Ana Sayfa Blog Sayfa 76

Örgütlü burjuvazi ile örgütsüz işçi sınıfının ekonomik durumları

Türkiye’de işçi sınıfı artan yoksullaşma süreci içindeyken, şirketlerin kârlılığı sürdüğü bir ayı daha geride bıraktık.

Yılın ilk 3 ayında mali bilançosunu açıklayan şirketler kârını 2021’in ilk 3 ayına göre artırdı. CHP’nin başını çektiği burjuva muhalefet tüm söylemlerini beşli çete benzeri şirketler etrafından kursa da, bu buz dağının görünen tarafı. Bu dönemde kâr oranını en çok artıran bankalar oldu.

Koç Holdinge ait Yapı Kredi Bankası, 2021’in ilk 3 ayında 1 milyar 452 milyon lira olan kârını 2022’nin ilk 3 ayında 7 milyar 258 milyon liraya çıkardı. Yapı Kredi’nin kârı bu dönemde yüzde 400 arttı. Yapı Kredi’nin 2021 yılındaki kârı ise 2020 yılına göre yüzde 28.6 artmıştı.

Sabancı Holdinge ait Akbank ise, yılın ilk üç ayında kârını yüzde 296 artırarak 8 milyar 46 milyon liraya çıkardı. Akbank’ın geçtiğimiz yılın ilk 3 ayında kârı 2 milyar 28 milyon liraydı. Akbank’ın 2021 yılındaki kârı ise bir önceki yıla göre yüzde 55 artmıştı.

Koç ve Sabancı her alanda karlarını büyütmeye devam ediyor

Koç Holding ve Sabancı’nın sanayi alanında faaliyet gösteren şirketleri de kârlılığı devam ettirdi. Bankaların artan kârı, dev şirketlerin kâr artış oranını ise düşürdü. 2021 yılının ilk 3 ayında kârını yüzde 99 artırarak 1 milyar 92 milyon lira kâr eden Arçelik, 2022 yılının ilk 3 ayında kâr oranını yüzde 6.6 artırdı.

Ford Otosan da 2021 yılının ilk 3 ayında kârını yüzde 99 artırmıştı. Ford Otosan’ın 2022 yılının ilk 3 ayındaki kâr artışı yüzde 53 oldu. Ford Otosan bu dönemde 2 milyar 801 milyon lira kâr elde etti.

Koç Grubuna ait TOFAŞ’ın bu dönem kârı yüzde 83 artarken, OTOKAR’ın kârı bir yılda yüzde 87 arttı.

Türk Traktör’ün kârı da arttı. Türk Traktör’ün kârı 348 milyon liradan 476.5 milyon liraya çıktı. Kâr artış oranı bu yıl yüzde 36.7 olurken, geçtiğimiz yıl aynı dönemde Türk Traktör’ün kârı yüzde 319 artmıştı.

Geçtiğimiz yılın ilk 3 ayında kârını bir önceki yıla göre yüzde 400 artıran İSDEMİR ise, bu yıl kârını yüzde 151 artırdı. İSDEMİR’in 3 aylık kârı 2 milyar 661 milyon liraya çıktı.

Peki işçi sınıfı?

Örgütsüz işçi sınıfın tablosu ise önceki aylarla aynı. Artan işsizlik, kötü çalışma koşulları ve birçok ürüne yapılan zamlar.

Geçtiğimiz ay yapılan zamların ufak bir kısmı ise şöyle:

  • Son gelen zamlarla birlikte marketlerde satılan yaygın markalı bir litre tam yağlı sütün fiyatı 15,95 TL’ye kadar çıktı. Sene başında 8 lira olan yaygın markalı bir litre yarım yağlı süt fiyatı ise 12 liraya ulaştı.
  • Ocak ve mart aylarında yapılan toplam 6 TL’lik artışın ardından sigara fiyatlarına 2 liralık yeni zam geldi.
  • İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi, 1 Temmuz 2022’den geçerli olmak üzere suyun metreküp fiyatına yüzde 15 zam yapılmasını kararlaştırdı.
  • Çaykur, çaya ortalama yüzde 43,71 oranında zam yaptı. Yeni liste toptan satış yapan şirketlere gönderildi.
  • İSPARK’ın işlettiği otoparklara ortalama yüzde 25 zam yapıldı.
  • Benzine 19 Mayıs 2022 Perşembe gününden itibaren geçerli olmak üzere 1 lira 4 kuruş zam yapıldı. Artış pompa fiyatlarına yansıdı. Zammın ardından benzinin litresi İstanbul’da 23,86 TL’ye, Ankara’da ve İzmir’de 23,97 TL’ye yükseldi. Bu zamla birlikte benzine son 6 ayda 18’inci zam yapılmış oldu.
  • Araç rayiç değerleri ve hasar maliyetlerinde yaşanan gelişmeler dikkate alınarak zorunlu trafik sigortası asgari teminat limitlerinin 2 katına çıkarıldığı açıklandı.
  • Yükselen döviz kuruyla birlikte otomotiv firmaları kur farkını fiyatlara yansıttı. Zam oranları yüzde 3 ile 7 arasında değişirken, vergi dilimi değişen bazı modellerde fiyat artışı yüzde 10’a yaklaştı.

“Emperyalistler, işbirlikçiler 6. Filo’yu unutmayın”

İstanbul’da Gençlik Örgütleri Taksim AKM’den Dolmabahçe’ye yürüyüş yaparak devrimci önderleri andı. Yürüyüşte “Emperyalizme ve kapitalizme karşı Denizlerin yolunda sürüyor mücadele!” pankartı açıldı. Gündoğdu Marşı ile başlayan yürüyüşte “Emperyalistler, işbirlikçiler, 6. Filo’yu unutmayın”, “Deniz, Yusuf, Hüseyin sürüyor sürecek mücadelemiz” ve “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganları atıldı.

Dolmabahçe’de yapılan açıklamada, Denizlerin, Mahirlerin İbrahimlerin ezilen halkların, işçilerin, emekçilerin kurtuluş mücadelesini yürüttüğü ve üniversitelerden bütün topluma yayılan bir mücadeleye önderlik ettikleri vurgulandı.

Açıklama, “O günden bugüne dünyada emperyalizm ve kapitalizm bitmiş değil, aksine bugün geldiğimiz noktada kapitalizmin içerisinde bulunduğu kriz nedeniyle emperyalist savaşlar, emekçi halkın yoksulluğu günden güne artıyor. Bir yandan Rusya-Ukrayna savaşı devam ederken, öte tarafta içerisinde bulunduğumuz devletin işgalci ve ilhakçı politikaları da palazlanarak yayılıyor. Bugün devrimci gençlik olarak bizler ise, tüm bu savaşlara, işgal ve ilhaklara son vermenin yegâne yolunun işçi sınıfının yönetiminden geçtiğini biliyoruz” denilerek devam etti.

Anma açıklaması; “Bugün sadece 6 Mayıs’ta düşenleri değil, bu uğurda mücadele ederken öldürülen tüm devrim şehitlerini de anıyoruz, kavgalarını mücadelemizde yaşatıyoruz” denilerek sonlandırıldı.

İzmir’de ise Emek ve Demokrasi Güçleri, 6 Mayıs 1972 tarihinde idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan için İzmir Gündoğdu Meydanı’nda anma etkinliği düzenledi. Düzenlenen anmada, meydana ve denize karanfil bırakıldı.

Anma etkinliğinde yapılan basın açıklamasını, KESK İzmir Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü ve Eğitim Sen İzmir 2 No’lu Şube Başkanı Veysel Beyazadam yaptı. Beyazadam, “48 yıl önce emperyalist sisteme ve Türkiye’deki yerli işbirlikçilerine karşı mücadele ettiği için idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın mücadelesi daha da anlam kazanıyor. İktidar pandemi koşullarını fırsat bilerek ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarını emperyalistlere peşkeş çekiyor. Denizlerin ‘tam bağımsız Türkiye’ şiarı en acil mücadele görevlerinden birini oluşturuyor” diye konuştu.

İzmit’de Denizleri merkez ilçelere ve Tavşantepe Mahallesi’ne astığımız ozalitlerle andık. İzmit Merkez’de gerçekleşen Emek Partisi’nin 6 Mayıs eylemine “Kapitalist-Emperyalizme Karşı Denizlerin Yolunda Mücadele Sürüyor!”, “Kahramanlar Ölmez, Mutlak Hesap Sorulacak” yazan dövizlerimizle katıldık.

Kaynak: Sendika.org, Direnişteyiz, 24 Mayıs 2022

Ekoloji gündeminden… (Haziran 2022)

İkizdere’de Cengiz Holding’in taş ocağında iki güvenlik görevlisi hayatını kaybetti, iki işçi ağır yaralandı

Rize’nin İkizdere ilçesi İşkencedere Vadisi’ni taş ocağı için talana açan Cengiz Holding şimdi de iş güvenliğini yok saydı. İşkencedere Vadisi’nde tüm tepkilere rağmen yapımı devam eden taş ocağı şantiyesinde çalışan 2 güvenlik görevlisi tanker kazasında hayatını kaybetti. Freni patlayan hafriyat yüklü kamyon yokuş aşağı su dolu tankere çarptıktan sonra tanker güvenlik kulübesine vurdu. Güvenlik kulübesinde bulunan 2 görevli hayatını kaybederken 2 işçi de ağır yaralandı.

Çeşme’de 16 bin hektar doğal alanın rant ve talana açılmasına karşı, doğayı ve yaşamı savunanlar mitingde buluştu

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Yatırım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün İzmir’in Çeşme Yarımadası’na yapmayı planladığı Çeşme Turizm Projesi’ne karşı tepkiler sürüyor. 16 bin hektarlık doğal alanın ranta açılacağı projeye karşı İzmir Konak Cumhuriyet Meydanı’nda İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, Ege Çevre ve Kültür Platformu, DİSK, Türk-İş ve KESK’in ortak çağrısıyla miting düzenlendi.

İzmir Barosu avukatlarından Ömer Erlat, Danıştay’a yürütmeyi durdurma kararı vermesi çağrısında bulunarak, “Davayı biz hazırladık. 16 bin hektar alan, yani ilçe sınırlarının yüzde 75’i. Burası tamamen kamuya ait bir alan. Buralar, irtifak hakkıyla yabancı yatırımcılara teslim edilecek. Yatırımcının iradesi dışında buraya kimse giremeyecek. Yani İzmirli kıyıya giremeyecek. Sadece irtifak hakkının tasarrufunda olacak” dedi.

Temmuz’da yapılan kanun değişikliği sonucu Çeşme’nin yüzde 75’inin özelleştirileceğini belirten Erlat, “Bunu durdurmak zorundayız. Bilirkişiler bu projenin hukuka aykırı olduğunu tespit etti. Ama hâlâ bir gelişme yok. Danıştay 2 aydır karar vermedi. Yürütmeyi durdurma kararının verilmesi lazım. Biz yargıyı karar vermeye çağırıyoruz” ifadelerini kullandı.

Afşin’de kömürlü termik santrale verilen ÇED olumlu kararı iptal: Kamu yararı yok

Kahramanmaraş’a bağlı Afşin ilçesinde yapılması planlanan Afşin-Elbistan Kömürlü Termik Santral projesinin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararı iptal etti.

Bölge halkı ve doğa mücadelecileri tarafından, Haziran 2018’de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca verilen ÇED olumlu kararının iptaline ilişkin dava açılmış, Danıştay tarafından bozulan iptal kararı üzerine mahkeme tarafından Kasım 2021 yılında yeni bilirkişi raporu alınmıştı. Söz konusu raporda projede kamu yararı bulunmadığı ortaya koyuldu.

Ordu Korgan’daki HES projesine karşı mücadele kazandırdı

Ordu’nun Korgan ilçesinde yapılmak istenen HES için imar değişikliği projesinin yayımlanması sonrası Ordu Çevre Derneği, Çiftlik Mahallesi’nde bilgilendirme toplantısı yaptı. Sonrasında halk şirketin derede yapmak istediği çalışmaları fiili mücadele vererek durdurdu. Şirketin her gelişinde dereye inerek şirketin çalışmasına izin vermeyen halk, imar değişikliği için hukuksal süreci de başlattı.

Defne’de yapılmak istenen arıtma tesisine karşı belediye önünde açıklama yapıldı: “Defne’nin merkezinde arıtma tesisi istemiyoruz”

Geçtiğimiz ay Hatay Büyükşehir Belediyesi Meclisi, 15.04.2022 tarihinde düzenlenen oturumunda aldığı kararla, Defne İlçesi Turunçlu Mahallesi’nde bulunan ve 1989 yılında faaliyete başlayan eski atık su arıtma tesisini yerinde yenilemek üzere, Membran Biyoreaktör Prosesli Atıksu Arıtma Tesisi Projesi’nin yapımı amacıyla, Büyükşehir Belediye Başkanı’na kredi temin etme yetkisi vermişti.

Defne Belediye Başkanı İbrahim Güzel, tesisin Büyükçat ya da başka bir yere taşınmasının en az 5 yıl zaman kaybına sebebiyet vereceğini bildirmişti. Yöre halkı, Hatay Barosu ve birçok kurum ve kuruluş bu karara itiraz etmişti.

9 Mayıs’ta Defne’de tesise karşı demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler eylem yaparak “Defne’nin merkezinde arıtma tesisi istemiyoruz” dedi. Yapılan açıklamada membran sisteminin telafisi mümkün olmayan ekonomik ve çevresel sorun yaratma potansiyeli taşıdığı vurgulandı. Açıklama, Hatay Büyükşehir Belediyesi’ne projenin iptali; yaşam alanlarından uzak bir yer ve proje seçimi çağrısı yapılarak sonlandırıldı.

Kaynak: Sendika.org, Yeşil Gazete, Direnişteyiz, 23 Mayıs 2022

İHD’den Marmara Cezaevleri üç aylık raporu: En az 3 bin 608 ihlal yaşandı

İHD İstanbul Şubesi, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dair açıkladığı 3 aylık raporunda, 21 cezaevinde en az 3 bin 608 ihlalin yaşandığını kaydetti.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, Marmara Bölgesi’nde bulunan cezaevlerinin yanı sıra birçok cezaevinde yaşanan ihlallere ilişkin hazırladıkları Ocak, Şubat ve Mart ayı hak ihlalleri raporunu Taksim’de bulunan dernek binalarında basın toplantısıyla açıkladı.

En çok baskıyı siyasi tutsaklar görüyor

Rapora göre Tekirdağ 1 ve 2 No’lu F Tipi cezaevlerinden 49 başvuru yapıldı. Bunun yanı sıra en yüksek başvurunun olduğu cezaevlerinin başında Maltepe 1 ve 2 No’lu L Tipi Cezaevi, Edirne F Tipi Cezaevi’nden, Silivri ve Kandıra’dan toplam 91 başvuru olurken, diğer cezaevlerinden ise 46 başvuru yansıdı. Raporda ihlallere en çok siyasi tutsakların maruz kaldığı ifade edildi. Raporda politik tutukluların 166 başvurusu yer alırken, adli tutukluların ise 20 başvurusu yansıdı.

Tecrit dayatılıyor

Bunun yanı sıra salgın nedeniyle bütün sosyal haklara getirilen kısıtlamaların hâlen devam ettiğine dikkat çeken Yoleri, “Tecrit ve izolasyon derinleşmiş, kalıcı hale getirilmiştir. Covid salgını sürecinde yaşanan hastane randevularının iptali, kelepçeli muayene ve olumsuz karantina uygulamaları nedeniyle hastaneye sevkler ve tedaviye erişimde yaşanan sorunlar hasta mahpusların yaşamlarını yitirmelerini hızlandırmıştır. Görüşlere getirilen kısıtlamalar artarak devam etmiş, ayda dört kez olan kapalı görüş ikiye, ayda bir kez bir saat olan açık görüş yarım saate düşürülmüştür. Hasta mahpuslara halen yeterli beslenme sağlanmamaktadır. Hücre ve üst aramalarında gardiyanlar maske ve eldiven kullanmamakta, mesafeyi korumamakta, uyarıda ya da itirazda bulunan mahpuslara disiplin soruşturmaları başlatılmaktadır” açıklamasını yaptı.

Çıplak arama suçu işleniyor

Tutsakların maske takma zorunluluğu olduğunu ancak gardiyanların maskesiz olduğunu ve bu nedenle tutsakların sağlıklarını tehlikeye attığını dile getiren Yoleri; “Bu dönemde en yoğun yaşanan sorunlardan biri de çıplak arama uygulaması ve arama sırasında mahpusun ağzının içine bakılmak istenmesi olmuştur. Çıplak aramayı kabul etmeyen mahpuslara işkence edilerek, giysileri parçalanarak zorla çıkarılmış, mahpuslardan diz çökmesi istenmiş bunu kabul etmeyen mahpuslar saldırıya uğramış, hapishanenin kamera olmayan bölümlerinde işkence yapılmıştır. Mahpuslar karantina uygulaması adı altında tek başlarına hücrelere konularak aylarca buralarda tek başına bırakılmış, sistematik bir uygulama olan tecrit uygulaması ağırlaştırılmıştır. Ayrıca, mahpuslara görevli memura direnmekten davalar açılmış, mahpusun yaptığı şikayetlere ise ‘kovuşturmaya yer yoktur’ cevabı verilmiş, dosyalar kapatılmıştır” diye aktarımda bulundu.

Tahliyeler engelleniyor

Tahliye edilmesi gereken tutsakların “iyi hâli yok” denilerek tahliye edilmediğini belirten Yoleri; “Mahpusların hangi koğuşta kaldıkları, görüşçülerinin kimler olduğu, kimin para yatırdığı, okuduğu kitaplar, halay çekmesi, kutlama ya da anmaya katılması, türkü söylemesi vb. durumlar dahi iyi hâl değerlendirmesi sırasında ölçüt olarak kullanılmakta, mahpusun tahliyesi verilen olumsuz raporlarla engellenmektedir” diye kaydetti.

Süreli ve süresiz yayınlar verilmiyor

Söz konusu cezaevlerinde disiplin cezalarının devam ettiğini, süreli ve süresiz yayınların hâlâ verilmediğini, birçok kitabın yasaklı olduğunu paylaşan Yoleri, sözlerini şöyle sürdürdü: “Mektup yasakları, resmi kurumlara yazılan yazılar ve suç duyurusu dilekçelerinin gönderilmemesi, sohbet ve spor haklarının kullandırılmaması, hücre havalandırmalarından yeterince yararlanamamaları, hapishane kantinlerinde fahiş fiyat, çeşit azlığı, sadece belli markaların bulunması, bazı ihtiyaç malzemelerinin kantinde satışının yasak olması ve bu ihtiyaçların dış kantinden karşılanmaması sorunları devam etmektedir.”

İHD avukatlarının edindiği bilgi, derneğe yapılan başvuru ile basın taraması sonucu hazırlanan raporda, Silivri Kampüs Cezaevleri, Tekirdağ 1 ve 2 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi, Edirne F Tipi, Kandıra F Tipi, Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi, Gebze Kadın Kapalı Cezaevi, Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi, Maltepe 2 ve 3 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi, Maltepe 1 Nolu T Tipi Cezaevi, Manisa T Tipi Kapalı Cezaevi, Kocaeli 2 No’lu T Tipi, Sinop E Tipi, Van T Tipi, Tarsus 2 No’lu T Tipi, Şakran 4 No’lu T Tipi, Erzincan T Tipi, Kırklareli E Tipi, Alanya L Tipi, Urfa T Tipi, Denizli T Tipi, Düzce T Tipi ve Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden yansıyan ihlaller yer aldı. Raporda, toplamda 21 cezaevinden 186 başvuru yer aldı.

Rapora göre en çok ihlalin yaşandığı alan ise işkence ve kötü muamele oldu. İHD’ye yapılan başvurulara göre, en az 71 darp ve işkence, 81 kötü muamele, 30 hücre cezası, 40 çıplak arama, 21 süngerli hücreye koyma, 87 psikolojik baskı, 50 onur kırıcı davranış, 9 ölümle tehdit, 35 arama ve kitap dağıtımı ve 22 tehdit vakası yaşandı. Bunun yanı sıra raporda sağlık alanında yaşanan ihlaller de yer aldı. Rapora göre, en az 43 defa hastaneye götürülmeme, 35 revire götürülmeme, 3 ameliyat ertelemesi, 2 kemoterapiye götürmeme, 21 diyet yemeğinin verilmemesi, 24 kelepçeli muayene, 17 jandarmanın muayene sırasında odadan çıkmaması ihlali yaşandı.

Cumartesi Anneleri 891. hafta: 1992-1997 yılları arasında 27 çocuk gözaltında kaybedildi

Cumartesi Anneleri 891. hafta: 1992-1997 yılları arasında 27 çocuk gözaltında kaybedildi

Cumartesi anneleri 891. hafta eylemlerinin 23 Nisan’a denk gelmesi nedeniyle kaybedilen çocukları gündeme taşıdı.

Ne olmuştu?

“İnsan Hakları Derneği’nin tespitine göre 1992-1997 yılları arasında Batman, Bitlis, Bingöl, Cizre, Dargeçit, Dersim, Şırnak, Kulp, Nusaybin, Yüksekova, Silopi, Bismil, Silvan, Kızıltepe, Diyarbakır ve Lice’de 27 çocuk gözaltında kaybedildi.

Dersim Mirik Mezrası’nda ailesiyle birlikte kaybedilen 3 yaşındaki Dilek Serin, Şırnak’ta kaybedilen 12 yaşındaki İlyas Diril, Yüksekova’da kaybedilen 13 yaşındaki Münir Sarıtaş, Lice’de kaybedilen 14 yaşındaki Metin Budak, Kulp’ta kaybedilen 15 yaşındaki Ümit Taş ve gözaltında kaybedilen onlarca çocuğun akıbetinin açıklanması ve adaletin sağlanması talebi bugüne kadar karşılıksız bırakıldı.
Kaybedilen çocukların nasıl gözaltına alındığı, nasıl kaybedildikleri tanık ifadelerinde, savcılık iddianamelerinde, mahkeme tutanaklarında, AİHM kararlarında ve TBMM raporunda tüm ayrıntılarıyla yer alıyor. Buna rağmen başvurulara ‘Bu çocukları biz almadık, bizde yok’ cevabı verildi.”

Cumartesi Anneleri 892. hafta: Hüsamettin Yaman ve Soner Gül için adalet istiyoruz

Bu haftaki açıklamayı Maside Ocak yaptı.

Ne olmuştu?

19 Aralık 2011’de özel harekât polisi Ayhan Çarkın’ın infazlar ve kayıplarla ilgili itiraflarının basına yansıdığını hatırlatan Yıldırım: “Ayhan Çarkın, yaptığı itirafların bir bölümünde Hüsamettin ve Soner için ‘Kafalarına birer kurşun sıkmak suretiyle öldürdük. Çerkezköy kırsalına gömdük. Ölürken son sözleri ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ oldu’ dedi. Bunun üzerine aile avukatları yeniden suç duyurusunda bulundu. Ayhan Çarkın’ın ifadelerine rağmen devlet, suçu etkin bir biçimde soruşturma ve faillere karşı dava açma yükümlülüğünü yerine getirmedi. Ankara-İstanbul arasında gidip gelen dosya zamanaşımına sürüklenerek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla kapatıldı” dedi.

Cumartesi Anneleri 893. hafta: Babamı aramaktan ölene kadar vazgeçmeyeceğim

Bu hafta Mehmet Can Ayşin için yapılan online eylemde; 7 Mayıs 1994’te Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Kılıçlı Köyü’ne baskın düzenleyen askerlerin köy halkını gözaltına aldığını ve Mehmet Can Ayşin’den bir daha haber alınamadığını anlatan Mehmet Can Ayşin’in kızı Ferman Ayşin, 28 yıldır yaptıkları tüm başvuruların sonuçsuz kaldığını dile getirdi. Ayşin, “Geri gelmeyeceğini biliyoruz ama en azından bir mezar taşı olsa da bir cuma akşamı ya da bir bayram sabahı dua okusak. Ama ne yazık ki bir mezar taşı bile bize reva görülmüyor. Devletten tek beklentimiz; bunları açığa çıkarsın, en azından bir mezarı olsun” diye konuştu.

Cumartesi Anneleri 894. hafta: Örhanlar Dosyası kapatılamaz

20 Nisan 1994 tarihinde Bolu Komando Tugayı’na bağlı askeri birlik Diyarbakır’ın Kulp ilçesine bağlı Çağlayan Köyü civarında kamp kurdu. Bölgede operasyonlar yapan birliğe bağlı askerler, 6 Mayıs 1994 tarihinde Deveboyu Mezrası’na da baskın yaptı. Askerler, köyün boşaltılması için üç gün süre vererek Deveboyu’ndan ayrıldı.

24 Mayıs 1994 tarihinde askerler köye tekrar geldi. O sırada köyde bulunan 46 yaşındaki Mehmet Selim, 40 yaşındaki Hasan ve 17 yaşındaki Cezayir Örhan’ı gözaltına aldı. “Onları nereye götürüyorsunuz?” diye soran ailelerine “Yolda bize rehberlik edecekler, sonra bırakacağız, merak etmeyin” dediler.

Ailenin ve İHD’nin ısrarlı arayışı sonunda 2003 yılında Mehmet Selim ve Hasan Örhan’a ait kemikler Kulp’a bağlı Bağcılar Köyü yakınlarında bir toplu mezarda bulundu. Cezayir Örhan’a ise hâlâ ulaşılamadı.

İstanbul Adli Tıp Kurumu’nda kimliklendirme çalışması yapılan Mehmet Selim ve Hasan Örhan’a ait kemikler 16 Temmuz 2004’te postayla Kulp Savcılığı’na gönderildi. Ancak defnetmek için kemikleri isteyen aileye Savcılık kemiklerin kaybolduğu bilgisini verdi. Aile ve İHD bu sefer de kaybedilen kemiklerin peşine düştü. Altı yıllık arayışın ardından Örhanlara ait kemiklerin, aynı toplu mezardan çıkan 6 kişiyle birlikte topluca kimsesizler mezarlığına gömüldüğü anlaşıldı.

Örhanlar dosyasının zamanaşımı uygulanarak kapatıldı.

İbrahim Kaypakkaya nezdinde Mayıs ayı şehitleri birçok şehirde anıldı

İşkencede katledilen Anadolu Devrimi’nin önderlerinden İbrahim Kaypakkaya’nın ölümünün 49. yılında birçok şehirde anma düzenlenerek, mücadelesi aktarıldı. Birçok ilde yapılan eylemlerde İbrahim Kaypakkaya ile beraber Haki Karer, Dörtler ve Hasan Ocak da anıldı.

İstanbul

Birleşik Mücadele Güçleri, Kadıköy Süreyya Operası önünde anma etkinliği düzenlemek istedi. Anmadan önce birçok noktayı kapatan polisler Süreyya Operası giriş ve çıkışlarını ablukaya aldı. Polisler, Rum Ortodoks Kilisesi önünde bir araya gelen devrimcilere Kaymakamlık yasağının olduğunu ve açıklama yapılmasına izin verilmeyeceğini söyledi. Polis, anma yapmak isteyen devrimcileri darp ederek gözaltına aldı. Basın emekçilerinin de görüntü alması engellenmeye çalışıldı.

Saldırıya “Mahir, İbo, Deniz, sürüyor sürecek mücadelemiz”, “Yaşasın birleşik mücadelemiz” sloganlarıyla yanıt verdi.

BMG adına konuşan Muhammed Hizmetçi; “Bugün mayıs ayında katledilenleri anmak için buradayız. Bugün bu topraklarda katledilen devrimciler unutulmadı demek için buradayız. Denizler, Sinan Cemgiller, İbolar, Dörtler, Onlar, kavgamızda yaşıyorlar. Bu topraklar devrim topraklarıdır” ifadelerini kullandı. Sonrasında eyleme saldıran polis çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar aynı gece serbest bırakıldı.

İzmir

İzmir’de gençlik örgütleri, devrimci önder İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer ve Dörtler’in; gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın isimlerini Alsancak’ta haykırdı. Üzerinde Kaypakkaya, Karer ve Dörtler’in fotoğraflarının yer aldığı “Bu çelik aldığı suyu unutmayacak. İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer ve Dörtler kavgamızda yaşıyor” yazılı pankartla Alsancak’ta yürüyüş yaptı.

“Kaypakkaya yaşıyor, gençlik direniyor”, “Mayıs şehitleri ölümsüzdür”, “18 Mayıs’ı unutma, unutturma” sloganlarının atıldığı yürüyüş Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde sona erdi. Anmada devrim ve sosyalizm mücadelesinde ölümsüzleşenler için saygı duruşu yapıldı.
Yapılan açıklamada, “Bizler İboların, Hakilerin, Dörtlerin izinden gençliği örgütlemek ve direniş ruhuyla, özgürlüğü kazanacağımız sözümüzü kent meydanlarında vermek için buradayız. Ser verip sır vermeyenlerin devrimci iradesi bugün de mücadelemize yol gösteriyor. Yol gösteriyor çünkü onlar Türkiye ve Kürdistan birleşik devriminin, mücadelemizin kopmaz bağlarını oluşturuyor. Çünkü onlar faşizme karşı özgürlüğü kazanma çağrısını bize gösteriyor. Bugün bulunduğumuz her alanda bu çağrıya gençlik örgütleri olarak kulak veriyoruz” denildi.

Kaldıraç Hareketi de İzmir bürosunda düzenlediği anma programında, devrimci önder İbrahim Kaypakkaya’nın ölümünün 49. yılında, marş ve şiirlerle mücadelesini anlattı.

Ankara

Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) Ankara’da “İbrahim Kaypakkaya ve Mayıs Şehitleri Mücadelemizde Yaşıyor” şiarlı bir anma etkinliği düzenledi.
Saygı duruşu ve şiirle açılan anma töreni BMG’nin hazırlamış olduğu sinevizyonun gösterimiyle devam etti.

Sinevizyonun ardından BMG adına yapılan açıklamada, “Kaypakkaya ve Dörtleri Birleşik Mücadelemizde Yaşatacağız!” denildi. Açıklamada; “Bugün mirasçısı ve sürdürücüsü olduğumuz Türkiye-Kürdistan devrimci hareketinin ilk tohumları devrimci önderlerimiz Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya tarafından atıldı. Faşizm, devrimci, yurtsever hareketimizin önderlerini katletti ancak fikirlerini ve mücadelelerini yok edemedi; ardılları miraslarına sahip çıkarak mücadeleyi bugünlere taşıdı” dedi.

Kocaeli

Devrim yolunda ölümsüzleşen yoldaşlarımız İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer ve Dörtler’i Kaldıraç olarak yaptığımız etkinlik ile andık. Ser verip sır vermeyen devrimci önder İbrahim Kaypakkaya’nın hayatını anlatan belgeseli izledikten sonra Mayıs şehitlerini sözlerimiz ve şiirlerimizle anarak, devrimci önderlerin bizlere miras bıraktığı devrimci siper yoldaşlığını konuştuk.

Onlara sözümüzdür: Bölgemizde devrimi başaracağız ve halkları özgürleştireceğiz!

Eskişehir

Devrimci önder İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer ve Dörtler şahsında devrim ve özgürlük mücadelesinde ölümsüzleşenler Eskişehir’de Polen Gençlik Kültür Evi’nde SGDF tarafından anıldı. Anmada, 17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası dolayısıyla gözaltında kayıplara karşı yürütülen mücadeleye de dikkat çekildi.
Saygı duruşuyla başlayan anma, devrim şehitlerinin mücadele hayatını anlatan bir sinevizyon gösterimiyle devam etti.

Daha sonra yapılan konuşmalarda, İbrahim Kaypakkaya’yı, Kürdistan devriminin önderlerinden Haki Karer’i ve Amed zindanlarında karanlığa meşale olan Dörtler’in mücadelesinin süreceği kaydedildi.

Hasan Ocak’ın kaybedilmesi ile başlayan Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine dikkat çekilen konuşmalarda, “Hasan Ocak, İbrahim Kaypakkaya, Dörtler ve Haki Karer şahsında tüm devrim şehitlerini mücadelemizle anıyoruz” denildi.

Amed

Diyarbakır 78’liler Derneği, İbrahim Kaypakkaya, Ferhat Kuntay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner’i Diyarbakır E Tipi Cezaevi önünde andı.

Anma etkinliğine Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma Dayanışma Birlik ve Kültür Derneği, Mezopotamya Dil Kültür ve Araştırma Derneği, DBP ile HDP katıldı. Kurumlar adına ortak basın metnini Diyarbakır 78’liler Derneği Eş Başkanı Hüseyin Barış okudu.

Urfa

Urfa 78’liler Girişimi, “6 Mayıs’tan 18 Mayıs’a Özgürlük Çizgisinde Buluşuyoruz” panelinde bir araya geldi.

HDP MYK üyesi Celalettin Can, Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları, işkencecileri ve bununla yüzleşmeye dair konuştu. Uygulanan işkencelerle 65 kişinin katledildiğini kaydeden Can, “Diyarbakır Cezaevi değil işkence merkeziydi, yaşananları dünya bilmelidir. Kürtlere neler yapıldığını dünya görmelidir demek için bir araya geldik” dedi.

Kaynak: Evrensel, Sendika.org, Özgür Gelecek, dokuz8, 23 Mayıs 2022

Soma’da katledilen işçiler anıldı

Bağımsız Maden İşçileri Sendikası Soma’da katliamın yıldönümüne ilişkin eylem yaptı. Soma Hükümet Meydanı’nda toplanan kitle açıklamanın yapıldığı Madenci Anıtı’na kadar yürüdü. Yapılan açıklamada sık sık “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” ve “Gün gelecek devran dönecek patronlar işçiye hesap verecek” sloganları atıldı.

Açıklamaya yaşamını kaybeden madencilerin aileleri ve maden işçilerinin yanı sıra Nakliyat İş, PTT Sen temsilcileri ve çok sayıda kişi katıldı.

Madenci Anıtı’nın önünde yapılan açıklamada konuşan Bağımsız Maden-İş üyesi Ferhat Akılma, “Kardeşlerimizin hakkını arayan madencileriz. Bu mücadelelerin önderleri mücadeleyi aydınlatan Tahir Çetin’iz. Ali Faik’iz. Düşünmediler asla bunlar kimler diye. Bizi bir parlayıp sönen yıldız zannettiler. Hafızamızın güçlü olduğunu bilmiyorlardı. 5 yıl, 10 yıl, 30 yıl geçse de hatırlarız. Yasımızı öfkeye, öfkemizi mücadeleye çevirdik. Katil patronlara, onları kollayan adalete karşı birbirimizden başka bir yolumuz olmadığını gördük öğrendik. Ant olsun ki tüm maden havzalarında bu mücadele kazansın diye soluksuz çalışacağız” dedi.

Ferhat Akılma devamında, “Madencilerin ailelerini savundular diye bugün hapiste olan başta Selçuk Kozağaçlı ve Can Atalay olmak üzere tüm avukatların derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz” diye konuştu.

“Daha dik durarak ceza almaları için mücadele vereceğiz”

Maden işçisi İdris Sarıkaya, “301, kader ve fıtrat değildir. 301, para hırsının, zenginliğe zenginlik katmanın bedelidir. Bu yolda öldük ve geri dönmedik. Ama bize söz veren milletvekilleri verdikleri sözlerden döndü. 301’den sonra iş şartlarında iyileştirme yapıldı. Ancak aradan zaman geçince her şey eski düzene geri döndü. Yetkilileri yeni katliamlar yaşanacak diye uyardık. Bu uyarının hemen ardından Polyak Madencilik’te patlama yaşandı. Yeni patlamalar da yaşanacak” ifadelerini kullandı.

Eşi Mustafa Kaya’yı kaybeden Naciye Kaya, “8 yıldır adalet arıyoruz, yeni 301’ler yaşanmasın diye adalet aradık. Ama bulamadık. Böyle giderse yeni 301’ler, 501’ler de yaşanır. Bize söz verenler, ‘Babamın oğlu olsa hesap sorarım’ diyenler nerede?” dedi.

Babasını kaydeden Nagehan Yılmaz ise mahkeme sürecinden bahsederek, “Duruşma salonunda mücadelemizi dimdik verdik. Ama sonucu işçi başına 8 gün ceza oldu. Ama biz mücadelemizi sonuna kadar vermeye devam edeceğiz. Bundan sonraki süreç çok önemli. Daha dik durarak ceza almaları için mücadele vereceğiz. Daha çok baba gitmesin” diye belirtti.

Bağımsız Maden-İş Sendikası’ndan Gökay Çakır, “Bize ‘çapulcu’ dediler. Evet, biz Ordulu, Zonguldaklı, Somalı çapulcularız. Ama verdiğimiz mücadeleyle 60 senedir kazanılamayan hakları kazandık. Fazlasını almak için mücadeleye devam edeceğiz” ifadelerine yer verdi.

Can Atalay, Soma anmasına mesaj gönderdi

Soma davasının avukatı olan Can Atalay cezaevinden anma mesajı göndererek şunları söyledi:

“Bu, vicdansızlık değilse nedir? Bu, hukuk devletinin çöküşü değilse nedir? Bu, emekçi halkımızın canını sistematik olarak hiçe saymak değilse nedir? Bu, alnının teriyle geçinen, çoluğunun çocuğunun rızkını kazanmak için canı pahasına çalışan insanlarımızın ölümünü önemsiz göstermek değilse nedir? Bu güzel memlekette kimse ekmeğini kazanırken öldürülmesin diyedir davamız. Bu güzel memlekette kimsenin yoksulluğu istismar edilmesin, insanlarımız kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi sonucunda göz göre göre Çorlu’da olduğu gibi ölüme gönderilmesin, çocuklarımız aileleri yoksul diye dün Fethullaçılara bugün Süleymancılara ya da başka bir cemaate mecbur edilmesin, yanmasın, kimse ekmeğini kazanırken öldürülmesin diyedir bizim davamız. Hangi koşullarda olursak olalım, her hal ve şartta bu sosyal cinayet düzenini aşacağız. Dünümüz, bugünümüz, yarınımız için 301 işçinin hesabı sorulacak. Soma’da adalete engel olmak için suç işleyenler mutlaka yargılanacak. Birlikte mücadele edeceğiz, birlikte kazanacağız. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için. Silivri’den selamlar.”

Antalya, Bursa ve Ankara’da yaşamını yitiren madenciler anıldı, eylemlerde adalet sağlanana kadar ve insanca çalışma koşulları için mücadele vurgusu yapıldı. Ayrıca Gezi Davası’nda tutuklananlar için İstanbul ve İzmir’de devam eden nöbetlerde Soma için de açıklama yapıldı.

Kaynak: Mezopotamya Ajansı, direnişteyiz.org, T24, sendika.org, 22 Mayıs 2022

Filistin ve Kürdistan’da cenazelere saldırı

Shireen Abu Akleh haber takibi yaptığı sırada İsrailli askerler tarafından katledildi, cenazesine saldırıldı

Shireen Abu Akleh, 15 Mayıs’ta İsrail askerlerinin işgal altındaki Batı Şeria’da bulunan Cenin Mülteci Kampı’na düzenlediği baskını takip ettiği sırada, İsrail askerlerinin açtığı ateşle öldürüldü. Abu Akleh, görevini yaptığı sırada ve üzerinde “basın” yazılı çelik yelek giydiği halde, İsrail askerleri tarafından başından vuruldu. Abu Akleh’in hayatını kaybettiği olayda yanında bulunan gazeteci Ali es-Sumudi de sırtından yaralandı.

Abu Akleh’in Kudüs’teki cenaze töreni sırasında İsrail polisi kitleye saldırdı. Kitlenin elinden Filistin bayraklarını alan ve biber gazı sıkan polis Abu Akleh’in tabutunu düşürmeye çalıştı, Filistinliler cenaze boyunca direndi.

Shireen Abu Akleh için İstanbul’da eylem yapıldı

Türkiye’deki Filistinli Basın Mensupları Birliği, Al Jazeera kanalında çalışan Filistinli gazeteci Shireen Abu Akleh’nin İsrail ordusu tarafından katledilmesini, İstanbul Levent’te bulunan İsrail Konsolosluğu önünde protesto etti. Eylemde öldürülen Akleh’in fotoğraflarının olduğu dövizlerin yanı sıra “Gazetecilik değil, işgal en büyük suçtur” ile “Doğruyu söylemenin bedeli: Al Jazeera muhabiri İsrail işgal güçleri kurşunuyla şehit edildi” dövizleri taşındı.

Türkiye’deki Filistinli Basın Mensupları Birliği Başkanı Taha Oda, Filistin’in haklı bir mücadele yürüttüğünü ve Abu Akleh’in de bu mücadele için yaşamını yitirdiğini belirtti. Oda, “Biz gazetecilerin özgürlüğü için çalışırken, İsrail’in böyle bir şey yapmasını kabul edemeyiz. Bu öldürülme aynı zamanda hakikati yok etmeye dönüktür” dedi. İsrail’in gazetecilere yönelik işlediği suçlara karşı çağrıda bulunan Oda, acil ve adil bir soruşturma açılması için tüm dünyaya çağrıda bulundu.

Al Jazeera Türkiye Temsilcisi Müdürü Abdulrazim Muhammed ise Abu Akleh’in öldürülmesiyle tüm gazetecilerin hedef alındığına işaret etti, “Hakikatin sesini ve bedelini ödetmek istedi. Gazetecilerin sesini engellemek ve kısmak istedi. Herhangi birimizi Shireen’in yerinde olabilirdik ve İsrail’in kurşunu ile öldürülebilirdik. Türkiye’de ve dünyadaki gazetecilere seslenmek istiyorum; hepimizin bir görevi var. Shireen’in sesi ve hakkı ve davasını sürdürmek, İsrail’i ifşa etmek hepimizin görevidir” ifadelerini kullandı.

  1. Barış Grubu üyesi Aysel Doğan’ın cenazesine polis saldırdı ve cenazeyi kaçırdı

Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile 1999 yılında Avrupa’dan Türkiye’ye gelen 2’nci Barış Grubu üyesi Aysel Doğan, 11 Mayıs’ta Almanya’nın Köln kentinde tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Sabah saatlerinde Diyarbakır’da karşılanan Doğan’ın cenazesi, Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Halkların Demokratik Partisi Sözcüsü Ebru Günay, HDP bölge milletvekilleri, Özgür Kadın Hareketi (TJA) aktivistleri, Doğan ailesi ve çok sayıda kişi tarafından “Şehîd namirin” sloganıyla karşılanarak Diyarbakır’dan Dersim’e götürüldü.

Karşılamanın ardından Aysel Doğan’ın cenazesi Dersim merkez Gazik Mahallesi’ndeki evine götürülmek üzere yola çıkarıldı. Turişmek Mahallesi girişindeki kontrol noktasında konvoy ve cenaze aracı yüzlerce polis tarafından durduruldu. Cenazenin Gazik Mahallesi’ndeki eve götürülmesine polisler tarafından izin verilmedi. Polisin cenazenin Asri Mezarlığa götürülmesini istemesi üzerine kontrol noktasında yüzlerce kişi oturma eylemi başlattı. Cenaze aracıyla birlikte mezarlığa girmek isteyen kitleye polis tazyikli su ile saldırdı. Saldırı sırasında polisler alanda bekletilen cenaze aracını kaçırarak, kitleden uzaklaştırdı ve mezarlığa götürdü.

Kitlenin hiçbir şekilde mezarlığın içine girmesine izin vermeyen polis, sadece Doğan ailesinin katılacağı şekilde defin işlemine izin vereceğini söyledi. Alanda bulunan HDP’li vekiller tepki göstermelerine rağmen mezarlığın içine alınmadı.

Kaynak: Bianet, Direnişteyiz, ETHA, MA, 22 Mayıs 2022

Bugün buradasın.
Peki yarın?

İşte buradasın. Daha 20 gün önce, 1 Mayıs’ta yine buradaydın ya da kalbin burada idi. 20 gün sonra yine Maltepe’desin. Bir hafta önce de emeklilikte yaşa takılan EYT’liler burada meydanı doldurmuşlardı.

Bundan önceki aylarda, işçiler, Nisan ayında da, Mart’ta da, Şubat’ta da, Ocak’ta da, fabrikalarında, işyerlerinde, sokaklarda, meydanlarda insanca bir ücret için direnişte idi. İşyerlerinde yeni direnişler de devam ediyor.

Mart ayında, Newroz alanları dolup taşmıştı.

Kadınlar, 8 Mart’ta Kadıköy’de, Taksim’de alanlarda direnişteydi. Direnmeye devam ediyorlar.

Öğrenciler üniversitelerinde, özgür bilimsel eğitim için, kayyumları def etmek için direniyorlardı, direnmeye devam ediyorlar.

Doğasını, yaşam alanlarını savunan köylüler, ekoloji mücadelesini yürütenler topraklarını, hayatlarını savunuyorlardı, savunmaya devam ediyorlar.

Aleviler, bilimsel, laik eğitim için, eşit yurttaşlık için meydanları doldurmuştu.

Tüm bu direnişler, eylemler, Saray’ın saldırılarına, polis jopuna, gazına, tomasına ve “Aman sokağa çıkmayın, provokasyona gelmeyin, seçimleri, sandığı bekleyin” sözlerine rağmen gerçekleşti.

Bir düşünelim; bir de “Aman durun, bekleyin” demek yerine; “hayatlarımıza sahip çıkmak için hep birlikte sokaklarda olacağız” dense idi, ne olurdu?

Sadece bir ay içinde yaşananlardan örnek olsun; sondan başlayarak gidelim…

Canan Kaftancıoğlu’na bu kadar rahat ceza verip, siyaset yasağı getirebilirler miydi?

İsyan edip insanlaştığımız, birbirimizin parıldayan gözlerine bakarak direndiğimiz Gezi Direnişi’nden yoldaşlarımız, Mücella Yapıcı’yı, Can Atalay’ı, Tayfun Kahraman’ı hapsedebilirler miydi?

Canan Kaftancıoğlu’nun davasının tarihi belliydi. Akşamında karara tepki olarak CHP İl Başkanlığı önüne çağrı yapıldı ve yüzlerce insan oradaydı. Peki, öncesinde duruşma sabahı mahkeme önüne çağrı yapılsaydı, duruşma görülürken adliye önünde sloganlarla bekleyen on binler olsaydık, acaba mahkeme bu kararı verebilir miydi?

Gezi Davası’nda temsilî sayıda milletvekili yüksek perdeden konuşmalar yaparken, kendileriyle birlikte on binleri de çağırsalardı, aklı, yüreği orada olan on binlerce insan olarak duruşmayı adliye önünde bekliyor olsa idik, arkadaşlarımız hapse gönderilebilir miydi?

Yine de bu sonuçlar olur muydu diyorsunuz? Peki nereden biliyorsunuz? Gitmediğimizde ne olduğu ortada, yaşadık. Diğer seçeneğin sonuçlarını ise denenmediği için en azından bilmiyoruz.

Kadınların İstanbul Sözleşmesi’nin Danıştay’da görülen davasına 1000 avukat ile katılması, dışarıda duruşmanın bekleniyor olması, sözleşmeyi iptal eden Saray’ın istediği kararın çıkmasını o gün engellemiştir. Bu bize bir yol göstermelidir.

Ocak ve Şubat ayında gerçekleşen yüzden fazla işçi direnişinin büyük bir çoğunluğu kazanımla sonuçlanmıştır. Bu direnişler bize bir yol göstermelidir.

Evet, her direnişimiz kazanımla sonuçlanmıyor ama hiç şüphe yok ki, direnmeden de hiçbir şey kazanılmıyor. Kazandığımız direnişler bunun kanıtıdır. Kazanamadıklarımız ise, eksiklerimizi görmek ve daha güçlü bir mücadele yürütmek için dersler çıkarttığımız deneyimlerimizdir.

Kesin olan bir şey varsa o da şudur; evimizde oturarak, olup olmayacağı bile henüz net olmayan bir seçimi, sandığı bekleyerek, hiçbir geleceğin olmadığı bu cehennem gibi hayattan kurtulamayız.

Halkın bir direnişi, mücadelesi olmadan hiçbir sandıktan özgürlük, demokrasi çıkmaz, ekonomik krizin çözüm reçetesi çıkmaz, kadın cinayetlerinin durdurulması, milyonlarcamızın geleceksizliğinin çözümü çıkmaz.

Bir çıkış ve çözüm arayanlar; Gezi’ye bakın, orada kendinizi de, çareyi de göreceksiniz, bugün gelişen işçi direnişlerine, kadın eylemlerine, üniversitelilerin kararlığına bakın, kendinizi de, çareyi de görebilirsiniz.

Biz tüm bu direnişlerin özneleriyiz. Her hakkımızı ancak mücadele ederek alanlarız.

Gerçeği kabul edelim. Kararlı, ısrarcı ve cüretli olalım. Yan yana gelelim gücümüzü büyütelim. Beklemeyelim yapalım. İnsanca ve onurlu bir yaşamı ancak direnerek, mücadele ederek kazanabiliriz. Yaşamımız ve geleceğimiz ellerimizdedir.

Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez!

KALDIRAÇ

21 Mayıs 2022

Gezi direnişlerde sürüyor… Direnmek yaşamaktır!

Özgürlüğü bir nefeste içine çektiğin günler vardır. Gözlerinin içinin güldüğü… Hiç tanımadığın insanlarla kardeşleştiğin… O günleri hafızanda hep canlı tut. O günler yol göstericidir.

Rant ve yağmanın hızlanmaya başladığı zamandı. Bir yandan şehrin tarihi, kültürel varlıkları ranta açılıyor; yeni zenginler mega projelerin ihaleleriyle besleniyor; gölgesinde dinlenebileceğimiz ağaçları olan parkları bile paraya dönüştürmek için sermaye sahipleri ve yönetenler ellerini ovuşturuyordu. Aynı anda da toplumun birçok kesimini hedefe koyan saldırılar, baskı ve yasaklar geliyordu üst üste. İktidar kendini tanrı zannediyordu. Gençlere, kadınlara, öğrencilere, işçilere, toplumun ezilen tüm kesimlerine saldırıyor, fermanlar veriyordu.

Tüm bunları mahallede, işyerinde, okulda birbirimizle konuşuyorduk. Bugün geçinemediğimizi konuştuğumuz kadar gerçekti konuştuklarımız, bugün nasıl gelen her zam karşısında öfkeleniyorsak, o gün de her rant saldırısına ve yasak kararına, halkı birbirine karşı kışkırtmayı amaçlayan her ırkçı, aşağılayıcı açıklamaya öyle öfkeleniyorduk. Birikiyordu her şey, bugün biriktiği gibi… Gezi Parkı’nı yok edip Taksim’i yağmaya açmayı hedefleyen proje için ağaçların kesilmeye başlanması bardağı taşıran son damla oldu. O bardağın içinde Gezi’yle beraber Taksim’de işçilerin coplanması vardı, Hrant Dink’in katledilmesi vardı, kadınları aşağılayan, kadına şiddeti meşrulaştıran sözler vardı, gençlerin yaşamlarının zorlaştırılması, büyüyen işsizlik, rant, yağma ve talan vardı. O gün hep beraber anladık: Bir avuç zengin vardı karşımızda iktidarla beraber. Ve bizim her şeyimize gözlerini dikmişlerdi: Gölgesinde dinlendiğimiz ağaca, emeğimizin hakkına, özgürlük isteğimize, çocuklarımızın geleceğine… Her şeyi ama her şeyi çalmak istiyorlardı bizden.

Ve o gün bir şey yaptık, bardağı taşıran o son damlayla önce Taksim’e, sonra ülkenin 80 ilindeki meydanlara aktık. Kendi kalabalığımıza biz de şaşırdık. Hiçbirimizin beklemediği kadar hızla kalabalıklaştık, milyonlardık meydanlarda. Öyle haklı, öyle öfkeliydik ki, kalabalıklaştıkça, direndikçe, birbirimize omuz verdikçe, Gezi günlerinde oraya gelen on binlerce insan olarak onurlu bir mücadelede birbirimize kenetlenmiştik. Çoluk, çocuk, genç yaşlı direndik beraber. Direnen herkesin gözleri ışıl ışıldı. En anlaşmaz görünenler kol kola girdi. Halkların birbirine karşı kuşaklar önceden yaratılmış ön yargıları kırıldı o meydanlarda. Herkes değişti. Herkes birbirini sahiplendi ve birbiriyle güçlendi. Direnişin nasıl öğretici olduğunu, nasıl büyük bir umut yeşerttiğini milyonlarca insan yaşadık Gezi’de. Ve parklara komünler kurduk. Birlikte bir yaşam nasıl olur, ne istiyoruz, nasıl kazanacağız, bunları tartıştık direniş boyunca forumlarda. Televizyonda akşam programlarını seyredenler televizyonlarını kapatıp meydanlarda kendileri konuştular direniş günlerinde. Biz o direnişte sadece Gezi Parkı’nı değil, halk olarak birlikte güç olduğumuz unutulmayacak bir deneyimi de kazandık.

Kendini her şeye muktedir zanneden iktidar, halkı küçümsemenin bedelini ağır ödedi. Hala ödüyorlar. Çünkü Gezi bir kabus gibi akıllarından hiç çıkmadı. Bu yüzden 9 yıl sonra Gezi direnişiyle hesaplaşmak, kabuslarından kurtulmak istiyorlar. Gezi davasının ve tutuklama kararlarının hiçbir meşruiyeti yoktur. Gezi bu memleketi, doğayı, kenti, emeğin hakkını, özgürlüğü savunanların, yani biz halkın direnişidir. Gezi’ye “dış güçlerin oyunu” diyenler, kendileri dış güçlerle yıllardır pazarlık masalarında oturup memleketi satıp komisyon alıyorlar. Niyetleri de bunu sürdürmek… Önlerine bir engel çıkmadan yağmayı sürdürmek istiyorlar.

Çöken ekonominin tüm faturasını bizlere yıkmak, rant ve yağmaya hız verip satılmadık bir kaldırım taşı bırakmamak için onlara boyun eğmiş bir halk lazım. Zenginliklerini arttırmak için onlara boyun eğmiş bir halk lazım. Ama biz boyun eğmiyoruz. Gezi’den bugüne saldırıların en yoğunlaştığı dönemlerde bile direniş bitmedi. İşçiler, kadınlar, öğrenciler, doğayı, yaşam alanlarını savunanlar, halklar olarak direnmeye devam ettik. Bazen daha az kişi, bazen daha çok kişi; ama direniş aralıksız sürdü.

Şimdi öfkemiz birikiyor. Çünkü yine görüyoruz: Karşımızda bir avuç zengin ve onlar adına ülkeyi yönetenler var. Yaşamlarımıza, emeğimize, geleceğimize gözlerini dikmişler. Biz fakirleştikçe onlar zenginleşiyor. Öfkemiz birikiyor. Onlar saldırdıkça bizim direnişlerimiz çoğalıyor. İşçiler her sektörde fabrika fabrika, işyeri işyeri hakları için direniyor. Birbirinin mücadelesinden öğreniyor. Kadınlar tüm saldırılara rağmen yaşamlarını ve özgürlüklerini savunmak için sokakta, direnişi büyütüyor. Öğrenciler üniversitelerde kayyum rektörlere karşı direniyor. Seslerimiz gürleşiyor. Gezi bugün direnişlerde sürüyor. İşte yönetenler de tam olarak bundan korkuyor ve uslu uslu açlığa razı olmazsak, yaşayan ölüler olmak yerine, insanca onurlu bir yaşam için mücadeleyi büyütürsek diye korkuyorlar. Bu yüzden iktidar saldırırken, burjuva muhalefet de “Aman sokağa çıkmayın, seçimi bekleyin” diyerek biz halkı sindirmeye çalışıyor.

Direnmeyen bugün ne elde eder? Geleceğinin güvencesi var mı? Yarın geçinebileceğinin, işsiz ya da evsiz kalmayacağının garantisi var mı? Bugüne kadar direnmeden kazanılan bir tane hak var mı?

Direnmek bugün yaşamanın diğer adıdır. Geleceksizlikle boğuşmak, yaşamlarımızın göz göre göre çalınmasını seyretmek istemiyorsak direnecek ve örgütleneceğiz.

Çünkü yönetenler korkmakta halkı: Biz birlikte kararlılıkla mücadele ettiğimizde kazanırız. Çünkü emeğin sahipleriyiz biz. Milyonlarcayız. Biz üretmezsek onların çarkları dönmez. Direnişin önemini onlar çok iyi biliyor bu yüzden. Bizim safımızda da bilmeyen kalmamalı. Herkese anlatmalıyız.

Kendi geleceğimiz için direnişi büyüteceğiz. Günde 10 saat çalışıp, patronun cebini doldurup yine de ay sonunu getiremeyenler, bu kez kendi yaşamlarımız için, çocuklarımızın geleceği için mücadeleye emeğimizi vereceğiz. Mahallelerde, işyerlerinde, okullarda bir araya gelip geleceğimiz için konuşacak, örgütleneceğiz.

Yakınmaya ve kurtarıcı beklemeye son!

Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır. İnsanca ve onurlu bir yaşam için Gezi’den öğrendiklerimizle mücadeleyi büyütmeye! Gezi’yi ve Gezi tutsaklarını sahiplenmeye!

Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber, ya hiçbirimiz!

17 Mayıs 2022