“Esra Mungan, Muzaffer Kaya, Kıvanç Ersoy Yalnız Değildir” sloganlarıyla başlayan eylemde, savaşı körükleyen saray iktidarının kendisine karşı çıkan tüm sesleri bastırmak istediği belirtildi. Eylemin son bulmasının ardından bir araya gelen öğrenciler, hocalarımız serbest bırakılana kadar her hafta yemekhanede ses çıkarma eylemi yapma kararı aldı. Bildiri dağıtımları ve ajitasyonlarla 2 haftadır devam eden ses çıkarma eylemlerinde, patlayan bombaların sorumlusunun içerde ve dışarda savaş diyenler olduğuna ve barış için akademisyenlerin tam da bu tabloyu engellemek için harekete geçtiğine vurgu yapılıyor. Aynı zamanda öğrenciler, akademisyenlerin tutuklanma sebebi olarak gösterilen metni okudukları bir video kolajı hazırlayarak, bu suça ortak olmayacaklarını ve tutuklanan akademisyenlerle dayanışma içinde olduklarını bir kez daha gösterdiler.
Koç öğrencilerinden hocalara e-posta
Koç Üniversiteliler Dayanışması’ndan öğrenciler, okullarında “Bu Suça Ortak Olmayacağız” diyen akademisyenlere soruşturma açılmasının ardından, üniversitelerin gerçek işlevini hatırlatmak amacıyla üniversitedeki tüm hocalara bir e-posta gönderdi.
Mailin bir kısmı,
“…Bizler bilime ve bilimin gücüne inanan öğrenciler olarak; üniversitelerde üretimin insan yaşamı, onuru ve vicdanı gözetilerek yapılması gerektiği kanaatindeyiz. Toplum için toplumla birlikte üretilmeyen bilimin, işlevinden oldukça uzaklaşmış olacağını vurgulamak istiyoruz. Mühendislik okuyup çocukları öldüren bombalar üretmek, hukuk okuyup kamu düzeni yalanıyla katliamları meşrulaştırmak ve hak arayışlarına engel olunmasına vesile olmak, psikoloji okuyup sistemin açmazlarını bireylerin rahatsızlıkları olarak göstermek ve diğer birçok meslekte bilim adı altında sermayenin çıkarlarına hizmet etmek istemiyoruz.
Dört bir yanda bombaların patladığı, doğanın talanıyla ekolojik dengelerin altüst edildiği, her gün onlarca işçi ve kadın cinayetinin yaşandığı, 62 kişinin gelirinin 3,5 milyar insanın gelirine eşit olduğu bu çılgınlıklar çağına dünyayı, farkında olarak ya da olmayarak yaptıklarımızla ya da yapmadıklarımızla, daha fazla sürükleyen bireyler değil; şimdilik içinde barınabileceğimiz yegâne yer olan yerküremizi yaşanılabilir bir yere dönüştüren insanlar olmak istiyoruz. Yaşanan tüm katliam ve acılarda her birimizin sorumluluğu olduğu gibi, bunları önlemek için yapabileceklerimiz de var. Akademisyenlerimizin imza attığı bildiri ve sonrasında gösterdikleri kararlılık bunun bir örneğidir.
Tüm bu gerekçelerin sonucu olarak imzacı hocalarımızın yanında olduğumuzu bildiriyoruz. Bilimin gerçek işlevleriyle tutarlı olan böyle tutumların artmasının üniversiteleri varoluş amaçlarına yaklaştıracağına inanıyoruz.”
Koç Üniversiteliler Dayanışması’ndan Öğrenciler
İ.Ü.’de 8 Mart
İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüs’te 8 Mart için etkinlik gerçekleştirdik. Şenlik biçiminde ördüğümüz etkinliğimiz havuzlu bahçede bildirilerimizin bulunduğu masaları açmamızla başladı. Takas pazarı, vegan-vejetaryen mutfak, keçe atölyeleri oluşturduk. Halaylar, horonlar, roman havası ile etkinliğimizi sürdürdük. Hukuk fakültesinden ‘kadınlar’ ‘yaşam’ ‘için’ ‘direniyor’ yazılı dört pankart sallandırdık. Aralarında Ekin Wan, Büşra Mete, Polen Ünlü’nün, Özgecan’ın da olduğu direnen kadınları canlandırdığımız bir mizansen gerçekleştirdik. Etkinliğimizi halaylar , horonlar ile sonlandırdık.
Komutan Chavez anıldı: “Yaşam için ölenler ölümsüzdür!”
Galatasaray Meydanı’ndagerçekleştirilen anma eyleminde, Venezuela Dayanışma Komitesi adına basın açıklaması okundu. Venezuela’da Chavez’in halklar adına elde ettiği kazanımların sürekli olarak emperyalist güçler tarafından saldırıya uğradığına dikkat çekilen açıklamada, komite olarak Chavez’in mirasına sahip çıktıkları, Anadolu halkları ile Latin Amerika halkları arasında devrimci, enternasyonel bir mücadele ağı oluşturmaya çalışıldığı belirtildi.
Basın açıklamasının ardından Nazım Hikmet’in “Saman Sarısı” adlı şiirinden bir kesit ve üç gün önce işçi cinayetinde katledilen Duran Baysal’a yazılan şiirler okundu. Şiirlerin ardından AKA-DER Müzik Topluluğu üç şarkılık bir mini konser düzenledi.
Etkinlik “Komutan Chavez Ölümsüzdür”, “El Pueblo Unido Jamas Sera Vencido”, “Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez” sloganlarıyla son buldu.
“Chavez’in bizlere bıraktığı mirasın özü Duran’ın yaşamında somutlaşmıştır”
Galatasaray Lisesi önündeki anmanın ardından Karaköy Mimarlar Odası’nda “Venezuela’da Son Gelişmeler ve Chavez’in Mirası” adlı söyleşi etkinliği düzenlendi.
Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu ve VDK’nin birlikte düzenlediği etkinlikte Barış İçin Müzik Vakfı öğrencileri mini konser düzenledi.
Ardından söz alan Venezuela Dayanışma Komitesi temsilcisi 3 Mart’ta yitirilen devrimci işçi Kaldıraç okuru Duran Baysal’ı anarak konuşmasına başladı:
“Chavez’in bizlere bıraktığı mirasın özü, Duran’ın yaşamında somutlaşmıştır. Duran Baysal ve onun yoldaşları olarak bizler, insanların burjuvaların hırsları uğruna ölmediği, emeğiyle var olduğu komünist bir dünya uğruna mücadele veriyoruz.”
Konuşmasına Venezuela’da Chavez’in ve önderlik ettiği sosyalistlerin başarılarını anlatarak devam eden temsilci, “Evet Chavez yaşıyor, Chavez bugün Venezuela’nın barriolarında, Chiapas’ın ormanlarında, Bolivya’nın madenlerinde, Rojava’nın serhıldanında, İstanbul’un kondularında yaşıyor.” diyerek Chavez’in bıraktığı devrimci mirasın tüm dünyada yürütülen mücadele ile yürütülmekte olduğunu vurguladı ve şöyle ekledi:
“Emperyalizmin kendini yenilmez ilan ettiği, ideolojik bir hegemonya oluşturduğu bir dönemde, Yoldaş Chavez’le birlikte Venezuela’dan yükselen mücadele, onların bu hegemonyasında bir çatlak oluşturdu ve ezilen dünya haklarına moral taşıdı.”
“Komutan Chavez’in öncülüğünde başlayan bu mücadele, en başından başta, ABD emperyalizmi olmak üzere tüm emperyalistlerin ve içerideki bir avuç işbirlikçinin saldırıları ile karşılaştı.”
“İşte bu saldırılara karşı, İşçi sınıfı ve ezilen halkların mücadelesinin enternasyonal bir mücadele olduğunun bilinci ile dünyanın her yerinde olduğu gibi, bu topraklarda da Venezuela halkının ve yoldaş Chavez’in mücadelesinin yalnız olmadığını göstermek, orada yürüyen mücadeleyi kendi yaşadığımız topraklarda da duyurabilmek için, 23 Kasım 2014’te Venezuela Dayanışma Komitesi’ni kurduk.”
VDK temsilcisinin ardından Venezuella İstanbul Başkonsolosu Tatiana Lucia Zapata Bracho konuştu. Venezuela’da Chavez’in açtığı sosyalizm yoluyla yaşanan gelişmeleri istatistikleriyle açıklayan başkonsolos, günümüzde Venezuela’ya uygulanan ağır emperyalist baskıları da bütün ayrıntılarıyla anlattı.
Kolombiya devletinin Venezuela’ya yönelik emperyalist müdahaledeki rolüne dikkat çeken başkonsolos, özellikle ülkedeki temel gıda maddelerinin Kolombiya devletinden giriş yapanlar tarafından ülkeden kaçırıldığı ve bu yolla halk için bir gıda sıkıntısı yaşatılması amacı güdüldüğünü söyledi.
Dünya çapında petrol fiyatlarının düşürülmesinin de yine Venezuela’ya yönelik bir amacı olduğunu belirten başkonsolos, ülkenin temel geliri olan petrol üretiminin giderek azaldığına, bunun OPEC ülkeleriyle olan görüşmeler yoluyla çözülmeye çalışıldığını aktardı.
Kaynak: direnisteyiz3.org
Hugo Chavez anma konseri yapıldı
İlk olarak Venezuela Büyükelçisi J.Reyes, ”Bugün daha eşit bir dünyanın inşasına çalışan bizler için önemli birgün, bugün Bolivarcı Devrimle bize gösterdiğiniz dayanışma için çok teşekkür ederim. Biz gerek Türkiye gerek bu coğrafyadaki tüm ülkelerin bizlerle olduğunun farkındayız. Arkadaşlarım, yoldaşlarım Hugo Chavez’in ruhu daha özgür bir dünya yaratmak için aranızda Chavez yaşıyor, kavgamızda yaşayacak.” sözleriyle seslendi.Che, Bolivar ve Chavez olağanüstü ihtişamlarıyla yaşıyorlar.
Temel Demirer “Biz Chavez’i çok sevdik. Bize ilk gençlik günlerimize hatırlattı. Tıpkı Vietnam’dakiler gibi yeniden ayaklanmamız gerektiğini bizlere gösterdi. Fidel’i, Che’yi hatta ilk şiirlerimizi hatırlattı. Metin Demirtaş’ın ‘Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara’ dizesini hatırlayalım. Bolivar da Che de ölmedi, onlara Chavez de eklendi. Şimdi onlar ölümsüzler. Onların anılarını coğrafyamızda açtığımız hendeklerde, kurduğumuz barikatlarda yaşatacağız. Selam olsun kumandana, selam olsun tüm isyancılara!” diyerek konuşmasını bitirdi.
Macaristan’da binlerce öğretmen eğitim sistemi için sokağa çıktı
Hemşire kolektifinden Mária Sándor yaptığı konuşmada hemşirelik ücretlerinin 2007 yılından bu yana gündeme alınmadığını söyledi. Sándor “bu ülke doktorların, hemşirelerin, öğretmenlerin ya da sosyal hizmet uzmanlarının çığlıklarına ne zaman kulak verecek?” diye sordu. Sándor’un konuşması sık sık kalabalık tarafından “Orban defol!”, “Biz onlara geçit vermeyeceğiz!”, “Hainler!” sloganlarıyla kesildi.
Grev komitesi, daha önce 18 olan okul yaşının yükseltilmesi, öğretmenler üzerindeki idari yükün azaltılması, öğretmenler için zorunlu çalışma saatlerinin kaldırılması, önceki işverenin değiştirilmesi ve okul yöneticileri için finansal yönetim hakları, çocuklara göre sınıf sayısı ve önceki müfredatta yapılan radikal kesintiler de dahil olmak üzere 25 maddelik talepler listesini hazırladı.
Muhalefette yer alan Sosyalist Parti ise bir basın metni yayımlayarak Cumartesi günkü gösterinin “Macaristan’ın geleceği hakkında” olduğunu söyledi ve protestoculara verdiği desteği dile getirdi.
isyandan.org
Can Alıcı Nokta: Venezuela – Ignacio Ramonet
Bunun için, hem iç hem de dış nedenler yeterince mevcut. İçerdeki düzlemde, muhalefetin oluşturduğu Demokratik Birlik Masasının (MUD-Mesa de la Unidad Democrática) 6 Aralık’ta parlamento seçimlerinde elde ettiği açık zafer ile Bolivar Devrimi’ne düşmanca bir karşıtlık besleyen güçler tarafından kontrol edilen -1999 yılından beri ilk defa- bir meclis çoğunluğu oluştu. Ama tabii ki Meclis’in içinde Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi’nin oluşturduğu Chavezci Kanat 51 milletvekili ile halen en güçlü grup (iktidara gelen MUD birden fazla gruptan oluşuyor). Bu durum, ocak ayının 5’inden sonra diyalektik ve olağanüstü çatışmanın gerçekleşeceği şeklinde bir öngörüde bulunmamızı mümkün kılıyor.
Meclisteki 2/3’lük çoğunluğun kontrolü, muhalefetin, kuşku duymadan intikam vaktinin geldiğine inanmasını sağlıyor ve Bolivar Devrimi’ni adım adım parçalayacağının hayalini kuruyor. Teorik olarak bu amaçlarını gerçekleştirmeleri mümkün. Yüksek Mahkeme’nin (Yargıtay), Anayasa Mahkemesi’nin ve -İnsan Haklarından sorumlu Ombudsman, Başsavcılık ve Sayıştayca (Contralor General de la República) oluşturan- Yurttaşgücü (Poder Ciudadano) gibi kurumların onaylaması halinde Anayasa’da bunun yolu açık (Bu üç kurumun kendisi de şu an yürütmeyi elinde bulunduran güce yakın duruyor). Ama böylesi bir onaylama büyük bir hata olurdu. MUD kendisini kandırmamalı. -Duruma yüzeysel bir bakış bile- seçmenin, onlara ne salt çoğunluğu ne de vekilliği bunun için vermediğini açıkça gösteriyor. Kurumsal çatışmalar açık ve kanlı bir hal alabilir.
Sosyolojik verilerden hareket edildiğinde geniş bir tabanın Chavezciliği bundan sonra da destekleyeceği anlaşılıyor. Bolivar Devrimi’nin desteklenip desteklenmediği hakkında yapılacak bir referandumda bütün kamuoyu araştırmaları şu çıkarımda bulunacaktır: Ciddi bir çoğunluk bu sürecin devamından yana oy kullanacaktır. Geçen 6 Aralık’ta söz konusu olan şey sadece parlamento seçimleri, milletvekilleri atamalarıydı. İstenilen ne cumhuriyetin dönüşümü ne de başkanın değiştirilmesiydi. Yurttaş, devlet yönetimini uyarmak ve protesto etmek için bir işaret vererek, durumu akıllı bir şekilde kendisi için kullandı. Birçoğu bununla muhalefete gerektiğinden daha büyük bir başarı kazandıracağını düşünemedi belki. Bu sonuç, MUD’un (gizli tutulan) amacının desteklendiği anlamına gelmiyor, tam tersine hükümete verdikleri uyarı oyuydu o.
Tabi ki bu anlaşılır bir durum. Çünkü aylardan beri halkın gündelik yaşamı çok açık bir şekilde sürekli kötüye gitti. Buna, kısmen uluslararası gerici firmalar tarafından beslenen ve desteklenen ülkeye karşı yürütülen kirli ekonomik savaş, kısmen de Maduro’nun da belirttiği gibi, bürokrasi ve yolsuzluğun kendisi yol açtı. Hem gıda hem de ev ihtiyaçları ve temizlik ürünleri, sağlık alanında gündelik ihtiyaçların karşılanmasındaki yetersizlikler, Venezuelalının yaşamında, eksikliklerle baş edebilmesi konusunda sonu gelmez bir mücadeleye dönüştü. Böylesine bir durum şu ana kadar yaşanmamıştı. Birçok kalem kabul etmese de hükümet bu felaketle mücadelede devasa güçlü çabalar içerisinde oldu. Ama tabi ki seçmen bunu yeterli görmedi ve hükümeti, olumsuz oyla bu yarım kalmış başarıyı, ona karşı esaslı bir meydan okuma olan tarafı seçerek cezalandırdı.
Bu, Chavezcilik için de elverişsiz bir durum olan 6 Aralık seçim sonuçlarının esas nedeni. Şu ana kadar çözülmemiş, sürüp giden birbirinden farklı, örneğin enflasyon, asayişin sağlanmaması, Bolivarcı Devrim’in imajını kirleten rüşvet gibi problemleri birleştirdiğimizde, hükümete karşı vahim bir tavra varan genel bir memnuniyetsizlik resmini tamamlayabiliriz. Daha önce saptadığımız gibi, muhalefet kendi zamanlarının, neoliberalizmi yeniden kurmanın zamanının geldiğini düşünüyor. Seçim kampanyası boyunca tedbirli davranıp programını gizli tutmayı başardıktan sonra, şimdi niyetlerini bağırarak beyan etmekten çekinmiyorlar: Özelleştirmeyi hızlandırmak, kamu hizmetlerinde kısıtlamaya gitmek, iş güvencesini kaldırmak, sosyal kazanımları tasfiye etmek ve uluslararası antlaşmaları feshetmek. Böyle bir provokasyon karşısında (Chavezciliğin sosyolojik olarak çoğunluğu oluşturduğunu hatırlayalım), başkan Maduro halkı uyararak, yapısal olarak nasıl bir işleve sahip olacağı henüz kesinleşmese de, toplumun temsili ve istişare organı olarak işleyebilecek, ulusal meclise paralel komünal bir parlamentonun kuruluşunun hızlandırılacağını açıkladı. Her şey çatışmanın geleceğini işaret ediyor. Venezuela toplumu geçen 16 yılın gösterdiği gibi, çok derin bir şekilde demokratik ve pasifist. Fakat şimdi birinin yürütme diğerinin ise yasama gücünü elinde bulundurduğu, iki büyük politik gücün, Chavezcilik ve sağın kozlarını paylaşacağı bir durumun öncesinde bulunuyoruz. Kitlesel gösterilere ve sokağın gücüne tekrardan başvurma çabası çok büyük boyutlara varabilir. Beraberinde getireceği tehlike ise kitlelerin karşı karşıya gelmesi ve şiddet. Bu iç savaş senaryosu seçmen çoğunluğun isteği değil, onların mesajı apaçık hükümet ve muhalefet arasında net bir öneri ile birlikte diyalog için yapılmış bir çağrı: Ülkenin problemlerini çözülebilmesi için her iki gücün anlaşması gerekiyor.
Yukarıda da belirtildiği gibi Venezuela’da 2016 yılında harici sebeplerden dolayı çatışma potansiyeli hayli yüksek. Çünkü bu yıl, dünya ticareti açısından son iki on yıllık sürecin en kötü yılı olmaya aday. En temelinden üç sebepten dolayı: Hammadde ve petrol fiyatlarındaki düşüş, Çin’in büyüme krizi ve Amerikan dolarının değerini arttırma politikası. Petrol fiyatlarının Venezuela’nın ekonomik yaşamı üzerindeki belirleyici etkiyi vurgulamak lüzumsuz. Ülkenin döviz girdisinin %90’ı siyah altının ihracatına dayanıyor. 18 ayın içinde varil başına petrol fiyatları 115 ABD dolarından 30 dolara geriledi ve yıl içerisinde 20 dolara kadar düşmesi imkansız değil. Petrol üreticilerinden herhangi bir ülke için (Angola, Cezayir, Meksika vb.) bu durum esasında bir felaketi ifade ediyor. Petrolden elde ettiği gelirin esas kısmını toplumsal politikalara harcayan Venezuela için (belirli bir oranda Bolivya ve Ekvator için de) bunun anlamı büyük bir yıkım. Venezuela’nın durumunda Bolivarcı Devrim’in istikrarı açısından böylesi bir şey ölümcül bir tehdit ile eşdeğerde. İkinci bir harici parametre Çin. Bu ülke ilerleme ve büyüme modelinde bir değişikliğe gitti. Hizmet sektöründeki gelişme ve yaşam standartlarının yükselmesinin yol açtığı, tehlikeli boyutlara varan kirliliğin tehdit ettiği 1,5 milyar tüketiciye sahip ülke, ekonomisini artık iç pazara göre düzenliyor. Yüzde 10-12 ye varan gelişme oranını % 6-7’ye indirdi. Sonuç: Hammadde (maden ve tarımsal) ithalatı geriledi ve fiyatlar düştü. Bu durum hammadde ihraç eden Latin Amerikalı ülkeleri (Peru, Şili), Soya (Arjantin, Brezilya) doğrudan vurdu. Son iki ülkenin şimdi yaşadığı politik kriz bu durumdan bağımsız değil ve durum, Latin Amerika ülkelerinin ortak pazarı olan Mercosur üzerinden Brezilya ve Buenos Aires ile güçlü ilişkileri olan Venezuela’yı da dolaylı etkiledi. Sonuncu etki ise ABD doları. Geçtiğimiz 16 Aralıkta ABD Federal Bankası 9 yıldan sonra ilk kez faiz oranlarının %0,25 oranında yükseltilmesi kararını aldı. ABD doları global düzeyde daha kârlı oldu ve girişimcilerin, krizin ortaya çıktığı 2008 yılından bu yana yoğun olarak sermayelerini yatırdıkları gelişmekte olan ülkelerden tekrar geri çekmeleri ve Kuzey Amerika’ya yönlendirmeleri için cesaretlendirdi. Sonuç: Gelişmekte olan ülkelerin (Brezilya, Kolombiya, Şili) para birimlerinin değeri düştü, ABD dolarının değer kazanması ve sermayenin kaçışı ise değer kaybını iki katına çıkardı. İthal edilen tüm ürünlerin her gün daha da pahalılaşması ise hep devam ediyor.
Böylesine bir Latin Amerika ve uluslararası bağlam 2016 yılında Venezuela ekonomisi için elverişsiz şartları iyice belirli kılıyor. Ve bu, ülke problemlerinin bir an önce çözülmesi beklentisine çok büyük değer atfedilmesini getiriyor. 14 Nisan 2013 yılındaki seçimleri kazandığından beri Başkan Maduro muhalefetin ve özel sektörün ulusal diyaloğu kabul etmeleri için defalarca çağrılarda bulundu. Arka planda eli kulağında bekleyen huzursuzluk, MUD’un bu çağrıya yapıcı ve sorumlu bir tarzda karşılık vermesi açışından önem teşkil ediyor. Venezuela aslında bunu çoktan hak etmişti.
Kaynak: direnisteyiz3.org
Peru’da suyun özelleştirilmesine karşı protesto
Lima’da bulunan kamu kurumu SEDAPAL’in özelleştirilmesini engellemek için Peru devleti su otoritesi tarafından yürüyüş düzenlendi.
Demokratik kitle örgütleri, gençlik grupları ve SEDEPAL çalışanları kamu kurumunun özel şirkete satılmasını protesto etmek için başkent Lima’da yürüdüler.
Perşembe günü, SEDAPAL genel sekreteri Luisa Eyzaguirre,”Biz Peruluların sıhhi koşulları ile su hakkını savunmak ve özel şirketlere suyumuzu satmak isteyen Merkez Hükümete hayır demek için sokaklardayız,” dedi.
Latin amerika haberlerinde direnişteyiz, telesur ve isyandan.org’dan yararlanılmıştır.
Meksika’da, Silahlı Halkın Devrimci Ordusu kuruldu
Seçim aldatmacasından ve hukuktan adalet beklemenin hiçbir sorunlarını çözmediğini düşünen yoksul halk silahlanmaktan başka bir yolun kalmadığını düşünüyor. Halkın silahlanmasına, hala sosyal adaletsizliğin hüküm sürdüğü yoksul insanların ülkesi olan Meksika’da zenginlerden korkulması, kadınların ve öğrencilerin öldürülmesi yada kaybedilmesi koşulları neden olmuştur.
Örgütlenmeye ilişkin belgeleri ve fotoğrafları sosyal ağlar üzerinden yayınlayarak varlıklarını kamuoyuna duyurdular.
Gerillalar “devrimci şiddetin devletin şiddetine bir tepki olduğunu, hiç kimsenin gerillaları satın alamayacağını, halkı savunmak için mücadeleye devam edeceklerini” kamuoyuna ilan ettiler.