halep’te sıkışan Nusra çeteleri geriletildi, birkaç köy ve mezra daha ele geçirildi.

Felaket kapısı El Bab

Gazeteci-yazar Fehim Taştekin’e göre TC’nin neo-Osmanlı hayallerle süslediği El Bab’a doğru ilerleyişi, aslında ülkeyi felakete götürecek nitelikte bir hamle:

“Suriye sahnesinde kimin başına neyin geleceğini kimse garanti edemez. Öylesine beylik bir laf değil bu. ABD göz yumsa da, Rusya kalkanı kapatıp yeşil ışık yaksa da, Suriye içine sindirmiş gözükse de, IŞİD fazla direnmeden çekilse de, Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ortakları Amerikalılar tarafından dizginlense de, TSK tanklarıyla karadan, uçaklarıyla havadan girdiğinde Suriye’nin her bir köşesi tuzaktır. Defalarca bunu dedik, bunu yazdık.”

TC’nin Suriye ve Rojava müdahalesinin yalnızca Rusya ve Suriye devletlerinin izin verdiği çerçevede olabiliceğinin altını çizen Taştekin, “Türkiye, El Bab’ın kapısına ancak Rusya’nın hava savunma sistemlerini çalıştırmaması sayesinde dayanabildi. Bunu atlayarak kasım kasım kasılmanın manası nedir?” diye soruyor.

Taşların sürekli yerinden oynadığı, dengelerin değiştiği Suriye coğrafyasında anlaşılan o ki, neo-Osmanlı düşlerle, gözü kör kabadayılıkla, bir o ata bir bu ata oynayarak kendini yeniden var etmeye çalışan TC, giderek daha derin bir bataklığa saplanıyor. Savaşta dengeler aleyhine değiştikçe kendisinin de sonunu görmeye başlayan devlet, kendini içeride ve dışarıda halklara karşı savaşı tırmandırarak kurtarmaya çalışıyor.

 

Perspektif

Direniş hattı, Birleşik Emek Cephesi

Saray Rejimi, onlarca yıldır, her hak arama eylemine, toplumun her nefes alma girişimine, kadınların, gençlerin, işçilerin her türlü eylemine azgınca saldırmaktadır. Tüm güçlerini seferber...