Mersin Entegre Hastanesi projesinde yüklenici firma olan DİA Holding’in, DEC Mühendislik bünyesinde çalışan inşaat işçileri ücretleri ödenmediği için 2 Şubat’ta direnişe başladı. İnşaat İş Sendikası üyesi işçiler süren görüşmeler neticesinde direnişteki arkadaşlarının ücretlerinin büyük bir kısmının ödenmesi üzerine direnişi sonlandırdı.
İşçiler direnişlerinin kazanımla sonuçlanmasının ardından bir açıklama yaparak; “Her şantiyede karşılaştığımız ücretlerin gasp edilmesi ve aylarca ödenmemesi durumuna karşı biz inşaat işçileri olarak birlikte olmanın, örgütlü hareket etmenin ne kadar etkili olduğunu burada bir kez daha gördük. Taşeron sistemi içerisinde yok sayılan, muhatap dahi alınmayan inşaat işçileri olarak patronlara karşı örgütlü gücümüzü göstermiş olduk” dedi.
16.Şubat.2016
Direnişteki inşaat işçileri kazandı
AKA-DER Şubeleri ve İzmir Kaldıraç bürosuna devlet saldırıları
Korkmuyoruz, susmuyoruz, boyun eğmiyoruz!
Tehditleriniz bizi yıldıramayacak!
Bugün devlet tecavüzcü çeteleriyle, polisiyle, medyasıyla, askeriyle, savcısıyla, basınıyla, diyanet işleriyle, bürokrasisiyle tüm halklara azgınca saldırıyor. Köşeye sıkışmış, saldırmak dışında hiçbir çıkış noktası kalmayan devlet öldürdükçe biz insanca yaşamak için mücadele edenleri bitirebileceklerini sanıyorlar. Kürt illerinde sokağa çıkma yasakları ilan edip keskin nişancılarla küçücük çocukları katletmeleri, cenazelere işkence etmeleri, kadınların cesetlerini çırılçıplak soyarak teşhir etmeleri köşeye sıkışmışlıklarının göstergesidir.
Anadolu’da barış isteyen, onurlu bir yaşamı savunan insanların üstlerine bombalar yağdırmaları, en küçük hak arama eylemine vahşice saldırmaları, devrimcileri evlerinde katletmeleri başka yollarının kalmadığının göstergesidir.Başka yolları kalmamıştır. Başka bildikleri de yol yoktur. Soykırımların, katliamların, halkların kanı üzerine kurudukları bu çürümüş sistemi, bu ablukayı dağıtacak gücün biz halklarda, emekçilerde, öğrencilerde olduğunu çok iyi biliyorlar. Bunu bildikleri için bugün “barış, adalet, özgürlük” diyen herkese saldırıyorlar. Devrimcilerin bürolarına baskın yapıp notlar bırakıyorlar, tehdit mektupları gönderiyorlar, arkadan sinsi sinsi devrimcileri takip ediyorlar. Çünkü karşı karşıya gelme cesaretleri yoktur. Ancak arkadan vurmasını, gizli gizli not bırakmasını bilirler.Geçtiğimiz günlerde Kaldıraç dergisi İzmir Bürosuna baskın düzenleyerek JÖH imzalı “vur ha vur indiriyorlar” yazılı not bırakmaları ve kütüphanedeki kitapları devirmeleri korkularının göstergesidir. Halkların ortak mücadelesinden korkanlar bununla da kalmamış 13 Şubat Cumartesi günü İzmir’den İstanbul’a AKA-DER Genel Kuruluna giden AKA-DER Alsancak Şube Delegasyonu ve Kaldıraç okurlarını yol boyunca taciz ve takip etmiştir. Devlet sistematik bir şekilde yoldaşlarımıza taciz ve tehdit etmektedir.İzmir’den sonra 16 Şubat Salı günü AKA-DER Kadıköy şubemize de bir tehdit mektubu göndermiştir. “Servet Acıöz” isimli bir şahısın gönderdiği mektup postane görevlisi tarafından şubeye bırakılmıştır. Mektubun içinden 19 Ocak 2016 tarihinde AKA-DER’in yazdığı “Hrant’la Ermeni, Tahir Elçi’yle Kürdüz” başlıklı bildir, bir tane gazete küpürü ve A-4 kağıda yazılı bir not çıkmıştır.
A-4 kağıda yazılan not şu şekildedir:
“ANADOLU KÜLTÜR VE ARAŞTIRMA DERNEĞİNE
Ekte ibraz ettiğim yazınız (el ilanı)’ da Hrant ile Ermeni, Tahir Elçi ile Kürdüz dediğiniz anlaşılmaktadır. Aşağıdaki yazımı dikkatlice okuyıp vicdanınızı ve insanlığınızı tekrar sorgulayınız.
1) PKK yıllardır askerimizi, yaşlılarımızı ve bebekleri acımadan Kürt Türk ayrımı yapmadan katletti bunun taşeronu İsrail, İngiltere, ABD ve 1959’ dan beri kıyısında yalvardığımız Avrupa Birliğidir.
2) 1993 senesinde terhisten dönen 33 askerimiz PKK otobüsten indirip hepsini öldürdü. O zaman niçin hepiniz Türk askeriyiz demediniz ?
3) C.H.P de milletvekili olan Sezgin Tanrıkulu P.K.Klı A. Öcalanın Avukatlığını yapıyor. Bu Adama nasıl inanırsınız? (hain değilmi?)
4) Türk Kanı Kirlidir/ Pistir diyen Hrant Dink hakkında söyleyeceğim —- Hem Türkiyede yaşayıp Bu Vatanın ekmeğini yazacaksın hem hainlik yapacaksın Bunu niye yazmıyorsun ?
5) Hrant ve Tahir vatan hainlerinizdi
6) Yıllardır P.k.k zarar Verdi, hainlik yaptı, Kendileri Bunların Ne türk, veya kürt oldukları Belli değil.
7) Ermeni Asala örgütü yıllardır Diplomatlarımızı Katletti Bunu Niye yazmıyorsunuz?
8) Alçaklık, hainlik, ikiyüzlülük, Puştluk Sadece ve Sadece P.KK ve buna destek Veren H.DP, CHP ve bunlara desteklerinde yardımını Esirgemeyen ANADOLU KÜLTÜR VE ARAŞTIRMA DERNEĞİ ve üyeleridir.
20 OCAK 2016
Şişli-İSTANBUL
* Kemal Kılıçdaroğlunun Amcasının oğlu Mustafa Karabulut P.k.k’nın Almanya Temsilcisidir
*Aklınıza Başınıza Toplayın, Manukyanın Çocuklarısınız”
Mektuptan çıkan gazete küpüründeki not ise şu şekilde:
“1 Yılda 7 Kez Aynı Suçu İşledi” başlıklı gazete küpürünün hemen altında yazan “Adana’da, kendisini polis olarak tanıtıp yaşlıları dolandıran bir kişinin bir yıl içinde aynı suçtan yedi kez yakalandığı ortaya çıktı.” spotuyla verilen haberin kenarına ok çıkarak; “SİZ BUSUNUZ” yazılı bir not, haberin en altında ise; “BİRİNCİSİNDE YAKALANIP ELLERİ KESİLSEYDİ TEKERRÜR ETMEZDİ (TARİHTEN DERS ALINMALI)’’ yazılı bir not düşülmüş.
—–
Ne yapmaya çalıştıklarının farkındayız. Tehdit mesajlarıyla, baskılarla, tacizlerle örgütlü irademizi teslim alabileceklerini, korkularını bize bulaştırabileceklerini sanıyorlar. Yoldaşlarımıza yapılan baskıyı, devletin tarihinden biliyoruz ve hiçbir zaman boyun eğmedik, eğmeyeceğiz. 97’de işkencede katlettiklerinde Komutanımız Bekir; Burhan’ımız boyun eğmedi. Ajanlık teklif ettiklerinde Serkan’ımız insan olmanın çığlığı oldu. Geçen 2 sene içerisinde yoldaşlarımız defalarca tehdit edildi, kaçırıldı; hatta Kadıköy’ün ortasında polisler iki yoldaşımızın kafasına silah dayadı. Boyun eğmedik, eğmeyeceğiz.
Biz halkların kardeşliğinin simgesi olan Hrant’ın, Tahir’in, Gezi’de, Ankara’da, Suruç’ta yitirdiğimiz yoldaşlarımızın, Kürdistan’da eli kanlı çeteleriyle katledilen canlarımızın hesabını sormadan hiçbir yere gitmiyoruz, gitmeyeceğiz.
Tehditlerinizden, eli kanlı çetelerinizden, mafyanızdan, polisinizden, ordunuzdan korkmuyoruz. Yükselen halkların ortak mücadelesini teslim alamayacaksınız. Biz kazanacağız.
Susmuyoruz, sinmiyoruz, boyun eğmiyoruz!
Yaşasın Halkların Ortak Mücadelesi!
AKA-DER
Yapılan saldırılara ilişkin İzmir Kaldıraç Temsilciliğinin açıklaması şu şekildedir:
Kaldıraç Bürosuna JÖH imzalı Cizre tehditi.
İzmir Alsancak’ta olan büromuza 12 Şubat günü, T.C devletinin çete örgütlenmesi olan JÖH tehdit kağıdı bırakmıştır. Gezi direnişi ile birlikte ayyuka çıkan çete örgütleri bugün saldırılarına devam ediyor. Cizre, Silvan, Sur, Nusaybin ve Silopi başta olmak üzere bu çeteleri halkların üzerine toplu katliamlar için salanlar, İzmir’de de savaşa karşı direnen halkları selamlayan bizleri tehdit etme girişiminde bulunmaktadırlar. Bizler nasıl ki bugüne kadar tüm saldırılara karşı dimdik inancımızla durduysak bundan sonrada tıpkı hendeğin arkasında tüm direnciyle direnen halklar gibi ve çetelere karşı boyun eğmemiş Ali Ismail, Hasan Ferit gibi saldırılar karşısında olacağız. Yapılan tehditler bu devletin ne kadar savunmasız ve aciz duruma düştüğünü birkez daha gösterdi. Korkuları, bugün saldırı olarak karşımıza çıkıyor. Nasıl ki geçen ay yaşadığımız saldırıya karşı devrimci dayanışmayı yukselttiysek bu saldırıya karşı da örgütlenerek cevap vereceğiz. Suriye’de çetelere silah depolayanlar, Anadolu’da ve Kürdistan’da halklara, devrimcilere ve emekçilere savaş açanlar bilmelidir ki kan üzerinden yükselen günlerinizin sonu yakındır. Dünyayı ellerinde doğuran emekten, halklardan yana olan bizler kazanacağız.
Korkmuyoruz.
Biz kazanacağız.
Kaldıraç İzmir Temsilciliği
Gazi AKA-DER Şubesi de saldırılara ilişkin açıklama yayınladı.
Halk Düşmanları Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak
Kürdistan’daki devletin yaptığı katliamlara karşı mahallemizde yapılan Kürt halkıyla dayanışma eylemlerini bahane göstererek, mahallemizi abluka altına alan, cemevlerimize saldıran, halka kurşun sıkan devlet, gençlerimizi yaralamıştır.Katil devlet 20 Şubat günü yaşanan çatışmalar esnasında, GAZİ AKA-DER şubeyi yeniden hedef almış derneğe 3 el kurşun sıkmıştır. Mahallemizde, ibadethanemize, devrimcilere, derneklerimize saldıran devlete karşı cevabımızı sokakta vermeye devam edeceğiz. Gazi sokakları onurlu, yiğit Gazi halkınındır, devrimcilerindir. Mahallemizi katillere, halk düşmanlarına teslim etmeyeceğiz. Bu ablukayı dağıtmanın yolu tekrar tekrar sokağa çıkmak ve örgütlenerek direnişi büyümektir.
Baskılar bizi yıldıramaz !
Katil devlet hesap verecek!
Gazi AKA-DER Şube
Yapılan saldırılara karşı İzmir Kaldıraç Bürosuna çok sayıda devrimci kurum ziyarete gelerek dayanışma gösterdi. Kaldıraç’ın da bileşeni olduğu İzmir Barış Bloku, Kaldıraç Dergisi İzmir temsilciliğine yönelik yapılan tehdit ve saldırılara karşı “Bileşenlerimizin yanındayız.’’ diyerek bir basın toplantısı gerçekleştirdi.
YÖK, polis, medya! Bu abluka dağıtılacak!
Özellikle son iki yıldır Anadolu’daki birçok üniversitede devlet, sistematik bir şekilde önce çetelerini devrimci öğrencilerin üzerine saldırtmakta, ardından okullara polis sokarak yıllardır mücadele edilerek kazanılmış kimlik göstermeme, üst aratmama, afiş asma gibi hakları elimizden almaya çalışmaktadır. Ege Üniversitesi’nin girişine koydukları hapishaneyi andıran kafes turnikeler, DTCF başta olmak üzere birçok okulda uygulanan soruşturma ve uzaklaştırma terörü, Eskişehir ve İstanbul’daki birçok üniversiteye öğrencilerin afiş astıkları, şiir okudukları, stand açtıkları bahaneleriyle sokulan polisler bu uygulamalardan sadece birkaçı. Bugün ise anlaşılmıştır ki Cebeci’ye polisiyle giremeyen devlet çareyi, okulunu savunan ve polisleri içeriye sokmayan öğrencileri “ben giremiyorsam siz de giremezsiniz” diyerek gözaltına almakta bulmuştur.
Bir yanda Kürdistan coğrafyasındaki sokağa çıkma yasakları, kolluk kuvvetleri ve içerisinde örgütlenen JÖH, PÖH gibi katliam çeteleri eliyle öldürülen ve cenazelerine işkence yapılan insanlar, barış istediği için soruşturma açılan, atılan, gözaltına alınan akademisyenler, tutuklamalar, gözaltılar, evlerinde infaz edilen devrimciler, basın açıklamasında öldürülen Tahir Elçi, müebbetle yargılanan Can Dündar, Ayşe öğretmen, şehirlerde patlayan bombalar, her geçen gün artan kadın cinayetleri, her gün şiddetlenen ekonomik kriz, savaş çığırtkanlığı yapan savaş medyası ve daha nicesi.
Bir yanda ise bunca baskıya, şiddete boyun eğmeyen, mahalle mahalle direnmeye devam eden Kürt halkı, barış için bir araya gelen akademisyenler, öğrenciler, sanatçılar, ekolojistler, avukatlar…, birçok fabrikada artarak devam eden işçi direnişleri ve toplumun her kesiminde artan barış ve özgürlük istemi.
Kürt halkına, devrimcilere, emekçilere, kadınlara, akademisyenlere, toplumun her kesimine karşı topyekun bir savaşa başlatan T.C devleti, varlığını sürdürebilmek için sistematik şiddet uygulamaktan başka yapacak bir şeyi kalmadığının farkındadır. Bu çürümüşlüğü devam ettiremeyeceklerini bildikleri için insanca yaşamak, özgürce yaşamak isteyen, insanlıktan, emekten yana onlara bizlere her gün daha fazla saldırıyorlar.
Özgür düşüncenin, bilimin örgütlendiği yerler olan üniversitelere, halkın önünü açan, direnme umudu veren öğrenci gençliğe bunca saldırmaları ve bizi susturmaya, sindirmeye çalışmaları bundandır.
Bu baskı ve şiddet ortamından kurtulmanın, üniversitelerimizi özgürleştirmenin tek yolu ise akademisyenler, işçiler, öğrenciler olarak bu saldırılara karşı topyekun direnmek ve örgütlü hareket etmektir. YÖK’üyle, polisiyle, ÖGBsiyle, saraya bağlı hareket eden rektörleriyle, medyasıyla oluşturdukları bu ablukayı parçalamak ancak birarada durmakla mümkün olacaktır.
Sana ders veren hocana, yanında oturan arkadaşına saldırırlarken, gününün önemli bir kısmını geçirdiğin okulunu çevik polisle ve TOMAlarla abluka altına alırlarken kafanı çevirme, dersimi geçer mezun olurum diye düşünme! Derslerini geçmek, iyi notlarla mezun olmak sana daha iyi bir gelecek sağlamayacak, seni daha onurlu bir insan yapmayacak. Onuruna sahip çık, çevrendekileri gör, duy, ses ver, direnenlere omuz ver. Tarihini hatırla. Bizler, oturduğun sıralarda oturmuş olan Mahir’in, Sinan’ın, Deniz’in yoldaşlarıyız. Tarihine, okuluna, insanlığa, bilime, hayata, emeğe sahip çık!
Susma, sinme, boyun eğme! Saf tut, diren!
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!
Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek!
Kaldıraç okurları
Bilkent yemekhane günlüğü; Ne Yaptık, Nasıl Yapmalıydık?
Bu dönem başlarken ise okulun açılmasından birkaç gün önce okul yönetimi, fix menu fiyatlarının bu sefer de 4.10’a yükseldiğini duyurdu. Verdiği bursta bir artış yapmayan ve çoğu ders materyali için bizden yüklü miktarda parayı gözden çıkarmamızı bekleyen Bilkent’in verdiği burs miktarıyla lüks harcama yapmadan dahi geçinmekte zorlanan birçok burslu ve değişim öğrencisi mevcut. Artışın açıklanmasıyla beraber okul öğrencilerinin Facebook duyuru sayfası olan Bilkent Duyuru’da başlayan tartışmaların ardından kısa bir süre içerisinde biri internet imza kampanyası diğeri boykot olmak üzere iki tane eylem başlattık ve belki de okul tarihinde bir ilk olarak Bilkent Üniversitesi döneme eylemle açılmış oldu. Son yıllarda yapılan eylemlerin aksine sol örgütlerin değil, birkaç arkadaşımızın bireysel olarak başlattıkları yemekhane boykotu ve yemek paylaşma eylemi başlayışı itibari ile oldukça umut vericiydi. 5 gün devam ettirebildiğimiz boykot, kitleselleşememe, sonunda kalıcı bir örgütlenme kuramama gibi sorunlarla bitirilmek zorunda kalınsa da içerisinde birçok farklı eylem türünü barındırması, Gezi direnişinden öğrenilen birçok deneyimin bu eylemde de kendini göstermesi ve kolektif bir şekilde örgütlenmesi itibariyle birçok olumlu ve olumsuz deneyim edinmemize olanak sağladı. Gün gün tutmaya çalıştığımız gün raporlarını paylaşıp ne yaptığımızı, ne yapmamız gerektiğini tartışacağız. Bu gibi deneyim paylaşımları ve eylem değerlendirmelerinin daha sık paylaşılması gerektiğini ve sonraki eylemlerde ön açıcı Yemekhanenin içerisindeki piyanonun başında eylem boyunca artıp azalmakla birlikte yaklaşık 80-90 kişi evden getirdiğimiz yemeklerle toplandık. Eylemden önce el birliğiyle hazırlanan mizahi dövizler piyano çevresine asıldı, yine mizahi bir dille yazdığımız boykota çağrı metni yemekhaneden yiyen arkadaşlara dağıtıldı. Evden getiremeyen arkadaşların da yiyebilmesi için toplanan paralarla alınan malzemelerle hep beraber sandviçler hazırladık. Kolektif bir ruhun hakim olduğu eylemde herkes işin bir ucundan tutmaya çalıştı. Yemeklerimizi yerken konservatuar bölümünden bir arkadaşımız piyano çaldı, hep birlikte şarkılar söyledik. Söz alan bir arkadaş boykota katılmayanlara eylemimizin devam edeceğini ve herkesi katılmaya davet ettiğimizi anlatan kısa bir konuşma yaptı. Üniversite yönetimiyle görüşecek bir heyet oluşturulması için boykota katılan herkese çağrı yapıldı ve 5 kişilik bir heyet oluşturuldu. Sonraki gün de sandviç yapabilmek için bir komün bütçe oluşturuldu ve katkı yapmak isteyenlerden bağış usülü para toplandı. Piyano eşliğinde Çav Bella söyleyerek bitirdiğimiz eylemimizde bu marşın fazla siyasi olduğunu ve eylemi amacından saptırdığını söyleyerek ayrılan birkaç arkadaşsa eylemin nahoş fakat Bilkent öğrenci tipolojisini bize anlatan bir ayrıntı olarak aklımızda kaldı.İkinci gün katlımın arttığı (yaklaşık 150 kişi) ve organizasyonun bir miktar daha oturduğu bir boykot geçirdik. Eylemin örgütlenmesine okuldaki sol kurumlar olarak dahil olmamızın etkisi kendisini gösterdi. Oluşan kolektif ruhun ve belirli talepler çevresinde bu kadar insanın bir araya gelmesinin, ardı ardına yaşanan katliamlar, baskı ve şiddet ortamının devamlı arttığı bugünlerde herkese iyi geldiğini ve Gezi dönemini hatırlattığını yapılan sohbetlerden ve gülen yüzlerden görmek mümkündü. Hazırladığımız yemekler bir önceki gün gibi el birliğiyle dağıtıldı, piyano ve şarkılar eşliğinde yenildi, diğer arkadaşlara çağrı yapıldı ve bir sonraki gün için tekrar bir bütçe oluşturuldu. Bu arada rektörlükle görüşecek arkadaşların sunması için belirli talepler oluşturuldu ve eylemin ardından heyet rektörlükle görüşmeye gitti. Talepler şu şekilde:
1. Fix menünün 3 TL. olsun.
2. Yemek menüsü belirlenen komitede öğrencileri temsilen de bir veya birden çok kişinin
3. Toplu/tekli alım tarifesi aynı olsun.
4. Seçmeli menü, 2 fix menü (6 TL.) olsun.
5. Vejetaryen menünün hazırlanmasında daha fazla hassasiyet ve çeşitlilik gösterilsin.
Seçilen heyet olarak bu taleplerin olduğu bir dilekçe verdik ve rektör yardımcısıyla görüştük. Ancak görüşme sırasında okul yönetimi adına konuşan rektör yardımcısı Kürşat Aydoğdu, taleplerimizi ciddiye almayan bir tavır sergileyerek yemek veren şirketin (Bilintur) de bağlı olduğu Bilkent Holding’in tarafında olduğunu açıkça belli etti. Rektör yardımcısının “Paranız yoksa sigara içmeyin, yemek yiyin”, “sizin amacınız yemek fiyatları değil olay çıkarmaya çalışıyorsunuz” gibi cümlelerle kolektifin aklı ve iradesiyle açıkça dalga geçmesi ve yemek fiyatlarını kesinlikle indirmeyeceklerini, çok ısrar ediyorsak işçileri işten çıkararak fiyatlarını düşürebileceklerini söyleyerek bizi tehdit etmesi, okul yönetiminin okulu bir üniversiteden ziyade ticarethane, bizleri ise okulun iradesi değil müşterileri olarak gördüğünün açık bir itirafı olmuş oldu. Heyet başta olmak üzere organizasyon ekibindeki birçok kişinin motivasyonunu bozan bu görüşmenin daha geniş bir kesime duyurulması ve yönetimin sergilediği tavrın teşhir edilmesi için görüşmenin ardından temsil heyeti bir metin kaleme aldı.Bu görüşmeden itibaren 3 gün daha (sönümlenerek) devam eden boykot, üçüncü gün bütçeden hazırlanan pilav-tavuk dağıtımıyla sayı ve coşku azalarak ancak biçim olarak aynı şekilde devam etti. Ardından gelen haftasonu, ilk gün oluşturulan yaklaşık 30 kişilik gönüllü ekip içerisinde, rektörlükle yapılan görüşmeden sonra azalan coşku ve kitlesellikten kaynaklı yoğun tartışmalarla geçti. Bu boykotun sönümlenmesine izin vermeden kazanımla çıkılması gerekliliğinde ortaklaşıldı ve eylemin kitleselleştirilmeden kazanım elde edilemeyeceği noktasında uzlaşıldı. Bu noktada eylemin biçiminin değiştirilmesi gerektiğine ilişkin bir tartışma başladı. Boykotun benzer şekilde siyasi bir eylemden uzak, daha etkinlikli şekilde geçmesi gerektiği ve görünürlüğün arttırılması açısından yemekhane önünde toplanılarak ve ses çıkarma eylemi yapılarak boykotun devam ettirilmesi gerektiği şeklinde iki farklı görüş ortaya çıktı. Organizasyon ekibi içerisinde bir ortaklaşma sağlanılamaması üzerine Facebook’taki etkinlik sayfasında bir anket yapıldı ve büyük bir çoğunluğun yemekhane önünde toplanılmasına ilişkin oy kullanması üzerine eylem yemekhane önüne taşındı. Pazartesi de bu şekilde devam eden eylemde kayda değer bir ilerleme sağlanamayınca Salı günü boykot foruma evriltildi ve bundan sonra ne yapmamız gerektiğine ilişkin yaklaşık 30 kişi ile bir forum aldık. Farklı eylem biçimlerinin tartışıldığı bu forumda ortaklaşılan konu yine kazanım oldu ve fiyatları düşüremiyorsak bile ucuza yemek yiyebileceğimi ve eksikliğini hissettiğimiz bir ortak alan yaratmak amacıyla alternatif kantin oluşturma fikri kabul edildi. Bunun için yönetimle görüşülmesi ancak görüşmeye gitmeden önce elden toplanılan dilekçelerin yaygınlaştırılması ve yönetime böyle bir talep olduğuna ilişkin elimizde somut bir veri olması gerektiğine karar verildi. Sonraki süreçte ise dilekçe toplanmasının düzgün yürütülememesi, özellikle örgütlü arkadaşlarda azalan istek gibi sebeplerden kaynaklı yönetimle görüşme yapılamadı ve kazanımsız şekilde eylem sönümlendi.
Eylemden Çıkardığımız Sonuçlar:
1) Bilkent’te uzun süreden beri ilk defa örgütlü ve örgütsüz insanlar kolektif bir biçimde çalışma yürütme iradesini gösterdi ancak örgütlüler olarak örgütten kazandığımız yönetme ve eylem örgütleme deneyimlerimizi bu süreçte etkili olarak kullanamadık. Boykot süresince eylemin hem siyasi olarak hem iş yükü olarak ağırlığının üzerimize kalması, konuyu örgütlemek isteyen diğer arkadaşlarla iş bölümü yapamayışımız enerjimizin çabuk tükenmesine yol açtı. Halbuki oluşan gönüllü ekiple daha düzgün bir iş bölümü yapılmış olsa hem bu ekip bir komiteye evriltilebilirdi hem de işin tüm yükünü alan bu birkaç kişi boykot süresince bu kadar çabuk yorulup enerjilerini tüketmezdi.
2) Çeşitli kurumlarda örgütlü insanlar olarak moral/motivasyonumuzun bu kadar hızlı dağılıyor oluşu moral değerlerimizi ideolojimizden ziyade anda gelişen olaylardan ve insanların tepkilerinden aldığımızı gösteriyor. Bu da demek oluyor ki okulumuzdaki örgüt kadroları önlerine koydukları amaçları gerçekleştirme yolunda giderken koşulları değiştiren değil koşullar etrafında değişen bir konumda duruyor. Özellikle bu dönem gibi saldırıların yoğun olduğu zamanlarda devrimci kadrolar olarak önaçıcı rol oynamalı, kitlenin moral olarak düştüğü yerlerde çıkış noktaları bulmalı, bizden güç alarak birlik olduğumuzda başarabileceğimizi görmelerini sağlamalıyız.
3) Kısa bir süre içerisinde sabırsızlık gösterilerek devamlı değiştirilen eylem biçimleri eylemin süreklileşmesine ve bir biçime oturmasına engel oldu. Bir iki günde hızlı değişiklikler beklememeli, yereli genelden bağımsız düşünmeden, irili ufaklı eylem biçimlerinin süreklileştiği takdirde kitleselleşebileceği gerçeğini atlamamalıydık. ( Bu konu eylem süresince tartışılmış olsa da eylemi örgütleyen toplama kabul ettirilemedi.)
4) Yereldeki özgün koşullardan kaynaklı Vatan Partisi’nin gençlik örgütlenmesi olan TGB ile eylem birlikteliğini kabul ettik ancak tarihteki pratiklerini bildiğimiz bu ekip yine bizi şaşırtmayarak Aydınlık gazetesinde eylemin haberini “TGB öncülüğünde gerçekleşen yemekhane boykotu” şeklinde yaptı. Daha sonrasında özür dilense de birçok kurumun ve örgütsüz arkadaşın kolektif biçimde gerçekleştirdiği eylemle ilgili böyle bir haber yapılması basit bir yanlışlık değil, kirli bir ahlakın ürünüdür. Birçok alanda örgütlenmelerine dahi izin verilmeyen bu ekiple neden eylem birliği yapmamamız gerektiğini bir kere de yaşayarak öğrenmiş olduk. Sonuç olarak, birçok deneyim kazandığımız boykot sürecinde daha önce Bilkent’te gerçekleşmeyen bir eylem pratiği ortaya koymuş olduk. Kazanım ve kalıcı bir örgütlenme sağlanmamış olsa da bu eylemden çıkardığımız sonuçların daha ayrıntılı tartışılması sonraki eylemlerde benzer hatalar yapmamızın önüne geçecektir.
Kaldıraç Bilkent Komitesi
Kocaeli Üniversitesi’nde direnen öğrenciler kazandı!
Kocaeli Üniversitesi rektörlüğü tarafından kaldırılan bütünleme sınavları, biz üniversite öğrencilerinin direnişiyle geri getirildi.
Ne Olmuştu?
Geçtiğimiz dönem aralık ayında bütünleme sınavlarının rektörlük tarafından kaldırılmasıyla üniversitede çok sayıda öğrenci polis engellemelerine rağmen rektörlüğe yürümek istemiş ve eylemliliklerini sürdürmüştü.Direnişin ve kararlılığın yüzlerce üniversite öğrencisinde karşılık bulmasıyla birlikte, yeni dönemde rektörlük bütünleme sınavlarının devam edeceğini açıkladı.
Bu daha başlangıç mücadeleye devam!
MSGSÜ’de tacizci akademisyene ders yok!
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde kadın öğrenciler tacizci akademisyene ders yaptırmadı. “Ama iyi bir hoca değil! Tacizci!” diyen üniversite öğrencileri, sınıfı işgal ederek pankart açıp ses çıkarma eylemi gerçekleştirerek akademisyeni sınıftan kovdu.
Üniversitelerde Cerattepe direniş günlüğü
Ankara Üniversitesi
Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde rektörlüğün talimatıyla yeni bir uygulama başlatıldı. Kapılarda sürekli polis bekletilmesi, güvenlik sayısının artırılarak kimlik kontrolü yapılmasına yönelik uygulamaya tepki gösteren çok sayıda öğrenci gözaltına alındı.
Bizler üniversitemizi savunarak Cebeci Özgürlük Buluşmasında bir araya geldik. Yüzlerce öğrencinin bir araya geldiği eylemde, yürüyüşün ardından basın açıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklaması sonrası serbest kürsü kurularak Cerattepe direnişi ve Kürt illerindeki katliama ilişkin birçok konuya değinildi. Cerattepe direnişinin selamlandığı etkinlik horonlarla sona erdi.
ODTÜ
Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde biz öğrenciler Artvin direnişini selamlamak ve “Altınsız olur, Artvinsiz olmaz” demek için bir araya geldik. Hazırlık Binası önünde “Cengiz’e #direnArtvin” yazılı pankart ile Fizik Bölümü’ne yüründü. Horonun ardından sloganlar eşliğinde Devrim Stadı’na yürüyerek “ODTÜ isyandır, Artvin’e selamdır” diyerek Artvin direşini selamladık.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi
Eskişehir Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde 24 Şubat tarihinde saat 14.00 de Cerattepe’de yapılan doğa katliamını protesto etmek için toplandık. Edebiyat Fakültesi önünde horonlar tepildi. “Cerattepe halkı yalnız değildir”, “Diren Artvin, Anadolu seninle” sloganlarıyla rektörlük binası önüne yüründü. Basın açıklamasının ardından eylem sona erdi.
İstanbul Üniversitesi
25 Şubat Perşembe günü saat 13.00’da, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi havuzlu bahçede direnen Karadeniz halklarının Cerattepe zaferini kutlamak için bir araya gelerek etkinlik gerçekleştirildi. Etkinlik horonlarla son buldu.
Yıldız Teknik Üniversitesi
25 Şubat Perşembe günü biz üniversite öğrencileri YTÜ Davutpaşa Kampüsünde toplanarak Cerattepe Direnişini selamladık. Etkinlik horonlarla sona erdi.
Trakya Üniversitesi
Edirne’de Rengahenk Tiyatro ve Sokakta Sanat Var Hareketinin yeni bir girişimi olan Edirne Sanat Evi “Sanat ile Başka Bir Dünya Mümkün” diyerek kuruldu. Henüz açılışı gerçekleşmeyen Sanat Evi, gerçekleştirdiği şiir etkinliğinin ardından sokakta “Kıymet Teyze’nin kızanlarından Havva Ana’nın uşaklarına selam olsun!” diyerek Cerattepe direnişini selamladı.
İTÜ
19 Şubat tarihinde İTÜ Maçka Hazırlık binası önünde bulunan yeşil alanın yıkılıp ağaçların kesilerek yerine kafe yapılmasına karşı üniversiteliler nöbete başladı. İş makinalarını alandan çıkartan üniversiteliler yaşam savunucularını dayanışmaya çağırdı.
Yaşam alanını savunan biz üniversite öğrencileri çadırlar kurarak direniş nöbetine başladık.
Direnişte forumlar gerçekleştirilerek, İTÜ öğrencileri ve mahalle halkı hep birlikte park alanında yapılan inşaata karşı sözünü söyledi. Maçka’da nöbet sürerken park alanının arkasında bulunan ilkokuldaki öğrenciler direnişe destek olarak Artvin halkına da selam gönderdi. Üniversite öğrencileri yaşam alanlarını güzelleştirmek için hazırladıkları tohum bombalarını park alanına ekti. İTÜ direnişinde sürekli olarak dövizlerle, horonlarla Cerattepe direnişi selamlandı.
Mersin’de Eğitim-Sen’den akademisyenlere destek
Eğitim-Sen Yürütme Kurulu adına basın açıklamasını okuyan Sinan Muşlu, Cizre’de bodrum katında günlerce mahsur kalan yaralılara yapılan saldırıyı kınadıklarını belirterek barış için her geçen gün geç kalındığını barış için daha fazla ses çıkarmak, barış için akademisyenlerin sesine kulak vermek gerektiğini söyledi. “Bugüne dek AKP’nin izlediği politikalar Türkiye’yi giderek özgürlüklerin kısıtlanması müzakerelerin buzdolabına demokrasinin rafa kaldırıldığı faşizan uygulamaların yaygınlaştığı bir ülke durumuna sürüklemiştir. YÖK savaş politikalarının yanında durarak kurucularına ve siyasi iktidara bir kez daha vefa burcunun ödemiştir. Rektörlüğe Ahmet Çamsarı geldiğinden bu yana üyelerimizin de bulunduğu birçok idari personel üzerinde sürgün baskısı kurulmuştur. Çok sayıda taşeron işçi işten çıkarılmıştır. Hakkında yandaş kadrolaşma gittiği, özellikle muhalif sendikalı kesimi ve Alevi işçileri hedef aldığı iddiaları da olan MEÜ Rektörlüğü YÖK’ün çağrısı üzerine vazifeye koşmuş Yrd. Dç. Dr Mustafa Şener ve Yrd. Dç. Dr Yasemin Karaca’nın görevlerine hukuksuzca son vermiştir.” dedi. Eğitim-Sen olarak tüm güçleriyle akademisyenlerin yanında olduklarını, tarihte pek çok baskı soruşturma sürgün gözaltı ve ölümlerle sınanmış bir sendika olarak bugün de baskılara boyun eğmeyeceklerini, barışın, insan haklarının, eşitliğin ve özgürlüğün savunucusu olmaya devam edeceklerini belirterek sözlerini tamamladı.
Adana Baro Başkanı “ölüm haberlerine, kana gözyaşına hepimizin kanıksatıldığı bu süreç içerisinde kanın daha fazla akmaması için 1128 akademisyen bu konulardaki saptamalarını dile getirdi. Kaçak sarayın sakini tarafından ve onun yönlendirdiği medyası tarafından bir linç kampanyası başlatıldı. Akan kanın sorumlusu kendileri oldukları için böyle tepki veriyorlar. Aydın müsveddeleri diyerek itibarsızlaştırdığı akademisyenleri, artık kapıları işaretlenerek direk hedef haline getirdiler. Akademik özgürlük ve üniversite özerkliği yama bohçası haline gelmiş 1982 anayasasında bile dile getirmiştir. Bu toplumdaki kimse siyasi iktidar gibi düşünmek zorunda değildir. Başlatılmış olan bu soruşturmaların hiçbirinde hukuki bir dayanak yoktur. Soruşturmalar derhal çekilmelidir. Kimse çalışma özgürlüğünü ve çalışırken sağlanması gereken iş barışı ortamını; yakalamış olduğu sıfatla kaldırmaya hakkı yoktur.” sözleriyle akademisyenlere yapılan hukuksuzluğu dile getirdi.
Basın açıklaması ‘Savaşa Hayır barış hemen şimdi’ sloganıyla son buldu.