Ana Sayfa Blog Sayfa 170

Kocaeli Dayanışma Akademisi açılışı: En güzel, en kitlesel ders dayanışma

Kocaeli Üniversitesi’nde (KOÜ) OHAL KHK’siyle işten atılan 19 barış akademisyeni kur­dukları Kocaeli Dayanışma Akademisi ile akademik eğitime devam ediyor. Üniversitedeki görevlerinden ihraç edildikten sonra “Korkumuz yok, geri dönece­ğiz ve dönüşümüz muhteşem olacak” diyen aka­demisyenler, Kocaeli Üniversitesi Rektörlüğü’nün yaptığı açılışa karşı 28 Eylül’de Dayanışma Akade­misi’nin açılışını bir şölenle gerçekleştirdi.

Bir çok sendika, meslek örgütü, siyasi parti, dervimci örgüt ve öğrenci örgütünün temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen açılış şöleni büyük bir coşku ile gerçekleşti.

Açılış konuşmasını Kocaeli Üniversitesi’nden ihraç edilen akademisyenler Gül Köksal ve Adem Yeşilyurt yaptı. Açılış konuşmalarının ardından ‘1933 Almanyası’nda ve 2016 Türkiye’sinde Üniversite’ ko­nulu ilk ‘Açılış Dersini’ Prof. Dr. İzzettin Önder verdi.

Dayanışma Akademisi’nin kurucuları olan akademisyenlere öğrencilerinden de büyük destek geldi. Oldukça kalabalık bir şekilde Açılış Şölenine katılarak hocalarına destek veren öğrenciler “Hocama Dokunma” yazılı görseller açtılar.

10 Ekim Saat 10:04’te Ankara Garı’ndayız! Şehitlerimizin Bıraktığı Bayrağı Yerinden Kaldırmaya Gidiyoruz!

    10 Ekim Ankara katliamı, katliamlarla dolu mücadele tarihimizin dönüm noktalarından biridir.
1977 Taksim 1 Mayısı’nın bu topraklar için anlamı neyse, 10 Ekim Ankara katliamının anlamı da odur.
Egemenler, 40 yıl önce, devrimcilerin, işçi sınıfı ve halkların mücadelesinin yarattığı korkuyla nasıl saldırdı ise, 10 Ekim’de Ankara’da da aynı korku ile saldırmıştır.
10 Ekim katliamı, Gezi ve Kobanê direnişlerinde açığa çıkan ve 7 Haziran seçimlerinde kendini somut olarak ortaya koyan halkların, işçi ve emekçilerin ortak mücadelesine karşı, devletin, egemenlerin verdiği korkakça yanıttır.
Korkuyorlar!
2007 Taksim 1 Mayıs direnişlerinden başlayarak yükselen mücadeleden, Gezi Direnişi ile birlikte, insanca ve onurumuzla yaşayacağımız bir dünyanın mümkün olduğunu milyonların görmesinden korkuyorlar.
Emperyalist paylaşım savaşında kan gölüne çevirdikleri Ortadoğu’da, Kobanê direnişinde simgeleşen halkların eşit, özgür ve kardeşçe yaşam umudunun yeşermesinden, tüm bölgemizi sarmasından korkuyorlar.
Ve bu iki direnişin sahiplerinin gittikçe daha fazla yan yana gelmesi, ortak mücadeleyi geliştirmesidir onları çileden çıkartan.
10 Ekim Ankara katliamı, kendi korkularını bizlere; eşitlik, özgürlük, kardeşlik isteyenlere bulaştırma, boyun eğdirme çabasıdır.
10 Ekim’den bu yana, tam bir yıldır onlar; o gün neye karşı çıktık ise yapmaya, ne istedik ise onlara saldırmaya devam ediyorlar.
10 Ekim’den bu yana, tam bir yıldır biz; o gün neye karşı çıktık ise karşı çıkmaya, ne istedik ise istemeye devam ediyoruz.
Biz, 10 Ekim 2015’te Ankara Garı’ndan şans eseri sağ çıkanlar; ortak özlemleri için kanı birbirine karışanlar; arkadaşlarını, yoldaşlarını orada bırakan ama asla unutmayanlar; orada olamadığı için suçluluk duyanlar; bu topraklarda ve dünyada sömürü ve zulmün olmadığı, insanca ve onurumuzla yaşayacağımız bir yaşamı hayal eden ve bunun için mücadele edenler;
Bulunduğumuz her ilden, 10 Ekim 2016’da, tam bir yıl sonra yine Ankara Garı’nda olacağız.
Yaşam için ölen ölümsüz ölülerimizin adlarını, anılarını unutturmamak için Ankara Garı’nda olacağız.
Kölece, insanlık dışı bir yaşama, savaş ve katliam politikalarına boyun eğmeyeceğimizi haykırmak için Ankara Garı’nda olacağız.
Katillerden hesap sormak, ailelerimizin yanında olmak için 10 Ekim’de Ankara Garı’nda olacağız.

     Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

     10 Ekim Saat 10.04’te Ankara Garı’na!

                                                                                                                                                                Kaldıraç – 25.09.2016

Deniz Yurtsever: Hiçbir şekilde geri durmayacağız, bu gidişi durduracağız

Direnişteyiz: Kamu emekçilerinin açığa alın­masına karşı Eğitim Sen’in alacağı tutumla ilgili bilgilendirme yapar mısınız?

Deniz Yurtsever: Açığa alınmalar aslında bugün Diyarbakır’da 4300 civarı, ama Diyarba­kır’daki eğitim emekçilerinin duruşuna bakarsak çok eskiye dayanıyor. Buradaki her demokratik eylem ve etkinlik sonrası muhakkak birkaç arkadaşımıza ceza davası açılırdı, sonra açığa alma gerçekleşirdi. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra AKP biliyor­sunuz FETÖ’ye müdahale adı altında aslında bütün eğitim emekçilerine, bütün muhalif kesimlere karşı topyekûn bir müdahale başlattı. Eğitim-Sen de, 100 yıllık duruşundan kaynaklı bu teröre maruz kaldı. Ve bugün Diyarbakır’da 4300 küsur eğitim emekçisi açığa alınmış durumda. Bu kıyımın gerçekten geçmiş dönemlere nazaran karşılaştırıldığında farklı bir kı­yım olduğu görülüyor. 80 darbesinden sonra gelişen süreçten de biraz farklıdır. Biz, bütün üyelerimizle ilk günden ta bu güne kadar, tabandan gelişen öneri­lerle çeşitli eylem ve etkinlik planlaması yaptık.

“Ankara merkezli eylem ve etkinliklerimiz olacak”

İlk olarak, Milli Eğitim Müdürlüğü önünde basın açıklaması yapmaya çalışırken polisin hun­harca saldırısına maruz kaldık. Birçok arkadaşımız yaralandı, birçok arkadaşımız gözaltına alındı. Sonrasında, Eğitim-Sen 1 No’lu Şube’de oturma eylemi gerçekleştirdik ve bu hala sürüyor. Sonra­sında, toplumda duyarlılığı daha fazla arttırabilmek için, biraz da yasaklardan kaynaklı olarak arkadaşla­rımız üzerine “öğretmenine dokunma” yazılı tişörtler giyip cuma günü şehir turu atacaklar. Arabası olan arkadaşlar konvoy oluşturup, şehirde bir duyarlılık yaratmaya çalışacak. Şu an, diğer eylem ve etkinlik­lerle ilgili tartışmalar yürütülüyor. Durumun, açlık grevine kadar evrilme noktasına gitmesi olasılığı da mevcut. Ankara merkezli eylem ve etkinliklerimiz olacak. Geçen hafta genel meclis toplantılarında Ankara merkezli olarak dört bir yandan katılımlı eylem örgütlenmesi konuşuldu, bu konuda duyarlılık oluşturulmaya çalışılıyor.

Direnişteyiz: Öğretmenlerin açığa alınması aslında öyle bir boyuta geldi ki, birçok okulda, birçok semtte öğretmen de bırakmadılar. 20-25 öğretmenli okullarda öğretmen sayısı 3’e, 4’e kadar düştü. Bu da aslında, eğitimin bizzat devlet tarafından engellenmiş olması demek. Çünkü, o öğrencilere kim ne eğitim ve­ recek, kim ne öğretecek? Bunu nasıl tamamlayacak­larını bilmiyoruz. Bu açıdan, velilerin ve öğrencilerin bu mücadelenin bir parçası olacağını öngörmekteyiz. Bu konuda Eğitim Sen’in yapacağı bir şey olacak mı?

Deniz Yurtsever: Eğitimin engellenmesi, devlet tarafından bize yöneltilen bir suçlama oldu. 29 Aralık’ta biz greve gidince, en büyük propagandaları “siz zaten şusunuz, busunuz, örgüt talimatıyla eğiti­mi engelliyorsunuz” gibi suçlamalarla karşılaştık. Şu anki tablo bize, aslında devletin eğitimi engelleyen bir kurum olduğunu ayan beyan gösteriyor. Biz o gün, Sur’da, Cizre’de yaşanan savaşta kişi ayrımı yapmadan, insanların önünde bir duruş sergiledik. O yüzden, bugün bu suçlamalarla karşı karşıyayız. Eği­tim, Kürdistan’da zaten her zaman böyleydi. Hem nitelik açısından hem de nicelik açısından tek ayaklı yürüyen bir süreçti. Kürdistan’da öğretmen açığı her zaman vardı, zaten verilen eğitimin niteliğini tartışmamıza bile gerek yok. Bizim yıllardan beridir anadilde eğitim gibi bir talebimiz vardı. Bu her sefe­rinde şiddetle bastırılmaya çalışıldı. Gelinen nokta­da, bu kadar açığa almalar varken, “devlet bunu nasıl dolduracak” sorusuna şöyle bir yanıt veriliyor. İsmet Yılmaz açıklamasında; “bizim elimizde 40 binden fazla öğretmen var, 30 bin de sözleşmeli alacağız ve dolayısıyla bizim böyle bir sorunumuz yok” diyor. Ama biz sorunun çok büyük olduğunu biliyoruz. Hem açık bakımından hem de nitelik bakımından, sözleşmeli öğretmenlik gibi bir şeyden bahsediliyor. Burada, KPSS temel kıstas olmayacak. KPSS, çok adaletsiz bir sistem olmasına rağmen, en azından geçmişte mülakat denen bir olay yoktu, bugün müla­kat ortaya konuyor. Dolayısıyla mülakatta, sosyalist­leri, demokratları, yurtseverleri almayacakları kesin. Kendisine yakın, yandaş denilebilecek tarzda kişiler alınıp eğitim tamamen dinselleştirilecek, tamamen ticarileştirilecek, tamamen ırkçı olacak. Böyle niteliksel bir düşüşün olacağı bir dönemin geleceğini açıkçası şimdiden görüyoruz. Öğretmenler burada bir sendika çatısı altında, bir örgütlenme içerisinde. Ama bu niteliksiz eğitime maruz kalacak veli ve öğrenci ayağı işlemezse, buna karşı bir tepkisellik gelişmezse inanın çok daha geriye sürükleneceğiz. Diyarbakır yerelinde bir örgütleme var. Sosyal med­yadan takip ettiğim kadarıyla, öğrenciler arasında olsun, veliler arasında olsun buna karşı bir tepkisel­lik var. Henüz bir araya gelmişlik yok. Çünkü dikkat ederseniz açığa alınmalar bayram tatilinin hemen ilk gününde oldu. Bunun bilinçli yapıldığını düşü­nüyoruz. Halk tepkiselliğinin azaltılmasına yönelik olduğunu düşünüyoruz. Bunun örülmesi için biz de, önümüzdeki süreçte gerekli olan şeyleri arkadaşlarla tartışarak halka bir çağrıda bulunacağız.

Direnişteyiz: Bu açığa almalar bir sürecin parçası. 7 Haziran’da toplumsal muhalefet güçlerinin yükselişi, halkların ortak mücadelesi tablosu vardı. Yönetenleri, egemenleri korkutan da buydu. Diyar­bakır, Suruç, 10 Ekim katliamları da, öğretmenlerin açığa alınması durumu da, bunların hepsi aslında topyekûn bir saldırının parçaları. Eğitim-Sen’in, diğer toplumsal dinamiklerle ortak mücadeleyi yük­seltme, topyekûn saldırılara karşı, topyekûn direniş hattı örme çabası olacak mı?

Deniz Yurtsever: 7 Haziran’dan sonra açığa çıkan tablo ve böyle inşa edilmesi düşüncesi aslın­da Eğitim-Sen’de mevcut. Bizim aramızda inançlı insanlar da var, inançsız insanlar da. Kürt’ü, Arap’ı, Türk’ü, Laz’ı… hepsi demokratik, emek eksenli bir düşünce altında bir araya gelmiş ve örgütlenmiş insanlardır. Aslında 7 Haziran’dan sonra, toplumsal alandaki kardeşleşme çabasını Eğitim-Sen doğal yapısında barındırıyor. Bu açığa almalarda devlet şöyle bir hedef izliyor; Kürdistan’daki açığa alma­ları, “teröre desteği engelliyoruz” olarak açıkladı bakanlık. Sonrasında değişti tabii, ama Batı’da aynı refleksi gösteren bir Türk emekçi ile Kürt emekçi arasına nifak tohumu serpme gibi bir durumu var. Fakat gördüğümüz kadarıyla emekçiler örgütsüz değil. Buradaki Kürtlerin sıkıntılarına çok duyarsız değil. Toplumsal muhalefetin son 2 yıl, 3 yıl, 5 yıl içerisinde ciddi seviyelere geldiğini düşünüyorum. Duyarlılık gerçekten fazla. Batı’daki Türk emekçi­siyle, eğitim emekçisiyle Kürt eğitim emekçisinin bir araya geleceği yer Eğitim-Sen’dir. Burada amaç, örgütlülüğü daha fazla perçinlemek ve bu baş aşağı gidişi gerçekten durdurmak olmalıdır. Çağrımız budur. Hiçbir şekilde geri durmamak, ulusalcı akım­ların söylemlerini dikkate almadan emek cephesi altında bir araya gelerek bu baş aşağı gidişi durdur­mak olmalıdır. Eğitim emekçilerinin Eğitim-Sen’de­ki duruşu bu olmalıdır.

Direnişteyiz: Dün (14 Eylül) beraber foruma katıldık. Forumdaki direniş ruhu, umut vericiydi. Bir yandan da gördüğümüz kadarıyla öğretmenle­rin açığa alınmasıyla ilgili endişeleri var. Bunun da getirdiği bir atıllık durumu da seziliyor. Özellikle Diyarbakır’daki, Kürt coğrafyası içindeki öğretmen­ler nasıl bir ruh hali içerisinde? Bu forumun Diyar­bakır’daki mücadeleye nasıl bir katkısı oldu?

Deniz Yurtsever: Dünkü forum daha çok, “Sü­reç içerisinde izlenecek hukuki basamaklar nedir?” üzerineydi. Bunun yanında farklı tartışmalar da oldu. Üyelerde, ‘maaşım kesildi bir sonraki ay ben kredimi ödeyemem’ kaygısının oluşması çok doğal bir şey. Bu süreç, kaba ekonomik kaygıların çok ötesinde bir süreçtir. Eğer bu süreç gerçekten sağlam atlatılmazsa, savaşın katlanarak devam edeceğini biliyoruz. O yüzden, böyle ekonomik kaygıların çok ötesine taşmıştır. Dün binlerce arkadaşımız yoğun bir katılım gösterdi. Bu bizi heyecanlandırdı. Onlar bu kadar yoğun katılım gösterince, biz de yönetim olarak üyelerimizden güç alıp önümüze daha iyi bakabiliyoruz. Polisin bütün tahriklerine, tacizlerine rağmen arkadaşlarımız foruma katıldı, sonuna kadar da kaldı. Onun dışında üyelerimize, bu süreç içerisin­de izleyeceği yol nedir, Danıştay’a başvurma, itiraz dilekçeleri ile davayı aynı anda AİHM’e taşıma gibi yol ve yöntemler aktarıldı. Kafalarına takılan sorular, genel merkez avukatımız tarafından açık ve şeffaf bir şekilde cevaplandırıldı. Üyelerin moral depolayarak, gerçekten önümüzdeki döneme de daha iyi bir örgüt­lülük içerisine girdiğini izledik.

Direnişteyiz: 10 Ekim Katliamı’nın yıldönümü­ne sayılı günler kaldı. 10 Ekim 2015’te biz hepimiz oradaydık, herkes oradaydı. Orada olmayan arkadaş­larımızın da yüreği oradaydı. Hepimiz bir parçamızı, barış şehitlerimizi de, hepimizin içinden bir parçayı da orada bıraktık. 10 Ekim’in yıldönümünde, katli­amla birlikte toplumun genelinde oluşan travmayı at­latmak için ne yapmak, nasıl bir yol, yöntem izlemek lazım? Bu travmayı nasıl atlatacağız?

Deniz Yurtsever: Biz 10 Ekim katliamından bugüne kadar her ayın 10’unda, eylemler, etkinlikler yaptık, müzik dinletileri yaptık. O arkadaşların, o gün orada göstermiş olduğu duruşu ve ödedikleri bedelle­ri hafızalardan silmemek için eylemler ve etkinlikler yaptık. Artık 1 yılını doldurmak üzere ve farklı etkin­likler yapmayı düşünüyoruz. O gün, biz de oraday­dık. Bizim bulunduğumuz gruba 40 metre kalmıştı. Birçok arkadaşımızı da kaybettik. Çok büyük bir acıydı ama bir taraftan da düşününce, Kürt ve Türk emekçisinin, diğer emekçi kesimlerin bir araya gelişi­nin sistem karşısında nasıl bir tehlike oluşturduğunun göstergesi oldu. Bizim geldiğimiz seviyeyi, mertebe­yi gösteriyordu. Bu açıdan da biraz gerçekliğimizin farkına vardık. Arkadaşlarımız, 7 Haziran’dan sonra gelişen o tablonun devamını sağlayabilmek için canlarını ortaya koyarak, yaşamlarını yitirdi. Büyük bir bedeldir. Bu bedel inanıyorum ki, önümüzdeki süreçte Türk ve Kürt halklarının kardeşliğinin emek cephesinde örgütlenmesinin temeli olacaktır. Bu kat­liam, 10 Ekim 2016’da 1 yılını doldururken biz daha değişik eylemler ve etkinlikler koymayı düşünüyo­ruz. Eğitim emekçileri böyle bir süreçten geçerken, bu saldırılar varken bizim eylem ve etkinliklerimiz Ankara’da, arkadaşlarımızın yaşamlarını yitirdikleri yerde olabilir. Geniş katılımlı bir anma etkinliğine dönüşebilir. Şu anda bunun üzerinde bir tartışma yü­rütülüyor fakat net bir program ortaya konmuş değil.

direnisteyiz3.org

“Direniş çizgisini örgütleyelim!”

Yapılan açıklamanın tam metni şöyle:

DİRENİŞ ÇİZGİSİNİ ÖRGÜTLEYELİM!

“Saraylar saltanatlar çöker

kan susar bir gün

zulüm biter.

menekşelerde açılır üstümüzde

leylaklarda güler.

bugünlerden geriye,

bir yarına gidenler kalır

bir de yarınlar için direnenler… “

Milli Eğitim Bakanlığı, 8 Eylül Perşembe günü büyük çoğunluğu Eğitim-Sen üyesi 11.285 kişinin açığa alındığını açıkladı. Detayları ve açığa alınan­ların kimler olduğu bir tarafa 15 Temmuz darbe girişimi öncesi hazırlandığı belli olan ve ardından başlatılan, aynı zamanda hiçbir hukuk kuralına uy­mayan cadı avı, kamu emekçileri açısından tarihin en büyük saldırısı haline gelmiştir. Bazı illerde ça­lışan öğretmenlerin yarısı görevden uzaklaştırılmış, bazı okullardaki bütün öğretmenler açığa alınmış ve öğrencilerin eğitim hakkı fiili olarak ortadan kaldırılmıştır. Kamu emekçilerine dönük bu saldırı hükümsüzdür, hukuksuzdur.

İçerde savaş, dışarda savaş!

14 yıldır iktidarda olan AKP hükümeti ve devlet birlikte, 7 Haziran seçimlerinin öncesinden başlamak üzere içerde halklara dönük bir savaş başlatmıştır. Bu savaşın bir parçası olarak 7 Haziran seçimleri tekrar edilmiş, 20 Temmuz’da Suruç’ta, 10 Ekim’de ise Ankara’da barış isteyenlere, sos­yalist güçlere dönük bombalı saldırılar IŞİD eli ile tertiplenmiştir. Bu saldırılar, yükselen kitle hareketi ve Kürt halkının meşru mücadelesinin birleşme eğilimine dönük saldırılar olarak tarihe geçmiştir. Bu saldırıların bir başka hedefi ise yükselen kitle hareketini geriletmek, Gezi Direnişinde sokağa çıkan milyonları yeniden korku içerisinde evlerine sokmak olmuştur. Tüm bu süreç boyunca saldırılara örgütlü bir güç ile veril(e)meyen cevaplar bizleri bu güne getirmiştir.

15 Temmuz darbe girişiminin hemen öncesin­de Kiralık İşçi Büroları ile işçi sınıfına ve işçilerin iş güvencesine, örgütlenme hakkına dönük tarihin en kapsamlı saldırılarından birini organize eden AKP, hem sermayenin krizini işçi sınıfına yükle­mek istemiş hem de sınıfın örgütlülüğüne dönük kapsamlı bir saldırıda bulunmuştur. 15 Temmuz sonrası ise, 20 Temmuz’da OHAL ilan edilmiş, 7 Haziran’dan bu yana hiçbir hukuk kuralını dinle­meyen hükümet ve Saray, daha da pervasız bir hale gelmiş, saldırılarını artarak sürdürmenin “yasal” kılıfını bulmuştur.

24 Ağustos itibariyle ise içerde yürütülen savaş Cerablus’tan başlayan Suriye’nin kuzeyine dönük işgal ile IŞİD bahane gösterilerek, dışarıda savaş şeklinde genişletilmiştir. Bu ise, içeride-dı­şarıda savaşa karşı gelişebilecek bütün tepkileri ortadan kaldırmak adına sınıfın, örgütlerinin baskı ile sindirilmesini, ses çıkaramaz hale getirilmesini gerektirmektedir. Son açığa almalar içeride-dışarı­da savaş politikalarının, halka açılan savaşın işçi/ emekçilere dönük genişletilmesi, sesi çıkan tüm güçlerin susturulması politikalarının bir adım daha ilerletilmesidir.

Bu saldırı halka açılan savaşın, işçi ve emekçilere genişletilmesidir!

8 Eylül günü Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açıklanan ve önce eğitim emekçileri ile sonrasın­da ise diğer işkollarında çalışan kamu emekçileri ile genişletileceği bizzat başbakan tarafından dillendirilen açığa alma saldırısı, topyekûn savaş politikalarının bir parçası olarak karşımıza çıkmış bulunmaktadır. Devlet açığa aldığı öğretmenlere “terörist” diyerek toplum nezdinde sahiplenmenin önüne geçmeye çalışmaktadır.

Bizler biliyoruz ki, bu saldırı parasız eğitim, parasız sağlık hakkını savunan öğretmenleredir.

Bu saldırı, eğitimde bilimi savunan öğretmen­leredir.

Bu saldırı, çocuklar ölmesin diyen öğretmen­leredir.

Bu saldırı, karanlığa karşı yüzünü aydınlığa dönmüş öğretmenleredir.

Bu saldırı, anadilde eğitimi savunan öğretmen­leredir.

Bu saldırı, yaşasın halkların kardeşliği diyen öğretmenleredir.

Bu saldırı, Ensar vakfındaki gibi çocuk istis­marlarına göz yummayan öğretmenleredir.

Bu saldırı, kadınların özgürlüğü için mücadele eden öğretmenleredir.

Bu saldırı, doğasına sahip çıkan öğretmenleredir.

 

Bu saldırı Soma’yı, Torunları unutmayan öğretmenleredir.

Bu süreçte ses çıkarmayan, izleyen, harekete geçmeyen tüm güçlere sıra gelecektir.

Topyekûn Saldırıya Karşı, Topyekûn Direniş!

Kamu emekçilerine dönük bu saldırıda, direniş çizgisinin örgütlenmesi dışında herhangi bir yol yoktur. Bu saldırının sadece hukuki mücadele ile karşılanması, mevcut hukuk sistemi ve politik durumda mümkün değildir.

Bu bağlamda; Okullar, İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri, kent meydanları direniş alanlarına çevrilmeli, kentin en kalabalık meydanlarında dire­niş çadırları kurulmalıdır.

Bu süreç, eylemli olarak ele alınmalı, öğret­menler, veliler ve öğrencilerin de içerisinde yer alacağı bir mücadele programı geliştirilmelidir.

Bu saldırıların durdurulması için gereken örgütsel birikim, mücadele gücü ve direniş çizgisi tarihimizde vardır.

Saltanatlarını kaybetme korkusu yaşayanlar kendi korkularını bizlere, işçi emekçilere yaymaya çalışıyorlar. Çabaları nafiledir. Yüz yıllık mücadele geleneğinden öğrenerek gelen bizler, işçi-emekçi düşmanlarının, halk düşmanlarının korkularını gerçeğe çevireceğiz.

Boyun eğmedik, boyun eğmeyeceğiz. Diz çökmedik, Diz çökmeyeceğiz.

Direniş çizgisini örgütleyeceğiz.

Zafer Direnen Emekçinin Olacak!

Topyekûn Saldırılara Karşı, Topyekûn Direniş!

Kaldıraç Okuru Kamu Emekçileri

OHAL’den istifade Eğitim-Sen’lilere kitlesel tasfiye

Diyarbakır: ‘Yargısız infazların hiçbir dayanağı yoktur”

Eğitim Sen Diyarbakır 1 No’lu Şubesi, 12 Eylül günü kamu emekçilerinin görevden alınmalarına iliş­kin şube binasında basın toplantısı düzenledi. “Hükü­met, yandaş medya ve yandaş sendikanın işbirliği ile oluşturulan algı operasyonu ve açıkça iftira niteliği taşıyan suçlama ve hedef göstermeler sonucu gerçek­leştirilen açığa almalar, açık bir ‘yargısız infazdır ve hiçbir yasal, hukuki dayanağı yoktur” denildi. “Öğ­retmenimi İstiyorum” başlıklı bir imza kampanyası düzenleneceği ve bunun 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nde Meclis’e, BM ve Avrupa Parlamentosu’na gönderileceği, ayrıca Ankara’ya doğru “Demokrasi Yürüyüşleri” düzenleneceği belirtildi.

Hatay: “Ekmeğime öğretmenime dokunma”

Eğitim-Sen Hatay Şubesinin çağrısıyla, 14 Ey­lül’de Antakya’da ve Samandağ’da eylemler gerçek­leştirildi. Yapılan eylemde konuşan Eğitim-Sen Hatay Şube Başkanı Dursun Soydan, “Bizler onuru ile yaşa­yan faşizme karşı boyun eğmeyen öğretmenleriz. 29 Aralık grevinin gerekçe gösterilerek Eğitim Sen üyesi öğretmenlerin açığa alındı, eğitime darbe yapıldı” dedi. Açıklamanın ardından kitle oturma eylemi yaptı ve ardından alkışlarla eylemini sona erdirdi. Hatay’da eğitim emekçileri veliler ve öğrencilerin katılımıyla forumlar ve okul önlerinde eylemler gerçekleştirdi.

Açığa alınanlar için pedal çevirdiler

Eğitim Sen Diyarbakır Şubesi üyesi öğretmen­ler, 17 Eylül günü üzerlerine “Öğretmenime Dokun­ma” yazılı tişörtler giyip bisikletlerinin pedallarını çevirerek seslerini duyurdu. Islık çalıp, “Diyarbakır uyuma, öğretmenine sahip çık” sloganı eşliğinde pedal çeviren eğitimcilere çevrede bulunan çocuklar ve yurttaşlar da yine alkış ve ıslıklarla destek verdi.

İzmir “OHAL’i siyasal çıkarları için kullananlar, darbe fırsatçılığından vazgeçmelidir”

Eğitim-Sen İzmir şubeleri 8 ve 9 Eylül tarihle­rinde Konak Sümerbank önünde eylemler gerçekleş­tirdi. Emek ve Demokrasi için Güç Birliği Plat­formu’nun da destek verdiği eylemlerde, OHAL’e sığınarak görevden atma ve açığa alınmaların hukuksuz olduğuna vurgu yapıldı.

Yunanistan’daki Eğitim Emekçileri: Meslektaşlarımızın Yanındayız

Yunanistan’daki Öğretmenler Sendikası Yö­netim Kurulu, yayımladığı bildiriyle Eğitim-Sen’in yanında olduğunu duyurdu. Yönetim kurulu adına Başkan Matina Grafou ve Sekreter Dina Reppa imzasıyla yayımlanan bildiride 11 bin 200 eğitim emekçisinin işten atılması “Erdoğan devletinin ve baskıcı mekanizmalarının başlattığı bir temizlik harekâtı” şeklinde değerlendirildi.

Açığa almalara toplu itiraz dilekçeleri verildi

Hatay ve İzmir’de 21 Eylül günü İl Milli Eği­tim Müdürlüklerine toplu itiraz dilekçeleri verildi. İzmir’deki eylemde konuşan Hasan Ali Kılıç, “bu ülkede sürdürülen savaşa karşı barışı, ölüme kar­şı yaşamı savunduğu, herkes eşit koşulda yaşasın istediği için, AKP’nin siyasal politikalarını onay­lamadığı için, onların buyruklarını yerine getirmek istemeyenlere bedel ödetilmek isteniyor” dedi.

Mersin Eğitim-Sen: Karanlığa boyunu eğmeyeceğiz

Mersin’de Eğitim-Sen Mersin Şubesinin çağrısıyla 19 Eylül’de bir araya gelen Eğitim-Sen’li öğretmenler ve demokratik kitle örgütleri, hükümetin öğretmenleri hukuksuzca ihraç etmesini ve açığa al­masını oturma eylemi ve basın açıklamasıyla protesto etti. Özgür Çocuk Parkı’nda toplanıp ‘Baskılar bizi yıldıramaz’, ‘ Karanlığa boyun eğmeyeceğiz’, ‘Ya­şasın örgütlü mücadelemiz’ sloganları atılan eylem, Eğitim-Sen’in taleplerini paylaşmasıyla son buldu.

Hopa: ‘Ders: Demokrasi, Konu: Direniş’

Artvin Hopa’da açığa alınan 35 öğretmenin görevlerine iade edilmesi için 20 Eylül’de açığa alı­nan öğretmenler ve Hopa halkının katılımıyla Hopa Parkı’nda oturma eylemi ve forum yapıldı. Hopa Parkı’nda oturan, taleplerini dövizlere yazarak yere koyan öğretmenler kendilerine parkta hazırladıkları temsili sınıfın tahtasına “Ders: Demokrasi, Konu: Direniş, Yaramazlık yapanlar: MEB, ilçe milli eğitim müdürü, okul müdürleri” yazdılar. Konuşma yapan Eğitim Sen üyesi Osman Lokumcu, “Tek suçumuz kimsenin sömürülmediği, özgürce tüm temel ihti­yaçlarını giderebileceği bir dünya yaratmaktır” dedi. Lokumcu’nun ardından kaymakam ve ilçe milli eği­tim müdürü ile görüşmeye giden heyet gelene kadar oturma eylemine devam etme kararı alan öğretmen­ler foruma geçti. Foruma yedi kişinin açığa alındığı Arhavi’den de öğretmenler katıldı.

Kıbrıs’ta öğretmenlerden Eğitim-Sen’e destek

Kıbrıs’ta eğitim emekçileri OHAL ile AKP’nin Türkiye’deki tüm muhalif kesimleri hedef alma­sına tepki göstererek, Eğitim-Sen üyelerinin açığa alınmasını protesto etti. Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası Başkanı Semen Saygun yaptığı açıkla­mada, ”KESK ve Eğitim Sen yalnız değildir. Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası olarak seslerine sesi­mizi katmaya devam edeceğiz.” diyerek dayanışma mesajı verdi.

HDP Genel Başkanlarından eğitimciler için uluslararası kurumlara mektup

HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, açığa alınan, görevden atılan akademisyen ve öğretmenler için uluslararası kurum­lara mektup yazdı, dayanışma sergilemelerini istedi. Mektuplar, BM İnsan Hakları Komiseri Zeid Ra’ad Zeid El Hüseyin, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Ko­miseri Nil Muiznieks, AK Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, Avrupa Komisyonu Genişleme Komisyo­neri Johannes Hahn, AB Dış İlişkiler ve Savunma Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, AP Başkanı Martin Schulz ve AP Türkiye Raportörü Kati Piri’ye gönderildi.

HDP’den Eğitim-Sen’e destek ziyareti

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve HDP Grup Başkan Vekili İdris Baluken ve HDP parti yöneticilerinden oluşan heyet 26 Eylül’de Eğitim-Sen’e destek ziyaretinde bulundu. “Ekim ayı bitmeden görevinden alınan öğretmenler göreve iade edilmeli” denildi.

Akademisyenler, öğrenciler ve üniversite çalışanları YÖK’ün kapısına dayandı

Hükümetin çıkardığı KHK’lerle binlerce akademisyenin ihraç edilmesine ve ÖYP’lilerin iş

güvencesinin ortadan kaldırılmasına tepki gösteren akademisyenler, öğrenciler, tabipler ve üniversite çalışanları 22 Eylül’de YÖK’ün kapısına dayandı. Ankara Üniversitesinden ihraç edilen akademisyen ve Eğitim-Sen Şube yöneticisi Aysun Gezen, “ÖYP düzenlemesi ve arkadaşlarımız geri alınana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi.

Diyarbakır’da Eğitim-Sen üyesi dört öğretmen tutuklandı

Diyarbakır’da 25 Eylül’de gözaltına alınan 19 öğretmenden dördü 1 Ekim’de, “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı, 12’si adli kontrolle serbest bırakıldı.

Adıyaman’da Eğitim-Sen üyesi iki öğretmen tutuklandı

Adıyaman’ın Kâhta ilçesinde 24 Eylül günü gözaltına alınan Eğitim Sen üyesi 3 öğretmen em­niyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi. Mahkeme Ertaş ile Öztekin’in, “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla tutuklanmasına karar verdi.

KESK’ten acil eylem planı

KESK, 29 Eylül Perşembe gününden itibaren acil eylem planını hayata geçirerek iş yerlerinde ve illerde eylemlere başlayacağını duyurdu. KESK;

-29 Eylül ile 15 Ekim tarihi arasında okullar başta olmak üzere, meydanlarda stantlar açarak hem imza toplayacak hem de “İşimize ve geleceğimize sahip çıkıyoruz. Bu ağır saldırıyı da püskürteceğiz” başlıklı bildiri ile mücadeleyi yükselteceğini,

-5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü vesilesiy­le Milli Eğitim Bakanlığı önünde oturma eylemi düzenleneceğini,

-1-2 ve 6-7-8 Ekim tarihlerinde öncelikli olarak açığa almaların yüksek olduğu illerden başlayarak geniş katılımlı toplantılar yapılacağını ve

-12 Ekim’de birçok kentten yola çıkarak, 15 Ekim sabahı Ankara’da bir araya geleceklerini ve taleplerini haykıracaklarını belirtti.

Mülakatta ‘Oruç tutuyor musun’ sorusu soruldu, KPSS puanı düşürüldü

Hatay’ın Samandağ İlçesi’nde ikamet eden Muhammet Can KPSS’nin ardından katıldığı müla­katta beklemediği bir durumla karşılaştı. Kendisine sorulan dini sorulardan sonra 80 olan puanı kesin atanabilecekken 45’e düştü.

Muhammet Can Evrensel’e gönderdiği mek­tupta “…Adana’nın Seyhan ilçesinde bulunan Şehit Halit Yaşar Mine Ortaokulu’na 21.09.2016 tarihinde mülakata çağrıldım. 15. komisyonda çekmem iste­nen zarftan eğitim bilimleri ve sosyolojiyle alakalı iki soru çıktı. Aldığım eğitim doğrultusunda karşı tarafın da fazlasıyla tatmin olduğunu gözlemlediğim cevaplar verdim. Son sorunun cevabını tamamla­mak üzereyken komisyon üyelerinden gelen ‘Oruç tutuyor musun?’ sorusuyla karşılaştım. Hayır ceva­bının ardından değişen üslup mülakatın sonucuydu aslında. 29/09/2016’da açıklanan yeni puanım: 45 idi. Bu puan ile benim şahsımın değil genel olarak ‘Oruç tutuyor musun?’ sorusuna yanlış cevap(!) olan “hayır” cevabını verecek potansiyeldeki her insanın terbiyesinin(!) hedeflendiği aşikardır. Gücü elinde bulunduranların size hakkınız olanı vermemesi için herhangi bir suç işlemenize gerek duymadığını, onlarla aynı düşünceye sahip olmamanın yeterli olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Toplumun aydınlık yüzü olan biz öğretmenlere böylesi çirkin adaletsizlikleri reva gören; emek, alın teri ve başarıyı hiçe sayan bir zihniyetle uygulanan mülakat açık açık KUL HAKKI YEMEKTİR…” dedi.

Muhammet Can’ın mektubunun yayılmasının ardından bu uygulamaların yaygın olarak kullanıldı­ğı ortaya çıktı.

Sözleşmeli öğretmen sözlü mülakatında sorul­duğu iddia edilen sorulardan bazıları:

  • Oruç tutuyor musun?
  • Reis deyince aklına kim geliyor?
  • Gezi olayları hakkında ne düşünüyorsunuz?
  • Gezi olaylarına katıldınız mı?
  • Ezanın Kürtçe okunması hakkında ne düşünüyor­sunuz?
  • ‘Sayın Öcalan’ ifadesi hakkında ne düşünüyorsu­nuz?
  • Üye olduğunuz sivil toplum örgütü var mı?
  • Hangi gazete ve köşe yazılarını takip ediyorsunuz?
  • Hangi dershaneye gittin?
  • Ömer Halisdemir kimdir?
  • 15 Temmuz sürecini değerlendirin?
  • Fırat Kalkanı operasyonunu nasıl değerlendiriyor­sun?
  • Tarık Akan hakkında ne düşünüyorsun?

 

OHAL 3 ay daha uzatıldı

Resmi yetkililerin çeşitli tarihlerde yapmış oldukları açıklamalardan elde edilen ve artarak
değişen verilerine göre OHAL’in ilk 50 gününde;
40.000 gözaltı,
20.000 tutuklama yapıldı.
80.000 çalışan açığa alındı.
45 gazete, 24 radyo, 18 TV,
15 dergi, 29 yayınevi, 3 haber ajansı kapatıldı.
100 gazeteci gözaltına alındı.
37 gazeteci tutuklandı
(bugün itibarıyla 93 gazeteci halen tutukludur).
28 belediyeye kayyum atandı.
Bazı şehirlerde Kürt muhtarlar görevden alındı.
11.301 eğitim emekçisinin görevden alındı.
(Veriler İHD’den alınmıştır)

Barış mitinglerinde binler barış talebini haykırdı

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Var­şova Paktı üyesi ülkeler barış içinde bir dünya müca­delesi görevini hatırlatmak amacıyla, Almanya’nın 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı’nı başlattığı tarih olan 1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” ilan etmişti.

1 Eylül, farklı coğrafyalarda barış talebinin haykırıldığı bir gün oldu. Bu sene 1 Eylül; İstanbul, Mersin, Muş, Hakkari gibi illerde mitingler ve ey­lemlerle karşılanırken; İzmir, Ankara, Antalya, İzmit, Bursa, Aydın, Urfa, Batman’da ise devlet tarafından “güvenlik” bahanesi öne sürülerek yasaklandı.

Bakırköy’de Coşkulu Miting

İstanbul Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği bileşenlerinin Bakırköy Meydanı’nda düzenledikleri mitingde, Kürt sorununun demokratik ve barışçı çözümü, savaş, baskı ve şiddet politikalarına son verilmesi ve Suriye’ye müdahaleden vazgeçilmesi çağrıları yapılarak barış talebi dile getirildi.

“Faşizme darbelere ve savaşa karşı demokrasi ve barış istiyoruz” şiarıyla düzenlenen mitingde sık sık “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Savaşa hayır, barış hemen şimdi”, “Emperyalizm yenilecek, dire­nen halklar kazanacak” sloganları atılırken, “Barış hemen şimdi”, “İşkence insanlık suçudur”, “Eşit yurttaşlık istiyoruz”, “Kadın cinayetlerine hayır”, “Anadilde eğitim istiyoruz” dövizleri ile Kürtçe ve Türkçe “Barış” yazılı flamalar taşındı. Sahnenin önüne ise 10 Ekim Barış Mitingi’nde hayatını kaybe­denlerin fotoğraflarının olduğu pankart asıldı.

Binlerin katıldığı miting 10 Ekim Ankara Katli­amı’nda ve savaşta hayatını kaybedenler için yapılan saygı duruşuyla başladı.

‘Biz o çuvala sığmayız’

İlk konuşmayı Barış İçin Akademisyenler adına 672 sayılı kararname ile görevinden ihraç edilen Doç. Dr Hakan Koçak yaptı. İhraç edilen akade­misyenler adına konuşmasını yapan Koçak kamu görevinden ihraç edilmesine ilişkin, “Biz kamu için mücadele eden bilim insanlarıyız. Biz o kararnameye o çuvala sığmayız. Bizi o çuvala sokmaya çalışanlar yıllardır o çuvalın içinde debeleniyor. Amaç barış sözünden geri döndürmekse barış sözünden asla geri dönmeyeceğiz. Tek pişmanlığımız ölenler için daha fazla bir şey yapamamış olmak. 672 sayılı kararname korkunç bir kararname. Muhalif olan herkesi karar­namede ifade edilenlerle ihraç edebilirler. Burada bir direnç koymak demokrasi için önemlidir” diye konuştu.

10 Ekim Dayanışma Derneği adına konuşan Meryem Ana’nın oğlu ise 10 Ekim’de katledilen herkes için ve devlet güçleri tarafından kaybedilen Hurşit Külter’in annesi için “Barış çığlıklarını hay­kırmaya devam edeceğiz” dedi.

 

‘Bu savaş bizim savaşımız değil’

Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği’nin ortak metninin Türkçesi KESK İstanbul Dönem Sözcüsü Fadime Kavak, Kürtçesi ise Feremez Erkan tarafın­dan okundu.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra AKP’nin izlediği politikaları eleştiren Kavak, “AKP, darbe girişiminin oluşturduğu atmosferi faşizan, sömürücü ve savaş yanlısı dikta rejimini derinleştirmek için fırsata dönüştürdü. İktidar, antidemokratik OHAL uygulamalarını ‘milli mutabakat’ ile maskeleme­ye çalıştı. Askeri darbe girişiminde ölen yüzlerce insanımız, demokrasiyi askıya alan sivil darbeler, OHAL ilanı, kitlesel gözaltılar ve tutuklamalar, işten çıkarmalar, iş güvencesinin ortadan kaldırılması, ka­dına yönelik ayrımcı politikalar ve şiddet, homofobi­den beslenen şiddet ve cinayetler, Alevilere yönelik mezhepçi dayatmalar, laiklik karşıtı gerici politika­larda kaygı verici artış, Saray’da düzenlenen zikir törenleri, çocuk istismarı, doğamızın talan edilmesi, iş cinayetleri ve daha nice insanlık onuruyla bağdaş­mayan politika ve uygulamalardır” dedi.

7 Haziran seçimlerinden önce AKP hükümeti kanadından “Ya biz ya kaos” denildiğini hatırlatan Kavak, “Haziran 2015’ten beri ülkemizin içine sokulduğu bu tabloda, bitmek bilmeyen çatışmalar, ölümler, bombalı katliamlar, sivillerin yakıldığı bodrumlar, Sur ve Cizre başta olmak üzere yakılan, yıkılan, yok edilen kentler, ilçeler, kasabalar eksik olmuyor. Hemen her gün ülkenin dört bir yanında patlayan bombalarla onlarca insanımız hayatını kaybediyor, yüzlerce insanımız yaralanıyor. Bu savaş bizim savaşımız değil! Savaşa mecbur olan, halklarımız ve emekçiler değildir. Savaşa mecbur olan, iktidarını savaşa, gerilime ve kaosa bağlayan AKP’dir. Savaşa mecbur olan, emek düşmanı, doğa düşmanı, sermaye yanlısı politikalara karşı tepkileri savaş ortamında bastırmak isteyen güçlerdir. AKP hükümetinin hem içerde hem dışarıda emekçileri ve halkları kutuplaştırmak üzerine kurulu bir siyaset iz­lemesi savaş ve şiddet ortamını sürekli canlı tutmak­tadır” diye konuştu.

Kavak, Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği olarak, Kürt sorununda; ölüm, kan ve gözyaşı dışın­da bir sonuç üretmeyen savaş, şiddet odaklı politika­ların derhal terk edilmesini, barışçıl ve demokratik yollarla çözüm için gerekli adımların acilen atılma­sını, çatışmanın bitmesini, diyaloğun başlamasını istediklerini de aktardı.

Ankara Valiliği’nin barış mitingini yasaklaması protesto edildi

Ankara Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği tarafından 3 Eylül’de Ankara’da düzenlenmesi planla­nan Barış Mitingi, mitinge 1 saat kala Valilik tarafın­dan ‘güvenlik’ gerekçesiyle yasaklandı. Yasak kararı, Yüksel Caddesi’nde yapılan açıklamayla protesto edildi.

Mitingin yasaklanmasının ardından Yüksel Caddesi’nde toplanan Ankara Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği bileşenleri bir basın açıklaması ger­çekleştirdi. Tertip komitesi adına açıklamayı okuyan DİSK Bölge Sorumlusu Tayfun Görgün, Dünya Barış Günü’nün kutlamak için yapılacağı duyurulan ve gün­lerce hazırlığı yapılan mitingin, Ankara Valiliği tara­fından daha önce izin verilmesine rağmen, ‘güvenlik sağlanamayacağı’ kaygılarıyla son anda yasaklanma­sını, “Türkiye’nin sıfır sorun kavramı üzerine kurgu­lanan dış politikası iflas etmiş ve tüm komşu ülkeleri ile ilişkileri gerginleşmiştir. Bunun sonucunda, Şu an için Türkiye’nin her bölgesinde güvenlik sağlama konusunda zafiyet görülmektedir” sözleriyle eleştirdi.

Yapılan açıklamada:

‘AKP hükümeti, 1 Eylül Dünya Barış Günü’n­de OHAL kapsamında yayınladığı 672 sayılı kanun hükmünde kararname ile kendisine muhalif olarak gördüğü tüm kamu emekçilerine karşı adeta savaş başlattığını ilan etti. Son çıkan kanun hükmünde kararnameler, 15 Temmuz darbe girişiminin tüm hukuksuzluklara kılıf olarak kullanılacağını çok daha güçlü şekilde açığa çıkarmış oldu.

Bütün bu yaşananları haberleştirmeye çalışan basın yayın organları basılıyor, basın emekçileri gö­zaltına alınıyor, yazarlar cezaevlerine konuyor.

İşte değerli barış elçileri yoldaşlarım, 2016 yılında Dünya Barış Günü’ne biraz önce özetlenen bu tablo ile girmiş bulunmaktayız. İzin verilen mitingler bile daha sonra yasaklanabilmekte, demokratik kitle örgütlerinin sesleri kısılmaya çalışılmaktadır. Dünya Barış Günü kutlamaları daha önce birçok ilde yasak­lanmıştır. Bu antidemokratik uygulamaları buradan kınıyor, OHAL’in kaldırılmasına, darbe girişimi ile hiçbir şekilde ilişkisi olmayan kamu emekçilerinin, akademisyenlerin. eğitim emekçilerinin, gazetecilerin mağduriyetimin giderilmesini buradan haykırıyoruz. Aksi halde, bu çılgınlıkta ısrar etmek ülkemizi bir felakete sürükleyecektir.’ denildi.

Açıklama, “Baskılar bizi yıldıramaz”, “Katil IŞİD, işbirlikçi AKP”, “Darbeye, diktaya, OHAL’e hayır” “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganlarıyla son buldu.

 

Evrensel

 

Katledenler Kaybedecek! 10 Ekim standına polis saldırısı

Açılan standı parçalayıp afişleri yırtan polisler, çevredekileri tehdit etti. Polisler yapılan saldırıyı çekmeye çalışan gazetecileri de “Çekin lan çekin, sıra size de gelecek” diyerek tehdit etti.

Standa polis saldırısının ardından AKA-DER üyeleri ve Kaldıraç okurları Yüksel Caddesi’ne “Kat­ledenler Kaybedecek! Onların Sesi Olmaya, Öfkemizi Umudumuzu Haykırmaya! 10 Ekim 10.04’te Ankara Garı’ndayız!” yazılı pankart astı ve Gar önündeki anmaya çağrı yapan bildiriler dağıttı. Darp edilerek gözaltına alınan AKA-DER üyeleri akşam saatlerinde serbest bırakıldı.

 

Ekim Ankara katliamının 11. ayı: Unutturmayacağız!

1 senedir, devlet davada bir adım dahi atmayarak katliamı sahiplenirken; işçiler, halklar ve devrimciler bu bir sene boyunca, her ayın 10’unda katledilen 100 insanımızı unutturmamak, katillerden hesap sormak için sokağa çıktı.

Katliamın 11. ayında İstanbul Emek ve Demok­rasi Koordinasyonu’nun çağrısı ile Kadıköy Rıh­tım’da toplanan kitle, katliamda hayatını kaybedenle­ri andı. Anmada 10 Ekim’de hayatını kaybedenlerin isimlerini tek tek haykıran kitle, “Ankara katliamını unutmadık unutturmayacağız”, “Katili tanıyoruz” ve “Katliamların hesabını soracağız” yazılı pankart açtı.

Basın açıklaması öncesinde CHP Milletveki­li Ali Şeker, HDP Milletvekili Hüda Kaya ve 10 Ekim’de yitirdiğimiz Dicle Deli’nin babası konuşma yaptı. Yapılan basın açıklaması ile eylem son buldu.

Şeker konuşmasında: “Hükümetin ağzından ba­rış lafı çıkmıyor. Yetmiyor barış diyenlere saldırmak­tan geri durmuyor” diyerek Saray iktidarını eleştirdi.

Şeker’den sonra söz alan Kaya ise: “11 ay sonra yine buradayız, yine barışı haykırıyoruz. Bizi sustura­mayacaklar” dedi.

Fayik Deli: Katliamın 1. yılında Ankara Garı’na!

Son olarak söz alan 10 Ekim’de Ankara’da kay­bettiğimiz Dicle Deli’nin babası Fayik Deli: “IŞİD terör örgütüne bu katliamı yapması için bütün yollar açıldı. İktidar katliamları engellemek yerine katli­amlara çanak tutuyor” derken, emekten yana güçleri katliamın birinci yılında Ankara Garı’na çağırdı.

Eylemde Gezi direnişi sırasında Hatay’da polisin attığı gaz fişeğinin kafasına isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden Ahmet Atakan’ın resmi de dövizlerle taşındı.

10 Ekim Şehitleri Ankara Garı önünde anıldı

Ankara’da Gar önünde yapılan 11. ay anmasına ise, hayatını kaybedenlerin yakınları ve katliamda yaralananlar ile devrimci kurumlar katıldı. Katliamın yaşandığı saat olan 10.04’te yapılan saygı duruşunun ardından ilk konuşmayı 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği adına Mehtap Sakinci Coşgun yaptı. Coşgun konuşmasında şunları söyledi:

“Arkadaşlar, bugün on birinci ayda, Ankara Kat­liamının yaşandığı yerde yine hep birlikteyiz. 11 ay geçti. Dört mevsim geçirdik. Yaklaşık 340 gün geçti ömrümüzden. Biz, ömrümüzden acıyla geçen bu 11 ayda sadece gözyaşı dökmedik, evlerimizde ayrış­tırılıp, acılarımızla baş başa kalmadık, dernek çatısı altında toplandık. Bu 11 ayda gitgide gelişen dostluk­lar kurup adalet mücadelesinde hep birlikte olmanın, bir nevi artısını yaşadık. Buna artı mı demeli, buna iyi bir şey mi demeli açıkçası bilmiyorum ama ülkemiz artık katliamlar coğrafyası. Daha geçen gün Amtep’te onlarca çocuğun katline şahitlik ettik.

Biz maalesef bu 11 ayda sadece kendi acımaza yanamadık. Biz her katliamda gözyaşı döktük. Bu ülkedeki her kötü süreçte maalesef kendi acımızı dahi unuttuk. Kendi acısı ile yanıp tutuşan insanlar değil­dik çünkü. Biz toplumdaki bütün süreçleri, özellikle “Barış” derken öldürülen yakınlarımız varken, yarala­nan canlarımız varken, katliamın bizzat şahitleri iken başka katliamlara da bu ülkenin ev sahipliği yapması, başka katliamlara da dur denilmemesi maalesef bizim yüreklerimizdeki acıyı daha da arttırdı. Hiçbirimiz normal değiliz. Hiçbirimizin psikolojisi yerinde değil. Hiçbirimiz artık iyi olamayacağız. Biliyoruz ki, bu­gün buraya gelen herkes 11 aydır bizimleydi. 10 Ekim 2015′den beri kalpleri bizimle attı, bizim acımızı paylaştılar. Biraz önce de söyledim; bu çok değerli bir şeydir. Bu çok kıymetli bir şeydir. Biz bunun farkın­dayız arkadaşlar, ama bu daha başlangıç, bu büyük bir hukuk mücadelesinin, bu daha önümüzdeki belki

de bilinmeyen yılların başında olduğumuzu gösteriyor bize. Nasıl mı?

9 ayda adalet mücadelesinde belli bir noktaya nasıl geldik? Biz her gün alanlarda bağıra bağıra, biz her gün başımıza ne gelir diye düşünerek, biz her gün çocuklarımızı sabah evden çıkarken öpüp, belki de akşam eve gidemeyeceğimizin düşüncesiyle bu noktalara geldik. Şimdi biz, bu kadar güçlü, bu kadar iradeliyiz derken; önümüzde 10 Ekim Katliamı’nın birinci yıldönümü var. Yaklaşık on bir ay sonra yine bu alanda, sesimizi şimdi bir çıkarıyorsak, önümüzdeki ay 5 çıkaracak, 10 çıkaracak şekilde burada olmalıyız. Arkadaşlar, hepinizin malumu biliyorum; 7 Kasım’da Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşmalarımız başlayacak. Biz bu sembolik yargılamanın maalesef bir parçası olup, o gün o duruşmaya katılıp, müşteki sıfatımızla ‘Biz suçluların yargılanmasını istiyoruz’ diyeceğiz. ‘Bize adaleti tesis edin’ diyeceğiz. Sonuç alacak mıyız? Hayır, alamayacağız. Tatmin olacak mıyız? Hayır, kesinlikle olmayacağız, ama biz o gün oraya gideceğiz. ‘Bir sürü kişiyiz. Biz mağdur edildik. Bizim canımızdan can gitti. Bunu bilin!’ diyeceğiz. O yüzden arkadaşlar, en kalbi duygularımla söylüyorum; bu bir ajitasyon değil. Yeni katliamların önüne geçmek için bir çağrıdır.

Ne olursunuz 7 Kasım’da, ne olursunuz 10 Ekim’de burada olun, bizimle olun. Arkadaşlar, bu çok zor değil. Herkes sınanıyor. Bütün kurumlar, kuruluş­lar, insanlar, dostlarımız, akrabalarımız, arkadaşlarımız sınanacak. 10 Ekim 2016′da yanımızda olacaklar mı? 7 Kasım 2016′da, duruşmada yanımızda olacaklar mı? Bu bir insanlık sınavıdır arkadaşlar. O yüzden ben on birinci ayda bu megafonun başında şunu söylüyorum; bizim bizden başka destek olacak kimsemiz yok. Bize gelmeyecek adalet, kimseye gelmeyecek. Yarın çocuklarımızın öldürülmeyeceğini bilmiyoruz. O yüz­den bugün herkes birbirine destek olmak zorunda. O yüzden bugün herkes bizim adalet mücadelemize katkı sağlamak zorunda. Bunu haykırıyoruz. 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği’nin başka bir amacı yok. O yüzden dernek olarak, ben bugün derneğin sesi olarak çağırıcı oluyorum. Sözlerimi bitirirken şunu söylüyo­rum; çok kısa bir zaman sonra yine bu alanda gümbür gümbür, sesimizi en yüksek şekilde duyurmak için bir arada olmalıyız. Bir sonraki ay görüşmek üzere diyo­rum. Herkes getirebildiği kadar kişiyi buraya getirsin. Bu çok kıymetlidir. Bu, birinci yıl dönümünde katliam için insanlık sınavıdır. ”

Bir kişi kalsak bile barış demeye devam edeceğiz

Katliamda yaşamını yitiren Güney Doğan’ın babası Mutafa Doğan ise “Güney, barış umuduyla barış sevdasıyla çıktığı yolda katledildi. Gerici faşist diktalar barış istemelerini hazmedemediler. Oğlumu ve 101 arkadaşını katlettiler. Bu ülkeyi, barış için, özgür­lük için, halkların kardeşliği için emperyalist güçlere gericilere teslim etmeyeceğiz. Bir kişi kalsak bile barış demeye devam edeceğiz. Mutlaka bir gün devrim için mücadele ederlerken şehit düşenler için barış gelecek­tir” dedi.

Konuşmaların ardından 10 Ekim Anıtı’na karan­filler bırakıldı.

İzmir 10 Ekim Anması

İzmir’de 7 Eylül günü 10 Ekim katliamının aydö­nümü dolayısıyla Emek Demokrasi Güçleri katliamda yitirdiklerimiz için anıt mezar yapılması amacıyla İsmet İnönü Kültür Merkezinde dayanışma konseri organize etti ancak valilik tarafından gerçekleştirilen sabote etme girişimlerinden kaynaklı etkinlik yeri ve saati değiştirilerek Kıbrıs Şehitleri Caddesinde sokak konseri yapıldı.

direnişteyiz.org

10 Ekim Saat 10:04’te Ankara Garı’ndayız! Şehitlerimizin Bıraktığı Bayrağı Yerinden Kaldırmaya Gidiyoruz!

10 Ekim Ankara katliamı, katliamlarla dolu mücadele tarihimizin dönüm noktalarından biridir.

1977 Taksim 1 Mayısı’nın bu topraklar için anlamı neyse, 10 Ekim Ankara katliamının anlamı da odur.

Egemenler, 40 yıl önce, devrimcilerin, işçi sınıfı ve halkların mücadelesinin yarattığı korkuyla nasıl saldırdı ise, 10 Ekim’de Ankara’da da aynı korku ile saldırmıştır.

10 Ekim katliamı, Gezi ve Kobanê direnişle­rinde açığa çıkan ve 7 Haziran seçimlerinde kendini somut olarak ortaya koyan halkların, işçi ve emekçi­lerin ortak mücadelesine karşı, devletin, egemenlerin verdiği korkakça yanıttır.

Korkuyorlar!

2007 Taksim 1 Mayıs direnişlerinden baş­layarak yükselen mücadeleden, Gezi Direnişi ile birlikte, insanca ve onurumuzla yaşayacağımız bir dünyanın mümkün olduğunu milyonların görmesin­den korkuyorlar.

Emperyalist paylaşım savaşında kan gölü­ne çevirdikleri Ortadoğu’da, Kobanê direnişinde simgeleşen halkların eşit, özgür ve kardeşçe yaşam umudunun yeşermesinden, tüm bölgemizi sarmasın­dan korkuyorlar.

Ve bu iki direnişin sahiplerinin git­tikçe daha fazla yan yana gelmesi, ortak mücadeleyi geliştirmesidir onları çileden çıkartan.

10 Ekim Ankara katliamı, kendi korkularını bizlere; eşitlik, özgürlük, kardeşlik isteyenlere bulaştırma, boyun eğdirme çabasıdır.

10 Ekim’den bu yana, tam bir yıldır onlar; o gün neye karşı çıktık ise yap­maya, ne istedik ise onlara saldırmaya devam ediyorlar.

10 Ekim’den bu yana, tam bir yıldır biz; o gün neye karşı çıktık ise karşı çıkmaya, ne istedik ise istemeye devam ediyoruz.

Biz, 10 Ekim 2015’te Ankara Garı’ndan şans eseri sağ çıkanlar; ortak özlemleri için kanı birbirine karışanlar; arkadaşlarını, yoldaşlarını orada bırakan ama asla unutmayanlar; orada olamadığı için suçluluk duyanlar; bu topraklarda ve dünyada sömürü ve zul­mün olmadığı, insanca ve onurumuzla yaşayacağımız bir yaşamı hayal eden ve bunun için mücadele edenler;

Bulunduğumuz her ilden, 10 Ekim 2016’da, tam bir yıl sonra yine Ankara Garı’nda olacağız.

Yaşam için ölen ölümsüz ölülerimizin adları­nı, anılarını unutturmamak için Ankara Garı’nda olacağız.

Kölece, insanlık dışı bir yaşama, savaş ve katli­am politikalarına boyun eğmeyeceğimizi haykırmak için Ankara Garı’nda olacağız.

Katillerden hesap sormak, ailelerimizin yanında olmak için 10 Ekim’de Ankara Garı’nda olacağız.

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

10 Ekim Saat 10.04’te Ankara Garı’na!

Kaldıraç – 25.09.2016