İşçiler işi durdurdu, trafiği kesti ve şehrin yarısını felç ettiler. İLVA Grubu çevreye verdiği zarar nedeniyle aldığı ceza öncesi 14.000 çalışanı ile Avrupa’nın en büyük çelik fabrikasıydı.
İLVA çevreye ve çalışanlara verdiği zarardan dolayı mahkeme kararı ile kapatıldı. Fabrikanın bu yılın Haziran ayında el değiştirmesi bekleniyor. Satış sürecinin izlenmesi için İLVA’nın en büyük rakibi Alman ThyssenKrupp Grubu Avrupa Komiyonuna baskı yapıyor.
Kaynak: direnisteyiz3.org
Can Alıcı Nokta: Venezuela – Ignacio Ramonet
Bunun için, hem iç hem de dış nedenler yeterince mevcut. İçerdeki düzlemde, muhalefetin oluşturduğu Demokratik Birlik Masasının (MUD-Mesa de la Unidad Democrática) 6 Aralık’ta parlamento seçimlerinde elde ettiği açık zafer ile Bolivar Devrimi’ne düşmanca bir karşıtlık besleyen güçler tarafından kontrol edilen -1999 yılından beri ilk defa- bir meclis çoğunluğu oluştu. Ama tabii ki Meclis’in içinde Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi’nin oluşturduğu Chavezci Kanat 51 milletvekili ile halen en güçlü grup (iktidara gelen MUD birden fazla gruptan oluşuyor). Bu durum, ocak ayının 5’inden sonra diyalektik ve olağanüstü çatışmanın gerçekleşeceği şeklinde bir öngörüde bulunmamızı mümkün kılıyor.
Meclisteki 2/3’lük çoğunluğun kontrolü, muhalefetin, kuşku duymadan intikam vaktinin geldiğine inanmasını sağlıyor ve Bolivar Devrimi’ni adım adım parçalayacağının hayalini kuruyor. Teorik olarak bu amaçlarını gerçekleştirmeleri mümkün. Yüksek Mahkeme’nin (Yargıtay), Anayasa Mahkemesi’nin ve -İnsan Haklarından sorumlu Ombudsman, Başsavcılık ve Sayıştayca (Contralor General de la República) oluşturan- Yurttaşgücü (Poder Ciudadano) gibi kurumların onaylaması halinde Anayasa’da bunun yolu açık (Bu üç kurumun kendisi de şu an yürütmeyi elinde bulunduran güce yakın duruyor). Ama böylesi bir onaylama büyük bir hata olurdu. MUD kendisini kandırmamalı. -Duruma yüzeysel bir bakış bile- seçmenin, onlara ne salt çoğunluğu ne de vekilliği bunun için vermediğini açıkça gösteriyor. Kurumsal çatışmalar açık ve kanlı bir hal alabilir.
Sosyolojik verilerden hareket edildiğinde geniş bir tabanın Chavezciliği bundan sonra da destekleyeceği anlaşılıyor. Bolivar Devrimi’nin desteklenip desteklenmediği hakkında yapılacak bir referandumda bütün kamuoyu araştırmaları şu çıkarımda bulunacaktır: Ciddi bir çoğunluk bu sürecin devamından yana oy kullanacaktır. Geçen 6 Aralık’ta söz konusu olan şey sadece parlamento seçimleri, milletvekilleri atamalarıydı. İstenilen ne cumhuriyetin dönüşümü ne de başkanın değiştirilmesiydi. Yurttaş, devlet yönetimini uyarmak ve protesto etmek için bir işaret vererek, durumu akıllı bir şekilde kendisi için kullandı. Birçoğu bununla muhalefete gerektiğinden daha büyük bir başarı kazandıracağını düşünemedi belki. Bu sonuç, MUD’un (gizli tutulan) amacının desteklendiği anlamına gelmiyor, tam tersine hükümete verdikleri uyarı oyuydu o.
Tabi ki bu anlaşılır bir durum. Çünkü aylardan beri halkın gündelik yaşamı çok açık bir şekilde sürekli kötüye gitti. Buna, kısmen uluslararası gerici firmalar tarafından beslenen ve desteklenen ülkeye karşı yürütülen kirli ekonomik savaş, kısmen de Maduro’nun da belirttiği gibi, bürokrasi ve yolsuzluğun kendisi yol açtı. Hem gıda hem de ev ihtiyaçları ve temizlik ürünleri, sağlık alanında gündelik ihtiyaçların karşılanmasındaki yetersizlikler, Venezuelalının yaşamında, eksikliklerle baş edebilmesi konusunda sonu gelmez bir mücadeleye dönüştü. Böylesine bir durum şu ana kadar yaşanmamıştı. Birçok kalem kabul etmese de hükümet bu felaketle mücadelede devasa güçlü çabalar içerisinde oldu. Ama tabi ki seçmen bunu yeterli görmedi ve hükümeti, olumsuz oyla bu yarım kalmış başarıyı, ona karşı esaslı bir meydan okuma olan tarafı seçerek cezalandırdı.
Bu, Chavezcilik için de elverişsiz bir durum olan 6 Aralık seçim sonuçlarının esas nedeni. Şu ana kadar çözülmemiş, sürüp giden birbirinden farklı, örneğin enflasyon, asayişin sağlanmaması, Bolivarcı Devrim’in imajını kirleten rüşvet gibi problemleri birleştirdiğimizde, hükümete karşı vahim bir tavra varan genel bir memnuniyetsizlik resmini tamamlayabiliriz. Daha önce saptadığımız gibi, muhalefet kendi zamanlarının, neoliberalizmi yeniden kurmanın zamanının geldiğini düşünüyor. Seçim kampanyası boyunca tedbirli davranıp programını gizli tutmayı başardıktan sonra, şimdi niyetlerini bağırarak beyan etmekten çekinmiyorlar: Özelleştirmeyi hızlandırmak, kamu hizmetlerinde kısıtlamaya gitmek, iş güvencesini kaldırmak, sosyal kazanımları tasfiye etmek ve uluslararası antlaşmaları feshetmek. Böyle bir provokasyon karşısında (Chavezciliğin sosyolojik olarak çoğunluğu oluşturduğunu hatırlayalım), başkan Maduro halkı uyararak, yapısal olarak nasıl bir işleve sahip olacağı henüz kesinleşmese de, toplumun temsili ve istişare organı olarak işleyebilecek, ulusal meclise paralel komünal bir parlamentonun kuruluşunun hızlandırılacağını açıkladı. Her şey çatışmanın geleceğini işaret ediyor. Venezuela toplumu geçen 16 yılın gösterdiği gibi, çok derin bir şekilde demokratik ve pasifist. Fakat şimdi birinin yürütme diğerinin ise yasama gücünü elinde bulundurduğu, iki büyük politik gücün, Chavezcilik ve sağın kozlarını paylaşacağı bir durumun öncesinde bulunuyoruz. Kitlesel gösterilere ve sokağın gücüne tekrardan başvurma çabası çok büyük boyutlara varabilir. Beraberinde getireceği tehlike ise kitlelerin karşı karşıya gelmesi ve şiddet. Bu iç savaş senaryosu seçmen çoğunluğun isteği değil, onların mesajı apaçık hükümet ve muhalefet arasında net bir öneri ile birlikte diyalog için yapılmış bir çağrı: Ülkenin problemlerini çözülebilmesi için her iki gücün anlaşması gerekiyor.
Yukarıda da belirtildiği gibi Venezuela’da 2016 yılında harici sebeplerden dolayı çatışma potansiyeli hayli yüksek. Çünkü bu yıl, dünya ticareti açısından son iki on yıllık sürecin en kötü yılı olmaya aday. En temelinden üç sebepten dolayı: Hammadde ve petrol fiyatlarındaki düşüş, Çin’in büyüme krizi ve Amerikan dolarının değerini arttırma politikası. Petrol fiyatlarının Venezuela’nın ekonomik yaşamı üzerindeki belirleyici etkiyi vurgulamak lüzumsuz. Ülkenin döviz girdisinin %90’ı siyah altının ihracatına dayanıyor. 18 ayın içinde varil başına petrol fiyatları 115 ABD dolarından 30 dolara geriledi ve yıl içerisinde 20 dolara kadar düşmesi imkansız değil. Petrol üreticilerinden herhangi bir ülke için (Angola, Cezayir, Meksika vb.) bu durum esasında bir felaketi ifade ediyor. Petrolden elde ettiği gelirin esas kısmını toplumsal politikalara harcayan Venezuela için (belirli bir oranda Bolivya ve Ekvator için de) bunun anlamı büyük bir yıkım. Venezuela’nın durumunda Bolivarcı Devrim’in istikrarı açısından böylesi bir şey ölümcül bir tehdit ile eşdeğerde. İkinci bir harici parametre Çin. Bu ülke ilerleme ve büyüme modelinde bir değişikliğe gitti. Hizmet sektöründeki gelişme ve yaşam standartlarının yükselmesinin yol açtığı, tehlikeli boyutlara varan kirliliğin tehdit ettiği 1,5 milyar tüketiciye sahip ülke, ekonomisini artık iç pazara göre düzenliyor. Yüzde 10-12 ye varan gelişme oranını % 6-7’ye indirdi. Sonuç: Hammadde (maden ve tarımsal) ithalatı geriledi ve fiyatlar düştü. Bu durum hammadde ihraç eden Latin Amerikalı ülkeleri (Peru, Şili), Soya (Arjantin, Brezilya) doğrudan vurdu. Son iki ülkenin şimdi yaşadığı politik kriz bu durumdan bağımsız değil ve durum, Latin Amerika ülkelerinin ortak pazarı olan Mercosur üzerinden Brezilya ve Buenos Aires ile güçlü ilişkileri olan Venezuela’yı da dolaylı etkiledi. Sonuncu etki ise ABD doları. Geçtiğimiz 16 Aralıkta ABD Federal Bankası 9 yıldan sonra ilk kez faiz oranlarının %0,25 oranında yükseltilmesi kararını aldı. ABD doları global düzeyde daha kârlı oldu ve girişimcilerin, krizin ortaya çıktığı 2008 yılından bu yana yoğun olarak sermayelerini yatırdıkları gelişmekte olan ülkelerden tekrar geri çekmeleri ve Kuzey Amerika’ya yönlendirmeleri için cesaretlendirdi. Sonuç: Gelişmekte olan ülkelerin (Brezilya, Kolombiya, Şili) para birimlerinin değeri düştü, ABD dolarının değer kazanması ve sermayenin kaçışı ise değer kaybını iki katına çıkardı. İthal edilen tüm ürünlerin her gün daha da pahalılaşması ise hep devam ediyor.
Böylesine bir Latin Amerika ve uluslararası bağlam 2016 yılında Venezuela ekonomisi için elverişsiz şartları iyice belirli kılıyor. Ve bu, ülke problemlerinin bir an önce çözülmesi beklentisine çok büyük değer atfedilmesini getiriyor. 14 Nisan 2013 yılındaki seçimleri kazandığından beri Başkan Maduro muhalefetin ve özel sektörün ulusal diyaloğu kabul etmeleri için defalarca çağrılarda bulundu. Arka planda eli kulağında bekleyen huzursuzluk, MUD’un bu çağrıya yapıcı ve sorumlu bir tarzda karşılık vermesi açışından önem teşkil ediyor. Venezuela aslında bunu çoktan hak etmişti.
Kaynak: direnisteyiz3.org
Peru’da suyun özelleştirilmesine karşı protesto
Lima’da bulunan kamu kurumu SEDAPAL’in özelleştirilmesini engellemek için Peru devleti su otoritesi tarafından yürüyüş düzenlendi.
Demokratik kitle örgütleri, gençlik grupları ve SEDEPAL çalışanları kamu kurumunun özel şirkete satılmasını protesto etmek için başkent Lima’da yürüdüler.
Perşembe günü, SEDAPAL genel sekreteri Luisa Eyzaguirre,”Biz Peruluların sıhhi koşulları ile su hakkını savunmak ve özel şirketlere suyumuzu satmak isteyen Merkez Hükümete hayır demek için sokaklardayız,” dedi.
Latin amerika haberlerinde direnişteyiz, telesur ve isyandan.org’dan yararlanılmıştır.
Meksika’da, Silahlı Halkın Devrimci Ordusu kuruldu
Seçim aldatmacasından ve hukuktan adalet beklemenin hiçbir sorunlarını çözmediğini düşünen yoksul halk silahlanmaktan başka bir yolun kalmadığını düşünüyor. Halkın silahlanmasına, hala sosyal adaletsizliğin hüküm sürdüğü yoksul insanların ülkesi olan Meksika’da zenginlerden korkulması, kadınların ve öğrencilerin öldürülmesi yada kaybedilmesi koşulları neden olmuştur.
Örgütlenmeye ilişkin belgeleri ve fotoğrafları sosyal ağlar üzerinden yayınlayarak varlıklarını kamuoyuna duyurdular.
Gerillalar “devrimci şiddetin devletin şiddetine bir tepki olduğunu, hiç kimsenin gerillaları satın alamayacağını, halkı savunmak için mücadeleye devam edeceklerini” kamuoyuna ilan ettiler.
Guetemala’da binlerce köylü ekonomi politikalarını protesto etti
Köylü örgütleri Guetemala halkının anayasal haklarına saygı gösterilmesi ile başlayan ve ulusal egemenlik, çevre ve ücret artışlarına kadar uzanan taleplerini dile getirdiler.
Protestocular adalet istedikleri için suçlu ilan edilerek hapsedilen tüm insan hakları savunucularının serbest kalması ve köylü önderlerini tehdit edip korkutmaya çalışan tüm sorumluların bulunması çağrısında bulundular.
Guetemala’da ki yerli köylü toplulukları uzun süredir derin bir eşitsizliğe uğramış, yoksulluk içinde ve toprakları konusunda güvencesizler. Guetemala Latin Amerika ülkeleri arasında eşitsiz toprak dağılımı konusunda ilk sıralarda yer alıyor.
Ekvador: Kolej öğrencileri, öğretmenleri için direnişte
Protesto gösterileri sırasında çıkan çatışmada 1 polis yaralanırken 4 öğrenci de gözaltına alındı. Gözaltına alınan arkadaşlarının serbest bırakılmasını isteyen öğrenciler kolej binasının ön kapısını kütükle kırmaya çalıştılar.
Öğrenci liderleri, sömestr ortasında öğretmen değişikliğinin olmasının ayrımcılık olduğunu ve öğretmenlerini geri istediklerini belirttiler. Eğitim Bakanlığı tarafından yeri değiştirilen 16 öğretmen için düzenlenen protesto gösterilerine öğrenci velileri de katıldılar.
Ekvador’dan Erdoğan’ın korumaları için açıklama: “Yaptıkları mazur görülemez”
Güney Amerika gezisi kapsamında Ekvador’a giden Tayyip Erdoğan, 4 Şubat’ta Ulusal Araştırmalar Enstitüsü’nde (IAEN) konuşma yaptığı sırada Ekvador Değişim İçin Kadın Hareketi üyesi kadınlar tarafından protesto edilmişti. Bunu üzerine Erdoğan’ın korumaları protestoculara saldırmış, buna engel olmaya çalışan Ekvador milletvekili Dieago Vintimilla’nın da korumalar tarafından burnu kırılmıştı.
Ekvador polisinin korumalardan kimlik talep ettiğini ve bunların diplomatik dokunulmazlığa sahip olduklarını belirten Ekvador İçişleri Bakanı Jose Serrano, polis raporunun Dışişleri’ne iletileceğini ifade etti.
İçişleri Bakanı Jose Serrano, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Dün akşam IEAN kurumlarında Türk Cumhurbaşkanlığı güvenlik üyelerinin şiddet içeren saldırıları hakkında, şunu belirtmeliyiz: Ekvador polisi şahıslardan kimlik talep etti, onlar diplomatik pasaporta sahipler. Polis raporu Dışişleri’ne iletilecek. Bu şiddet eylemlerini kesin bir dille kınıyoruz.” dedi.
Arjantin’de Macri hükümetine karşı grev
Protesto alanında kurulan platformda konuşan sendika temsilcileri, ekonomi politikaları kapsamında işten çıkarılan çalışanların yeniden işe alınmasını talep etti. Burada yapılan forumda konuşan sendikacılar, Macri hükümetinin öngördüğü yeni güvenlik yasasına karşı da tepkilerini dile getirildi.
İktidarı devralan sağcı Macri hükümetinin çıkardığı yeni güvenlik yasası, güvenlik güçlerine keyfi tutuklama ve silah kullanma yetkisi tanıyor.
Macri ise selefi Cristina Fernandez de Kirchner’in gereğinden fazla kişiyi kamuda çalıştırdığını ve bu nedenle işten çıkarmaların gerçekleştirildiğini söyleyerek, kendisini savunmuştu.
Başkan Yardımcısı Gabriela Michetti ise kamu çalışanlarını, eski Nestor Kirchnet hükümeti destikçileri anlamında, “Kirchner militanları” olmakla hedef göstermiş; suçlamıştı.
FBL: “Başkaldıran halka yönelik katliamdan dövüşerek çıkmak gerek”
FBL açıklamasında “Bugün, halkın gücünü gösterme zamanıdır, gerçek ortak özerk yönetimi, özerk ve sosyalist üretimi inşa etme zamanıdır, hükümet tarafından dayatılan üretim biçimine dur demek zamanıdır; hükümete ait üsleri devrim için, işçi sınıfı için, köylü ve kırsal kesim için, Hugo Chavez’in yolundan yürüyerek ele geçirme zamanıdır.” denildi.
Bolivarcı Kurtuluş Kuvvetleri’nin mobil tugayı “23 Ocak’ta devam ediyoruz” şiarlı eylem düzenlediğini açıkladı. Meclis yakınlarında propaganda amaçlı cihazların patlatıldığı eylemi, “Bolivarcı Kurtuluş Hareketi’ne karşı yeni bir pakt oluşturma tezgahlandığı haberleri bize yakın zaman önce ulaştı, bu kirli anlaşmalardan kan ağlayarak çıkacak olan oligarşidir ve onların ipliğini pazara çıkarmak için tarih bize haklı bir neden vermektedir.” diyerek üstlenen hareket, ekonomik kriz ve dünyada yaşanan krizin faturasının işçilerin omuzlarına yüklenmeye çalıştığı şu ifadelerle anlatıldı:
“Sermayenin yeniden yeniden üretildiği bu burjuva devlet yapısına, yaşadığımız krize çözüm olarak ülkeyi satma noktasına gelen ve IMF karşısında neredeyse pantolonlarını indiren Millet Meclisi’ne karşı sivil-asker birliği ve yurtsever başkaldırı gerekmektedir. Kıtamızda yaşanan ekonomik krizin sorumlusu binlerce ekonomik enstrüman, Avrupada işçi sınıfını kırıp geçiren ve toplumsal dengeyi alt üst eden artçı dalgalar olarak bize ulaşmaktadır. Yani, sermaye yaşadığı küresel ekonomik krizin tüm yükünü kıtamızın işçilerinin omuzlarına yüklemektedir.”
Elde edilen kazanımlara yönelik saldırıların devam ettiğini ancak krizin işçiler ve halklar için yeni bir ufuk açtığı tesbitinde bulunan FBL, açıklamasında şu vurguları yaptı:
“Artık söylenen yalanlardan, ham hayallerden kurtulmamız ve mücadele için hazırlanmamız gerekmektedir; kemikleşmiş krizlere barışçıl çözümler ile çare bulunmaz, bunu iktidardakiler çok iyi biliyorlar. Tasarlanmış tüm senaryolar başkaldıran halka soykırım uygulamak üzerine yapılır ve artık bu soykırımı lanetlemek ve bu katliamdan dövüşerek çıkmak lazımdır.”
Halkı ancak ve ancak halk kurtarabilir, bir mesih gelmeyecektir onları kurtarmak için, ortak bir hedefe yönelmiş devrimin siyasal enstrümanlarıyla ve ortak sınıf savaşı programıyla kurtuluş gerçekleşebilir. Birlik olmak bu görevi yerine getirecek tek ilerici güçtür. Bu mücadelede meydan okumamız için gereken en önemli güç birleşmektir.
Bu kriz, sol hareket için, işçiler için ve halkımız için yeni bir ufuk açmıştır. Bu tarihi zafer fırsatını kaçıramayız !!”